* Nürnberg Yargılamaları esnasında bir duruşma (1946). Soldan sağa alt sıra: Hermann Goering, Rudolf Hess, Joachim Von Ribbentrop, Wilhelm Keitel, Ernst Kaltenbrunner. Üst sıra: Karl Doenitz, Erich Raeder, Baldur Von Schirach, Fritz Sauckel

 

Koronavirüs Salgınına Yönelik Aşı ve Maske Uygulamalarının Nürnberg Yasalarını ve Cenevre Sözleşmesi’ni İhlâl Ettiği İddiası Asılsız

Yanlış İddia

 

Koronavirüs salgınına karşı geliştirilen aşıların ve maske uygulamasının Nürnberg Yasalarına aykırı olduğu, bazı aşı karşıtlarında sıklıkla dile getirilen asılsız bir iddia.

Öncelikle bu iddiayı aktaran paylaşımları örnekleyelim…

 

Banu C .E. (@bata1907):

“‼️ Hatalı testlere ve hileli ölüm belgelerine ek olarak, “deneysel” aşının kendisi de Cenevre Sözleşmesi’nin 32. Maddesi’ni ihlal etmektedir.

‼️ “Deneysel” aşı, bu Uluslararası Yasaları çiğnemeye kalkışanlara ölüm cezası getiren Nürnberg Kuralları’nın 10’unu birden ihlal ediyor.

Bu “aşı”, aşı olarak kabul edilebilmesi için gereken 5 şartı da karşılamamaktadır ve tanım gereği bir tıbbi “deney” ve denemedir:

Nürnberg mahkemeleri sırasında medya bile yargılanmıştı ve İnsanlığa Karşı Suç işledikleri tespit edilen birçok doktor ve Nazi ile birlikte medya mensupları da ölüm cezasına çarptırılmıştı.

Yasal işlemler ilerlemektedir, deliller toplanmış durumdadır ve gittikçe sayısı artan bir uzmanlar topluluğu tehlikeyi haber vermektedir.

Spiritual Gangster (@lightforceTR):

“Zorunlu aşılama uygulaması, Nürnberg yasası kapsamında savaş suçudur. Kısıtlama, yasaklar ve mobing uygulamalarıyla halkı aşı olmaya zorlayanlar ilerde bu suçtan yargılanabilir….”

Hüseyin Yılmaz (@HSYNYILMAZ09):

“Hatalı testlere ve hileli ölüm belgelerine ek olarak, “deneysel” aşının kendisi de Cenevre Sözleşmesi’nin 32. Maddesi’ni ihlal etmektedir. “Deneysel” aşı, bu Uluslararası Yasaları çiğnemeye kalkışanlara ölüm cezası getiren Nürnberg Kuralları’nın 10’unu birden ihlal ediyor.”

Hanif Human (@18000 Alem):

“Unutmayın, tüm bu sahte aşı olayı, ABD’nin onlarca yıl önce kabul ettiği Nürnberg Yasası’nın her bir maddesini ihlal ediyor.” “Bütün bu konuda inanılmaz olan şey, ilaç mucitlerinin veya üreticilerinin Covid-19 aşılarıyla ilgili herhangi bir olumsuz sonuçtan sorumlu olmaması,”

T.C Vatandaşı (@tcvatandasi16):

“10 Ara 2021 Sağlık personeli tarafından verilen bozuk hatalı testler ve sahte ölüm sertifikalarına ek olarak, “deneysel” aşının kendisi Cenevre Sözleşmesi’nin 32. Maddesini ihlal ediyor. V. 1949 Sözleşmesi’nin 32. maddesine göre “Bir kişinin tedavisi için gerekli olmayan sakatlama ve tıbbi veya bilimsel deneyler” yasaktır. 147. maddeye göre insanlar üzerinde biyolojik deneylerin yapılması Sözleşme’nin ciddi bir ihlalidir. “Deneysel” aşı, bu uluslararası anlaşmaları ihlal edenler için ölüm cezası sağlayan 10 Nürnberg Yasasını da ihlal ediyor.””

