Murat Kelkitlioğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ümit Dündar’ın 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını aktarmaya çalıştığı Akşam Gazetesi’nde 25 Ekim 2016 günü yayınlanan “Ümit Dündar’ı Kuleli’de derdest edeceklerdi” başlıklı yazısında gerçekleri kendince aktarmış:

Yazısının ilgili paragraflarını okuyalım önce:

"FETÖ’cü üniformalı teröristler, harekete geçtikten bir süre sonra Ümit Dündar’ı aradı. Vatan haini teröristler, ‘darbe’ olduğunu ve kendileriyle birlikte hareket edip etmeyeceklerini sordu Dündar’a. O anda ne olduğunu anlayamayan Dündar telefonu kapattı ve önce Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ı aradı. Cevap yoktu. Sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Çolak’ı aradı. Ona da ulaşamadı."

Belli ki bir tuzak vardı. 

Tam bu esnada Dündar’ın telefonu ikinci kez çaldı. Telefondaki ses ‘Genelkurmay Başkanımız sizi Kuleli’de bekliyor’ diyordu. Oysa Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, hainler tarafından o sıralarda esir alınmıştı.

"Genelkurmay Başkanı’nın durumundan haberdar olmayan Dündar, Akar’ın telefonlarına döndüğünü sanarak hemen Selimiye’den yola çıktı. Köprüye yaklaştığında tankları fark etti. Emir komutasındaki askerler onun talimatı olmadan kışlalarından çıkmışlardı. İşin içinde bir ihanet olduğunu o an anladı. Hemen şoförüne arabanın bir kenara çekilmesi talimatını vererek, ağaçlık bir alandan olanları bir süre izledi."

Kelkitlioğlu, Orgeneral Dündar’ın darbe bilgisi verip katılmaya zorlanmasına rağmen durumu çözemediğini, köprüden geçtiği an tankları görünce durumu çözdüğünü iddia etmiş.

Ancak, Orgeneral Dündar’ın Meclis Darbe Araştırma Komisyonu’na verdiği ifade ise tam olarak Kelkitlioğlu’nun aktardıklarıyla örtüşmüyor.

Orgeneral Dündar, Meclis Komisyonu’na verdiği ifadede kendisini Kuleli’ye Kelkitlioğlu’nun iddia ettiği gibi bir tuzak için çağrıldığına değinmemişti.  Tam tersine, Kuleli’nin yer aldığı bölgedeki gelişmelerden hareketle bizzat kendisi Kuleli Askeri Lisesi Komutanını aramıştır.

Kendi ifadeleriyle takip edelim:

“Bu arada, gene, ben aklımda “Bu Çengelköy ve Beylerbeyi tarafında olan durum acaba nedir?” gibi endişeyi kafamda taşıdığım için yolda giderken Kuleli Askerî Lisesi Komutanını arama ihtiyacı hissettim. Komuta devir-teslimi Perşembe günü yapılmıştı. Dolayısıyla, yeni telefon yoktu ama aradığım telefon eski komutanın telefonu olduğu için muhtemelen makam telefonu kendi aralarında değişmiştir düşüncesiyle o telefonu çevirdim. Telefonu çevirdiğimde eski, devreden Kuleli Askerî Lisesi Komutanı çıktı ve kendisiyle görüştüğümde, kendisi, yeni gelen, emir-komutayı yeni alan komutanın kendisinin anlam veremediği bazı şeyler yaptığını, dolayısıyla, gelişmelerden kuşkulu olduğunu ifade eden cümleler kullandı, ama açıklayıcı bir husus vermediği için, ben de telefonu kapatıp Boğaz Köprüsü’ne doğru intikale devam ettim. Boğaz Köprüsü’ne geldiğimde Sayın İstanbul İl Emniyet Müdürümüzle bir araya geldik ve onunla kısa bir değerlendirme yapıp karşıdaki -zaten araçlar da görüş mesafesindeydi- fakat gene de olayın sonucundaki resme benzer bir tablo zihnimizde yaratılmadığı için belki müdahaleyle önlenebilir düşüncesiyle, kendi aracımla o araçların yanına doğru ilerledim. Fakat oraya gittiğimi zde, oradaki kişilerin -asker kılığına girmiş o teröristlerin diyelim- havaya ateş ettiklerini ve dostane bir tutum sergilemediklerini görünce tekrar İstanbul İl Emniyet Müdürümüzün yanına geldim. İstanbul İl Emniyet Müdürünün yanına geldiğimizde, bu arada tabii, televizyon da olmadığı için takip edemiyoruz ancak gelen bilgilerden, Ankara’da da bazı gelişmelerin olduğunu duyunca artık olayın çapı ve ne şekilde olduğu yavaş yavaş zihnimizde canlandı ve olayın Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde belli bir grup tarafından yapılan bir hareket olduğu kanaati bende oluştu çünkü benim de gelişmelerden ve olaydan hiçbir haberim yoktu.”

* Konuyu ilk dile getiren Emre Erciş‘e teşekkür ederiz.

Yorumunuzu yazınız...