Kel Hasan Efendi’den İsmail Hakkı Dümbüllü’ye Geçen Kavuk Kimde?

 

Kavuk geleneğinin kökeninin Kel Hasan Efendi’ye dayandığı ve kavuğun Kel Hasan Efendi’den İsmail Hakkı Dümbüllü’ye geçtiği bilinse de, kavuğun İsmail Hakkı Dümbüllü’den sonraki sergüzeşti konusunda uzlaşı mevcut değil.

Günümüze değin Kel Hasan’dan İsmail Dümbüllü’ye geçen kavuk ile ilgili birçok iddia aktarıldı ve farklı kişiler Dümbüllü’den sonra kavuğun zilyetliğinde bulunduğunu öne sürdü. Sıralayacak olursak;

  • İsmail Hakkı Dümbüllü’nün kızı İpek Çıngay, kavuğun babasından ailesine miras kaldığını ve Münir Özkul’dan Ferhan Şensoy’a, Ferhan Şensoy’dan Rasim Öztekin’e geçenin kavuk değil, 1968 yılında ‘Kanlı Nigar’ oyununun prömiyerinde Dümbüllü tarafından Münir Özkul’a verilen takke olduğunu söyledi. Kavuğun, babası İsmail Dümbüllü tarafından aileye bırakıldığını söyleyen İpek Çıngay; “Kavuk, bir bankanın kasasında!” ifadelerini kullanmıştı.
  • Münir Özkul, Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin ise kendilerine devredilen kavuğun Kel Hasan Efendi’den kalan kavuk olduğunu öne sürdü.
  • Derya Baykal kavuğun kendi dolabında olduğunu iddia etti.
  • Rauf Altıntak, Dümbüllü’nün kavuğunu kendisine devrettiğini ileri sürdü.
  • Yılmaz Yanılmaz “kavuk bendedir” dedi.

Biz de işbu yazıda yıllardır süre gelen “kavuk” tartışmasının taraflarının beyanlarını ve maddi gerçekleri aktaralım istedik.

 

Kavuk Kel Hasan Efendi’den İsmail Dümbüllü’ye Geçtiği Konusunda Herkes Hemfikir, Dümbüllü’den Sonrasına Dair Uzlaşı Yok

Bilindiği üzere orta oyununda “kavuklu” ve “pişekâr” 2 ana karakterdir. Kavuklu ve pişekârın oyun içerisindeki görevlerinde ikili bir durumdan söz edilebilir. Kavuklu, baş güldürücü iken pişekâr oyunu açan, geliştiren ve sonuçlandıran, oyunun gidişatını yönlendiren bir karakterdir. Orta oyunun karakteri olan Kavuklu’nun kavuğu, geleneksel tiyatronun ve tuluatın simgesi olarak kişiden kişiye aktarılmıştır (Uğur Durmaz (2018). “Geleneksel Türk Tiyatrosunda “Kavuk”: Bir Simgenin İşlevi, Özellikleri, Temsilcileri ve Dünden Bugüne Yolculuğu“. Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, Yıl 2018, Cilt 4 , Sayı 9, Sf: 13-47).

 

ismail hakki dumbullu kavugu
İsmail Dümbüllü ve kavuğu

 

Bazılarınca sanılanın aksine Türk tiyatro oyuncuları arasında geleneksel bir törenle devredilen kavuğun kökeni İsmail Dümbüllü’ye değil, orta oyununun usta isimlerinden Kel Hasan Efendi’ye (1874-1925) dayanır.

Kel Hasan Efendi, kavuğunu İsmail Hakkı Dümbüllü’ye devretmiştir. Kel Hasan Efendi’nin kavuğunu kendisinden sonra devredeceği, yani kendisinden sonra güldürücülük müessesesini geleneksel tarzda sürdürecek ismin İsmail Dümbüllü olduğunu kardeşi Recep Sefa’ya şu sözlerle aktardığı bilinmektedir:

“Oğlum sen dramatik adamsın, hiçbir zaman komik olmazsın, işte komiklik bu adam mahsustur, benden sonra bu adam bu sanatın ehli gözüküyor.”

Kel Hasan Efendi’nin devriyle birlikte “kavuk”, Türk tiyatro oyunu mirasını temsil eden bir geleneğe dönüşmüştür.

