Söylesene Vera, Çocuklara Sıkılan Hangi Kurşun Kahpece Değildir?” Sözünün Nâzım Hikmet’e Ait Olduğu İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

Bugün sosyal medya platformlarında sıkça paylaşılan ve Nâzım Hikmet’e (1902-1963) atfedilen “Söylesene Vera, çocuklara sıkılan hangi kurşun kahpece değildir?” sözüne değineceğiz.

Bahsi geçen sözü Nâzım Hikmet’ atfeden örnekleri sunarak başlayalım:

 

Söylesene Vera Çocuklara Sıkılan Hangi Kurşun Kahpece Değildir

 

Söylesene Vera Çocuklara Sıkılan Hangi Kurşun Kahpece Değildir

 

Söylesene Vera Çocuklara Sıkılan Hangi Kurşun Kahpece Değildir

 

Söylesene Vera Çocuklara Sıkılan Hangi Kurşun Kahpece Değildir

 

Sanılanın aksine mezkur dizeler Numan Arıman’a aittir ve şairin “Vera” adını verdiği şiirinde geçer.

Nâzım Hikmet’in destansı anlatım biçimi, haksızlıklara karşı duruşu ve elbette son eşinin adının Vera (Tulyakova) olması dizelerin ona isnat edilmesine sebep olmuş görünüyor.

 

Vera Tulyakova Nazım Hikmet
Nazım Hikmet ve Vera Tulyakova

 

Şairin tüm şiirlerinden oluşan “Bütün Şiirleri”ni taramamıza rağmen bahse konu ifadelerin yer almadığını gördük.

Sözlerin asıl sahibi Numan Arıman ise 1979 yılında Rize’de dünyaya gelmiş, 2008 yılında Bolu’da meydana gelen trafik kazasında yaşamını yitirmiştir. Genç şairin Filistinli çocuklar için yazdığı şiirde “Vera” adını verdiği hayali bir sevgiliye seslenerek duygularını ifade ettiğine şahit oluruz. Şiirin bütününe bakıldığında Nâzım Hikmet’in dünya görüşünden de şiir anlayışından da farklı, İslami bir duyarlılıkla kaleme alındığı görülür.

 

Numan Arıman
Numan Arıman

 

Numan Arıman’ın yorumuyla şiiri Vera:

 

 

vera
Numan Arıman

 

hiç söylenmemiş sözler söylemeliyim
el değmemiş,duru sözler sevdiğim için
sevdiğim! şehir giysilerini kıskanır
ve bu yüzden bürünür geceyi
güneş gözlerinden beslenir
ve saçlarını kollar görmek için.
sensizken şehrim,
boş meydanlarında yürüdüm
kalın puntolarla iri laflar ettim
öfkemi saldım iri dişli postallar üzerine.
sevdiğim! vera.. hangi çocuğu okşadın,
ellerinle gülden kokular..
dilinde aşk nameleri,
söylesene vera hangi çocuğun adını andın.
sahi vera en son ne zaman görmüştük sena’yı?
hatırlasana deli kız sana emanet etmişti o bombaları
sevdiğim bak umut kan pıhtısı rengine döndü
ki sen vera, filistin’den geçerken
sakın eteklerini toplama
biraz kan bulaşmış halde çık karşıma
ve sakın unutma
o ilk çocuğumuzdur
asırlardır dillerde olan leyla’dır,
meryem’in suskunluğunda can bulan
gözleri vardı züleyha’nın
henüz düşmeden kirli kelimeler diyarına
bilir misin vera bu kaçıncı çocuk?
bu kaçıncı kertik yüreğe atılan?
eskisi gibi değil.. artık daha da sancılı
sevdiğim özgürlük meydanları budalalardan
geçilmiyorsa
bil ki bu şehirde çocuklar ölüyor
asırlardan uzak ellerini vera..
ellerini bulur ellerim
bir grozni kuşatmasında
dağları görüyor musun vera?
her bir dağa bir çocuğumuzun adını koymuşlar
berat’ım, emin’im, murat’ım
hani omuz omuza vermiştik ya bir namaz kıyamında
hani beraber açmıştık orucumuzu
kimi marmara’da kimi yıldız’da
koş vera koş
ülkemin sürgün yerlerine koş
ağlama deli kız ben ağlarım
seni böyle görmemeli
her okul kapısında türkümüzü söyleyen kızlarımız
ve annelere de söyle ağlamasınlar
ve sakın onlara ölüler demesinler
söylesene vera
çocuklara sıkılan hangi kurşun kahpece değildir?
öfkemiz taş doğursun vera taş!
yüreğimizi söksün yerinden
bak her tarafta sapanlı ebabiller
ebrehe’nin tankları kan kusturur
şimdi firavunu boğan kızıldeniz’i
ağlama duvarının dibinde görürüm
ki asa değil musa’nın elindeki
çağın sökülmüş kalbidir
bir şubat gecesi kaybettik esrarımızı vera
kendimizi odalarımızda bulduk
postallı korkularımızla
söylesene sevdiğim hangi rengini çaldılar
gökyüzünden
bak zulüm çin seddi’ni aştı
sevdiğim içimizdeki musalardan ne haber vardır?
ibrahimlerden,yusuflardan
yoksa musa’yı kızıldeniz’de yalnız mı bıraktık?
ellerimizle mi verdik ibrahim’i nemrutlara
şimdi hangi kuyudan gelmede yusuf’un sesi?
ki unutma vera
filistin’de yeni doğan çocuklar ilkin annelerinin
göğsüne
sonra da yerdeki taşlara uzanırlar
neredesin eyy ismail’in boğazındaki merhamet?
içimizdeki bu sızıyı kaldır
ya ebabilleri gönder
ya bizi de oraya aldır
ve her taraftan bana yönelir
seni arayan sesim
vera benim.. vera benim..

