Mustafa Kemal Atatürk, Millet Meclisi’ndeki 6 Mart 1923 tarihli gizli celsede “bizim istiklalimizi temin etmiyor” sözünü Lozan Konferansı’nda akamete uğrayan görüşmelerde İtilaf Devletleri temsilcilerinin önerisi için kullanmıştı.

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi niteliğindeki Lozan Barış Antlaşması’nı Millet Meclisi’nde 6 Mart 1923 günü düzenlenen gizli oturumda “istiklâlimizi temin etmiyor” sözüyle eleştirdiği ileri sürüldü.

 

Ali Akbaş (@ecdadyolunda11): “6 Mart 1923 gizli celsede konuşan sarı saçlı mavi gözlü dev efsane. İlginç gelecektir dinleyip okuyana, Lozan için bu muahede bizim istiklslimizi temin etmiyor diye Mustafa Kemal paşa. #5816SayılıKanunKaldırılsın Nasıl bir tezgaha geldin ey müslüman Uyan ne olur uyan.”

ataturk-lozan-istiklalimizi-temin-etmiyor

 

Bahsi geçen sözler, Lozan Konferansı’ndaki barış teklifleri ve İcra Vekilleri Heyeti’ne güvenoyu önergesi hakkında 6 Mart 1923 günü yapılan gizli Meclis oturumunda Atatürk tarafından sarf edildi.

“Malûmu âliniz Lozan Konferansı bir çok zaman temadi etfcikden sonra itilaf devletleri heyeti murahhasları heyeti murahhasamızar müzakeratın hulâsası olmak itibariyle birtakım şeraiti muhtevi sulh projesi namıile bir şey vermişti. Elinizde bulunan ve tercümesi çok yanlış ve çok natamam olmakla beraber, bundan anlaşılan mana ve ruh şudurki; böyle bir sulh projesini bizim için kabul etmek mümkün değildir. Çünkü doğrudan doğruya istiklalimizi muhtel şeraiti ihtiva etmektedir.

Binaenaleyh bilâtereddüt müttefikan hepimiz söyleriz ki, bu projeyi biz ‘kabul edemeyiz, sureta katiyede ret ederiz. Eğer itilaf devletleri bize projeyi kabul ettirmekte musir olurlarsa o halde milletimiz için hükümet ve Meclisimiz için harb şekli zaruretinde teceli etmiş olur. Yapılacak başka bir şey yoktur. Yani o zaman harb ederiz. Fakat bu son noktaya vasıl olmazdan evvel mevcut ise diğer tedabire tevessül ederek mümkin olduğu kadar harbden içtinab etmek ve esasat hayatiyemizi mahfuz bulundurabileceik şerait tahtında sulh yolunda çalışmayı tercih etmeyen hiç bir arkadaşınız yoktur.

Düveli müttefikanın malum olan projesine mukabil heyeti murahhasaniz bir mektup göndermişti rki ağızlarda dolaşan mukabil proje bu olsa gerektir. Bu mektubun muhteviyatı doğrudan doğruya itilaf devletleri projesini, muhteviyatını tenkit etmekden ve tarif etmekden ibarettir. Bu mektup usulü, diplomatik usulde her vakit yapılabilir ve yapılması muvafık olan bir tarzdır. Usule tevessül edilerek yapılmıştır. Mektubun muhteviyatı neticede «esasen ittifa ettiğimiz nikatı imza ederek sulh yapalım ve ikinci ve üçüncü derecede olan mesaili başkaca mütalaa ederek buna nihayet verelim» den ibaret olup bundan başka ayrıca bir ilâve daha yapılmıştırki, o da; eğer itilaf devletleri bu teklif atımızı kabul etmiyecek olurlarsa teklifatımız keenlemyekûndur.”

 

 

Atatürk bu konuşmayı Lozan Antlaşması hakkında değil, Türk heyetinin kapitülasyonların kaldırılması gibi teklifleri İtilâf Devletleri temsilcileri tarafından kabul edilmemesiyle çıkmaza giren görüşmeler hakkında kullandı.

 

 

İstanbul Hükûmeti’nin de davet edilmesi üzerine saltanatın 1 Kasım 1922 günü kaldırılmasıyla Lozan’da Ankara Hükûmeti tek başına temsil fırsatı kazandı.

İtilâf devletleri temsilcilerinin kapitülasyonları devam ettirmek istemeleri, konferansın en önemli uyuşmazlık konularından biri oldu.

Açılış oturumu 20 Kasım 1922 günü yapılan konferans, Türk heyetinin kapitülasyonların tamamen kaldırılması hususundaki tekliflerinin müttefikler tarafından kabul edilmemesiyle tıkandı. Delegeler ülkelerine geri döndü.

