Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medya hesaplarından Mustafa Kemal Atatürk’ün 21 Nisan 1920 tarihli telgrafı paylaşıldı.


 

 

Bazı sosyal medya kullanıcıları ise bahsi geçen telgraf metninin gerçek olup olmadığını sorguladı.

Talebe binaen işbu yazıyı hazırlamanın uygun olacağını düşündük.

 

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün, Büyük Millet Meclisi’nin açılışından iki gün önce 21 Nisan 1920 günü askerî birlikler ile sivil idarecilere gönderdiği emrinde Ankara’da ve Anadolu’da yapılacak dinî ve resmî merasimlerin ne şekilde icra edilecekleri konusunu ayrıntıları ile anlattı.

Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından yayımlanan beyannamede Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da 23 Nisan 1920 Cuma günü cuma namazı sonrası Kur’an tilaveti, dualar ve törenlerle açılacağı, bu nedenle aynı tilavet, dua ve törenlerin aynı saatte ve aynı şekilde ülkenin her tarafında icra edilmesi gerektiği belirtildi.

 

Heyet-i Temsiliye’nin reisi olarak Mustafa Kemal imzalı, 23 Nisan 1920’de Meclis’in açılışını ve uygulanacak programı tebliğ eden tamimi, Nutuk’ta ve Atatürk’ün Bütün Eserleri adlı külliyatta yer alıyor.

 

ataturk-21-nisan-1920-telgraf-1 ataturk-21-nisan-1920-telgraf-2

 

Meclis’in açılışından önce yapılması gereken dini merasimlerin ne şekilde icra edileceğinin ayrıntıları ile anlatıldığı genelgenin orijinal metni şu şekilde:

“1- Bimennihilkerim Nisan’ın yirmi üçüncü Cuma günü, Cuma Namazı’nı müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşad edilecektir.

2- Vatanın istiklali, maka-ı refi‘-i Hilafet ve Saltanat’ın istihlası gibi en mühim ve hayatî vezaifi ifa edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin yevm-i küşadını Cuma’ya tesadüf ettirmekle yevm-i mezkurun mebrûkiyetinden istifade ve kable’l-küşad bilumum mebûsîn-i kiram hazeratıyla Hacı Bayram-ı Veli Cami-i Şerifi’nde Cuma Namazı eda olunarak envar-ı Kur’an ve Salavat’tan istifâza olunacaktır. Ba‘de’s-salât lihye-i saadet ve sancak-ı şerifi hâmilen daire-i mahsusaya gidilecektir. İşbu merasimde cami-i şeriften bed’ ile daire-i mahsusaya kadar kolordu kumandanlığınca kıtaat-ı askeriye ile tertibat-ı mahsusa alınacaktır.

3- Yevm-i mezkûrun te’yid-i kudsiyeti için bugünden itibaren merkez-i vilayette vali beyefendi hazretlerinin tertibiyle hatm ve Buhari-i Şerif tilavetine bed’ olunacak ve hatm-i şerifin son aksamı teberrüken Cuma Namazından sonra daire-i mahsusa önünde ikmal edilecektir.

4- Mukaddes ve mecruh vatanımızın her köşesinde aynı suretle bugünden itibaren Buhari ve hatimat-ı şerife kıraat edilerek Cuma günü ezanden evvel minarelerde salavat-ı şerife okunacak ve esna-yı hutbede Hilafet-meabımız Padişahımız Efendimiz Hazretlerinin nâm-ı nâmi-yi hümayunu zikr edilirken zât-ı şevket-simat-ı padişahîlerinin ve memalik-i şahaneleriyle bilumum tebea-yı mülûkânelerinin bir an evvel nâil-i felâh ve saadet olmaları duası ilaveten tezkâr olunacak ve Cuma Namazı’nın edasından sonra da ikmal-i hatm edilerek makam-ı mualla-yı hilafet ve saltanatın ve bilcümle aksam-ı vatanın halâsı maksadıyla vuku bulan mesai-i milliyenin ehemmiyet ve kudsiyeti ve her ferd-i milletin, kendi vekillerinden mürekkeb olan Büyük Millet Meclisi’nin tevdi eyleyeceği vezaif-i vataniyeyi ifaya mecburiyeti hakkında mev‘izeler irad olunacaktır. Badehu halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin halâsı, selameti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu merasim-i diniye ve vataniyenin ifasından ve camilerden çıkıldıktan sonra bilad-ı Osmaniye’nin her tarafında makam-ı hükümete gelinerek meclisin küşadından dolayı resmen tebrikât icra edilecektir. Her tarafta Cuma Namazı’ndan evvel münasip surette Mevlid-i Şerif okunacaktır.