Orta oyunu türünün devamlılığını ve bugünlere gelmesini sağlayan önemli bir mihenk taşı olarak gelenek içinde kavuğun ikinci sahibi olarak İsmail Dümbüllü’nün ardından kavuğun sahibi olarak farklı isimler öne çıkmıştır.

 

Münir Özkul, Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin, Kel Hasan’ın Kavuğunun Kendilerinde Olduğunu İddia Etti

Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi sayılan İsmail Dümbüllü, 1973 yılında vefat etmiştir. Ancak Dümbüllü’nün vefatının öncesinde 1968 yılında Kel Hasan’dan devraldığı 50 yıllık simgesel kavuğu Münir Özkul’a devrettiği iddia olunmaktadır. Münir Özkul da İsmail Dümbüllü’nün kendisine takdim ettiği serpuşu 1989 yılında Ferhan Şensoy’a, Ferhan Şensoy da 2016 yılında Rasim Öztekin’e devretmiştir. Rasim Öztekinin de 20 Eylül 2020 tarihinde Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde düzenlenecek törende kavuğu Şevket Çoruh’a devredeceği duyuruldu.

 

münir özkul ismail hakkı dümbüllü

 

19 Nisan 1968 günü Kanlı Nigar’ın 150. temsilinde iki perde arasında İsmail Dümbüllü’nün kulise geçerek “Kavuklu” rolünde izlediği Münir Özkul’a serpuşunu takdim etmiştir. Bu takdim esnasında Dümbüllü’nün “kendisinden sonra kavuğunu Özkul’un taşımasını istediğini” şu sözlerle beyan ettiği ifade edilmektedir (Ali Can Sekmeç (2012). Kendine Benzeyen Adam: Münir Özkul. İstanbul: Malatya Uluslararası Film Festivali Yayınları):

“Oğlum Münir, benden sonra kavuğumu senin taşımanı istiyorum. Bu işe sen devam edeceksin, vasiyetimdir bu. Gerçi sen kitaplı tiyatrodan geldin. Gönül isterdi ki bunu bizim içimizden, orta oyunu sanatçılarından biri devam ettirsin ama zararı yok. Kavuğum benden sonra senindir” diyerek devir teslimini gerçekleştirir”

 

İsmail Dümbüllü Münir Özkul kavuk devri

 

Münir Özkul, katıldığı bir TV programında İsmail Dümbüllü’nün kavuğunu kendisine verdiği iddiasını şöyle anlatmıştı:

“Bu İsmail Ağabey’in bana verdiği, eskilerin el vermek tabiriyle tabir ettikleri, bir sanatın devamı demek. Bu 600 yıllık bir kültürün, temaşa sanatının, tuluatın sembolü olmuş, kutsal bir emanettir ve ben bu kutsal emaneti devam ettireceğim, elimden geldiği kadar tuluat tiyatrosunda çalışacağım, gençler yetiştireceğim ve ben de en yetenekli bulduğuma bunu devredeceğim. Kavuk için bir çeşit yetki ve kültür köprüsü diyebiliriz”

 

“Ben seni seyrettim, sen kitaplı tiyatrodan geldiğin halde bu işi başardın, oradan daldın buradan çıktın. Karşında acemi adam olursa Pişekâr oldun, usta adam olursa Kavuklu oldun bu işi yaptın. Kitaplı tiyatrodan geldiğin halde bu işe büyük bir aşk duyuyorsun dikkat et dediği bilgisi de öğrenilmektedir.”

 

 

Münir Özkul ise İsmail Dümbüllü’nün kendisine devrettiği takkeyi 1989 yılında Ortaoyuncular Tiyatro Topluluğu kurucusu Ferhan Şensoy’a tevcih etmişti.

 

kavuk devir teslimi

 

Münir Özkul’un katıldığı bir TV programında İsmail Dümbüllü’nün kendisine bir kavuğunu verdiğini, yıllar sonra ise bu kavuğu Ferhan Şensoy’a devrettiğini şu sözlerle aktarmıştı:

“20 sene kadar evvel ben biraz geleneksel tiyatroya merak sardım çok sevmeye başladım rahmetli İsmail Dümbüllü abi gelmiş beni izlemiş geleneksel bir oyun oynuyordum beğenmiş benden sonra sen devam et bu işe gibilerden bana bir kavuğunu verdi. Merasim gibi bir şey yapıldı sahnede. Aldım o gün. Uzun sene o bende durdu, sonra yük olmaya başladı. Bunu genç birine vermek lazım tabi. Düşünüyorum düşünüyorum gelmiyor aklıma. Sonra Ferhan’ın tiyatrosuna gelince. Baktım her şeyden evvel müthiş tulûat yeteneği vardır Ferhan’ın yani bir aksilik oldu mu sıkıştı mı tak lafını yapıştırır geçer o çok önemli bir şey Allah vergisi gibi bir şey. Orada doldu aklıma bir şeyler. Sonra Erol’la konuştuk. İnsan hem yazar olacak hem tiyatro sahibi olacak hem tulûat yeteneği olacak bundan uygunu olmaz bence dedim Ferhan’a verdik.”

Ferhan Şensoy ise kendisine devredilen kavukla ilgili şu yorumda bulunmuştu:

“Heyecan verici bir şey tabi. Bir kere böyle bir kavuk. Hasan Efendi’den Dümbüllü’ye, Dümbüllü’den Münir Usta’ya, oradan bana geliyor, hem büyük bir sevinç hem büyük bir sorumluluk. Hem bunu taşımak hem de başka yoruma bir kuşağa başka birine bu kavuğu vermek. Münir Abiyle bizim böyle bir öykümüz de var. Ben bunu Gündeste’de yazdım. Kazancı Yokuşu’nda biz komşu oturuyorduk. Münir Abi’ye benim hayranlığım var. Yolda tanıştım bir gün. Sonra ziyaretine gittim. Gider gelirdim Münir Abi’ye. Kavuk duvarda asılı duruyordu o zaman. Sormuştum o zaman. Ama ben daha tiyatromu falan kurmuş değilim. Yeni geldiğim yıllar 76 77 yılları. Kazancı Yokuşu yıllarında. Kavuğun hikayesini Münir Abi bana anlattı. Ve sonra dedi ki ‘kime vereceğimi bilmiyorum, şuna mı versem buna mı versem’. Hayır benim de hiç aklımda yok. Daha ben oyuncu olarak bile ortada yokum. Söz konusu ortada oyuncular var onlardan birini düşünüyordu Münir Abi. Gündeste’te yazdım bunu. İkimizin de aklından geçmeyen böyle bir kavuk hikâyesi var. Yıllar sonra bu kavuk bana geldi.”

 

 

Ferhan Şensoy, 1989 yılında İstanbul’u Satıyorum adlı oyunda Münir Özkul’dan kavuğu teslim alış anını Rıdvan Akar’ın hazırladığı “Hayatın Tanığı” adlı programda şöyle aktarmıştı:

“İstanbul’u Satıyorum’u 5 yıl oynadık biz, tuluat yaptım ama ona yapmamaya özen gösterdim. Ben orada bir müteşebbis oynuyorum, rantçı, Özal dönemi, Özal o gün öyle bir laf etti ki benim ona söyleyeceğim laftan çok daha kuvvetli. Tuluat öyle çok hesaplı bir şey değildir sahnede gelir komiğin aklına dan diye çıkar ağızdan. Ben patlattım o cümleyi Münir ağabeyin gözleri büyüdü, unuttu, partisyon bitti oyunun neresindeyiz kayboldu, yalvaran bir çocuk gibi bakıyor, bana alkış geldi. Alkış gelince partisyon yine bozuldu. Onun bana söylemesi gereken lafı soru olarak başka bir replikle söyledim ben ona, gözleri ışıldadı lafı hatırladı patlattı onunkine de alkış geldi, yine partisyon bozuldu, ben orayı toparladım çok alkış geldi. Ertesi gün bir naylon torba içinde kavuğu getirdi ‘Al bu senin’ dedi. ‘E usta sana böyle mi verdiler torbayla mı verdiler?’ dedim, ‘Yok, bir tören yapılmıştı’ dedi. Sonra bir tören yaptık. Münir Ağabey kavuğu bana devrederken İsmail Amca’nın ona söylediği şeyler var. İlle birine vermek zorunda değilsin, vereceğin adam Türk tiyatrosunu senden sonra alıp başka bir yere götürecek bir bayraktar olacak, bu halkın tanıdığı sevdiği muhalif bir komik olacak”

 

ferhan şensoy münir özkul kavuk devri

 

Ferhan Şensoy ise 2016 yılı Mayıs ayında Ses Tiyatrosu’ndaki “Çok Tuhaf Soruşturma” adlı oyununun bir parçası oynandıktan sonra sahnede düzenlenen törende kavuğu Rasim Öztekin’e devretmişti.