4 Şubat 1923 günü kesintiye uğrayan Lozan Konferansı, 23 Nisan 1923 günü yeniden başladı.

Yeniden başlayan görüşmelerde müttefik devletler daha önce reddettikleri kapitülasyonların kaldırılmasını kabul etti.

3 ay kadar süren görüşmeler neticesinde kapitülasyonlar meselesi ülkemizin istediği şekilde hâlledildi ve kabotaj hakkı yabancılardan alınarak Türk vatandaşlarına münhasır kılındı.

Görüşmelerde ilerleme katedilmesiyle birlikte Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923 günü imzalandı.

 

 

Lozan’daki görüşmelerin tıkanmasının ardından 7 Şubat’ta Lozan’dan ayrılıp Ankara’ya dönen İsmet Paşa, 21 Şubat’ta Meclis’e gelerek konferans hakkında açıklama yaptı.

TBMM’nin 27 Şubat-6 Mart 1923 günleri arasındaki gizli oturumlarında şiddetli tartışmalar yaşandı.

Birinci TBMM’de Ali Şükrü Bey’in önderliğindeki İkinci Grup olarak adlandırılan muhalefet, başarısızlık olarak nitelendirdiği Birinci Lozan görüşmelerinde hükümete sert bir şekilde yüklendi.

İkinci Grubun önde gelen isimlerinden Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Lozan görüşmelerinde Meclis’ten gizli işler çevrildiğini, Konferans tutanaklarının, protokoller ve proje metinlerinin Meclis’ten gizlenildiğini ileri sürdü. Meclis tarafından seçilmeyen heyetin Lozan’a gönderildiğini, Lozan’da yanlış siyaset takip edildiği için görüşmelerin çıkmaza girdiğini, inisiyatifin ve üstünlüğün sürekli Lord Curzon’a bırakıldığını, İtilâf Devletleri’nin önerisinin kabul edilemeyeceğini ve savaşa razı olunamayacağını, ilerleme sağlamak için yeni bir delegasyonun hazırlanması gerektiğini, Misak-ı Millî’ye dahil olan Musul’un kaybedildiğini Musul’un dörtte üçünün elde edilmesi imkânı varken bunun başarılamadığını iddia etti.

6 Mart 1923 günü gizli celsede Mustafa Kemal Atatürk’ün muhaliflere sert bir şekilde çıkışması, arkasından da Ali Şükrü Bey’in müdahale etmesi sonucunda Meclis bir anda birbirine girdi ve Atatürk eli cebindeki silahında olmak üzere Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü.

Birinci Meclis’in çoğunluğunun görüşmelerin tekrar başlaması teklifini kabulüyle birlikte Lozan Konferansı 23 Nisan 1923 günü yeniden başladı. Ancak yaşanan tartışmadan bir ay sonra Meclis, seçimlerin yenilenmesine karar verdi.

 

Ali Şükrü Bey, 27 Mart 1923 tarihinde Ankara’da aniden ortadan kayboldu. 1 Nisan Pazar günü öğleden sonra Ali Şükrü Bey’in ölümü anlaşıldı ve cesedi bulundu. “Milis Yarbay” rütbesi verilerek hem Mustafa Kemal Paşa’yı hem de Meclisi korumakla görevlendirilen Topal Osman Ağa ve müfrezesi, Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden sorumlu tutuldu. Meclis muhafız taburuna direnen Topal Osman Ağa ve 6 yardımcısı yaşanan çatışmada öldürüldü.

 

Atatürk, Meclis’te yaptığı konuşmada istiklâlimizi tanımayan müttefiklerin teklif ettiği barış taslağının / projenin asla kabul edilmeyeceğini söyledi.

Atatürk, Lozan’da görüşmeler akamete uğradıktan sonra Türk heyeti Lozan’dan ayrılmadan hemen önce son anda İtilâf devletleri tarafından Türk heyetine sunulan -kapitülasyonların devamını içeren- barış projesi hakkında “mana ve ruh itibariyle istiklâlimizi muhil şeraiti ihtiva ediyordu. Bilhassa adlî, malî ve iktisadî mevâd gayr-i kabil-i tahammül idi” sözünü sarf etti.

Atatürk’ün söz konusu gizli celsede bu ifadeleri kullandığı ve muhalefetin Lozan görüşmelerindeki temsile yönelik ağır eleştirilerine verdiği yanıtın günümüz Türkçesiyle ilgili kısmı şu şekilde (TBMM Gizli Celse Zabıtları. C. 4. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Ankara. 1985. Sf: 173-176).

Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri (Ankara): Arkadaşlar; altı yedi günden beri malum olan mesele üzerinde yüksek heyetinizce müzakere cereyan etmektedir. Birçok hatip arkadaşlar söz söylediler ve lüzumu kadar eleştiriler yapılmış olduğu kanaatindeyim. Bütün bu değerlendirmeler ve izahat ile söz konusu olan mesclenin iyi ve
fena tarafları bütün arkadaşlarca tamamıyla anlaşılmıştır.

Dolayısıyla müzakerelerin bundan sonra devamından bir fayda bcklcnmcdiği kanaatindeyim ve belki şu samimi muhitte şu ve bu tarzda söylenen sözler harice ve bilhassa düşmanianınıza başka bir surette aksedebilir. Dolayısıyla sakınca doğurması daha çok muhtemeldir. Ortaya çıkacak ve verilecek kararı kolaylaştırmaya vesile olacağı kanaaliyle müsaade buyurursanız, iki üç kelime arz edeceğim.

Yüksek malumunuz, Lozan Konferansı birçok zaman devam ettikten sonra İtilaf devletleri delege heyetleri delege heyelimize müzakerclerin özeti olmak itibariyle birtakım şartları ihtiva eden barış projesi namıyla bir şey vermişti. Elinizde bulunan ve tercümesi çok yanlış ve çok eksik olmakla beraber. bundan anlaşılan mana ve ruh şudur ki. böyle bir barış projesini bizim için kabul etmek mümkün değildir. Çünkü doğrudan doğruya bağımsızlığımızı ihlal eden şartları ihtiva etmektedir.

Dolayısıyla tereddütsüz oybirliğiyle hepimiz söyleriz ki, bu projeyi biz kabul edemeyiz, kati surette rcddcdcriz. Eğer İtilaf devletleri bize projeyi kabul ettirmekte ısrarlı olurlarsa, o halde milletimiz için, hükümet ve Meclis’imiz için harp zaruret şeklinde tecelli etmiş olur. Yapılacak başka bir şey yoktur. Yani o zaman harp ederiz. Fakat bu son noktaya ulaşınazdan evvel mevcut ise diğer tedbirlere girişerek mümkün olduğu kadar harpten kaçınmak ve hayati esaslanmızı saklı bulundurabilecek şartlar altında banş yolunda çalışmayı tercih etmeyen hiçbir arkadaşınız yoktur.

Müttefik devletlerin malum olan projesine karşılık delege heyetiniz bir mektup göndermiştir ki, ağızlarda dolaşan karşı proje bu olsa gerektir. Bu mektubun muhteviyatı doğrudan doğruya İlilaf devletleri projesini, muhteviyatını eleştirmekten ve tarif etmekten ibarettir. Bu mektup usulü, diplomatik usulde her vakit yapılabilir ve yapılması uygun olan bir tarzdır. Usule girişiterek yapılmışıır. Mektubun muhteviyatı neticede “esasen ittifak eıtiğimiz noktaları imza ederek barış yapalım ve ikinci ve
üçüncü derecede olan meseleleri başkaca değerlendirerek buna nihayet vcrelim”den ibaret olup, bundan başka ayrıca bir ilave daha yapılmıştır ki, o da, eğer İtilaf devletleri bu tekliflerimizi kabul etmeyecek olurlarsa tekliflerimiz yok hükmündedir.

İşte bu mektubu müteakip, hepinizce malum olduğu üzere, Lozan’da konferans müzakereleri kesilme şeklinde olmaksızın tatil şeklinde olarak her devletin delege heyeti memleketine gittiği gibi. bizim delege heyetimiz de buraya geldi. Delege heyeti ki, Heyeti Vekile’ye karşı mesuldur. Delege heyetinin fiillerinden ve hareketlerinden ve ona talimal vermiş olmaktan billabii yüksek huzurunuzda mcsul olan da
Heyeti Vekile’dir. Heyeti Vekile, delege heyetimizi enine boyuna dinledikten sonra yeni talimat vermek hususunda tereddüdü icap ettiren birtakım noktaların mevcudiyeti dolayısıyla yüksek heyetinize geldi.

Dolayısıyla sizden yeni bir yön talep ediyor. Vaziyet öğrenildikten sonra yeni bir yön talep ediyor. Bendenizce meselelerin her noktası anlaşıldıktan sonra yeni bir yön vemıek lazımdır ve bu verilecek olan yön de bizim için çok mühim ve hayati olan Musul meselesinin geçici olarak ertelenmesini söz konusu etmemek ve fakat idari siyasi mali ve iktisadi ve diğer meselelerdir. Millet ve memleketin hukukunu ve bağımsızlığını tamam ve emin olarak elde etmek ve kurtarılmış memleketlerimizin kati surelle tahliyesini esas şan kabul etmek üzere Heyeti Vekile’ye bir yön vennek uygun olur. Heyeti Vekile bu yön dairesinde delege heyeLine özel taliınal vererek barış teşebbüslerinde biraz daha devam edebilir.

