Ousmane Sembène’nin 1997 Yılında İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülünü Törendeki Konuşmasında Kraliçe II. Elizabeth’e Hitaben “İnsan Onurlu Doğar ve Hiçbir İnsanın Kraliçelerin Vereceği Onura İhtiyacı Yoktur” ve “Sizi Afrika’dan Silene Kadar Savaşacağız” Sözleriyle Reddettiği İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

Senegalli şair, yönetmen, yapımcı, senarist, yazar Ousmane Sembène’nin (1923 – 2007) 1997 yılında İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü’nü takdim için Londra’ya davet edildiği, törene katılan Sembène’nin sözlerine “Sizin topraklarınızdayım, sizin sahip olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan ödüllendiriliyorum. Konuşmam kendi öz dilimde olacaktır.” ifadeleriyle başladığı, konuşmasında halkına yaşatılan tüm zulümleri Kraliçe II. Elizabeth’in gözlerine bakarak anlattığı ve konuşmasını “İnsan onurlu doğar. Hiçbir insanın kraliçenin vereceği onura ihtiyacı yoktur.” diyerek ödülü geri çevirip ve saraydan ayrıldığı iddia edilmekte…

 

Sahipliği Ousmane Sembène’ye atfedilerek paylaşılan kurgu metin şöyle:

“İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur!”

 

Sembène, 1997 yılında İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü‘ne layık görüldü. 74 yaşındaki yazar, törene katıldı, kürsüden Kraliçe II. Elizabeth’in yüzüne karşı, dünyayı şok eden şu konuşmayı yaptı ve ödülü almadan salonu terk etti:

 

“Konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim. Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde, sizin tarafınızdan payelendiriliyorum. Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler… İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı… İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler. İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı yaptı. Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar… Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler. O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri, insan etinin üzerine inşa ettiler… Kendilerini temizlemek içinse sanatçılarına fikir adamlarına, “sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini” yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı (petrol) için bizleri öldürdüler. Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler… Her gelen gemiden kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı. İlk gelenler zulüm ettiler, arkadan gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle hala işgale devam etmekteler… Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz. Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz. Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi reddediyoruz. Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz. Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz. Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı, Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını, Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır. Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur. İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur”

 

Ousmane Sembène’nin Kraliçe II. Elizabeth’in kendisine takdim edeceği Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü’nü İngiltere’nin Afrika’daki kolonyal geçmişine değindiği konuşma ile reddettiği iddiası gerçek dışı.

Paylaşılan metin Sembène’nin yaptığı konuşmaya ait değil.

Ousmane Sembène’nin bu ifadeleri içeren bir konuşma yaptığına dair bir delil mevcut değil.

Sembène’nin İngiltere Kraliçesinin vereceği ödülü törende çarpıcı bir konuşmayla reddettiği iddiasının Türkçe dışında başka bir dilde aktarımına rastlanamıyor.

Ousmane Sembène’yi konu edinen yabancı dildeki biyografik metinlerde Kraliçe’yi sert dille eleştiren metinle kendisine verilecek ödülü reddettiği yönünde bir aktarımın izine rastlanamıyor.

İngiliz Kraliyet Ailesi’nin “Özel Onur Ödülü” adlı bir ödülü bulunmuyor.

Haliyle, “var olmayan” olmayan bir ödülün 1997 yılında Sembène’ye verilmek istenmiş olması mümkün değil.

Yani, Ousmane Sembène sadece Türkiye’den (bazı) netizenlerin zihninde bu konuşmayı yapmış.

 

Yalçın Doğan, Mustafa Altunel, Savaşkan İlmak, Halit Kakınç, Veysi Erken, Vehbi Korkutata, Şemsettin Dursun, İlhami Pektaş, Mesut Parlak, Yaşar Eyice, Mustafa Özbey, Ahmet Kısa ve Ali Yüksel gibi köşe yazarları Ousmane Sembène’nin gerçekten bu sözleri kullanıp kullanmadığını doğrulamadan bu hatalı bilgiyi paylaşmış.

Berna Güler Filmlovers’taki “Sömürülen Halk, Yozlaşan Kültür ve Kitle Biliçlendirme Aracı Olarak Sinema: Ousmane Sembène“, Ayşegül Kırıktaş Söylenti Dergi’deki “Afrika Sinemasının Babası: Ousmane Sembène ve Xala Film İncelemesi“, Yasin Kara Tohum Dergi’deki “Ousmane Sembene (Usman Semben)“, Güven Adıgüzel Milli Gazete’deki “Afrika’nın Kalbi; Ousmane Sembène” yazılarında bu hataya düşmüş.

 

* Tespiti için Burçin Aydoğdu’ya teşekkürlerimizle…

Yorumunuzu yazınız...