Daha önce, Sultan Vahdettin’in “Türkler dini, soyu, sopu, yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür” dediği iddiasına daha önce değinmiştik. İlgili yazımızda Padişah Vahdettin’in bu sözünün Murat Bardakçı’nın Şambaba adlı kitabında yer verdiği iddiasının gerçek dışı olduğunu aktarmıştık.

Bugünkü konumuz, yine Padişah Vahdettin ve Murat Bardakçı ile ilgili.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 36. ve son padişahı olan VI. Mehmet, bilinen adıyla Vahdettin’in (1861-1926) Mustafa Kemal Atatürk’ü Samsun’a Millî Mücadele’yi başlatması için gönderdiği iddiası Murat Bardakçı’ya atfedilen sözler üzerinden bir süredir yaygın şekilde dile getiriliyor.

 

9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilen Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a beraberindekilerle birlikte ayak bastıktan sonra 8 Haziran 1919 günü Harbiye Nâzırı tarafından geri çağrılmıştı. Atatürk, 23 Haziran günü İstanbul Hükümeti tarafından görevinden alınmış ve yetkisi kaldırılmıştı. 8 Temmuz 1919 günü ordudaki görevinden istifa eden Mustafa Kemal’in görevine son verildiği hakkında 9 Temmuz 1919 günü Harbiye Nazırı tarafından genelge yayımlanmıştı. 9 Ağustos 1919 günü askerlikten ihraç edilip, nişanları ve rütbeleri sökülen Atatürk hakkında 11 Mayıs 1920 günü idam cezası verilmişti.

Mustafa Kemal Atatürk, Nutukuna “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.” cümlesiyle başlar ve devam eder:

“Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir : Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa ‘nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.”

Atatürk, Nutuk’ta “Batı Cephesindeki Gelişmeler Ve Birinci İnönü Zaferi” başlıklı bölümde Padişah Vahdettin hakkında “hain” ifadesini şöyle kullanmıştı:

Eğer maksat, bugünkü Halife ve Padişah’a bağlılık ve sadakattan ayrılmadığını söylemek ve belirtmekse, bu zat hâindir. Düşmanların vatan ve millet aleyhinde kullandıkları bir maşadır. Buna halife ve padişah deyince, millet onun emirlerine uyarak düşmanın emellerini yerine getirmek mecburiyetinde kalır.

 

Hâin veyahut makamının kudret ve yetkilerini kullanması yasaklanmış olan zat, zaten padişah ve halife olamaz. O halde «onu tahttan indirip yerine derhal diğerini seçeriz» demek istiyorsanız, buna da bugünün durum ve şartları elverişli değildir. Çünkü tahttan indirilmesi gereken zat, milletin yanında değil, düşmanların elindedir.

Atatürk, “Müfettişlik Görevimin Geniş Yetkileri” alt başlıklı bölümde kendisine verilen yetkilerinin genişliğinin sebebine şöyle değinmişti:

Benim, bu iki kolorduya doğrudan doğruya emir ve komuta vermekten daha ileri bir yetkim vardı ki, müfettişlik bölgesine yakın olan askerî birliklere de tebligat yapabilecektim. Aynı şekilde bölgemde bulunan ve bölgeme komşu olan illere de tebligatta bulunabilecektim.

Bu yetkiye göre, Ankara’da bulunan 20’nci Kolordu ve bunun bağlı bulunduğu müfettişlik ile, Diyarbakır’daki kolordu ile ve hemen hemen Anadolu’nun bütün sivil yönetim amirleriyle ilişkiler kurabilecek ve yazışmalar yapabilecektim.

Bu geniş yetkinin, beni İstanbul’dan sürmek ve uzaklaştırmak maksadıyla Anadolu’ya gönderenler tarafından, bana nasıl verilmiş olduğu garibinize gidebilir. Hemen ifade etmeliyim ki, onlar bu yetkiyi bana bilerek ve anlayarak vermediler. Ne pahasına olursa olsun, benim İstanbul’dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe Samsun ve dolaylarındaki güvensizlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun’a kadar gitmekti. Ben, bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte Genelkurmay’da bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular; yetki konusu ile ilgili talimatı da ben kendim yazdırdım. Hattâ Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa, bu talimatı okuduktan sonra, imzalamaya çekinmiş; anlaşılır anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır.

Asil Bir Milleti Utanılacak Bir Duruma Düşüren Sefil” alt başlıklı bölümde ise Padişah Vahdettin hakkında şu satırlara yer vermiş:

“Gerçekten de, her ne sebeple ve ne şekilde olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyetini ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar âdi bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir milletin başında olduğunu düşünmek ne hazindir! Şükre değer bir durumdur ki, bu alçak, mirasına konduğu Saltanat makamından millet tarafından atıldıktan sonra, alçaklığını sonuna kadar getirmiş oluyor. Türk milletinin bu işte önce davranması elbette takdire değer.