Arkadaşlar. ben şahsen vicdanıma ve likri kanaatiıne ve bütün likir ve araşıınııalarıma dayanarak yüksek heyetinize derim ki. delege heyetimiz kendisine verilen vazifeyi tamamen ve pek mükemmel bir surette yerine getirmiştir. Milletimizin ve Meclis’imizin şererini yükseltecek bir tarzda dünyaya tanıımıştır ve muvaffak da olmuştur.
Dolayısıyla, eğer meseleyi iyi ncıicelcndirmek istiyorsak. bu delege heyetine yüksek heyetiniz tarafından dahi manen kuvvet verilerek mesaiye devam ettirilmek lazımdır. Bu tarzda yapılacak hareketlerle henüz ümitvar olabiliriz ki, bir barış salhasımı dahil olmak mümkündür. Yalnız hükümet heyetinden katiyen talep etmek lazımdır ki. bu iş bir an evvel meydana çıkmalıdır. Yani barış yapılacaksa bir an evvel yapılsın. olıııayacaksa aldanmayalım. Askeri tedbirlerimizden geri kalmayalım. Yani işi çabuklaştırılmasını ve hızlandırılmasını da özel olarak Heyeti Vekile’den talep etmek lazımdır. Bazı arkadaşların imza ettiği bir önerge gördüm. Bu önerge esas itibariyle vuku bulan maruzatıma tekabül etmektedir. Ben de o arkadaşlarıma iştirak ederek o önergenin yüksek heyetinizce kabul edilmesini menıleket menfaalları için. barış için ve her şey için uygun görmekteyim. Aynı şeyi ben de arz ediyorum ve tekrar edeyim ki, böyle günlerce müzakere devam etmesinde her gün daha çok sakıncalar doğmaktadır. Maruzatım bundan ibarettir. Her halde çok müzakerelerden ve münakaşalardan iyi bir netice çıkmayacaktır. Müzakerenin kifayetiyle arz etıiğim önergenin kabulünü teklif ederim.

Hakkı Hami Bey (Sinop): Paşa Hazretleri. delege heyeti Lozan ‘dan ayrılırken bir teklif vermişlerdi. Ehemmiyetli olmadığı söylenen bu teklife İtilaf devletleri ret veya kabul cevabı vermişler midir?

İsmet Paşa ( Başvekil) (Edirne): Bu tekliften sonra herkes ayrılıp gitmiştir kabul edilmemiştir.

Hakkı Hami Bey (Sinop): Malumu alileri bu teklif Lort Gürzon’un hareketinden sonra yapılması itibariyle tabii bunun kabul edilmesine ve edilmemesine dair hir cevap verilmedikçe henüz teklif nihayete ermiş değildir: Bendeniz tekrar hükümetten soruyorum; bu teklif üzerine, bu teklifinizi kabul ettik veya etmedik diye bir teklifte
bulunmuşlar mıdır? Eğer bulunmamışlarsa hukuken hizim teklifi kabul ettikleri takdirde hukuken ricat etmek imkanı yoktur. Bu itibarta meseleyi bendeniz sordum. Paşa Hazretleri’nin değerlendirmeleri bendenizi tatmin edemez.

