Sahte Makale Sorunu

 

Sahte/yağmacı akademik dergiler makalelerin yenilik, doğruluk ve akademik önem açısından adil ve tarafsız bir hakemlik denetiminden geçmediği, çoğunlukla sadece para karşılığında makale yayımlayan kalitesiz dergilerdir..”

Akademik Ahlak Türkiye

 

Büyük çoğunluğu hiçbir bir akademik değere sahip olmayan, hiçbir atıf almayan, akademisyenlerin kendi pişirip kendi yediği, yani kendi çalışmalarına atıf yaptığı makalelerin adil ve tarafsız bir hakemlik denetiminden geçmeden, genellikle ücretle yayın yapan etik ve kalite derdi olmayan sahte / yağmacı dergilerde yayımı, (intihalin yanı sıra) akademik camianın önemli sorunlarından.

Herhangi bir hakem kontrolü gerçekleştirmeden taraflarına iletilen makaleleri ücret karşılığı yayımlayan sahte / yağmacı dergiler ve yayın sayısını artırmak için düzenlenen sahte kongreler, akademik kariyer patikasında hak kayıplarına, etik ihlallere ve hukuki sorunlara yol açma potansiyeline sahip.

Bu dergilerde, tamamen anlamsız ve bilimsel bakımdan uydurma temeller üzerine kurulu, hiçbir mantıklı zemine oturmayan absürt fikirleri (daha doğrusu zırvalıkları) içeren makalelerin hakem incelemesinden yoksun şekilde kimse tarafından okunmadan yayımlandığı vakalar biliniyor. Bu vakalar genelde, akademik sahtekârlıkları ve bilim dünyasının bu problemini işaret etmek adına “zihni sinir” isimlerin aldatmaca girişimleriyle ortaya çıkmıştı.

“Uydurma makale yayımı” mevzubahis olduğunda elbette “Sokal Olayı” (“The Sokal Affair” / “The Sokal Hoax”) akla ilk gelen vaka… New York Üniversitesi’nde fizik profesörü olan Alan Sokal, 1996 yılında postmodern kültürel araştırmalar alanında prestijli bir yayın olan Social Text adlı dergiye gönderdiği “Aşılan Sınırlar: Kuantum Kütleçekiminin Dönüşümsel Bir Betimlemesine Doğru” (“Transgressing the Boundaries: Towards a Transformative Hermeneutics of Quantum Gravity“) başlıklı uydurma makalesinin yayımlanmasıyla akademik çevrelerde büyük yankı bulmuştu.

Benzer denemeyi geçmişte gerçekleştiren birçok isim mevcut.

Bilimsel yozlaşmayı ifşa etmek adına toplumsal cinsiyet, feminizm, ırk çalışmaları ve sosyoloji alanlarında hazırladıkları uyduruk makaleleri çeşitli dergilerde yayımlayan bilim insanları sonuçlarını paylaşmıştı. James A. Lindsay, Peter G. Boghossian ve Helen Pluckrose’in 2 yıl süren kurmaca makalelerin yayımı yoluyla sistemik hâl alan çürümüşlüğü ifşaları “yakınma çalışmaları vakası” (grievance studies affair”) olarak nitelenmişti.

 

 

Dünyanın en prestijli bilim dergilerinden Science için muhabirlik yapan John Bohannon’un “Ocorrafoo Cobange” takma ismiyle hazırladığı sahte bilimsel makalenin dünya genelinde tam 157 dergiden kabul aldığı, sadece 36 derginin taraflarına gönderilen makalenin bilimsel hatalarla dolu olduğunu fark ettiği basına yansımıştı.

Tunuslu biyolog Sophien Kamoun, bilgisi dışında kendi adına bir dergide hesap açılarak kendisine ait olmayan makalenin kendi ismiyle yayımlandığını duyurmuştu.

Ottawa Citizen muhabiri Tom Spears, toprak, kanser tedavisi ve Mars hakkında hazırladığı tamamen kurgu ürünü, absürt ifadeler içeren ve hiçbir sonuç barındırmayan “makalesini” gönderdiği 18 yayının 8’inden olumlu yanıt aldığını açıklamıştı.

