Yavuz Sultan Selim‘in İran Seferi Dönüşünde “Kürd’e Fırsat Verme Ya Rab Dehre Sultan Olmasın / Ayağını Çarık Sıksın Gönlü Huzur Bulmasın…” Şiirini Yaptırdığı Çeşmeye Astırdığı İddiası Doğruyu Yansıtmıyor

Yanlış İddia

 

Yavuz Sultan Selim’in bir sefer dönüşünde Muş taraflarında bir çeşme yaptırıp çeşmenin üzerine Kürtler’in aleyhinde ifadelerle dolu bir kitabe diktirdiği yalanı sanal ortamda ve sui-niyetli vatandaşların zihninde varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Yavuz’a nispeti şaibeli olan şiir şu şekilde:

Kürd'e fırsat verme ya'Rab
Dehre sultan ol'masın
Ayağını çarık sıksın
Gönlü huzur bulmasın...
Vur sopayı al haracı
Karnı bile doymasın
Ol çeşmeden gavur içsin
Kürd'e nasip olmasın...
Vasiyetim o dur ki
Kürd bin kerre yalvarsın
İnanma kanma
Yakana bit kapına
Kürd dadandırma...

 

Ardındaki uydurma hikaye ise şu şekilde aktarılıyor:

Yavuz Sultan Selim'in 28 Ağustos 1516 da Ridaniye seferine giderken susuzluk çeken halkı görünce askere emir verir ve tam 12 musluklu büyük bir hayrat olarak Muş'ta bir çeşme yaptırır. Sultan Selim giderken yaptırdığı çeşmeyi dönüşte suyu kesilmiş ve harap vaziyette bulunca ; tekrar eskisi gibi inşa eder ve üzerine de aşağıdaki mısraları,bizzat kendisi kaleme aldırarak yazdırır.

Güya Yavuz Sultan Selim Ridaniye seferine giderken yaptırdığı çeşmeyi dönüşte harap vaziyette bulmuş; bunun üzerine de aşağıdaki mısraları kendisi kaleme aldırarak çeşmenin üzerine yazdırmış. Şiirin anlamı 1999'da Hasan Pulur'un bir yazısında dile getirilince çeşmenin üstündeki kitabe silinmiş!

 

Bu dörtlüğü hangi ırkçı zihin kaleme alıp yaymış bilinmez. Ama kaynağının Yavuz Sultan Selim’e ait olmadığını işaret eden sebepleri sıralayalım:

  • Çeşmenin hâlâ yerinde olduğunu ve bölge halkının suyundan faydalandığını; ancak, üzerindeki kitabenin tekrar tahrip edildiğini iddia edenler, diğer şehir efsanelerinde olduğu gibi bu çeşmenin yerini bilmemekte ve haliyle kamuoyuyla paylaşamamaktadır (Keşke şu iftiracılar bir kez de iddia ettikleri şehir efsanelerini kaynakla destekleseler de, iftiralarının gerçek olmadığını ispatla karşı tarafı mükellef bırakmasalar).
  • Kaynak olarak “Evliya Çelebi, Seyehatname, Zuhuri Danışman Derlemesi, C.3, s.80” belirtilmektedir. Ancak, tahmin edileceği üzere, atfedilen kaynakta bu yönde bir manzume bulunmamaktadır. Sayfa numarasının yanlış verilmiş olması ihtimaline binaen eserin tamamı tarandığında da aynı sonuca ulaşılmaktadır. Böylelikle söz konusu manzume, sağlam bir kaynaktan mahrum kalmaktadır.
  • Şiir, yazıldığı iddia edilen 16. yy. döneminde kullanılan ifade kalıplarına tam olarak uymamaktadır.
  • Şiirin vezni bozuk olup, Farsça divan sahibi Yavuz’un nazım kalıplarına ne yakışmakta ne de uymaktadır. Ayrıca, Yavuz’un Türkçe şiir yazmadığı bilgisini haiz değil haliyle bu şiiri kaleme alanlar.
  • Şiirin anlamı 1999’da Hasan Pulur’un bir yazısında dile getirilince çeşmenin üstündeki kitabenin silindiğini iddia edenler yine kaynaksız sallamaktadır. Çünkü, Miliyet Gazetesi arşivi, Hasan Pulur’un böyle bir yazısının bulunmadığını göstermektedir.
  • Kürtleri müttefiki olarak alan ve yakın davranan Yavuz’un Kürtlere şiirdeki gibi yaklaşması pek olası görünmüyor. Kaldı ki, Mısır seferi esnasında Sultan Selim’e 16 Kürt aşiretinin askerleriyle birlikte eşlik ettiği belirtilir.