Gazi Mustafa Kemal Paşa (Ankara): Arkadaşlar Delege heyetimizin vermiş olduğu mektup ve bu mektubun ihtiva ettiği teklif, İtilaf devletleri delegeleri tarafından fiilen kabul edilmemiştir. O anda kabul etmek niyetinde değillerdi ve o şartlarda, o günkü şartlarda kabul etmek istemiyorlardı. Çünkü kabul etmemekle bizim delege heyetimize
karşı tahakküm edercesine bir vaziyet almakla bizim delege heyetimizin derhal yalvarmaya başlayacağını zannediyorlardı. O kadar ki, bizim delege heyetimiz trene bindiği bir dakikada yaptıkları bahsi geçen projeyi kalemle beraber getirmiş ler, hala imza etmeyecek misiniz, demişlerdir. Çünkü biliyorsunuz ki, arkadaşlar, bu Avrupalılar öteden beri böyle delege heyetleri görmüşlerdir. Fakat bunu kabul etmemişlerdir. Kendi projelerinin imzasında, tekliflerinde inat etmişler. Ne vakit ki, bizim delege heyetimiz büyük bir ciddiyetle bırakıp buraya hareket etti, ondan sonra vaziyetler değişti. tabii işitmişsinizdir. Lort Gürzon Londra’ya gittiği zaman izahatı verdiğinde ve İsmet Paşa’nın
delege heyetimizin vekaletinden bahsettiği zaman bütün arkadaşlanmız isyan ettiler ve bunu eleştirdiler, düzelttiler ve dediler ki, barış olmuşken sen yapınadın da buraya geldin, dediler. Dolayısıyla ondan sonra şartlar az çok değişti ve delege heyetimiz buraya geldikten sonra baktılar ki, belki Heyeti Vekile yalvarır, belki şu olur bu olur. Fakat bunu görmediler, bilakis görmüyorlar ki, Meclis’imiz sağlamdır ve icabı gibi hareket etmeye muktcdirdir. Dolayısıyla ondan sonra biraz ümitler hasıl olmaya başladı, yani hukuk noktası kalmamıştır. Bu onlar için dayanmaya değer bir nokta değildir.

İhsan Bey (Cehelibereket): Paşa Hazretleri, Anadolu davasıyla alakaları olmayan ve Anadolu zihniyetinin malı olmayan delege heyetimiz şuradan buradan gelen müşavirlerin. bundan sonra delege heyetimize iltihak etmeyeceğini hükümet bizi temin etsin.

Şükrü Bey (Bolu): Buna dair bir önerge vardır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa (Devamla): Arkadaşlar, benim anladığıma göre şuradan buradan, açık söyleyeyim, ihtimal ki Cavit ve Hüseyin Beyler, birtakım adamlar varmış. Ben de şahsen sizinle hemfikir olarak delege heyelimize ve işlerimize, ama hiçbir işimize karıştırılmaması taraftarıyım (doğru sesleri) ve ümit ederim ki, delege heyeti bizim ile hemfikirdir.

İsmet Paşa (Başvekil) (Edirne): Arzu etmediğiniz müşavirleri beraber almayacağım.

Ziya Hurşit Bey (Lazistan): Hak ve hakikatten ayrılmayalım. Hüseyin Cahit ve Cavit Beyler gittiler, fakat bunlar kendi arzularıyla illihak etmemişlerdi! Paşa Hazretleri çağırmıştır. Bu adamların bir kabahati yoktur.

Gazi Mustafa Kemal Paşa (Devamla): Cevap vereceğim. Hakikatcn onlar kendiliğinden gelmemişlerdir. Başdelegemiz davet etmesinden dolayı hasıl olan sakıncadan belki başdelege mesul olmak lazım gelir. Yalnız müsaade buyurursanız arz edeyim. söz konusu olan mesele hayati meselcdir. Mali ve iktisadi meseleler: arkadaşlar bu hususu itiraf ederim ki, zengin değiliz. Şimdi bizim için malum olan arkadaşlarımız vardır. onların kalp ve vicdanlarıyla her şeylerine emniyet ve itimadımız vardır. Başdelege bunlarla, benim bildiğimc giirc emin olarak onlarla çok çalışmıştır. Fakat acaba dünyada çok malumauar tanınmış olan Cavid Bey veya bilmem ne bey için, acaba bir kere de bunlar dinlenmiş olsa idi, mühim bir şey söylederdi denemez mi idi’! (Çok doğru sesleri.)
İşte delege, kamuoyuna karşı bunları nazan dikkate alarak; Canım Cavid Bey gibi bir adam var da neden istifade etmiyorsunuz? Bu hususta herkesin dimağında hir ukde bırakmamak için başdelege zannediyorum bunu yapmıştır. Zarınetmeyiniz onlar bu işin üzerinde çok oynamıştır. Ellerine çok iş verilmiş .. Mamalih böyle olmakla beraber. ufak sakıncalar hasıl olmuştur. Belki çağırmaktan daha büyük sakınca ve daha büyük tereddüt hasıl olmuştur. Belki bu hareketle o tereddüdümüz kaybolmuştur. Bundan sonra bu gibi insanları içimize sokrnakla doğacak sakıncaları hertaraf etmiş oluruz.

Ali Şükrü Bey (Trabzon) : [. . .] Hakkı Hami Bey’in Paşa Hazretleri’nin sordukları bu mektup veya karşı proje itilaf devletleri delegeleri ayrıldıktan sonra verilmiştir. Halbuki ayrıldıktan sonra verilmemiştir. Evvel verilmiştir.

Gazi Mustafa Kemal Paşa (Devamla): Aksini söylemediler.

