Uçak Havada Seyir Halindeyken Doğan Bebeğin Dünya Vatandaşı Sayılacağı ve Bütün Ülkelere Vizesiz Girebileceği İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

Uçakta doğan bebeklerle ilgili yaygın şekilde dile getirilen iddia yanlış iddia bebeğin dünya vatandaşı olduğu, tüm ülkelere vizesiz seyahat edebileceği ve hayatı boyunca ücretsiz uçuş hakkı kazandığı yönünde. Ancak bu iddialar gerçeği yansıtmıyor. Uçak havada seyir halindeyken doğan bebek tüm ülkelerin vatandaşı sayılmaz, bütün ülkelere vizesiz seyahat hakkı elde etmez.

Detay sunmadan önce bu iddiaaktaran içeriklerden örnekler paylaşalım…

 

O Da Ne?: 

“Uçakta doğan bir bebek dünya vatandaşı sayılır. Bütün ülkelere vizesiz girebilir. Ve ayrıca bahsi geçen uçak eğer Türk Hava Yolları’na ait ise, o bebeğin tüm yaşamı boyunca eğitim, öğretim masraflarının tamamı THY tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca, uçakta doğan bebeğe uçak firması ömür boyu ücretsiz seyahat hakkı verir ama bu aslında bir kanun değil, firmalar arasında bir gelenektir. Firmanın kendi inisiyatifindedir.”

 

 

“Uçakta doğan bir bebek dünya vatandaşı sayılır. Tüm ülkelere vizesiz girebilir. Eğer bebek bir THY uçağında doğduysa hayatı boyunca tüm eğitim masrafları THY tarafından karşılanır. Bu bir kanun değil, firmalar arasında bir gelenektir.”

 

ucakta dogan dunya vatandasi

 

“Dünya’daki bütün hava şirketlerinin aldığı ortak karara göre uçakta uçarken doğan bir bebek tüm ülkelerin vatandaşı sayılır ve ömrü boyunca her yere ücretsiz uçuş yapar.”

 

uçakta doğan bebek tüm ülkelerin vatandaşı

 

Bu aktarımların aksine, uçakta doğan bebeğin dünya vatandaşı olacağı ve tüm ülkelere vizesiz girebileceği iddiası bir şehir efsanesi.

Uçak havada seyir halindeyken doğum çok sık olmamakla birlikte gerçekleşebilen bir durum. Örneğin 2017 yılında dünya genelinde uçuş sırasında en az beş bebek dünyaya geldiği basına yansımıştı.

Uçuş esnasında doğum düşük ihtimal olsa da hava yolu şirketleri hamile kadınların uçuş planlamalarına yönelik bazı prosedürler izlemektedir. Örneğin Türk Hava Yolları’nın ilgili prosedürleri, hamile yolcuların 28. haftanın başından 35. haftanın sonuna kadar doktorlarından aldıkları “uçakla seyahatinde herhangi bir sakınca yoktur” ibaresinin bulunduğu raporla birlikte seyahat etmelerine izin vermektedir. Aynı şekilde birden fazla bebek bekleyen ve hamileliğinde 28. haftanın başı ile 31. haftanın sonu arasında olan hamileler için de bu rapor zorunlu koşuldur. 28. haftasına henüz girmeyen hamile kadınların doktor raporu almadan seyahatine izin verilmektedir. Hamileliğinin 36. haftasına giren ve tek bebek taşıyanlar ile hamileliğinin 32. haftasına giren ve birden fazla bebek taşıyanlar uçuşlara kabul edilmemektedir. Hamilelik döneminde kanama, erken doğum şüphesi, yüksek tansiyon ve ciddi kansızlık gibi durumlarda uçakla seyahatten kaçınmanın gerekliliği vurgulanmaktadır.

 

 

Sanılanın aksine uluslararası hukukta “dünya vatandaşı” şeklinde bir tanım bulunmuyor. Haliyle, tüm ülkelere vizesiz giriş sağlayan bir “hak” da söz konusu değil.