5- İşbu tebliğin hemen neşr ve tamimi için her vasıtaya müracaat olunacak ve serien en ücra köylere, en küçük kıtaat-ı askeriyeye, memleketin bilumum teşkilat ve müessesatına iblağı temin edilecektir. Ayrıca büyük levhalar halinde her tarafa ta‘lik ve mümkün olan mahallerde tab‘ ve teksir ve meccanen tevzi‘ edilecektir.”

6- Cenab-ı Hak’dan muvaffakiyet-i kâmile tazarru‘ olunur. Heyet-i Temsiliye Namına Mustafa Kemal”

 

Günümüz Türkçesiyle:

“1- Tanrının lûtfuyla Nisanın 23’üncü Cuma günü, cuma namazından sonra, Ankara’da Büyük Millet Meclisi, törenle açılacaktır.

2- Vatanın istiklâli, yüce Hilâfet ve Saltanat makamının kurtarılması gibi en önemli ve hayati görevleri yapacak olan Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü cumaya rastlatmakla, o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Velî Câmi-i Şerifinde cuma namazı kılınarak Kur’an’ın ve namazın nurlarından da feyz alınacaktır. Namazdan sonra, Sakal-ı Şerif ve Sancâk-ı Şerif alınarak Meclisin toplanacağı yere gidilecektir. Meclise girmeden önce bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir. Bu merasimde Câmi-i Şeriften başlayarak Meclis binasına kadar Kolordu Komutanlığı’nca askerî birliklerle özel tören düzeni alınacaktır.

3- Açılış gününün kutsallığını belirtmek için bu günden başlayarak vilâyet merkezinde, Vali Beyefendi Hazretlerinin düzenleyeceği şekilde, hatim indirilmeye ve Buhari-i Şerif okunmaya başlanacak ve Hatm-i Şerifin son kısımları uğur getirsin diye cuma günü namazdan sonra Meclis’in toplanacağı yerin önünde tamamlanacaktır.

4- Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde bu günden itibaren aynı şekilde Hatm-i Şerifler indirilmesine ve Buhari-i Şerif okunmasına başlanarak, cuma günü ezandan önce minarelerde salâ verilecek, hutbe okunurken, Halifemiz, Padişahımız Efendimiz Hazretleri’nin mübarek adları anılırken, Padişah Efendimiz’in yüce varlıklarının, şanlı ülkesinin ve bütün tebaasının bir an önce kurtulmaları ve saadete kavuşmaları için ayrıca dua okunacak ve cuma namazının kılınmasından sonra da hatim tamamlanarak yüce Hilâfet ve Saltanat makamı ile bütün vatan topraklarının kurtuluşu için girişilen Millî Mücadele’nin önemini ve kutsallığını, milletin her bir ferdinin, kendi vekillerinden meydana gelmiş olan bu Büyük Millet Meclisi’nin vereceği vatani görevleri yapmaya mecbur olduğunu anlatan vaazlar verilecektir. Daha sonra, Halife ve Padişah’ımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu dinî ve vatanî merasim yapıldıktan ve camilerden çıkıldıktan sonra, Osmanlı vilâyetlerinin her tarafında, hükûmet konağına gelinerek Meclis’in açılmasından dolayı resmî tebrikler yapılacaktır. Her tarafta cuma namazından önce uygun şekilde Mevlid-i Şerif okunacaktır.

5- Bu tebliğin hemen yayınlanarak her tarafa ulaştırılabilmesi için her vasıtaya başvurulacak, sür’atle en ücra köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün teşkilât ve kuruluşlarına ulaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca, büyük levhalar halinde her tarafa asılacak ve mümkün olan yerlerde bastırılıp çoğaltılarak parasız dağıtılacaktır.