Ali Şükrii Bey (Trabzon) : {. . .] orta yerde bir hakikat vardır. Karşı proje vardır ve delege heyetimiz de bunu vermekle benim kanaatimce yönünü yüce Meclis’ten alan hükümetin talimatından hariç bir vazifede bulunmuşlardır. Çünkü Heyeti Vekile Reisi son almış olduğu telgrafta arz etmişti ki. verdiğim talimat bir beyanname yayımlanmasıyla ve kesilme kelimesi telaffuz etmeksizin dönmeleri emrini verdiklerini burada söylediler. Müzakerenin cereyan tarzı itibariyle ve Hakkı Hami Bey’in buyurduğu ve Paşa Hazretleri’nin o if’ade tarzına göre vermiş oldukları cevap şeklinde değildir. Bendenizin aklımda kalan şekil bu şekildir.

Gazi Mustafa Kemal Paşa (Devamla): O sizin ifadenize görcdir. Yani ben diyeceğim ki, doğru değildir.

Ali Şükrü Bey (Trabzon): Şahit, genel kuruldur.

Gazi Mustafa Kemal Paşa (Devamla): Yani siz bir meseleyi kendi hayallerinize göre düşünüyor, vücut veriyor, hüküm veriyorsunuz ve öyledir diyorsunuz. Öyle değildir, Beyefendi Hazretleri. Bakınız, bir defa İngilizler delege heyelinin teklifi üzere Musul tcklifini kabul etmiş değildirler. Malumu alinizdir ki, Musul meselesi doğrudan doğruya onların teklillerinin metninde bir satır ile ifade olunmuştur. İngilizler
diyorlar ki, bu metin muallakta kalsın -bunu Gürzon söylüyor-. Bir dda o heyelin kararı değildir. Burada olduğu gibi kalacaktır. Fakat ben Ccmiycti Akvam’a bir mektup yazarım, belki biraz ertelerler. Dolayısıyla bu kabul etmek demek midir? Kabul etmek değildir. Çünkü delege heyetinizin teklifi bu değildir. İkincisi; Beyefendi diyor ki, delege heyeti, Heyeti Vekile’nin vermiş olduğu talimatın hilafında hareket elli veyahut dahilinde hareket elli. Bunu söyleyecek siz değil, Heyeti Vekile’dir. Bunu en çok iddia etmek vaziyelinde bulunan, zatıaliniz değil. Heyeti Vekile’dir.

Hulusi Bey ( Karahisarı Sahip): Bütün Meclis’tir Paşam, zabıtlara geçmiştir.

Gazi Mustafa Kemal Paşa (Devamla): Gerçi ben burada dcğildim. Bildiğime göre Heyeti Vekile Reisi o tarihte gelmiş, vaziyeti yüksek heyetinize izah etmiştir. Şöyledir, böyledir; buna göre siz ne yaparsınız? Efendiler; siz de pek makul olarak düşünmüşsünüzdür ki, yapılacak iş, bir beyanname yayımlanmasıyla dönmektir. Evet, böyle olunca yapılacak iş döner gelir ve harp hali geri gelir. Ancak sizin bu şartlarınızın gönderilmesine kadar geçen günler içinde vaziyet ve şartlar değişmiştir. Bu iki şarta göre Delege Heyeti Reisi, Heyeti
Vekile’den iki talimal istemiştir. Fakat o talebin ulaşması ve yeni talimatın gönderilmesi için zaman kalmamıştır ve konferansta bildiğimiz vaziyet hasıl olmuştur. Eğer sizin dediğiniz gibi olsa idi.
o zaman delege heyetini cezalandırmanız lazım gelirdi. Sebepsiz harbe mi götürsün, bunu mu istiyorsunuz? Delege heyetimiz makul ve akıl ve feraset dahilinde hareket ettiğinden dolayı, müzakereleri kesmediğinden dolayı ve memleketi harbc sürüklemediğinden
dolayı mı delege heyetini elcştircceğiz? Böyle mi memleketi idare edeceğiz, Ali Beyefendi?

Ali Şükrü Bey (Trabzon): Söyleyeceğim.

Gazi Mustafa Kemal Paşa (Devamla): Bir haftadır söylüyorsunuz, mcmlekete zarar veriyorsunuz. (Gürültüler:)

{ . . .]

Reis [Reisi Sani Ali Fuar Paşa/: Rica ederim, bendeniz izahat vereceğim. susalım. Malumu iiliniz söz konusu olan mesele altı yedi günden beri müzakere edilmiş ve buna dair muhtelif önergeler verildi. Hükümet en nihayet bir önerge’nin yüksek oyunuza konulmasını teklif ediyor. Dolayısıyla müsaade ederseniz (Gürültüler. olamaz
sesleri) dahili nizamnamemizde açıktır.