Öncelikle, yeni doğumda vatandaşlığın kazanımına ilişkin sistemleri, akabinde de uçakta doğan çocukların hangi ülkenin vatandaşı olacağına dair detayları aktaralım…

Vatandaşlık, “doğumla” ya da “sonradan” kazanılabilmektedir. Doğumla kazanılan vatandaşlığa “aslî vatandaşlık“, sonradan kazanılan vatandaşlığa da “müktesep (sonradan) kazanılan vatandaşlık” adı verilmektedir. Aslî vatandaşlığın kazanılması (i) kan esası (soy bağı / nesep / ius sanguinis (jus sanguinis)) ve (ii) doğum yeri (toprak / ius soli (jus soli)) esası olmak üzere 2 sisteme dayanmaktadır. Aslî vatandaşlığa dair kan esasına göre çocuk nerede doğmuş olursa olsun anne ve babadan ya da yalnızca birinden vatandaşlık alırken, doğum yeri esasında ise çocuk anne babanın vatandaşlığı ne olursa olsun, doğduğu ülkenin vatandaşlığını almaktadır (Osman Fazıl Berki (1951). “Türk Vatandaşlığı Kanununun Asli Tabiiyete Müteallik Hükümleri”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt VIII, Sayı 1-2, Sf: 146). Ülkeler bu 2 sistemi birlikte de işletebilmektedir.

Uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde her insanın bir vatandaşlığa sahip olması benimsenmiştir. Bu durum yeni doğmuş bebekler ve çocuklar için de geçerlidir.

20 Kasım 1989 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme‘sinde çocuğun doğumdan hemen sonra derhal nüfus kütüğüne kaydedileceğinden, bir vatandaşlık kazanma hakkına sahip olacağı belirtilmiştir. Sözleşme’de ayrıca, taraf devletlerin, özellikle çocuğun vatansız kalması söz konusu olduğunda kendi ulusal hukuklarına ve ilgili uluslararası belgeler çerçevesinde üstlendikleri yükümlülüklerine uygun olarak bu hakların işlerlik kazanmasını taahhüt ettikleri hükmü yer almıştır (Şeniz Anbarlı Bozatay (2010). “5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’na Göre Türk Vatandaşlığının Kazanılması”. Yönetim Bilimleri Dergisi, 8:2). Ülkemizin de taraf olduğu Sözleşme’nin konuyla ilgili 7. maddesi şu şekildedir:

Madde 7

  1. Çocuk doğumdan hemen sonra derhal nüfus kütüğüne kaydedilecek ve doğumdan itibaren bir isim hakkına, bir vatandaşlık kazanma hakkına ve mümkün olduğu ölçüde ana–babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahip olacaktır.
  2. Taraf Devletler, özellikle çocuğun tabiiyetsiz kalması söz konusu olduğunda kendi ulusal hukuklarına ve ilgili uluslararası belgeler çerçevesinde üstlendikleri yükümlülüklerine uygun olarak bu hakların işlerlik kazanmasını taahhüt ederler.

Devletler, kişilere tanınacak vatandaşlık hakkında hangi sistemin izleneceğine kanunlar çerçevesinde karar verme hakkına sahiptir. Doğum yeri esasının uygulandığı (ABD ve Kanada gibi) bir ülkenin sınırları içerisinde doğan her bebek, doğumla birlikte ilgili ülkenin vatandaşlığını kazanmaktadır. Türk vatandaşlığının kazanılmasında ise prensip olarak soy bağı esası benimsenmiştir.

Türk vatandaşlığının kazanılması ve kaybına dair iş ve işlemlerin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar 5901 sayılı 29 Mayıs 2009 tarihli Türk Vatandaşlığı Kanunu ile belirlenmiştir. Mezkur kanunda Türk vatandaşlığının kazanılabileceği hâller “doğum” ya da “sonradan” olarak sıralanmış ve kanunla, yetkili makam kararıyla ya da seçme hakkıyla Türk vatandaşı olunabileceği belirtilmiştir.

Kanunda vatandaşlığın nasıl kazanıldığı ile ilgili şartları açıklayan maddeler şu şekildedir:

Türk vatandaşlığının kazanılması halleri

 

             MADDE 5 – (1) Türk vatandaşlığı, doğumla veya sonradan kazanılır.

 

             Doğumla kazanılan vatandaşlık

             MADDE 6 – (1) Doğumla kazanılan Türk vatandaşlığı, soy bağı veya doğum yeri esasına göre kendiliğinden kazanılır. Doğumla kazanılan vatandaşlık doğum anından itibaren hüküm ifade eder.