6- Yüce Tanrı’dan tam bir başarıya ulaştırması niyaz olunur.

Hey’et-i Temsiliye adına

Mustafa Kemal”

 

Meclisimiz, Atatürk’ün bu bildirisine uygun olarak, 23 Nisan 1920 günü Cuma namazından sonra dualar okunarak, kurbanlar kesilerek açıldı.

 

atatürk meclis dua

 

Atatürk, 24 Nisan 1920 Cumartesi günü yapılan TBMM’nin gizli oturumunda yaptığı konuşmada ülkemizin kurtuluşu ve selameti için müracaat edilen tek kaynağın İslâm alemi olduğunu “Bittabi selâmet ve necat için yegâne müracaat ettiğimiz memba âlemi İslamiyet olmuştu.” cümlesiyle belirtti.

Atatürk’ün ülkenin iç durumu hakkında bilgi verdiği konuşmasından ilgili kısım şu şekilde:

“Efendim mufassal maruzatım meyanında mesaimize saha olan mıntıkanın hududunu işaret etmiştim. O hudut, hududu millimizdir. Bidayetten şimdiye kadar harice ve dahile karşı gösterdiğimiz cephe de yalnız bu hudut dahilinde çalışmak olduğumuzu ifade etmiş idim. Hakikatte bütün gayemiz bu hududu milli dâhilindeki milletimizin istirahatini, refahını ve bu hududu millî ile muayyen vatanımızın tamamiyetini masun bulundurmaktan ibarettir. Turanizm politikasını kendi arzumuzla takip etmek istemedik. Çünkü maddî manevî bütün kuvvet ve kudretimizi muayyen olan vatanımız dâhilinde tecelli ettirmek arzu ettik. Hududun haricinde dağınık bir surette zâafa duçar etmekten içtinap ettik. Ecnebilerin en çok korktukları fevkalade mutevahhiş ettiği İslamiyet siyasetinin dahi alenen ifadesinden mümkün olduğu kadar mücanebete kendimizi mecbur gördük. Fakat kuvayi maddiye ve maneviye karşısında bütün cihan ve Hristiyan siyasetinin en şedit hırslarla ehlisalip muharebesi yapmasına karşı hudut haricinde bize zahir olacak bir noktai istinat teşkil edecek kuvvetleri düşünmek mecburiyeti de pek tabiİ idi. İşte haricen ifade etmemekle beraber hakikatte bu noktai istinadı aramaktan geri durmadık. Bittabi selâmet ve necat için yegâne müracaat ettiğimiz memba âlemi İslamiyet olmuştu. Âlemi İslamiyet birçok noktai nazarlardan milletimizle, devletimizin istiklâlde yakından ve fevkalâde bir surette alâkadar ve merbutiyeti diniyesi olmakla ve bu cihetle bütün âlemi islâmın manen bize muavin ve müzahir olduğunu zaten kabul ediyoruz. Düşmanların maddî kuvvetleri karşısında biz de bu manevî kuvvetlerin maddî tecelliyatına gelmek zaruretinde idik. Binaenaleyh evvelâ hududumuzla temasta bulunan mıntıkadaki dindaşlarımızla temasa gelmek lâzım geldi. Ondan sonra şarkta Kafkasya mileli İslAmiyesi ve garpte Garbî Trakya; bunların hepsiyle muhtelif surette münasebata girişmiş bulunuyoruz. Suriye halkı ve Irak halkı yani Arabistan, 1914 tarihinden evvel ayni hudut dâhilinde bulunduğumuz zamanlarda cümlemizce malûmdur; Devleti Osmaniyenin bir uzvu, bir rüknü olmaktan fevkalâde müşteki ve müstakil olmak gayesini takip ediyorlardı. Buna karşı çalıştılar, fakat neticeyi istihsal edebilmek için kendi kuvvetlerine istinadın gayri kâfi olduğunu gördüler ve maatteessüf hepimizi birden imhaya tevessül eden düşmanlarla teşriki mesai ettiler. İngilizler, Fransızlar kendilerinin hayali olan gayelerini mevkii fiile çıkaracak diye onların eteklerine sarıldılar. Lâkin harbi umuminin neticesini gördükten sonra Suriye’de İngilizler, Fransızların tarzı idaresine, muhakkirane olan idaresine hedef olduktan sonra