Eddy Jam (UYAN !!!) (@EddyJam0):

“Aşı ile Nürnberg kodeksine ve insanlığa karşı suç işleniyor. Milletlerarası askeri bir darbe beklenmekte, küreselci liderleri, medyayı ve aşı yapan sağlık personelini alacaklar. EBS yani halkı bilgilendirmek için acil yayım sistemine geçilecek!”

 

İddia edilenin aksine koronavirüs aşıları ve koruyucu maske kullanımı, Nürnberg Kodeksi’ne aykırılık teşkil etmiyor.

Detaylandıralım…

“Nürnberg Yasaları” (“Nürnberger Gesetze”) kavramı, 15 Eylül 1935’te Nazi Almanyası’nda Nürnberg’de yıllık Nazi Partisi toplantısında kararlaştırılan antisemitik yapıdaki Reich (İmparatorluk) Vatandaşlık Yasası ve Alman Kanını ve Alman Onurunu Koruma Yasası adlı 2 yasayı tanımlamaktadır. Bu yasalar Almanya’daki Yahudilere yönelik sistematik karşıtlığın ve uygulamaların yasal çerçevesini oluşturan yasaların aşı ve tıbbî alandaki buluşlarla bir ilgisi bulunmuyor.

Aşı karşıtlarının “Nürnberg Yasaları” adıyla zikrettiği metin aslında “Nürnberg Kodu” (“Nuremberg Code”) adıyla tanınan tıp ve araştırma etiği konulu 10 maddelik ilke setini işaret etmektedir.

Nürnberg, 2. Dünya Savaşı’nın sonlanmasının ardından Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nde gerçekleştirilen (barışa ve insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçlarına ilişkin) yargılamalarla hatırlanan Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı bir şehir ismi.

Özellikle II. Dünya savaşı sırasında Nazi Almanyasında gerçekleştirilen insan hayatını hiçe sayan etik ihlâller içeren araştırmalar, Nürnberg (Nuremberg) Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi tarafından 1945-1949 yılları arasında ele alınan davalarda ortaya çıkmıştı. 1946 yılında savaş ve insanlık suçu işlemekle suçlanan 20’si hekim 3’ü yönetici 23 kişiye açılan davada kabul formu almadan Nazi Almanyasında mahkumlar üzerinde tıbbi deneyler yapıldığı ve deney yapılan insanların çoğunun öldüğü ya da sakat kaldığı belgelenmişti.

25 Ekim 1946 tarihinde iddianamenin kabul edilmesinin ardından 9Aralık 1946 – 20 Ağustos 1947 tarihleri arasında gerçekleştirilen yargılama neticesinde 23 sanıktan 7’sinin beraatine, suçlu bulunan 16 kişiden 7’sinin idamına, geri kalan 9’unun 10 yıldan ömür boyu hapse kadar farklı hapis cezaları ile cezalandırılması kararlaştırılmıştı. Ölüm cezasına mahkum edilenler 2 Haziran 1948 tarihinde Bavariyada Landsberg hapishanesinde idam edilmişti.

Nürnberg yargılamaları olarak bilinen süreçte yargılanan doktor ve idarecilere verilen cezalar şu şekildeydi:

 

nurnberg doktorlar

 

Nürnberg Yargılamalarının ortaya çıkardığı etik ihlâller tıbbî araştırmalarda uluslararası standartların gerekliliğini ortaya çıkarmasıyla birlikte Amerikan Tıp Derneği tarafından Nürnberg Kodu hazırlandı (Zafer Gülbaş (2004). “Etik Kurullar ve Kök Hücre Nakli“. Kan ve Kemik İliği Transplantasyonu Kursu. İzmir).

Tıp ve araştırma etiği üzerine 10 maddelik prensibi içeren bu koda, Nürnberg Mahkemeleri esnasında ortaya çıkan etik ve insanlık dışı deneylere atıfta bulunularak sembolik üslupla “Nuremberg” ismi verilmiştir.