 

             Soy bağı

             MADDE 7 – (1) Türkiye içinde veya dışında Türk vatandaşı ana veya babadan evlilik birliği içinde doğan çocuk Türk vatandaşıdır.

             (2) Türk vatandaşı ana ve yabancı babadan evlilik birliği dışında doğan çocuk Türk vatandaşıdır.

             (3) Türk vatandaşı baba ve yabancı anadan evlilik birliği dışında doğan çocuk ise soy bağı kurulmasını sağlayan usul ve esasların yerine getirilmesi halinde Türk vatandaşlığını kazanır.

 

Buraya kadar aktarılan mevzuat, olağan doğumla ilgiliydi.

Peki, bulutların üzerinde dünyaya gelen bebeklerin vatandaşlığı nasıl belirlenir?

Bu sorunun yanıtı bebeğin hangi hava sahasında doğduğu ve uçağın hangi ülkeye kayıtlı olduğuna göre değişiyor. Ülkelerin bu gibi bir durumda izleyeceği prosedüre ilişkin yeknesak bir milletlerarası uzlaşı bulunmuyor.

Bu noktada, yukarıda aktarılan kan ve doğum yeri esası ayrımı tekrar ön plana çıkıyor. Bir devletin toprakları içerisinde meydana gelen doğumla kazanılan vatandaşlık sistemini izleyen ülkeler hava sahasında doğan bebekler ilgili ülkenin vatandaşlık hakkına erişebiliyor. Kan bağına bağlı olarak kazanılan vatandaşlık sistemini izleyen ülkelerde bu durum mümkün değil.

Örnekleyecek olursak… ABD hava sahası üzerinde doğan bebek, “doğuma dayalı” sistemin de izlenmesi nedeniyle ABD vatandaşlığı elde edebilecektir. Ancak, Fransa hava sahası üzerinde ABD’li anne tarafından dünyaya getirilen bebek, “soya dayalı” sistemi izleyen Fransa vatandaşlığı yerine annesinin uyruğuna tabi olabilecektir.

 

 

Ancak, her uluslararası uçuşta doğumun konumunun netleştirilememesi ya da çocuğun annesinden ve babasından dolayı doğumla herhangi bir devletin vatandaşlığını kazanamaması durumunda farklı bir değerlendirme devreye girmektedir (Örneğin, her iki ebeveyni de sadece doğum yerine dayalı (jus soli) sistemine sahip bir ülkenin / ülkelerin vatandaşlığına sahip bebeğin hava doğması durumunda vatansız kalmasını önlemek adına Birleşmiş Milletler (BM) konvansiyonu baz alınmaktadır).

1961 tarihli “Vatansızlığın Azaltılmasına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi“ne (United Nation Convention of Reduction of Statelessness) göre uçak ya da gemilerde gerçekleşen doğumlarda dünyaya gelen bebekler, ilgili vasıtanın bayrağının sahibi ya da kayıtlı olduğu ülkede doğmuş sayılıyor (Bahse konu BM sözleşmesi tüm ülkelerce imzalanmış ya da imzacı ülkelerin hepsinde söz konusu sözleşme iç hukuka yansıtılmış değil).

Bahse konu Sözleşme’nin ilgili maddesi şu şekilde:

“Article 3. Notwithstanding the provisions of paragraphs 1 (b) and 2 of this article, a child born in wedlock in the territory of a Contracting State, whose mother has the nationality of that State, shall acquire at birth that nationality if it otherwise would be stateless.”

 

Madde 3

Sözleşmeci Devletlerin bu Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini belirlemek amacıyla, olası durumlarda, bir gemi ya da uçakta meydana gelen doğumlar, geminin taşıdığı bayrağın sahibi olan ya da uçağın kayıtlı olduğu Devletin toprakları içinde yapılmış olarak kabul edilirler.

 

Sözleşme hükümlerine göre deniz gemileri bayrak devletinin, hava araçları ise ülkesinde kayıtlı olduğu devletin sahipliğinde varsayıldığı için bu vasıtalarda doğan bebekler uçak tescil sahibi devlette doğmuş sayılıyor. Ancak, ilgili ülkede doğmuş sayılması kesin vatandaşlık hakkı tanındığı anlamına gelmiyor.