 

Şairin imzası olmasa bile şiirin yapısından, kullanılan dilden, imge seçiminden, zihniyet unsurlarından; kime, hangi döneme, hangi şiir anlayışına ait olduğu az çok yordanabilir. Sahte şiirler paylaşılırken gösterilmeyen özeni, şiirin izafe edildiği şaire ait olmadığı gün gibi ortada olan sözleri kanıtlarken ortaya koymanız gerekir. Fakat ne yazık ki yanlış bilginin gerçeklerden daha hızlı yayılmak gibi bir özelliği mevcut.

Nâzım Hikmet’i diğer şairlerden ayıran şiirinin yapıtaşlarına bakacak olursak hakkında yapılmış çalışmalardan yola çıkarak şunları ifade edebiliriz:

Orhan Koçak’ın “gözlerini ileriye dikmiş, geçip gideni umursamayan adam” [1] olarak nitelendirdiği Nâzım Hikmet’in “Putları Yıkıyoruz” kampanyasını [2], edebiyatımızdaki yerleşik şiir anlayışına karşı çıktığının ispatı olarak yorumlayan eleştirmenler onun şiirini “avangard” olarak tanımlar. Yalçın Armağan’a göre Nazım Hikmet’in şiirimize getirdiği en belirgin yenilik “serbest vezni ustalıkla kullanması, halkın anlayacağı bir şiirin peşinde olması, türsel ihlale yer vermesi”dir.  [3]

Nâzım Hikmet şiirlerinin ayrıcalığından söz eden Edip Cansever, bu ayrıcalığın “bütünsellik” olduğu konusunda Turgut Uyar’la hemfikirdir. “Bana kalırsa o, birbirinden güzel şiirler yazmaz da, yazdıklarıyla bütünsel bir mükemmellik yaratmaya bakar. Bu çaba ise eksiksiz bir dünya görüşünün ürünüdür.” [4] der.

Yaşadığı döneme baktığımızda yasaklı bir isim olması dolayısıyla sınırlı bir okur kitlesine ulaşmış olan Nâzım Hikmet, “1938-1950 yılları arasında çoğu müstearla yayımlanan birkaç şiiri dışında okur karşısına çıkamamış,” fakat 1963 yılındaki ölümünün ardından ilk olarak Yön dergisinde yayımlanan şiirleriyle yasak kırılmış, 1965’te kitaplarının yayımlanmaya başlamasıyla şiirleri en fazla okunan, kitapları en fazla satan şairlerden biri haline gelmiştir. [5]

“Nazım’ın şiirleriyle birlikte ortaya, İkinci Yeni’ninki gibi, ‘ortalama algı’yı tüm hat boyunca aşıp mutlak bir reddin çevresinde dolaşan bir dil değil, yüksek bir ahenk çıkmıştı.” diyen [6] Necmiye Alpay, Nâzım Hikmet şiirinin bu denli sevilmesi ve kabul görmesini “siyaseti taşımaya rahatlıkla el verecek bir ufuk genişliği ve coşku” barındırmasına bağlar.