 

Âciz, âdi, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının koruyuculuğuna sığınabilir; ancak, böyle bir yaratığın bütün Müslümanların Halifesi sıfatını taşıdığını ifade etmek elbette doğru değildir. Böyle bir düşünce tarzının doğru olabilmesi, öncelikle, bütün Müslüman milletlerin esir olmaları şartına bağlıdır.”

 

Bu yönde aktarım içeren paylaşım örnekleri şöyle sunulabilir:

 

Zeki Bahçe:

“Murat Bardakçı : Atatürk’ün Samsun yolculuğu Sultan Vahdettin ‘in önderliğinde Osmanlı Devleti’nin hazırladığı çok ciddi bir operasyondur” Tunç Soyer hadsiz olduğu kadar da cahil miş. Tarihi, Yılmaz Özdil’den değil birazda tarihçilerden öğrenin.”

 

Hacı Yakışıklı (İşbu iddiayı tweette bahsi geçen Naim Babüroğlu da tekzip etmişti):

“Murat Bardakçı söylemişti, bugün Dr.Naim Babüroğlu da söyledi! Mustafa Kemal’i yetkilendirip Samsun’a Bandırma Vapuru’ndaki 48 kişilik ekiple gönderen kişi Vahdettin Han’dır! Okulda tarih kitapları bu gerçeği hiç yazmadı; hep “gizlice gidildi” yazdı! Tarihimiz bir bütündür!”

 

Murat Bardakçı, Sultan Vahdettin tarafından Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Anadolu’ya gönderilMEdiğini, bu yönde bir beyanda bulunmadığını birçok kez belirtmişti.

 

 

Murat Bardakçı, 13 Eylül 2022 günü katıldığı Teke Tek adlı programda bu iddiayı şöyle tekzip etti:

“Vahdettin göndermedi. Hayır efendim Vahdettin müfettiş olarak gönderdi. Bütün o konuşmalarda bunu söylüyorum. Ve defalarca yazdım. Hatta 1-2 sene önce yazdım. Bu Vahdettin gönderdi aptallığını saçmalığını bana mal etmeyin dedim. Ben böyle bir şey demedim. Bunu sağcısı da solcusu da muhafazakarı da Atatürkçüsü de demokratı da bilmem nesi de hep bunu bu şekilde anıyor. Ahlaksızlık etmeyin. Konuşmayı kesmeyin söylediğimi.”

 

“Elini kolunu sallayarak bir adam gelip de ben geldim hadi organizasyon yapalım diyemez. Bir resmi tayin lazım. Sultan Vahdettin imzalamıştır. Ve şeyin altında tayin kararnamesinin altında Damat Ferit Paşa, Şakir Paşa ve Sultan Vahdettin imzası var. Ama bu Vahdettin bu kararnameyi iradeyi daha doğrusu git memleketi kurtar diye yapmıyor. Bunu Mustafa Kemal de söylemiyor kendisi de söylemiyor. Bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Vahdettin bir prosedürü yerine getirmiştir. Son imza sahibidir. Şimdi Vahdettin’in imzaladığı irade ile gitmesi başka şeydir ama Vahdettin’in git Paşa memleketi kurtar İstiklal Harbi bir mücadele başlat düşmanı kov demesi başka şeydir. Böyle bir şey yok. Ben bunu anlatamadım kimseye.”

 

“Vahdettin nedir bu şeyde, zincirin son halkasıdır. O da imzalamıştır resmi olarak. (Ama hangi maksatla gittiğini bilerek değil) Değil. O zaman o maksat. Bir de operasyonu hazırlayan herkes askerlerdir. Devletin kuruluşunda askerlerdir Türkiye’de. Aynı ekip kalanlar yeni Cumhuriyet’i kurmuştur. Bunun Vahdettin’le ne alakası var?”

 

 

Habertürk’teki “Bir devlet operasyonu: 19 Mayıs 1919” başlıklı 19 Mayıs 2017 tarihli yazısında bu görüşünü şöyle aktarmıştı:

“Bilirsiniz: Bir kesim Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gidişinin memleketi kurtarmak maksadıyla yakın arkadaşları ile beraber aldığı şahsî bir karar olduğunu söyler; diğer taraf da Samsun yolculuğunun Sultan Vahideddin’in emri ile yapıldığını ve Paşa’ya “memleketi kurtarma” vazifesini bizzat padişahın verdiğini iddia eder.”

“Samsun yolculuğunun safhaları, bu belgelere göre şöyle idi: Mondoros Mütarekesi imzalanmış, müttefikler karışıklık çıkan bölgeleri işgal etme hakkını elde etmişlerdi. Samsun ve havalisinde de ayaklanmalar vardı, muhtemel bir işgali önlemek için tedbir alınması gerekiyordu ve Mustafa Kemal Paşa bu maksatla 9. Ordu Müfettişliği’ne tayin edildi.