Vatansızlığın Azaltılmasına Dair BM Sözleşmesi, gemisinin ya da uçağın, bebeğin doğumunun gerçekleştiği andaki konumu hakkında spesifik bir sınırlama içermiyor. Ayrıca, “olası durumlar”ın ne olabileceği de detaylandırılmamış. Sözleşme hükümlerinin “sözleşen devletlerin bu Sözleşmeye göre yükümlülüklerinin tespiti” konusunda değerlendirilmeye alınması gerekiyor. Tüm bu yönleriyle ilgili madde değerlendirildiğinde Sözleşme’nin, doğumun bir ülke hava sahasında ya da uluslararası hava sahasında gerçekleşip gerçekleşmemesine göre farklı sonuçlar doğurmasına yol açıyor.

Doğumun uçak uluslararası hava sahasında seyrederken gerçekleşmesi hâlinde ve çocuğun anne ve babasının vatandaşlığını alması mümkün olmadığı durumda, 1961 tarihli BM sözleşmesine taraf olması halinde uçağın tescilli olduğu ülkeden vatandaşlık talep edilebilmektedir.

Ülkemiz açısından konuya yaklaşacak olursak…

Vatansızlığı önlemek adına 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 8. maddesinin 1. fıkrasında, Türkiye’de doğan ancak doğumla herhangi bir ülkenin vatandaşlığını kazanamayan çocuğun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip olacağı hükmüne yer verilmiştir:

Doğum yeri

             MADDE 8 – (1) Türkiye’de doğan ve yabancı ana ve babasından dolayı doğumla herhangi bir ülkenin vatandaşlığını kazanamayan çocuk, doğumdan itibaren Türk vatandaşıdır.

             (2) Türkiye’de bulunmuş çocuk aksi sabit olmadıkça Türkiye’de doğmuş sayılır.

 

Bu madde ile Türkiye’de doğan ve ne anadan ne de babadan dolayı vatandaşlık kazanamayan çocuklar ile Türkiye’de bulunmuş çocukların Türkiye’de doğdukları karine kabul edilerek toprak esasına göre aksi sabit oluncaya kadar Türk vatandaşlığını kazanmalarına imkân tanınmıştır.

5901 sayılı Kanun’un 8. maddesine dair gerekçede bu husus şöyle vurgulanmıştır:

“Türk vatandaşlığının kazanılmasında, prensip olarak soy bağı esası benimsenmiştir. Ancak, ana ve babası belli olmayan terkedilmiş çocukların hangi ülkede bulunmuşsa o ülkede doğmuş sayılmaları ve o ülkenin vatandaşlığının verilmesi uluslararası hukuk tarafından benimsenmiş temel bir ilkedir. Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi, taraf devletleri, bu doğrultuda düzenleme yapmakla yükümlü tutmuştur. Vatansızlığı önlemek amacı ile Türkiye’de doğan ve ne anadan ne de babadan dolayı vatandaşlık kazanamayan çocuklar ile Türkiye’de bulunmuş çocukların Türkiye’de doğdukları karine kabul edilerek “toprak esasına” göre aksi sabit oluncaya kadar Türk vatandaşlığını kazanmalarına imkân tanınmıştır”

 

“Vatansızlığın Azaltılmasına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” imzacısı Türkiye Cumhuriyeti açısından havada seyir halinde iken bir uçakta doğan bebeğin vatandaşlığına dair “olası durumlar” şu şekilde sıralanabilir (Gülin Güngör (2014). “Vatansızlığın azaltılmasına dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin bazı hükümlerinin 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu üzerindeki etkisi“. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. Cilt 63, Sayı 3, 479 – 508, 01.09.2014):

  • “A. Türk karasuları veya Türk deniz limanlarında “yabancı” bir sivil deniz gemisinde ya da Türk hava sahası veya hava limanlarında “yabancı” bir sivil hava aracında doğan;
  • B. Yabancı bir devletin karasuları veya deniz limanlarında bir “Türk” sivil deniz gemisinde ya da yabancı bir devletin hava sahasında veya hava limanlarında bir “Türk” sivil hava aracında doğan;
  • C. Doğum yeri coğrafi olarak belirlenemeyen veya herhangi bir devletin egemenlik alanında bulunmayan yerlerde bir “Türk” sivil deniz gemisi ya da “Türk” sivil hava aracında doğan”