 

 

Şensoy devir teslimde şu ifadeleri kullanmıştı:

“Hasan Efendi’nin kavuğunu devrettiği çırağı İsmail Dümbüllü, bu tiyatroda oynamış. Münir Özkul meslek yıllarında bu tiyatroda, Ortaoyuncular’a katıldıktan sonra da bu tiyatroda oynadı. Rasim’le biz 20 küsur yıldır bu tiyatroda oynuyoruz. Kavuk 100 yılı aşkın süredir Ses Tiyatrosu’ndan çıkmamış. Kavuk, Ses Tiyatrosu’nu seviyor. Bana emanet edilen bu kavuğu, Rasim Öztekin’e devretmekten gurur duyuyorum. 5. kavukluyu selamlıyorum”

 

ferhan şensoy rasim öztekin kavuk devri

 

Rasim Öztekin ise anılan törende kavuğun yeni sahibi olarak şu ifadeleri kullanmıştı:

“Beyoğlu’nda gezerken bir okul buldum. Orada dünyaya bakışı, dünyayı yorumlamayı, bakış açılarını öğrendim. Yıllar sonra Beyoğlu’nda gezerken bir usta buldum kendime. Burada başöğretmenim Ferhan Şensoy olmak üzere birçok usta, benim konservatuarım oldu. Bugün de ben bu geleneksel ve batıyı birleştiren tiyatrodan bu kavukla ustamdan beratımı almış olarak kabul ediyorum”

 

 

Rasim Öztekin de Hasan Efendi’nin kavuğunu kendinden sonraki sahibine devretmek istediğini belirtmişti:

“Kavuğu aldığımda bende çok kalmasını istemiyordum. ‘Ne kadar çok el değiştirirse motivasyon olur’ diye düşündüm. Bu sene devredecektim, korona izin vermedi. Şu virüs bir geçsin devredeceğim. Online kavuk töreni yapmak istemiyorum. Kavuk bir geleneksel adetimiz simgesi, onu online değil sahnede teslim etmek istiyorum.”

Sağlık sorunları ile birlikte Rasim Öztekin, 2020 yılı içinde kavuğu genç bir isme devredeceğini açıklamıştı:

“Onur verici bir şey ama burukluğu var bende. Kavuğu aldım ama kalbimdeki rahatsızlığımdan dolayı, doktorlar canlı performansı yasakladı bana. Sinema veya dizi değil canlı performans aritmiyi tetikleyen bir şey. Herkes iyi niyetli değil, ‘Kavuğu aldın madem niye oynamıyorsun?’ diyorlar. Orta oyuncularda ‘Şahları da Vururlar’ için Ferhan da teklif etti ama oynayamıyorum, sağlığım el vermiyor, hatta oyunu izlemeye bile gidemeyebilirim. Bu nedenledir ki kavuğu bu sene genç bir arkadaşa devredeceğim. İsimler var, yakın zamanda olacak.”

 

Rasim Öztekinin de 20 Eylül 2020 tarihinde Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde düzenlenecek törende kavuğu Şevket Çoruh’a devredeceği duyuruldu.

 

İsmail Dümbüllü’nün Kızı İpek Çıngay Babasının Son Kavuklu Olduğunu ve Kavuğun Bir Banka Kasasında Olduğunu İddia Etmişti

Münir Özkul – Ferhan Şensoy – Rasim Öztekin silsilesinde ilerleyen kavuk geleneğine karşı farklı kişiler çeşitli iddialarda bulunmuştu. Bu iddiaların en önemlisi İsmail Hakkı Dümbüllü’nün kızı İpek Çıngay’ınkilerdi.

