Fevzi Çakmak’ın Köşkünü Sinagog Yapılmak Üzere Yahudi Cemaatine Bağışladığı İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

Milli mücadelenin sembol ismi, ilk Millî Savunma Bakanı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyet dönemindeki ilk Genelkurmay Başkanı Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak (12 Ocak 1876 – 10 Nisan 1950) hakkında ileri sürülen bir iddiaya değineceğiz.

 

mustafa fevzi cakmak
Fevzi Çakmak

 

Mareşal Çakmak’ın vefatından sonra eşinin evini Musevi cemaatine bağışladığı ve sinagog yapıldığı iddiasını ele alacağız.

Bu asılsız iddiayı içeren örnek sosyal medya paylaşımları şöyle sunulabilir:

“Mareşal Fevzi Çakmak’ın karısı daha sağlığında iken evini Yahudi cemaatine hibe etmiş ve sinagog yapılmıştır.”

“Fevzi Çakmak öldükten sonra eşi Caddebostan’daki sarayı andıran malikânelerini Yahudilere verdi. O malikâne daha sonra Sinagog yapıldı. Caddebostan’da bulunan Bet-El Sinagogu, Fevzi Çakmak’ın sarayı idi.”

“Marasal fevzi cakmak gnostik yahudi oldugu icin olmasin…öldüğünde evini sinagog olmasi icin vasiyet edecek kadar yahudi dostuydu…o donem 3 mustafa vardir..ne hikmetse 3 de o isimden hic hoslanmamislar…”

“Ne alaka, Fevzi çakmağın kendisi zaten tarikatçı idi. Vasiyeti gereği Nakşibendi tarikat şeyhi küçük Hüseyin efendi dergahı türbesine gömüldü. Artı, fevzi çakmak evini yhudilere bağışlayarak, evini sinagog yaptırdı…”

“Fevzi çakmak bir Yahudi Sabetay Küçük Hüseyin efendinin mürididir ve hayatta iken evini Sinagog yapılması için Musevi cemaatine bağışlıyor.”

 

fevzi cakmak sinagog iddiasi

 

Fıtnat Hanım ile evli ve iki çocuk babası olan Mareşal Fevzi Çakmak, 10 Nisan 1950 Pazartesi günü vefatının ardından Eyüp Mezarlığı’na defnedilmişti.

Fevzi Çakmak vefat ettikten sonra eşinin Caddebostan’daki malikânelerini Yahudilere verdiği, sonrasında bahse konu malikânenin Sinagog yapıldığı, Caddebostan’daki Bet-El Sinagogu’nun Fevzi Çakmak’ın köşkü olduğu iddiasının doğruluk payı bulunmuyor.

1950 yılında vefat eden Fevzi Çakmak’ın evinin 1952 yılında Yahudi cemaatinin kullanımı için kiralandığı biliniyor. Ancak, 1953 yılında temelleri atılan ve Caddebostan Sinagog’u olarak bilinen Bet-El Sinagogu binası ya da arsası Fevzi Çakmak’a ait değil. Caddebostan Taş Mektep Sokak’taki arsanın Moiz Behar Ebeoğlu’ndan normalinin altında bir bedelle satın alınmasının ardından Bet-El Sinagogu inşa edilmiş. 

Mareşal Fevzi Çakmak’ın kızı için yaptırdığı köşk ile Sinangog ayrı konumlardaydı. Her ikisi de Caddebostan / Erenköy’deki Taş Mektep Sokak üzerinde olsa da Caddebostan Sinagogu Taş Mektep Sokak üzerinde yer alan bir binanın arkasında (40°58’21.92, 29°04’03.95) bulunuyorken Fevzi Çakmak’ın köşkü Taş Mektep Sokak – Ömerpaşa Sokak kesişiminde (40.97152431101384, 29.068032120801124) yer almaktaydı.

Caddebostan Sinagogu hâlâ varlığını korumakta olsa da, Fevzi Çakmak’ın köşkü yıkılıp yerine çok katlı bir bina dikilmiş vaziyette.