Savaş sonrasında gerçekleştirilen yargılamalarda bu araştırmaları gerçekleştiren isimler mahkûm edilmesi akabinde yapılacak bilimsel tıp araştırmalarında uyulması gerekli kuralları Tıp Etiği başlığı altında toplayan Nürnberg Kodeksinin 10 maddesi şu şekilde özetlenebilir (Özgür Kasapçopur (2007). “Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği”. Cerrahpaşa Tıp Dergisi. 2007. 38. Sf: 161-165):

  • Kişinin gönüllü onayı kesinlikle gereklidir.
  • Deney toplumun iyiliği için olmalıdır.
  • Deney, hayvan çalışmaları ve hastalığın doğal seyrinin bilinmesine dayandırılmalıdır.
  • Deney, gereksiz hiçbir fizik, mental sorun ya da hasara yol açmamalıdır.
  • Deneyi yapan doktorun denek olduğu koşullar hariç, ölüm veya kalıcı sakatlığa yol açan deneyler yapılmamalıdır.
  • Deneyle karşılaşılan risk, deneyin sonuçlarının insanlara sağlayacağı yarardan fazla olmamalıdır.
  • Yaralanma, sakatlık ve ölüm olasılığına karşı gerekli hazırlıklar yapılmalı ve altyapı sağlanmalıdır.
  • Deney sadece bilimsel deneyimli kişiler tarafından yapılmalıdır.
  • Deney süresince denek çalışmayı istediği an sonlandırabilmelidir.
  • Eğer araştırmacı deneyin devamının yaralanma, sakatlık ve ölüm olasılığına sahip olduğuna kanaat getirirse deneyi durdurmaya hazır olmalıdır.

Bilimsel araştırmaya dair ilk modern etik kod olan Nürnberg Kodeksi, deneğin amaçlaştırılmasının ancak deneğin kendi kararıyla olabileceğini ileri sürerek, onamı her tür deneyin vazgeçilmez koşulu saymaktadır. Denekleri insan olan araştırmalara yol göstermek için hazırlanan bütün belgelere temel oluşturan Nürnberg Kodu, insanlar üzerinde araştırma yapılabilmesi için denek adaylarına ilgili araştırmanın faydaları yanı sıra risklerinin de anlatılması gerektiğini belirtmektedir.

Nürnberg Kodu’nun ardından, tıp alanında yapılacak araştırmalarda uygulanması gerek kurallar 1964 yılında (İnsan Gönüllüler Üzerindeki Tıbbi Araştırmalarda Etik İlkeler temalı) Helsinki Bildirgesi ile ortaya koyulmuş ve İyi Klinik Uygulamalar (Good Clinical Practice – GCP) yayımlanmıştır. Helsinki Deklarasyonu, “insanlar üzerinde yapılması planlanan araştırmaların, laboratuvar çalışmalarına ve hayvan deneylerine dayanmasını, Araştırma protokollerinin uygunluğunun bağımsız komitelerce değerlendirilmesini, bilgilendirme olur formunun hazırlanmasını, hastalara sağlanacak yararın zarardan fazla olmasını” içermiştir. Helsinki’de yapılan 18. DTB Genel Kurulunda kabul edilen Helsinki Bildirgesi üzerinde 1975, 1983,1989,1996, 2000, 2002, 2004, 2008 ve 2013 yıllarında düzenlenen Genel Kurullarda çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Araştırma etiğinin tarihsel köşe taşı olan Helsinki Bildirgesi’nin kabulünün akabinde 1979 yılında Belmont Raporu yayımlanmıştır.