 

Prof. Dr. Gülin Güngör, konuya ilişkin (yukarıda alıntılanan) makalesinde bu durumlara ilişkin şu değerlendirmeyi sunmuştu:

A. Türk karasuları veya Türk deniz limanlarında “yabancı” bir sivil deniz gemisinde ya da Türk hava sahası veya Türk hava limanlarında “yabancı” bir sivil hava aracında doğan çocuklar

 

1. Sözleşen devletlerden birinin bayrağını taşıyan yabancı bir sivil deniz gemisi, Türk karasuları ya da Türk deniz limanlarında iken doğan çocuk, ana ve babasından dolayı doğumla vatandaşlık kazanamıyorsa, anılan yerlerin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi kabul edilmesine bağlı olarak, doğum yeri esası icabı, doğumu sebebiyle ve doğumu anında Türk vatandaşlığını kazanır (TVK m.8). Çocuğun, sözleşen devletlerden birinin ülkesinde kayıtlı bir sivil hava aracı Türk hava limanında ya da Türk hava sahasında iken doğduğu hallerde de durum aynıdır. Bu halde, durum, doğumun gerçekleştiği yabancı deniz gemisinin bayrağını taşıdığı ya da hava aracının ülkesinde kayıtlı olduğu sözleşen devletin Sözleşme sebebiyle çocuğa vatandaşlık vermesini gerektirmemektedir. Zira Türk Vatandaşlığı Kanunu mevcut m.8 hükmüne göre, çocuğun Türkiye kabul edilen yerde doğduğu ispatlanmış ve doğum yeri esasının diğer şartı da gerçekleşmişse, çocuk, kanun hükmü icabı doğumla Türk vatandaşlığını kazanacaktır. Bununla birlikte, bu durumdaki çocuk, doğumun gerçekleştiği yabancı deniz gemisinin bayrağını taşıdığı ya da hava aracının ülkesinde kayıtlı olduğu sözleşen devletin hukukuna uygun olarak o devletin vatandaşlığını da kazanmış ise, gerek Sözleşmenin gerek TVK m.8 hükmünün amacını aşar şekilde çifte vatandaş hale gelecektir. Çocuğun Türkiye’de doğduğu iddiasının ispatlanamadığı halde ise, çocuk, Sözleşmenin 3’üncü maddesi hükmü icabı deniz gemisinin ya da hava aracının tâbiiyetini taşıdığı sözleşen devletin ülkesinde doğmuş kabul edileceğinden, bu sözleşen devlet, Sözleşme gereği çocuğa vatandaşlık verme yükümlülüğü altındadır.

 

2. Çocuğun sözleşen devlet bayrağı taşımayan yabancı bir sivil deniz gemisinde ya da sözleşen devletlerden birinin ülkesinde kayıtlı olmayan yabancı bir sivil hava aracında, Türkiye kabul edilen yerlerde doğduğu halde de yukarıda Türk hukuku itibariyle doğum yeri esası bakımından yaptığımız değerlendirme bize göre değişmemektedir. Doğumun Türkiye kabul edilen yerlerde gerçekleşmiş olduğu durumda, ana ve babasından dolayı doğumla vatandaşlık kazanamamış çocuk, doğum yeri esası çerçevesinde (TVK m.8) Türk vatandaşlığını doğumla (doğumu sebebiyle ve doğum anında) kazanır. Bu halde yabancı devlet, bayrağını taşıyan bir deniz gemisinde ya da ülkesinde kayıtlı bir hava aracında doğmuş çocuğu kendi ülkesinde doğmuş sayarak ona vatandaşlık vermişse, bu çocuk da TVK m.8 hükmünün sevk ediliş amacını aşar şekilde çifte vatandaş hale gelecektir. Yabancı deniz gemisinin bayrağını taşıdığı ya da hava aracının kayıtlı olduğu yabancı devletin, sözleşen devletlerden biri olsun ya da olmasın, kendi bayrağını taşıyan deniz gemisi ya da ülkesinde kayıtlı hava aracı Türkiye’de doğan iken çocuğa vatandaşlık vermesi halinde ortaya çıkacak çifte vatandaşlık durumu, Türk Vatandaşlığı Kanunu m.8/1 hükmünün Türkiye’de doğan ve ana babasından dolayı doğumla herhangi bir devletin vatandaşlığını kazanamayan çocuklara doğum yeri esasına göre Türk vatandaşlığını yükleyen düzenlemesinin bir sonucudur.