 

Türkiye Hahambaşılığı Vakfı internet sitesinde Bet-El Sinangogu’nun kuruluşunu şöyle özetlenmişti:

“Haydarpaşa – Yeldeğirmeni yöresinde ikamet eden Yahudi nüfusun 1950’li yıllardan itibaren sahil boyunca sair semtlere yerleşmeyi, Avrupa yakasından sayısız ailenin de yaz mevsimini geçirmek üzere Caddebostan – Suadiye civarına taşınmayı tercih etmeleri, Cumartesi ve dini bayram günleri Yeldeğirmeni semtindeki ibadethaneye ulaşım sorunları yaratıyordu. Zaman zaman bazı gönüllülerin evlerini ibadete açmaları sorunu çözmeye yetmemiş, 1949 yılından itibaren alınan özel izinlerle, bazı evler kiralanarak Roş Aşana (İbrani takviminde yılbaşı) ve Kipur (kefaret günü) dualarının bu mekânlarda düzenlenmesi gibi geçici çözümler de bir süre sonra yetersiz kalmaya başlamıştı. Bu amaca tahsis edilecek bir binanın inşaatı zorunlu idi. Ancak Haydarpaşa-Kadıköy cemaatinin böyle bir girişim için ayırabileceği bir bütçesi yoktu. Moiz Behar Ebeoğlu Caddebostan Taş Mektep Sokaktaki arsasının yarısını normal bedelinin çok altında bir bedelle komiteye terk etti. Yüksek Mimar Mühendis Albert Arditti’nin bedelsiz olarak hazırladığı projeye göre başlayan inşaat 1954 yılı yazında tamamlandı.”

 

Anri (Harun) Niyego, Şalom’daki yazısında Bet-El Sinagogu’nun kuruluş sürecini şöyle aktarmıştı:

“1950 evveli yazlıkçı olarak tabir ettiğimiz  Galata, Şişli gibi yörelerden gelen Yahudiler, şimdiki sinagogun etrafındaki yerleşkeler olan  Caddebostan, Göztepe, Şaşkınbakkal, Suadiye, Bostancı civarında kiraladıkları mevsimlik evlere yerleşirlerdi. Yazlıkçı diye tanımladığımız bu halkın nüfusu  1948 sonrası çoğalmağa başlayınca ibadet gereksinmeleri için toplumun ileri gelenleri kısıtlı imkanlar dâhilinde olasılıkları araştırmağa başladılar.

 

Yazlıkçıların bir kısmı  Cumartesi günleri, Şabat kuralları içinde Kadıköy / Yeldeğirmeni’nde bulunan Hemdat İsrael Sinagog’una gidip gelirlerken bir kısmı da Mösyö Yasef Behar’ın evinde toplanarak Sefer Tora’sız ibadetlerini yaparlardı.

 

O yılların yazlıkçı yahitleri, 1949 yılında Roş Aşana ve Yom Kipur günleri ibadetlerini mebusun evi olarak bilinen ve Nesim Karako tarafından kiralanan bir evde, 1950 yılında Yasef Behar’ın evinde, 1951 yılında da Demir Beyin evi kiralanarak icra edildi. 1952 yılında Mareşal Fevzi Çakmak’ın şatosu yaz aylarını geçirmek için yöreye gelen Yahudilerin dualarını yapabilmeleri  için kiralandı.

 

Artan yazlıkçı nüfusun ibadet gereksinimi dolayısıyla her yıl karşılaşılan  sorunlar,  cemaatin ileri gelenlerini gönüllü olarak harekete geçirdi. Bir sinagogun inşası için üç hayırsever, Yitshak Tsiyon, Şemuel Kaneti ve Moiz Kazado seferber oldular ve  zamanın Haydarpaşa Cemaati’nin Başkanı olan Yomtov Garti’ye düşüncelerini bildirerek  bunun  topluma açıklanmasını talep ettiler.

 

Haydarpaşa Cemaati’nin, düşünülen sinagog binasının arsa temini ve inşası için ayırabileceği bir bütçesi yoktu. O gün cemaatin elindeki tek birikim, yazıya başlarken anlatılan kulüp binası yapabilmek için Haydarpaşa gençlerinin topladığı paraydı.  Bu hayırlı iş içinde hemen bu meblağı ortaya koymuşlardı.

 

Moiz Behar Ebeoğlu Caddebostan Taş Mektep Sokak’taki arsasının yarısını normal rayicin çok altında 10 bin lira gibi bir bedelle sinagog yapımı için komiteye verdi. Tapusunu da komiteden Nesim Kazado adına tescil etti. Bu arada da Göztepe yöresinde yazlıkçı yahitlerin ibadet gereksinmesinin karşılanması için bir sinagogun inşa edileceği duyumu Rav David Aseo tarafından topluma duyuruldu.