Yağmacı/sahte bir dergi, alay &ifşa etmek için hazırlanan, yarasa benzeri bir Pokémon yemenin koronavirüs salgınının yayılmasına neden olduğunu iddia eden uydurma makaleyi yayımlamıştı.

Daniel Baldassarre’nin, alay maksatlı uydurduğu (“Kuşlar oldukça tuhaf. Yani, tüyleri var. O ne lan? Diğer hayvanların çoğunda tüy yoktur.” (“Birds are pretty weird. I mean, they have feathers. WTF? Most other animals don’t have feathers.”) gibi cümleler içeren) anlamsız bir makale, yağmacı bir dergi tarafından kabul edilerek yayımlanmıştı.

Eğlence için MIT’ten araştırmacılar tarafından kodlanan SCIgen adlı yazılımın ürettiği anlamsız ve bilimsel değeri olmayan makalelerin literatürde atıf aldığı tespit edilmişti.

Nature ve RSC Advances gibi birçok dergi, kayda değer sayıda sahte bilimsel makaleyi yayın aşamasından geri çekmişti.

Fransız yazar ve düşünür Bernard Henri Lévy, 2010 yılında çıkardığı “Felsefede Savaş” (“De la Guerre en Philosophie”) adlı kitabında “meşhur Fransız filozof” ve “Kant otoritesi” olarak nitelediği Jean-Baptiste Botul aslında Fransız hiciv dergisi Le Canard enchaîné muhabiri Frédéric Pagès’nin uydurduğu muhayyel bir karakterdi.

Ülkemizden Tevfik Uyar da bir kongrenin sahte olduğunu ortaya koymak adına kurguladığı sahte karakter üzerinden “kongrenin kendi çağrı metnini” ve Sagan’ın “Soluk Mavi Nokta” konuşmasını Google Translate ile çevirerek gönderdiği “bildiri” kabul edilmiş ve yayımlanmıştı.

Uyar, sahte personasının yapboz makalesinin yayımlanmasını şöyle afişe etmişti:

“Bir kelime Kırgızca bilmeden, olmayan bir Alman enstitüsünde görev yapan olmayan bir Kırgız karakter yaratarak, kongrenin kendi çağrı metnini Google Translate ile Kırgızcaya çevirip, bildiri diye gönderdim. Kabul edildi ve yayımlandı. Başka diyeceğim bir şey yok.”

“Tüm Türk dillerinden bildiri kabul eden kongrenin aşırı çakma görünmesinden şüphelendiğim için, sahte bir bildiri hazırlamaya karar verdim. Bunun için önce sahte bir Kırgız karakter oluşturdum ve e-posta aldım. Almanya’da “Ulm Türkiyat Enstitüsü” diye bir kurum uydurdum.

 

Yarısı kongrenin kendi çağrı metni, yarısı Sagan’ın “Soluk Mavi Nokta” söylevi olan bir bildiri metni yazdım. Başlıktan anlaşılmasın hemen diye, başlığını “Kültürel çalışmalarda tarihsellik ve evrimcilik ikilemi” yaptım. Tamamını Google Translate’te Kırgızcaya çevirdim.

 

Önce “bildiriniz alınmıştır” gibi bir yanıt geldi. Otomatik olabilirdi. Ciddi de olabilirdi. Muhtemelen okuyup reddedecekler diye düşünürken, 24 saat kadar sonra ikinci mektup geldi: Bildiri kabul edilmişti! Üstelik imzalı bir kabul mektubu da vardı ekte.

 

Ben o günden bu yana girmemiştim açtığım o e-posta adresine. Bugün bu zinciri yapmak için girdim. MEĞER GÖNDERDİĞİM BİLDİRİ ÖZET KİTABINDA YAYIMLANMIŞ!!!! Adı Salamad İdrisova olan varsa kendi ülkesinde akademik puan alsın artık… Profesörlüğüne giden yolda katkı olsun.

 

Bir düşünün: Ben bunu kendi adıma göndermiş olsam, mevcut kriterler ışığında kendime akademik puan yazdırmıştım. Bu kongreye gönderilen bildirilerin hepsi saçmadır demek istemiyorum; ama kongrenin kurulunun hiçbir bildiriyi okumadan kabul ettiği muhakkak; ve bu bir rezalet.”