 

 

B. Yabancı bir devletin karasuları veya deniz limanlarında bir “Türk” sivil deniz gemisinde ya da yabancı bir devletin hava sahasında veya hava limanlarında bir “Türk” sivil hava aracında doğan çocuklar

 

Sivil bir Türk deniz gemisi, yabancı bir devletin karasuları ya da deniz limanlarında iken gemide doğan çocuk, yabancı ana ve babasından dolayı doğumla herhangi bir devletin vatandaşlığını kazanamıyor olmakla birlikte, çocuğun, karasuları ya da limanında doğduğu yabancı devlet, sözleşen devletlerden biri olsun ya da olmasın, çocuğa doğum yeri esasına göre vatandaşlık veriyorsa, bu durumdaki çocukları Türkiye’de doğmuş sayma gereği bulunmadığından Sözleşmenin 3. maddesi hükmünde yer alan faraziye sebebiyle sevk edilecek yeni karinenin devreye girmesi ihtiyacı doğmayacaktır. Sivil bir Türk hava aracı, yabancı bir devletin hava limanında ya da hava sahasında iken doğan çocuklar için de durum aynıdır. Karinenin bu çocuklar bakımından da devreye girmesi, olumlu vatandaşlık ihtilâflarına (çifte veya çok vatandaşlık) yol açarak Sözleşen devletlerin vatansızlığı doğum anında önleme taahhüdünün aşılması sonucunu doğuracaktır. Sivil bir Türk deniz gemisi yabancı bir devletin karasuları ya da limanlarında iken gemide doğan çocuğa, çocuğun karasuları ya da limanlarında doğduğu yabancı devlet, doğum yeri esasını kabul etmiyor olması ya da bu çocukları ülkesinde doğmuş kabul etmemesi sebebiyle doğum yeri esasına göre vatandaşlık vermiyor ve çocuk ana ve babasının vatandaşlığını da doğumla kazanamıyorsa, Sözleşmenin 3’üncü maddesi hükmü icabı sevk edilecek yeni karineye uygun olarak, Türkiye’de doğmuş sayılarak doğumla Türk vatandaşlığını kazanacaktır. Sivil bir Türk hava aracı yabancı bir devletin hava limanında ya da hava sahasında iken doğan çocuklar için de durum aynıdır. Böylece, yabancı bir devletin egemenlik alanında bir Türk sivil hava aracında ya da Türk deniz gemisinde gerçekleşmiş doğumlar itibariyle Sözleşmenin 3’üncü maddesi hükmünün, sadece “çocuğun aksi takdirde doğumla vatansız kalacağı” hallerde Türk sivil hava aracı/deniz gemisi ülkenin uzantısı kabul edilmek suretiyle “Türkiye” kabul edilen yerler (ve ülke kavramı) üzerinde “genişletici bir etki” yaratabileceğini düşünüyoruz. Öte yandan, Sözleşmenin 3. maddesinde, kötüniyetli yaklaşımları da önleme düşüncesiyle olsa gerek, “hava aracında veya deniz gemisinde meydana gelen doğumlardan” söz edilmektedir. Bu nedenle, karinenin uygulanabilmesi için doğumun hava aracında veya deniz gemisinde meydana geldiğinin sabit olması gerekir. Bu husus ispatlanamazsa, sivil bir hava aracı veya deniz gemisinde bulunmuş bir çocuk, yeni karinenin kapsamına girmeyecektir. Dolayısıyla, Türk gemisi ya da hava aracı, Türkiye kabul edilmeyecektir. Bu nedenle, çocuğun, Sözleşmenin 2. maddesinin muadil hükmü olarak hâlihazırda Türk Vatandaşlığı Kanunu m.8/2’de yer alan “Türkiye’de bulunmuş çocuk aksi sabit olmadıkça Türkiye’de doğmuş sayılır” kuralı çerçevesinde de Türk vatandaşlığını kazanması mümkün olmayacaktır.