Dönemin solgun şiirine bir rüzgâr gibi girdi.” sözleriyle Nâzım Hikmet’in şiirimizdeki tesirini çok iyi ifade etmiş olan Turgut Uyar ise onu şu sözlerle irdeler; “Nâzım’ın şiirinin taşıdığı bütünlük özelliği, bir bakıma, şiirini hayatından çekip çıkarmasından gelmektedir. Bu yüzden tam tamına bir destan şairidir o. Hayatında ne varsa şiirinde de vardır. Aşkları, işleri, kavgaları. Hiçbir özentiye kapılmadan somutlukları yaşar ve yazar. (…) Nâzım, Batıdan aldığı bütün etkilere karşın, başlangıçta, yüzde yüz bir halk ozanıdır. Şiiri, entelektüel bir etkinliğin dışında düşünmüştür. Düşünmemiştir bile. Şiir, onun için, bulduğu gibi vardır. Sadece kendi adını, bağlılığını ve büyük dirimini koyar bulduğuna. Mayakovski bir bahanedir duyarlığına. İlk hüzünlerini, ilk isyanını Anadolu’dan almıştır çünkü. Başkaldırması önce çok yerel, çok duygusal, çok beşeridir. Demek istediğim şudur ki Nâzım, Mayakovski ve bütün öbür Fütüristler olmasaydı da, yazdıklarından başka bir şey yazmayacaktı.”[7]

Genç kuşakların model aldığı en önemli şairlerden biri olan Nâzım Hikmet’in bu yoğun tesirinin bugün de sürdüğünü rahatlıkla ifade edebiliriz. Gerek şiir dilindeki güç gerekse siyasi kimliği nedeniyle en fazla okunan, paylaşılan, tartışılan ve izleri takip edilen şairlerden biri olmuştur. Her dönemin popüler ismi olarak bu durumdan nasibini alan şairin, kendisine isnat edilen onlarca söz, şiir, dizeyle anılması ve sahte Nâzım Hikmet sözlerinin mağduru haline gelmesi post-truth dönem için çok da yadırganamaz doğrusu.

Hakikatin yerini sessizlik aldığı zaman, sessizlik bir yalandır” sözünden [8] aldığımız ilhamla Nâzım Hikmet, Turgut Uyar, Can Yücel, Edip Cansever, Cemal Süreya, Necip Fazıl, Mevlânâ gibi şairlerin kendilerine ait olmayan sözlerle anılmaması için, en azından şüpheye düşeceklere kaynak olması amacıyla arşivimizi genişletmeyi sürdüreceğiz.

 

nazım hikmet ran fotograf

 

Politik duruşu, yaşamı, şiirleri kadar çalkantılı aşk hayatıyla da adından söz ettiren Nâzım Hikmet’in eşi Vera’ya yazdığı şiirlerden biriyle yazımızı tamamlayalım.

Vera’ya

Gelsene dedi bana

Kalsana dedi bana

Gülsene dedi bana

Ölsene dedi bana

Geldim

Kaldım

Güldüm

Öldüm

 

[1]Orhan Koçak, Kopuk Zincir, Metis Yayınları, İstanbul 2012, s. 9.

[2] http://nazimhikmetmerkezi.com/wp-content/uploads/2015/08/Naz%C4%B1m-Hikmetin-Putlar%C4%B1-K%C4%B1r%C4%B1yoruz-Kampanyas%C4%B1-ve-Yeni-Edebiyat.pdf

[3] Yalçın Armağan, İmkânsız Özerklik-Türk Şiirinde Modernizm, İletişim Yayınları, İstanbul 2018, s. 93.

[4] Edip Cansever, Şiiri Şiirle Ölçmek, YKY, İstanbul 2017, s. 143.

[5] Yalçın Armağan, İmgenin İcadı, İletişim Yayınları, İstanbul 2019, s. 93.

[6] Necmiye Alpay, Yaklaşma Çabası, Edebi Şeyler, İstanbul 2018, s. 85.

[7] Turgut Uyar, Korkulu Ustalık, YKY, İstanbul 2012, s. 635-636.

[8] Yevgeni Yevtuşenko

 

Nazım Hikmet

 

Söylesene Vera, Çocuklara Sıkılan Hangi Kurşun Kahpece Değildir?” Sözünü Nâzım Hikmet’e Ait Sanan Yazarlar

 

nazım hikmet vera söylesene

 

Yorumunuzu yazınız...