İsmail Hakkı Dümbüllü’nün kızı İpek Çıngay, Dümbüllü’nün ‘Kanlı Nigar’ oyunundan sonra Münir Özkul’a kavuğunu değil takkesini verdiğini, takkenin Özkul’dan Ferhan Şensoy’a verildiğini, tartışmalı kavuğun banka kasasında saklı olduğunu açıklamıştı. Çıngay’ın verdiği demeçte kullandığı ifadeler şu şekilde idi (Sabah, “Dümbüllü’nün kavuğu Şensoy’da değil bankada“, 20 Kasım 2005):

“Babamın kavuğu ne Münir Özkul’a verildi ne de ondan Ferhan Şensoy’a geçti. Babam 1968 yılında Arena Tiyatrosu’nda yapılan “Kanlı Nigar” oyununun prömiyerinde Münir Özkul’a çıraklığın nişanı anlamında takkesini hediye etti kavuğunu değil. Babam ölene kadar kavuğunu kimseye vermedi, öldükten sonra da ailesine miras kaldı. Ama sonra Özkul’a verilen bu takke nasıl oldu da kavuk oldu anlamıyorum. Kavuk, Dümbüllü’nün hatırası olarak ailesindedir ve bugüne kadar hiçbir sanatçıya verilmemiştir. Aksini iddia edenlere en büyük kanıtım 1973 yılında babamın cenazesi sırasında kendi vasiyeti üzerine tabutunun üstüne konan kavuğudur. 1968’de Özkul’a geçtiği iddia edilen kavuk, 1973’te tabutun üzerine nasıl geldi? Ayrıca oğlum Ufuk Çıngay’ın dedesinin kavuğu ile çektirdiği fotoğrafları var. Bunların hepsi 1968’den sonra oldu.”

“Babam öleli 32 sene oldu, ben konuşacak olsaydım bu zaman kadar konuşurdum. Ama ben kavuğu pazarlamıyorum. Kavuk ile ilgili ileri geri konuşanlar daha orta oyunu oynamasını, tuluat yapmasını dahi bilmiyor. Rasim Öztekin kavuğun Dümbüllü’nün malı olmadığını söyledi. Hele Ali Poyrazoğlu’nun “Ben de donumu veriyorum” gibi alaycı bir tarzla olaya yaklaşmasını asla yakıştıramıyorum. Dümbüllü’ye laf söylemek kimseye bir şey kazandırmaz. Bu olaylar sırasında sadece Erol Günaydın bizim yanımızdaydı. Bu kavuk önce Kel Hasan Bey sonra da babam tarafından 60 yıl onurla taşınmıştır. Türk tiyatrosunun en büyük sembolü hakkında bu şekilde konuşan tiyatrocuların kendi geçmişine saygısı yoktur. ‘Orta oyunu biz daha güzel oynarız’, ‘100 tane kavuk bastırdık’ diyenler oldu. Ama hangisi oynayabildi. Bunlar sanatçıyım dile geçinenler. En acısı da ‘kavuk bende’ diyenlerin hiçbiri babamın ölüm gününde meydanda yok. Hatta bugün Kel Hasan Beyin, Halide Pişkin’in mezarının yerini bile bilmiyorlar “

 

dümbüllü cenaze töreni
İsmail Hakkı Dümbüllü’nün cenaze töreninden bir kare

 

İpek Çıngay, babası İsmail Dümbüllü’nün kavuğunu kimseye devretmediğini, hatta kavuk devri tartışmasının yersiz olduğunu belirten Dümbüllü’nün “son kavuklu” olduğunu (Ali Poyrazoğlu’nu eleştirerek) şöyle aktarmıştı:

‘Rahmetli ‘İSMAİL H. DÜMBÜLLÜ’nün kızı Ş. İpek Çingay Dümbüllü’yüm. 21 Nisan 2005 tarihli Kelebek ekindeki yazınızda bir efendiyi ‘HAYAL TACİRLİĞİ’ üzerine dünya çapında araştırma yaptığını belirtiyor ve kendisini kutluyorsunuz. Amma bu kutlamada bana göre eksik bir durum var. Şöyle ki…

Adı geçen efendi bundan iki ay öncesinde ilgili, ilgisiz birçok çevrelerce ortaya atılan ‘KAVUK DEVREDİLME’ konusunda TV programlarına çıkarak kavuk konusunda ahkam kesmeye başlamıştır. Merhum babam İ. Dümbüllü geleneksel Türk Tiyatrosu’nun ‘ORTAOYUNU VE TULUAT’IN’ son yüzyılda en önemli birkaç sanatçısından en sonuncusu ve bilindiği gibi ‘SON KAVUKLU’sudur. 1913-1973 yılları arasında tam 60 yıl şerefi ile, örnek yaşamı ile Türk Tiyatrosu’na ömrünü vermiştir. Kavuk ortaoyununda en gözde ve en üst simgedir. Onu taşımayı hak etmek için, kabiliyet, emek ve ahlaki değerlere sahip olmak gerekir.