 

Yine Habertürk’teki “‘Atatürk’ü Samsun’a Vahideddin gönderdi’ Saçmalığını Bana Mâletmeyin! Mustafa Kemal’in Samsun’a Gidişi Padişahın Değil, Devletin Kararıdır!” başlıklı 24 Mayıs 2019 tarihli yazısında -başlığından anlaşılabileceği üzere- Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’ya padişah tarafından değil devlet tarafından, direnişi başlatmak için değil bastırmak için gönderildiğini şöyle belirtmişti:

“Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gidişinin 100. yıldönümü münasebetiyle geçen hafta yapılan törenlerin ardından, sosyal medyada “Atatürk’ü Samsun’a Vahideddin gönderdi” diye bir söz dolaşıp durmaya başladı…

Bu sözü güya ben etmişim!

Meselenin ayrıntılarına girmeden önce kısaca söyleyeyim: Ben böyle birşey demedim!

İş bu kadarla kalsa, yine iyi! İddianın çerçevesini daha da genişletiyor, mevzuyu İstiklâl Harbi’ne bağlıyor, “Kurtuluş Savaşı’nın gerçek mimarı Sultan Vahideddin’dir” diyor ve bu garabeti de bana mâlediyorlar!

Bu sayıklama da bana ait değildir!

Üstelik, bu saçma iddiaların altında Tarihin Arka Odası’nda seneler önce Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı hakkında söylediklerim yeralıyor ve “Atatürk’ü Samsun’a Vahideddin gönderdi” yahut “İstiklâl Savaşı, Sultan Vahideddin’in eseridir” gibisinden ortaya sürülen tuhaflıkların da bu konuşmamda geçtiği iddia ediliyor…

Anlattıklarımı dinleyecek olanlar değil bu şekilde konuştuğumu, bu mânâya gelecek şekilde yorumlanabilecek bir imada bile bulunmadığımı, aksine açık-seçik şekilde “Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a devlet göndermişti” dediğimi işitirler!

“Sultan Vahideddin’in göndermesi” ile “devletin göndermesi” arasında dünya kadar fark vardır ama memlekette nüans kavramı artık bir yana itilip unutulduğu için bu iki cümlenin arasındaki fark idrak edilememekte, “Ha devlet, ha Sultan Vahideddin! İkisi de aynı şey” mantığı ile hakikatler pervasızca eğilip bükülmektedir.”

 

Sultan Vahideddin bile ‘Millî Mücadele’yi ben başlattım’ demediği halde bunlara ne oluyor?” başlıklı 22 Ocak 2019 tarihli yazısında Atatürk’ün 9. Ordu Müfettişliği görevlendirmesine şöyle değinmişti:

“Paşa, 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a Sultan Vahideddin’in imzaladığı ve 30 Nisan 1919 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan “İrade-i Seniye”, yani padişah emri ile gitti…

Ama, bu irade, Sultan Vahideddin’in Mustafa Kemal Paşa’ya “Samsun’a git, silâhlı bir mücadele başlat ve memleketi kurtar” emrini verdiği mânâsına gelmez.

Vahideddin’in 30 Nisan 1919’daki tayin emrini imzalaması iki sebebe dayanır:

– Samsun ve havalisinde asayişi temin edip müttefiklerin Mondoros Mütarekesi’nin 7. maddesine dayanarak güvenlik gerekçesiyle Samsun’u, öteki şehirleri ve daha da ileri giderek İstanbul’u işgallerini önlemek,

– Görev yerinde kendi başına harekete geçerek bölgenin işgaline karşı silâhlı bir mukavemet oluşturacağından emin olduğu Mustafa Kemal’in gücünü yeri geldiği zaman kullanmak ve bilhassa barış masasına arkasında bu gücün varlığını hissettirerek oturmak.

Zaten sadece Mustafa Kemal Paşa değil, Anadolu’ya aynı günlerde “ordu müfettişi” olarak gönderilen diğer paşaların yollanma gerekçeleri de budur; yani Türkiye’nin aleyhine olacağı kat’î şekilde bilinen barış anlaşmasının öncesinde bir mukavemet kuvvetine sahip bulunabilmek!”