 

Yavuz Sultan Selim İran Seferi Dönüşünde Yaptırdığı Çeşmeye Astırdığı İddia Edilen Kürtler Hakkındaki Şiirin Yer Aldığı Öne Sürülen Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nin İlgili Sayfası

 

Murat Bardakçı, Mustafa ArmağanYavuz Bahadıroğlu, Erhan Afyoncu ve Ekrem Buğra Ekinci, kitabe metni olarak ortaya atılan bu manzumenin Sultan Selim’in kaleminden çıkmadığını köşelerinde aktarmıştı.

Öte yandan, benzer nitelikte şiirlerin daha önce Türklere atfedildiği görülmüştür, hatta Mevlana’nın ağzından:

Bu çeşmeden çingen içsin, 
Çapur içsin, çıfıt içsin, içmesin Türk. 
Türk'e fırsat verme Ya Rab dehre sultan olmasın. 
Ayağını çarık sıksın asla rahat bulmasın. 
Bin bir topuz hakkıdır biri eksik olmasın
Yavuz’un nazım kalıplarına uyuyor mu

 

Refii Cevat Ulunay, Milliyet Gazetesi’nde 27 Nisan 1964 tarihinde yayınlanan köşesinde bu şiirin Mevlana’ya atfını yalanlamıştı.

 

Takvimden bir yaprak

 

Murat Bardakçı, şiirin aslını şu şekilde aktarmaktadır:

Şiir, 19.asrın sonu ile 20.yüzyılın başlarında siyaset yapan, kariyerini Sultan Abdülhamid’i devirme çabası üzerine inşa eden, Türk değil, “Osmanlı vatandaşı” olan ve Türkiye dışında ölen bir muhalifin mektuplarında geçen başka bir manzumenin bozulmuş ve aslı ile alâkası kalmamış şeklinden ibarettir. Üstelik, şiirin orijinalinde Kürtler’e değil, Türklere hakaret edilmektedir; “Türk’e imkân verme yârâb…” sözleri ile başlar ve diğer mısralar da bambaşkadır. Birileri, kulaklarına bir-yerlerden her nasılsa çalınmış olan manzumeyi şimdi elden ele dolaşan berbat şekle getirmişlerdir…

 

Muş’ta yaptırdığı bir çeşmeye kitabe olarak kazıtmış, hattâ dîvanına bile almış, kitabe daha sonra yokolup gitmiş ama 17. asırda Evliya Çelebi çeşmeyi görüp o sırada hâlâ duran kitabeyi kaydederek meşhur seyahatnamesine koymuş ve şiir Evliya’nın sayesinde bugünlere kadar gelebilmiş!

Yani, şiirin orjinalinde aslında Türklere hakaret edilmekte olup, uzun bir süredir piyasadadır.

 

Yavuz Sultan Selim'e Ait Olduğu Sanılan Resim
Yavuz Sultan Selim’e Ait Olduğu Sanılan Portre- Doğrusu için ilgili yazımızı inceleyebilirsiniz

 

Yavuz Sultan Selim’in Kürtler Hakkındaki Şiiri Şehir Efsanesine Kanan Yazarlar

Bakalım, bu hataya kimler düşmüş:

İrfan Aktan’ın “Zehir ve Panzehir”, Erdoğan Aydın’ın da “Nasıl Müslüman Olduk” adlı kitaplarında bu şiir saçmalığına yer vermiştir.

Radikal Gazetesi’nden İrfan Aktaş, derlediği haber metninde bazı tarihçilerin yukarıdaki şiiri Yavuz Sultan Selim’e atfettiğini belirtme kolaycılığına kaçarak metnine gerçekleri aksettirmemiş:

Bazı tarihçilerin, AKP ’nin Boğaz’daki üçüncü köprüye ismini vermeyi kararlaştırdığı Yavuz Sultan Selim’e atfettiği şu dörtlükle başlayalım izahata: “Kürde fırsat verme ya Rab, dehre sultan olmasın/ Ayağını çarık sıksın, asla iflah olmasın/ Vur sopayı al ekmeği, karnı bile doymasın/ Ol çeşmeden gâvur içsin, Kürde nasip olmasın!”

Milliyet blog yazarlarından Mehmet Burakgazi ve Ahmet Dursun da gerekli araştırmayı yapmadan bu iftirayı gerçek sananlardan.

Hatta birtakım internet sözlük yazarları, bu iftirayı besteleyip parçaya dönüştürmüşler.

İnsanlar arasına nefret ve ırkçılık tohumu ekmeyi amaçlayan bu asılsız girişimin tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gitmesi dileğiyle…

Son olarak, Mustafa Armağan’ın tabiriyle bitirelim: “Rivayetle, -mış, -miş ile tarih olmaz” (Mustafa Armağan’ın hatalarına dair tespitlerimizi içeren sayfayı da aktarmamak olmaz tabiki)

 

Yorumunuzu yazınız...