Adı geçen efendi, muhtelif TV kanallarına çıkıp söyleşi yapmış ve kendisinin İ. Dümbüllü’den çok daha komik olduğunu ve kavuk devri tartışmasının yersiz olduğunu ve kavuğun önemli bir şey olmadığını söyleyerek kendisinin de kavuk devretmek yerine ‘BEN DE BUNDAN SONRA TİYATROCU OLARAK DONUMU DEVREDECEĞİM’ diyor.

‘Organlarını karıştıran büyük usta (!!!!) ve Halk Komiği (!!!!) Ali Poyrazoğlu’nu bu kadar incelemeleri yanında ansiklopedilerden kavuk ile İsmail Dümbüllü’nün de kim olduğunu incelemesi gerekir. Sizin vasıtanızla Dümbüllü ailesi olarak biz de onu bu düşüncelerinden ötürü kutluyoruz (Ş. İPEK ÇİNGAY DÜMBÜLLÜ)’

 

Tekin Deniz adlı araştırmacı da İsmail Dümbüllü’nün Münir Özkul’a kavuğu değil pişekâr takkesi takdim ettiğini, kavuğun hâlâ Dümbüllü ailesinin mülkiyetinde olduğunu belirtmişti:

“Münir Özkul’a,İsmail Dümbüllü tarafından verilmiş bir kavuk yok. O dönemde Münir Özkul,sahneden kopmuştu ve çeşitli sağlık sorunlarıyla uğraşıyordu. Haldun Taner ve Sadık Şendil,Özkul’u sahnelere döndürmeye uğraştılar. Bu da bir nevi moral gecesiydi. Kavuk,Dümbüllü ailesinde.

Sadık Şendil,Dümbüllü’ye gidip ısrarlarda bulundu. Dümbüllü ise kavuğu hak eden kimse olmadığını ve devretmeyeceğini net bir şekilde söyledi. Israrlar devam edince Özkul’a kavuğu değil ama evindeki Pişekâr takkelerinden birini verdi. Kavuk,zaten verilen değil,alınan bir simge.”

 

Rauf Altıntak Kavuğun Kendisine Verildiğini Öne Sürmüştü

Rauf Altıntak ise İsmail Dümbüllü’nün kavuğunun Behzat Budak’a, Behzat Budak’dan Hazım Bey’e, Hazım Bey’den Vasfi Rıza Bey’e, Vasfi Rıza Bey’den kendisine geçtiğini öne sürmüştü. Rauf Altıntak’ın verdiği bir demeçte bu yönde kullandığı ifadeler şu şekilde idi:

“Kavuk meselesini anlatayım size… İsmail Dümbüllü, Kel Hasan Efendi’nin çırağıymış. Bizim tiyatromuzda usta-çırak eğitimi vardır. Sanki bir diplomaymış gibi, ustalar çıraklarına kavuk verirler. Kel Hasan Efendi de kavuğunu İsmail Dümbüllü’ye devretmiş. İsmail Dümbüllü bu kavuğu giyip ortaoyunu oynayınca, saygısızlık yapmış gibi hissetmiş ve kavuğunu Behzat Budak’a vermiş. Behzat Bey, Muhsin Bey’i tiyatroya sokan adamdır. Tüm tiyatrocularının babasıdır. O kavukla Behzat Bey oynamış. Sonra da Hazım Bey’e vermiş. Hazım Bey de Vasfi Rıza Bey’e… Peki Vasfi Rıza kime verdi? Bana! ‘Aynaroz Kadısı’nı oynarken, 1982 yılında bana teslim etti. Şu an kavuk bendedir.”

“Kıyametler kopuyor, Ferhan “Kavuk bende!” diyor. Cem Yılmaz’ı bile bu kapışmaya dahil ettiler. Halbuki işin aslı şudur: 1970’de Genar Tiyatrosu’nda ‘Kanlı Nigar’ oyunu sahneleniyordu. Münir Özkul ve Kemal Sunal bu oyunda rol alıyorlardı. İsmail Dümbüllü’yü de davet etmişler bir gün. O da giderken, bir takke alıp etrafına yemeni sarmış; gitmiş Münir Özkul’a vermiş. O sırada fotoğraflar çekilince, “Dümbüllü İsmail, kavuğunu Münir Özkul’a verdi” diye yazıldı. Halbuki işin aslı; o zaman kavuk Vasfi Bey’deydi. Ben kavuğa 80’lerde sahip oldum. Vasfi Bey, “Biz sırayla bu kavuğu giydik, Musahipzade oynadık. Sen de ‘Aynaroz Kadısı’nı oynuyorsun. Al bu kavuğu giy!” dedi. Ben de haddim olmayarak giydim.”