bu aksamdaki ehli islâm pek büyük bir hataya duçar olduklarını takdir ettiler ve onu müteakip bir kısmı kendi dâhillerinde müstakil olmak fakat yine bir suretle bir şekilde Camiai Osmaniye dâhilinde bulunmak cihetini düşündüler. Bittabi makamı muallâyi hilâfete karşı olan merbutiyetleri cümlemiz gibi bütün ehli iman için bir vazifei mukaddese idi. Diğer bir kısmı daha ileriye gittiler. Bize hiçbir şekil ve suret te istiklâlin lüzumu yoktur, biz halifemize ve padişahımıza merbut olarak Camiai Osmaniye dâhilinde bulunacağız, dediler. Suriye’de böyle muhtelif cereyanlar mevcut idi. Biz bittabi bir salâhiyeti resmiye ve aleniyeye malik bulunmadığımız için, efradı milletten bir heyeti milliye olduğumuz için bu cereyanın müvellidi hakikisi olan yine milletler vasıtasıyla temas etmiş oluruz. Fakat bizim Suriye’de gayei islâmiye ile revabıt ve münasebatımız taazzuv etmeğe başladıkça orada bir saltanat tesisiyle iştigal eden Emir Faysal’ın ve Emir Faysal’ı himaye eden Fransızların nazarı dikkatini celbetti ve binnetice Emir Faysal dahi hususî murahhaslarını bizimle temasa getirdi. Resmî temasla bu müracaatın bizce telâkki edilen nikati izah etmek isterim. Her halde Suriyeliler herhangi bir devleti ecnebiye ile münasebetini kendileri için binnetice esaret olacağına kani oldular. Bundan dolayı bize teveccüh ettiler. Bizim bilmukabele gösterdiğimiz şekil şundan ibaret idi. Dedik ki, artık hududu millimiz dâhilinde bulunan menabii insaniyeyi ve menafii umumiyeyi hududumuzun haricinde israf etmek istemeyiz. Fakat ittihat, kuvvet teşkil edeceğinden bütün âlemi islâmın manen olduğu gibi maddeten de müttefik ve müttehit olmasını şüphe yok ki büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki bizim kendi hududumuz dâhilinde müstakil olduğumuz gibi, Suriyeliler de hududu dâhilinde ve hâkimiyeti milliye esasına müstenit olmak üzere serbest ve müstakil olabilirler. Bizimle itilâf veya ittifakın fevkinde bir şekil, ki federati fedaratik yahut konfederati konferatik denilen şekillerden birisiyle irtibat peyda edebiliriz. Ahali bunu, arzuları fevkinde millet olarak lehlerine telakki etmiş olacaklar ki Emir Faysal milletin bu arzusu karşısında kendi emellerinin sarsılmakta olduğuna vakıf oldu ve müracaatları bunun üzerine oldu. Ahalinin bu arzusu fiile de inkilâp etti. Suriye dâhilinde bazı efal ve harekât bittabi mesmuunuz olmuştur. İşte bu fiiliyat başladıktan sonra Emir Faysal suhuletle tesisi hâkimiyet edemeyeceğini ve Fransızlar da bir müstakil devlet halinde orasını kolaylıkla kullanamayacaklarını zannettiler ki ağlebi ihtimal müştereken ahaliye demek istediler ki biz de sizin fikrinizdeyiz. Ancak bizim yaşamak için paramız yok ve haricin tazyikatına mukavemet edecek vesaitimiz yoktur. Türkiye bunu temin ederse biz Fransızları memleketlerimizden koğabiliriz. Bunu biz samimî telâkki etmedik. Onun için vuku bulan siyasî müracaatta biz de siyasî cevap vermiş bulunduk. Ancak hakikî irtibat hükûmet şeklinde değil fakat Suriye Milleti ile Suriyelilerle olmuş oldu ve oradaki bu harekethakikaten bize manevi kuvvetle beraber maddî kuvvet zammetmiştir. Hududu millimizin cenup cephesindeki harekâtı nazarı dikkatten geçirecek olursak bu fiiliyatın semeratı maddiyesini görebiliriz.”

 

 

Yorumunuzu yazınız...