 

Ardından inşaatın kimin tarafından ve hangi parayla yapılacağı problemine çare arandı.  Moiz Şerez, İsrael Bueno, Moşe Hanukoğlu, Hayim Morhayim, Şemuel Kaneti, Nesim Kazado, Yitshak Tsiyon, Nesim Karako ve isimlerini tespit edemediğimiz dört hayırseverden oluşan 12 kişilik bir komite aralarında biner lira toplayarak arsa bedeli ve inşaat parasının bir kısmını topladılar. Cemaatte yukarıda anlatıldığı gibi kasasında olan parayı verdi ve inşaatı  Yüksek Mimar Mühendis Albert Arditi’nin bedelsiz olarak hazırladığı projeye göre 1953 yılında başlattılar. 1954 yılının Roş Aşana günü de sinagogu hizmete açtılar.”

 

Mareşal Fevzi Çakmak’ın, 26 yaşındayken Conkbayırı’nda şehit düşen erkek kardeşi Nazif Bey’in torunu Ali Fevzi Çakmak, Fevzi Çakmak’ın vasiyetinde köşkün vakıf, sağlık ve eğitim amaçlı kullanımı için şerh koydurduğunu şöyle belirtmişti:

“Erenköy’deki köşk içimizde bir yaradır. Atıl vaziyette. Mareşal Fevzi Çakmak 1938’de ölen kızı Muazzez halamız için yaptırmış. Onu bir ayrı severmiş. Muazzez halamız verem oluyor. Yurt dışına da götürülüyor ama kurtarılamıyor. Köşk son olarak Ahmet Bey’e kaldı. O satmak istedi, satamadı. Mareşal bugünleri görmüşcesine şerh koydurmuş tapuya; ‘Bu ev benden sonra ancak vakıf, sağlık veya eğitim amaçlı kullanabilir’ diye. 6 dönümlük köşk bahçesindeki çam ağaçlarına bile şerh koydurmuş, kesilmesin diye. Uğraşıyorlar ama dokunamadılar köşke… Öz eleştiri yaparsak maalesef ailesinin de ihmali olabilir. Mareşal aile açısından Karabekir ve İnönü kadar şanslı değildi. İnönü’nün, Karabekir’in geride kalanları unutturmadılar onları. Vakıflar kurdular, etkinlikler düzenlediler, biz başaramadık.”

 

Çetin Altan, Milliyet’teki “Eski ahşap paşa köşklerinin bir belgeseli yapılsa” başlıklı 28 Eylül 2012 tarihli yazısında Fevzi Çakmak’ın köşkünün dönüşümünü şöyle özetlemişti:

“Nasıl olmuşsa olmuş, Cemal Paşa’nın köşkü, sonradan Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın olmuştu. Daha sonra da, Fevzi Çakmak’ın damadının…
Damat da köşkü yıktırıp yerine 2 katlı beton bir villa yaptırmıştı.
Yıllar sonra kimsenin sahip çıkmadığı villa, çürük çarık bir süre öyle kaldı. Şimdi de yerine bir gökdelen yükseliyor, 200 m. yüksekliğinde.”

 

Mahan Doğrusöz, kişisel internet sitesindeki “Yitik Bir Şehrin Ardından” başlıklı 25 Nisan 2017 tarihli yazısında çocukluğunu geçirdiği evin yanında yer alan Fevzi Çakmak’ın köşküne ve yıkılışına şöyle değinmişti:

Evimizin diğer yanında Mareşal Fevzi Çakmak’ın köşkü vardı. Çocukluğumuz bu evin bahçesinde geçti. Bina ahşap değil, beton bir binaydı…bahçesinde devasa çam ağaçları vardı. Çocuksu gözlüklerimle binayı görece bakımsız haline rağmen son derece masalsı algılardım. Binaya bakmak için görevlendirilmiş bir aile binanın zemin katında yaşardı. Köşkün bahçesinde süs olarak tasarlanmış yapay bir gölet ve üzerinde bir köprü vardı.

 

Bugünün insan, bina ve araç selinden ibaret olan Erenköy’ünden farklı olarak 1970’lerin Erenköy’ünde bahçelerde doyasıya koşabildiğimizi, Mareşal Fevzi Çakmak’ın bahçesinde saklambaç oynadığımızı, devasa ağaçların, çalıların arkasında saklanabildiğimizi, bizim için kurulan salıncaklarda doyasıya sallanabildiğimizi hatırlıyorum!