{ . . .]

Mustafa Kemal Paşa (Ankara): Paşa Hazretleri, niçin rica ediyorsunuz: bir nizamname vardır, onu tatbik ediniz. Rica ederim, hakkı yoktur. Birinci önergeyi evvela oya koyunuz, ondan sonra . . .

 

Atatürk, Nutuk’ta Lozan Konferansı görüşmeleri üzerinde Meclis’te şiddetli tartışmalar hakkında şu ifadeleri kullanmış:

“18 Şubat 1923 tarihinde, İsmet Paşa ile Eskişehir’de birleşerek Ankara’ya beraber geldik. Efendiler, İsmet Paşa Ankara’ya dönerken, benim de geziden dönmekte olduğum anlaşılınca, Ankara’da tuhaf ve anlaşılmaz bir zihniyet belirmiş… İsmet Paşa’nın Ankara’ya gelip, Hükûmet’le ve Meclis’le temas etmeden önce, benimle buluşup görüşmesi sakıncalı sayılmış… Böyle bir görüşmeyi kötüye yoranlar olurmuş…

Bu hususu bana yazan, Hükûmet Başkanı bulunan Rauf Bey’di. Tabiatiyle bu yazıya önem vermedim. Aksine, İsmet Paşa ile bir an önce görüşebilmek için, gezilerimizi Eskişehir’de buluşabilecek şekilde ayarlattım. Ankara’ya gelişimizden sonra, İsmet Paşa kabinede durumu açıkladı ve yeni bir talimat istedi.

Meclis’in görüşünü alma gereği duyuldu. Konu Meclis’e getirildi. Meclis’te bu konu üzerinde günlerce ve günlerce süren görüşme ve tartışmalar yapıldı.

Anlaşıldığına göre, muhalifler, Delegeler Hey’eti’mize ve İsmet Paşa’ya amansız düşman kesilmişlerdi. Sözde, barış olmuşken, İsmet Paşa yapmamış, geri dönmüş… Delegeler Hey’eti, Bakanlar Kurulunun talimatına aykırı hareket etmiş…

27 Şubat 1923 gizli oturumunda başlayan saldırılar, 6 Mart 1923 gününe kadar şiddetli ve heyecanlı bir şekilde devam etti. Tartışmalara, başından sonuna kadar ben de katılmak zorunda kaldım.

Muhalifler, âdeta ne istediklerini bilmez bir durumdaydılar. Meclis’in olumlu veya olumsuz bir karar vermesi imkânsızlaştı. Bizim açık olarak anladığımız şuydu ki, muhalifler, barış konusunu, Meclis’te ihtiraslarına vasıta yapmak istiyorlardı.

Efendiler, bazı basın çevreleri de, bu ihtirasları şaşılacak derecede ve ateşli bir şekilde, alabildiğine körüklüyorlardı. Bu ruh hali içinde bulunan bir Meclis’le, barış konusunu bir sonuca bağlamanın güç olacağını görmek tabiî, fakat üzücü idi.

Meclis’te yaptığım genel açıklamalarla, durumun her noktasını söyledim. Bütün ihtimallerden söz ettim. İtilâf Devletleri delege hey’etlerinden bazılarının memleketlerine dönünce verdikleri demeçleri gerçek sayıp, temel alarak, Delegeler Hey’eti’mize hücum etme politikasının beğenilecek bir şey olmadığını söyledim. Delegeler Hey’eti’mizi dinlemek, onun söyleyeceklerine inanmak ve durumu ona göre değerlendirmek gerektiğini bildirdim.

Delegeler Hey’eti’mizin, Hükûmet’in vermiş olduğu talimata aykırı hareket edip etmediğini söylemek yetkisinin, Meclis’te hazır bulunan Hükûmet üyelerine ait olduğunu söyledim.

Sonunda, dedim ki, Delegeler Hey’eti, Hükûmete karşı sorumludur. Meclis, Hükûmet’e yeni bir yön vermek zorundadır. Bu yön çerçevesinde, Hükûmet, Delegeler Hey’eti’ne özel bir talimat verir. Meclis’in ayrıntılarla uğraşmasına gerek yoktur ve uğraşamaz da.

Verilecek yönle ilgili görüşümü de şöyle ifade ettim: «Şimdilik Musul meselesinin ertelenmesinden söz etmemek üzere ve fakat idarî, siyasî, malî, iktisadî ve diğer konularda millet ve memleketin haklarını ve istiklâlini tam ve güvenilir bir şekilde elde etmek ve düşmandan kurtarılmış olan topraklarımızın kesin olarak boşaltılmasını şart koşmak esastır.»