 

tevfik uyar salamad idrisova
Görsel: Tevfik Uyar

 

tevfik uyar salamad idrisova
Görsel: Tevfik Uyar

 

Yağmacı yayınların sahtekârlığını ve bu dergilerde yayımlanan makalelerin düşük kalitesini ifşa etmek amacıyla kurgulanan Anna Olga Szust (kısaca Anna O. Szust) adlı karakter için hazırlanan uydurma özgeçmiş, gönderildiği 360 derginin 48’inden editörlük için onay almıştı.

Tuncay Tunç, “‘Dr Fraud’ deneyi” girişimini şöyle özetlemişti:

“2015 yılında dört araştırmacı, Anna O. Szust isminde ( oszust Lehçe’de ” dolandırıcı” anlamına gelir) adlı hayali bir bilim adamı karakteri oluşturdular. Bu karakter adına 360 bilimsel dergiye editör pozisyonu için başvurdular.

 

Szust’un nitelikleri, bir editör için iç karartıcıydı. Tek bir makalesi ve editörlük deneyimi yoktu. Özgeçmişinde yazdığı listelenen kitaplar ve kitap bölümleri ile kitapları yayınlayan yayınevleri uydurulmuştu.

 

Szust’un başvurduğu dergilerin üçte biri Beall’in Predatör Listesi’nden alınmıştır. Bu yağmacı dergilerin kırk tanesi, Szust’u herhangi bir araştırma yapmadan birkaç gün içinde hatta bazıları saatler içinde editör olarak kabul etti.

 

Araştırmacılar karşılaştırma yapmak için başvuru yaptıkları belli kalite standartındaki kontrol dergilerinden olumlu yanıt almadılar.DOAJ örneklenen dergiler arasında 120’den 8’i Szust’u kabul etti. Journal Citation Reports’ta listelenen 120 derginin hiçbiri Szust’u kabul etmedi.

 

Deneyin sonuçları Mart 2017’de Nature’da yayınlandı.

 

Ülkemde binlerce kişi predator dergi makaleleri ile unvan aldı.”

 

Akademik kontrolden geçirilmeyen makaleleri ücret karşılığı yayımlayan sahte bilim dergileri, ülkemizde de bir hayli yaygın.  Dünyada en çok sahte akademik dergi çıkarılan ülkeler arasında Türkiye’nin de yer aldığı, son yıllarda üniversitelerimizin ve akademisyenlerimizin bilimsel yayın sayısının artmasına rağmen yayın kalitesinin giderek düştüğü biliniyor (Selçuk Beşir Demir (2018). “Predatory Journals: Who Publishes in Them and Why?“. Journal of Informetrics. 12.4 1296–1311).

TÜBİTAK, gerçekleştirdiği incelemede 15 bilimsel derginin para karşılığı yayın anlamına gelen ‘yağmacı yayıncılık’ yaptığını, dergilerin sahibi şirketin yayıncılık dışında oto yıkama, haşere ile mücadele, organik tarım, kozmetik gibi birçok alanda faaliyet gösterdiğini aktarmıştı.

Dergipark’a kayıtlı 2030 dergi üzerinde yapılan incelemede, uluslararası olmadığı halde kendini uluslararası gösteren, hakem ve editörlük süzgeci çok zayıf olan, makale başına ortanca atıf sayısı sıfır olan çok sayıda derginin varlığını sürdürdüğünün tespit edildiği, akademik teşvik, kurum içi yükseltmelerde puan sistemi, “uluslararası” yayın ihtiyacı ve öğrencilerin Orpheus ölçütlerini karşılayabilmesi gibi nedenlerle bu tür dergi ve kongrelerin bir sorun olmayı sürdürdüğü belirtilmektedir (Emre Bora (2021). “Türkiye’de Sahte/Yağmacı Yayıncılık ve Bilim“. Türk Prikiyatri Dergisi. 32(3):A5-A6).

Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), Yükseköğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın önerisiyle para karşılığı yayın yaptığından “yağmacı” (predatory) adı verilen dergilerde yayımlanan bilimsel makalelerin, akademik yükseltmelerde dikkate alınmamasını kararlaştırmıştı.

 

Yorumunuzu yazınız...