 

C. Doğum Yeri Coğrafî Olarak Belirlenemeyen veya Herhangi Bir Devletin Egemenlik Alanında Bulunmayan Yerlerde Bir “Türk” Sivil Deniz Gemisi ya da “Türk” Sivil Hava Aracında Doğan Çocuklar

Sözleşmenin 3. maddesi hükmünde yer alan faraziyenin belki de en önemli işlevi, çocuğun doğumu anında Türk sivil hava aracı ya da deniz gemisinin bulunduğu yerin kesin olarak tespit edilemediği hal ile Türk sivil hava aracı ya da deniz gemisinin herhangi bir devletin egemenlik alanında bulunmadığı sırada doğan çocuklar bakımından ortaya çıkmaktadır. Bu hallerde, Türk sivil hava aracı ya da deniz gemisinde doğan çocuk, aksi takdirde vatansız kalacak ise, Türkiye’de doğmuş sayılarak doğumla ve doğum anında Türk vatandaşlığını kazanacaktır.

 

türk hava yolları apron

 

Uçakta doğanların hayatları boyunca ücretsiz uçuş hakkı kazandığı iddiası da doğru değil. Havada uçak kabininde doğan  bebeklere ömür boyu bedava uçuş hakkı tanınması yönünde bir havacılık kuralı mevcut değil. Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, hava yolu firmalarının uçuşları sırasında uçaklarında doğan çocuklara veya ailelerine karşı herhangi bir resmi veya yasal sorumluluğu olmadığını belirtmektedir. Ancak bazı hava yolu şirketleri, sık yaşanmayan bu tür durumlarda uçaklarında doğan bebeklere jest ya da tanıtım amacıyla bedava ya da indirimli uçuş imkânı tanıyabiliyor yahut farklı hediyeler sunabiliyor.

Bazı hava yolu şirketlerinin uçakta doğan bebeklere ücretsiz uçuş kolaylığı sağlama kararı aldığına dair birçok haber daha önce basına yansımıştı. Örneğin;

  • Hindistan’da faaliyet gösteren özel hava yolu şirketi Jet Airways, 2017 yılında uçakta doğan bir bebeğe ömür boyu bedava bilet vereceğini açıklamıştı.
  • Cebu Pacific Air, 2016 yılında Dubai-Manila seferinde doğan bir bebeğe bir milyon mil puanı verirken, İngiliz havayolları British Airways, 1990’da Gana-Londra seferinde doğan bir bebeğe 18’nci doğumgünü için bir first class bilet hediye etmişti.
  • Mısır merkezli EgyptAir hava yolu şirketi,  2020 yılında Kahire- Londra uçuşu sırasında dünyaya gelen bebeğe (yalnızca Münih’e giderken kullanılabilecek) ömür boyu bedava uçma hakkı tanımıştı.

Hava yolu şirketleri, uçaklarında doğan bebeklere ücretsiz uçuş hakkı yerine tatil ya da burs gibi hediyeler de sunabiliyor. Örneğin;

  • Türk Hava Yolları ve Luıfthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, 16 Temmuz 2000 tarihinde Antalya’dan Nürnberg’e gerçekleştirdiği sefer sırasında dünyaya gelen bebeğe ve annesine, (18. doğum günü vesilesiyle) Türkiye’de bir hafta sonu tatili hediye etmişti.

Ancak, TÜM hava yolu şirketlerinin uçaklarında doğan TÜM bebeklere yönelik hediye sunma girişiminde bulunmadığı biliniyor.

 

İLAVE: Sivil havacılık platformu HavaSosyalMedya da iddianın gerçek dışılığını şöyle aktarmış:

“Her paylaştığımız “uçakta doğum” haberinden sonra dolaşıma giren meşhur cümleler🤦🏼‍♂️

Böyle bir şeyin olmadığını HSM üyelerimiz zaten biliyor ama biz keşfetten gelenler için paylaşalım💆🏻‍♂️💆🏻‍♀️

Dünya vatandaşı olmak veya ömür boyu kokpitte uçmak vs bunlar uydurma şeyler 🙅‍♂️”

 

Yorumunuzu yazınız...