Ve, Padişah Vahdettin’in dahi Atatürk’ü Anadolu’ya Millî Mücadele’yi başlatmak üzere gönderdiği yönünde bir beyanda bulunmadığını şöyle söylemişti:

Padişahın, herbirini teker teker okuduğum belgelerinde “Mustafa Kemal Paşa’yı Millî Mücadele’yi başlatması için Samsun’a ben gönderdim” şeklinde yahut o mânâya gelecek ve açık şekilde söylenmiş hiçbir ifadesi yoktur! Vahideddin, sadece, vefatından kısa bir müddet önce San Remo’da yazdırdığı hatıralarında “İstanbul düşman süngüleri altındayken Mustafa Kemal Paşa’yı Yunanlılar’ın üzerine gönderme kararını almak gibi kutsal bir mutluluğun zevkini tattım” ve “İşgalci Yunanlılar’a karşılık vermek için mümkün ve gizli vasıtaları kullanarak Anadolu’ya memur eylediğim yaverim Mustafa Kemal” demektedir ama bu sözleri de “Millî Mücadele’yi ben başlattım” mânâsına gelmez…”

 

Murat Bardakçı, yanlış bilinen tarihî iddialara dair yaptığı bir konuşmada Atatürk’ün Padişah Vahdettin tarafından memleketi kurtarmak için gönderilmediğini şöyle beyan etmişti:

“Tartışılan bir örnek Türkiye’de: “Mustafa Kemal Paşa’yı Sultan Vahidettin gönderdi.” Evet doğru. Kararnamenin altında ve bütün diğer yazışmalarda Sultan Vahidettin’in hükümetin imzası var, hatta Damat Ferit Paşa’nın imzası vardır. Gönderdi ama niçin gönderdi. ‘Memleketi kurtarmaya gönderdi’ dediğiniz vakit o gayrıresmi tarihe daha doğrusu uydurmaya girer. Çünkü öyle bir şey yok. İstanbul’da o dönemde Anadolu’da başlayacak bir hareketin, yani İstanbul derken Saray’ı kastediyorum. Anadolu’da başlayacak bir hareketin neticesinde Türkiye’nin kurtarılabileceği gibi bir ümit yok. Öyle bir düşünce yok. Gönderiyor. Orada isyan hazırlıklarına son versin. Mondros’un o meşhur maddesine göre işgale uğramasın. Mesele budur.”

 

 

Bardakçı, Mehmet Barlas ile 45 Dakika adlı programda Atatürk’ün Anadolu’ya gönderilme sürecine şöyle değinmişti:

“Samsun yolculuğu devletin hazırladığı bir operasyondur. Çok ciddi bir operasyon. Bir kurmay operasyonudur. Ve en ince ayrıntısına kadar yıllar öncesinde hazırlanmış bütün detaylar belirlenmiş ve adım adım uygulanmıştır. Hep bizde söylenen gizli olarak yola çıktı habersiz. Bu böyle bir şey yok. Efendim, 30 Nisan 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişliği’ne tayini hakkında karar çıkar. İmzalayanlar da Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Sadrazam Damat Ferit Paşa ve Sultan Vahdettin. Ve bu kararname televizyonlarda görünmedi şimdiye kadar. 5 Mayıs 1919’da resmi gazetede tayin kararı. Bu tayin kararı. 14 Mayıs’ta yanında götüreceği herkesi listeyi yani 23 subay 25 er ve astsubay. Toplam 48 kişi. 6 tane at var 3 tane otomobil. Gidecek olanların listesi. Fakat o sırada Karadeniz işgal altında. Karadeniz’de İngiliz donanması var. [Vize belgelerini göstererek] Bu yayınlandı defalarca. Atlara bile vize alınmış. Bunlar er erbaş astsubay listesi. Hizmetli erbabı vizaları. Bu tarihte herhalde tek. Atlar için alınan viza. 6 tane eyerli atın vizası var.”

 

 

Bardakçı, Habertürk’te yayınlanan “Kadir Kaymakçı ile Konuşmadık Demeyiz” adlı programda Atatürk’ün Anadolu’da görevlendirilmesine devlet içindeki bazı kurmayların yardımcı olduğunu; ancak, Atatürk’ün Padişah Vahdettin tarafından gönderilmediğini şöyle ileri sürmüştü (Aşağıdaki bağlantıdaki kayıtta ilgili an 1:21:00’den itibaren izlenebilir):

“Gidiş emrine bilmem ne bunlar yayınlanmadı daha önce. Yayınladım. Efendim neler uydurdular. Okumamışlar. Ben Vahdettin gönderdi demiyorum ki, Vahdettin göndermedi diyorum.”

 

 

Murat Bardakçı’nın “Bir Devlet Operasyonu: 19 Mayıs” adlı kitabında ileri sürdüğü iddialar, Prof. Dr. Hakkı Uyar tarafından “örtülü olarak Vahdettin’i aklama projesi” olarak nitelenmişti.

Birçok tarihçi, araştırmacı ve yazar da Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Millî Mücadele’yi başlatmak için değil, başlamakta olan milli direnişi önlemek için gönderildiğini belirtmişti.

 

Yorumunuzu yazınız...