2005 yılında UNESCO Genel Konferansı “Biyoetik ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi“ni (“Universal Declaration on Bioethics and Human Rights“) oybirliği ile kabul etmiştir. Bildirge’nin “onam” başlıklı 6. maddesi şu şekildeydi:

Madde 6    Onam
1.     Her türlü önleyici, tanı ve tedavi amaçlı tıbbi müdahale, yeterli bilgilendirme bazında ilgili şahsın hür ve bilinçli şekilde vereceği onam önceden alınmış olması şartıyla gerçekleştirilebilecektir. Uygun olduğunda onam açık olmalı ve herhangi bir sebeple haksızlık veya önyargıya sebebiyet vermeksizin ilgili şahıs tarafından geri alınabilmelidir.
2.     Bilimsel araştırma sadece ilgili şahsın önceden, hür, açık ve bilgilendirilmiş onama tabi olarak gerçekleştirilmelidir. Bilgiler yeterli olmalı, anlaşılır şekilde verilmeli ve iznin geri alınmasına yönelik imkânları da içermelidir. İzin, herhangi bir sebeple dezavantaj veya önyargıya sebebiyet vermeksizin ilgili şahıs tarafından geri alınabilecektir. Bu ilke ile ilgili istisnalar, başta 27. Madde olmak üzere Bildirge maddeleri ile uluslararası insan hakları hukukunda öngörülen ilkeler ve hükümlerle bağdaşması şartıyla Devletler tarafından benimsenen etik ve hukuk standartları uyarınca olmalıdır.
3.     Bir grup insan veya topluluk üzerinde gerçekleştirilen araştırmalarda, ilgili grup veya topluluğun yasal temsilcisinin ek mutabakatı da alınabilecektir. Herhangi bir durumda, toplu
topluluk sözleşmesi veya bir topluluk lideri veya diğer makamlarının izni, bireyin bilgilendirilmiş onamının yerini alamayacaktır.

Ülkemizdeki cari mevzuata göz atıldığında ise kişilerin rızası olmadan üzerlerinde ilaç kullanımının yasaklandığı görülmektedir. Anayasamızın 17. maddesinde “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü yer almaktadır. Böylelikle, klinik araştırmalar için denek / hasta oluru zorunlu kılınmıştır. 3359 sayılı 07.05.1987 tarihli Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu‘nun 3. maddesinin k fıkrasındaki “Özel mevzuatına göre izin veya ruhsat alınmamış ilaç ve terkiplerin üretimi, ithali, satışı ile ruhsat veya izin alınmış dahi olsa ilaç ve terkiplerin bilimsel araştırma amacıyla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve ilgili kişinin rızası olmadan insan üzerinde kullanımı yasaktır.” hükmü ile kişinin rızası olmadan bilimsel araştırma amacıyla kişi üzerinde ilaç ve terkiplerin kullanımı yasaklanmıştır. İlaç ve Biyolojik Ürünlerin Klinik Araştırmaları Hakkında Yönetmelik‘te gönüllüler üzerinde araştırma yapılabilmesi için gerekli şartlar sıralanmış ve “Elde edilecek faydaların araştırmadan doğması muhtemel risklerden daha fazla olduğuna etik kurulca kanaat getirilmesi hâlinde, kişilik hakları gözetilerek, usûlüne uygun bir şekilde bilgilendirilmiş gönüllü olur formu alınması kaydıyla, etik kurulun onayı ve Kurum izni alındıktan sonra araştırma başlatılabilir. Araştırma ancak bu şartların devamı hâlinde yürütülür.” hükmüne yer verilmiştir.

5237 sayılı 26 Eylül 2004 tarihli Türk Ceza Kanunu‘nun 90. maddesinde ise insan üzerindeki araştırmaların etik kurul kararı alınmaksızın yapılamayacağı, yapılması durumunda hapis cezasının uygulanacağı belirtilmiştir. Kanun’un ilgili maddesi şu şekildedir:

İnsan üzerinde deney

            Madde 90- (1) İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

            (2) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için;

  1. a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,
  2. b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
  3. c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
  4. d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
  5. e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
  6. f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması,
  7. g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,

            Gerekir.

 

             (3) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/7 md.) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların yanı sıra;

  1. a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
  2. b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı muvafakatinin de alınması,
  3. c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması,

             Gerekir.