 

Yıldırım Yanılmaz “Kavuk Bendedir” İddiasında

Yılmaz Yanılmaz ise Sinematürk adlı internet sitesiyle yaptığı bir röportajda kavuğun kendisinde olduğunu öne sürmüş ve kutsal kavuğun kendisiyle birlikte mezara gideceğini belirtmişti. Yıldırım Yanılmaz’ın ifadeleri şu şekilde idi:

“İsmail Dümbüllü’nün bir kavuğu var o da bende. Yıllardır saklarım ve de kimseye göstermem. Özeldir çünkü. Yaz sezonunun bir gününde, Florya’daki bir yazlık sinemada oynamış eve dönüyorduk. O zaman Kocamustafapaşa’da anneannemlerin yanında kalıyordum. İsmail Ağabey bana çıkınını verdi. Ertesi günü Yeşilköy’de oynayacaktık. Taşımak istemiyordu. Ben de aldım eve geldim. Büyük heyecanla açtım, onun kostümlerini giydim, kavuğunu taktım. Aynada saatlerce kendime baktım. Onu taklit ettim. Ertesi günü de alıp çıkını (bohça) oynayacağımız bahçeye geldim. Hazırlanırken İsmail ağabey, kavuğunun olmadığını gördü. Nasıl olduysa unutmuşum kavuğu çıkına koymayı. O andan itibaren ben de kaldı. Ama tedarikliydi usta. Oyun yine devam etti. Her zamanki gibi…”

 

 

 

Peki Dümbüllü’nün Kavuğu Kimde?

Görülebileceği üzere Hasan Efendi’nin ve Dümbüllü’nün kavuğunun akıbeti hakkında farklı rivayetler mevcut. İsmail Dümbüllü’nün cenaze töreninden fotoğraflar incelendiğinde tabutunun başında bir kavuğun yer aldığı görülebiliyor. Yakınları, tabut başındaki kavuğun Dümbüllü’nün vasiyeti olduğunu, Münir Özkul’a 1968 yılında verilmiş olsaydı 1973 yılında tabutunun başında kavuğun olmaması gerekeceğini belirtiyor. Ayrıca, Münir Özkul’a verilen serpuşun bir kavuk değil, pişekâr takkesi olduğu, Dümbüllü’nün Özkul’a takdim ettiği başlığın kendi yerini alacak kişiye verilecek kavuk değil, çıraklık nişanesi olan bir serpuş olduğu öne sürülüyor (Münir Özkul – Ferhan Şensoy – Rasim Öztekin silsilesinin taktığı başlık ile Dümbüllü’nün taktığı kavuğun aynısı olmadığı anlaşılabiliyor). Öte yandan, kavuğun kendisinde olduğunu iddia eden oyuncuların fizikî bir ispat sunamadığı, banka kasasında olduğu iddia olunan kavuğun da kamuoyunun bilgisine ibraz edilmediği anlaşılıyor.

Gelinen nokta itibarıyla, Kel Hasan Efendi’den İsmail Hakkı Dümbüllü’ye geçen kavuğun Münir Özkul’a devredilmediği, kavuğun fiziken ailenin ya da başkasının mülkiyetinde olduğuna yönelik bir ispat sunulmamış olduğu değerlendirilebilir. İsmail Dümbüllü’ye Özkul’a sepuş devir töreninde söylediği isnat olunan ifadeler, Dümbüllü’nün başka bir kimseye bu yönde bir başlık devri yaptığına yönelik delilin olmaması da kavuğun Özkul-Şensoy-Öztekin silsilesinde ilerlediğinin emareleri.

Mevcut görünüm karşısında kavuğun fiziken birebir aynısı olmasa da mana ve temsil olarak Özkul-Şensoy-Öztekin silsilesinde olduğu söylenebilir.

 

Yorumunuzu yazınız...