Düşüncelerime şunu da ilâve ettim ki: «Delegeler Hey’eti’miz, kendisine verilen görevi tamamen ve mükemmel bir şekilde yerine getirmiştir. Milletimizin ve Meclis’imizin şerefini korumuştur. Eğer barış konusunda iyi bir sonuç almak istiyorsak, Delegeler Hey’eti’ne Meclis tarafından da manevi güç verilerek çalışmalarına devam ettirilmek gerekir.

Böyle hareket ederseniz, bir barış dönemine girmenin mümkün olduğundan ümitlenebiliriz.»

Meclis’in, bu konu üzerindeki tartışmaları durdu. Fakat, muhalifler, hücum için yeni sebepler yaratmaktan bir türlü kendilerini alamıyorlardı.”

“Meclis’teki muhaliflerin çeşitli şekillerde ve başka başka konularda saldırı hazırlıklarında bulundukları yeni değildi.

Geziye çıktığım tarihten bir gün sonra, «İslâm Hilâfeti ve Büyük Millet Meclisi» adlı broşürün ortaya çıktığını, bütün

Meclis’in ve milletin bize karşı kışkırtılmak istendiğini arz etmiştim. Bundan önce çevrilmek istenen bir dolap, vardır ki, daha ondan söz etmedim. Sebebi, 1922 Aralık ayı başlarında oynanmak istenen oyun, sonuçları itibariyle gezim boyunca da devam etmişti. Müsaade buyurursanız, bu konu ile ilgili olarak hatıralarınızı canlandırmaya yarayacak birkaç söz söyleyeyim:

Saygıdeğer Efendiler, üç milletvekili, milletvekili seçimi kanun tasarısında değişiklik yapılması ile ilgili bir önerge hazırlamışlar… Önergede nelerin yer aldığını öğrenmiştim.

2 Aralık 1922 günü, Meclis’in, İkinci Başkanı Adnan Bey’in başkanlığında yapılan oturumunda, başkanlık kürsüsünden şöyle bir söz işitildi: «Efendim! Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik yapılması ile ilgili teklifin görüşülebileceği yolunda Tasarı Komisyonu’nun tutanağı var.» Bu söz «okunsun» sesleriyle karşılandı. İki milletvekili: «Önemlidir, okunmasını teklif ederiz» diyerek genel havayı açığa vurdular.Başkan:«— Efendiler, bu önergenin, okunmadan önce komisyona gönderilmesi usuldendir» dedi.”

 

Bahsi geçen iddianın yanlışlığını Tansel Baydur, şu ifadelerle ortaya koydu:

“Yuh Ali Bey bu nasıl bir cehalet? M.Kemal Paşa, bu konuşmayı 6 Mart 1923 tarihinde yapıyor. Yani Lozan Konferansı’nın dağıldığı kriz döneminde. Türk heyetinin kapitülasyonların tamamen kaldırılması hususundaki teklifleri müttefikler tarafından kabul edilmeyince konferans çıkmaza giriyor ve 4 Şubat 1923 tarihinde dağılıyor. Akabinde Türk delegasyonu yurda geri dönüyor. Daha sonra tarafların birbirine nota verdiği, tehditler edildiği hatta Türkiye’nin İzmir Limanı’na torpil döşeyerek set çektiği, harp tehlikesi olan bir döneme giriliyor. Çünkü karşı taraf, kapitülasyonların devam ettiği Sevr’in biraz daha yumuşatılmış hâli olan bir barış taslağı getiriyorlar önümüze. Biz de bunu kabul etmiyoruz ve heyetimizi geri çağrıyoruz. M.Kemal Paşa’nın 6 Mart 1923 tarihinde istiklalimizi tanımayan ve asla kabul etmeyeceğimizi söylediği proje derken müttefiklerin bize teklif ettiği barış taslağından bahsediyor. Dediği gibi de kabul etmiyoruz ve heyetimizi geri çağrıyoruz. Hatta harp kartını bile çekiyoruz. Daha sonra 23 Nisan 1923 tarihinde görüşmeler tekrar başlıyor ve müttefik devletler seve seve kapitülasyonların kaldırılmasını kabul ediyorlar. Zaten cımbızlama yaptığın sayfanın altında da heyetimizin geri döndüğünü bizzat Paşa söylüyor. Yani Lozan hakkında hiçbir bir halt bilmiyorsun hiçbir halt bilmediğini de bilmiyorsun. Şuanda ne denli küçük duruma düştüğünün farkında mısın acaba?”

 

Yorumunuzu yazınız...