 

            (4) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, kişi üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane ortamında yapılması gerekir.

            (5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi halinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

            (6) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

 

Nürnberg Kodu’nda yer alan ilkeler, insanların gönüllü rızası olmadan tıbbi deneylere tabi tutulmaması hakkındadır. Ancak, iddia edilenin aksine koronavirüs aşısı ve maske gibi uygulamalar Nürnberg Kodu’na aykırılık taşımamaktadır. Covid-19 aşıları, rıza beyanı sunan kişilerin katıldığı klinik deneylerde test edilmektedir. Gönüllü katılımcılar tarafından test edilerek geliştirilmiş olması ve bu klinik çalışmaların kabul edilebilir yasal ve etik güvenlik ve etkinlik standartlarını karşılamış olması nedeniyle Covid-19 aşıları Nürnberg Kodeksi ile uyumludur.

Hâlihazırda uygulanan (Pfizer/BioNTech, Johnson & Johnson ve Moderna gibi) Covid-19 aşıları klinik deney sürecinde değil, ilgili süreçleri tamamlayarak onay almış hâldedir. Söz konusu kodeksin içerdiği prensiplerin bağlamı, ilgili birimlerin onayını almasının ardından ilaç veya aşı uygulaması ile ilgili değildir. Testi süreci tamamlanmış ve onay almış aşıya dair zorunluluk uygulaması ile Nürnberg kodeksi kapsamı dışındadır. 

Aston Üniversitesi’nden tıbbî etik araştırmacısı Alexis Paton ve Durham Üniversitesi’nden sağlık bakımı hukuku profesörü Emma Cave, Full Fact’e verdikleri demeçlerde, Nürnberg Kodu’nun tıbbî deney süreciyle ilgili olduğunu, klinik deneylerin ardından uygulama için onay alan aşılar için bu ilkelerin bağlam dışı kaldığını belirtmişti.

Pennsylvania Üniversitesi’nden biyoetik profesörü Jonathan D. Moreno ve tıbbî etik profesörü Steven Joffe ile Georgetown Üniversitesi’nden kamu sağlık hukuku alanında uzmanlaşan Lawrence Gostin, aşı zorunluluğunun Nürnberg Kodu’na aykırı olmadığını ifade etmişti. Profesör Gostin, bireylerin diğerlerine yönelik tehlike oluşturmadığı koşulda ancak biyoetik prensiplerinin öngördüğü onam gereksiniminin dikkate alınabileceğini aktarmıştı.

McGill Üniversitesinden Hukuk Profesörü Frédéric Mégret ve Doçent Doktor Carolyn Ells, aşı zorunluluğu uygulamasının, Nürnberg Kodu ile çelişmediğini beyan etmişti.

California Üniversitesinden kamu sağlığı hukuku profesörü Dorit Reiss de acil kullanım onayının ardından milyonlarca kişiye uygulanan Covid-19 aşılarının “deneysel” olarak nitelenemeyeceğini söylemişti.

Harvard Üniversitesi’nde hukuk profesörü ve Bloomberg Opinion köşe yazarı Noah Feldman da aşı zorunluluklarının deneysel olmadıkları ve Nürnberg yasasının federal veya Teksas yasası olmadığı için Nürnberg rıza ilkesini ihlal etmediğini aktarmıştı.

Kodeks’te koruyucu maske uygulamasına dair bir atıf yer almamaktadır. 

Stanford Üniversitesi’nden tıp ve hukuk profesörü David Studdert, koruyucu maske kullanımı şartının Nürnberg Kodu’na aykırı olduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu belirtmişti.