 

Bugün izleri bile kalmayan bir mahalle hayatına şahitlik ettik…belirgin bir zengin, fakir farkı hatırlamıyorum. Sadece çocukluk ve oyun vardı…Mareşal Fevzi Çakmak’ın köşkünde bekçilik yapan ailenin çocukları bizim oyun arkadaşlarımızdı…

 

 

Bu yıkımlardan en hazini Mareşal Fevzi Çakmak’ın köşküne aittir. Bizim semtimizin en tarihi binası Mareşal Fevzi Çakmak’ın köşküdür. Belki de bu talan sürecine en uzun süre dayanabilen köşk olduğu için bende en çok iz bırakan da odur.

 

Mareşal Fevzi Çakmak Atatürk’ün en yakın silah arkadaşlarından ve Cumhuriyet tarihinin en önemli “mimar”larındandır. Mareşel Fevzi Çakmak’ın iki kızı vardır. Bugün yerinde devasa bir beton yığınının yükseldiği (Büyükhanlı Residans) köşkün arazisi Atatürk tarafından Mareşal Fevzi Çakmak’a hediye edilmiş. Mareşal’in kızlarından Muazzez Hanım’ın verem olduğunu bilen Atatürk kızının sağlığına kavuşması için o zamanlar havası temiz olan bu bölgede bir arazi hediye etmiş. Mareşal bu arazide çok düşkün olduğu kızı Muazzez Hanım için bir köşk inşa ettirmiş.

 

Mareşal vefatından önce bahçedeki her ağaç için bir “nüfus kağıdı” çıkarmış, ağaçların vefatından sonra kesilmesini engellemek ve hepsinin varlığını belgelemek için. Ayrıca, bu köşkün sadece bir eğitim ya da sağlık vakfına devredilebileceğiyle ilgili bir vasiyet bırakmış. Yıllar içinde, köşkün bahçesindeki ağaçların çürümeye ve devrilmeye başladığı gözlemledik. Rahmetli annem, ağaçların bilinçli ve sistematik bir biçimde kurutulduğunu gözlemlemişti. Hatta, bu konuda program yapan bir televizyon kanalının bahçede yaptığı bir çekimde tanıklık yapmıştı.

 

Yıkımından yıllar önce, Mareşal Fevzi Çakmak’ın köşkünün yıkıldığı bir kabus gördüğümü hatırlıyorum.”

 

Bu hatalı aktarıma dair Cengiz Özakıncı şu tespitini paylaşmıştı:

“Fevzi Çakmak’ın köşkünü Sinagog yapılmak üzere Yahudilere verdiği yalanı yayılıyor. Oysa F. Çakmak’ın sağlığında tapuya yalnız sağlık ya da eğitim amaçlı kullanılabilir kaydını koyduğu köşk Sinagog olmamış, varislerince Büyükhanlı Rezidans’a satılmıştır.”

 

Mareşal Çakmak’ın 1933-1950 yılları arasında ikamet ettiği, Çankaya Caddesi Komutan konutları bölgesinde yer alan köşk 3 Temmuz 1969 tarihinde varisleri tarafından Cumhurbaşkanlığına devredilmiş.

Torunu Ali Fevzi Çakmak, Ankara’daki bu köşk hakkında şu ifadeleri kullanmıştı:

– “Makam aracı ve Atatürk’ün verdiği Ankara’daki köşkü elinden alındığı doğru mu?”

 

“Evet, doğrudur. Emekli olmasının ardından köşke icra memurları geliyor ve köşkü boşaltması isteniyor. Babam da olay günü orada. “Mareşal’in ilk defa gözünün yaşardığını orada gördüm.” derdi hep. Fevzi Bey’in gözleri yaşarıyor. Memurlara “Bir dakika evladım.” der, üst kattaki çalışma odasına çıkar ve evrak çantasından Atatürk’ün kendisine verdiği tapuyu bulup getirir, icra memurlarına gösterir. “Bu ev benim tapulu malım.” Memurlar özür dileyip çekip giderler. Yaşanan bu.”

 

– “Peki, daha sonra neden boşaltıyor bu köşkü?”

 

“Kendi isteğiyle İstanbul’a taşınıyor. Ama köşk 1963’te yok denecek bir bedelle istimlak ediliyor. 1960’larda büyük ninem kullanıyordu köşkü.”

 

Yorumunuzu yazınız...