Nürnberg Kodu incelendiğinde, iddia edildiği gibi “idam” ile ilgili bir hükmün yer almadığı görülmekle; bu düstur setinin idam cezası ile ilgili yasal hüküm içerme niteliğinde olmadığı anlaşılabiliyor. 1949 Cenevre Sözleşmeleri (Geneva Conventions) ile kabul edilmesi nedeniyle Nürnberg Yasalarının çiğnenmesinin savaş suçu teşkil ettiği iddiası da asılsızdır. Uluslararası hukukta insan hakları üzerine yapılmış önemli sözleşmelerden biri olan Cenevre Sözleşmeleri dört muahededen oluşmaktadır. Cenevre Sözleşmeleri, harp halindeki silahlı kuvvetlerin hasta ve yaralılarının vaziyetlerinin ıslahına (“Geneva Convention (I) on Wounded and Sick in Armed Forces in the Field,1949 and its commentary”), silahlı kuvvetlerin denizdeki hasta, yaralı ve kazazedelerinin vaziyetlerinin ıslahına (“Geneva Convention (II) on Wounded, Sick and Shipwrecked of Armed Forces at Sea, 1949 and its commentary”), harp esirlerine yapılacak muameleye (“Geneva Convention (III) on Prisoners of War, 1949 and its commentary”) ve harp zamanında sivillerin korunmasına (“Geneva Convention (IV) on Civilians, 1949 and its commentary) ilişkin sözleşmeleri içermektedir. Cenevre Sözleşmeleri kapsamında bir savaş suçunun ne şekilde teşkil ettiğini belirlemek için konulan bir dizi kural olan “Nürnberg İlkeleri” (“Nürnberg Principles“) benimsenmiştir. Nürnberg İlkeleri ile Nürnberg Kodu birbirinden farklı metinlerdir. Cenevre Sözleşmelerinde (md. 13), Nürnberg Kodu’nde yer verilen prensipler ışığında savaş esirleri üzerinde klinik testlerin gerçekleştirilemeyeceği hükmüne yer verilmiştir. Cenevre Sözleşmelerinde barış döneminde aşı testlerine ilişkin bir atıf yer almamaktadır. Hâliyle, test ve onay süreçlerini tamamlamış aşıların Cenevre Sözleşmeleri nedeniyle savaş suçu teşkil ettiği iddiasının da doğruluk payı bulunmamaktadır.

Aşı karşıtlarının Nürnberg tipi ceza mahkemelerinde koronavirüs aşısı uygulayan sağlıkçıları yargılama fantezilerini uzun süredir sosyal medyada paylaştığına şahit oluyoruz. Bazı aşı karşıtlarının daha da cüretkâr davranıp insanları ölümle tehdit ettiğine de şahit olmuştuk.

Örneğin, “Hala deneysel aşı yaptırmam için beni zorlamak istediğine emin misin?” başlığıyla  Nürnberg (Nuremberg) Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi tarafından ele alınan davalarda yargılanarak idam cezasına mahkûm edilen Nazilere ait olduğu iddiasıyla idam infazı fotoğrafı sosyal medyada paylaşılmıştı.

 

alman halkının yalan söylediği ve yanılttığı medya mensupları

 

Fotoğrafın Nürnberg yargılamaları ile bir ilgisinin bulunmadığını, savaş suçlusu Almanların 1946 yılında Kiev’de idam cezalarının infazını yansıttığını daha önce aktarmıştık.

 

Nürnberg’de İdam Edilen Basın Mensupları, Doktor ve Hemşirelere Ait Sanılan Fotoğraf

 

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Sağlık ve Gıda Güvenliğinden Sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Stella Kyriakides’in 1 Aralık 2021 günü gerçekleştirdiği ve Covid-19 salgını, omicron varyantı ve aşı çabaları konularının ele alındığı basın toplantısında von der Leyen’in uzun süredir devam eden Nürnberg Kodu’nu rafa kaldırarak insanları Covid-19’a karşı aşı olmaya zorlamaktan yana olduğunu söylediği ileri sürülmüştü. Yine aşı karşıtlarının iddiasının aksine, bahse konu basın toplantısında Nürnberg Yasası’nın gündeme hiç gelmediği, isminin dahi zikredilmediği anlaşılıyor.

 

 

Yorumunuzu yazınız...