Maaile Dergi’nin Yayınladığı “Engelli Dosyası” Ağır İntihal İçeriyor

Maaile adlı derginin 2017 yılı Aralık ayında yayınlanan sayısında “Engelli Dosyası” gibi dikkat çekici ve bir hayli iddialı bir konuyu ele almış. Ancak, “Milli Gazete ile birlikte” yayınlanan derginin bahse konu sayısında 66, 67 ve 68. sayfalarında “Osmanlı Devleti’nde Engelliler” başlığıyla yayınlanan yazı, ne yazık ki önemli ölçüde intihal içeriyor.

Derginin kapağı şu şekilde:

 

Maaile Dergisi 2017 Aralık sayısı kapağı
Maaile Dergisi 2017 Aralık sayısı kapağı

 

Maaile Dergisi’nde Zeynep Tutcu tarafından hazırlanan “Osmanlı Devleti’nde Engelliler” başlıklı yazının yer aldığı sayfalar ise şöyle:

 

Maaile Dergisi'nin "Osmanlı Devleti'nde Engelliler" başlıklı yazısı sf. 66
Maaile Dergisi’nin “Osmanlı Devleti’nde Engelliler” başlıklı yazısı sf. 66

 

Maaile Dergisi'nin "Osmanlı Devleti'nde Engelliler" başlıklı yazısı sf. 67
Maaile Dergisi’nin “Osmanlı Devleti’nde Engelliler” başlıklı yazısı sf. 67

 

Maaile Dergisi'nin "Osmanlı Devleti'nde Engelliler" başlıklı yazısı sf. 68
Maaile Dergisi’nin “Osmanlı Devleti’nde Engelliler” başlıklı yazısı sf. 68

 

Dikkatinizi çekmiştir mutlaka. Kapsamlı arşiv araştırması gerektiren böylesi bir konuda Zeynep Tutcu hiçbir kaynak atfı yapmamış. Sanki tüm bu satırları, tarihî gerçekleri bizzat kendisi araştırmış, başka esere dayanmamış ve kaleme almış gibi.

 

Satır satır inceleyip maddi gerçeği ortaya çıkaralım:

 

“Sağır-dilsizlerin, birbirleri ve başkalarıyla anlaşmak üzere, kendilerine mahsus işaretleri ve el hareketleri vardı. Bunlara “dilsiz dili” denirdi. Bütün saray halkı da bu işaret dilini öğrenmişti. Sarayda sessizlik esas olduğu ve eskiden büyüklerin, hele padişahın huzurunda konuşmak ayıp sayıldığı için, saraylılar bu işaret dili ile anlaşmaya alışıktı.

Dilsiz dili, sarayda neredeyse moda olmuştu. Hatta başka zamanlarda bile bu dille birbirlerine hikâyeler anlatırlar; adeta sessiz sinema oyunu oynarlardı. Sultan II. Osman (1618- 1622), bu dili gayet iyi öğrenen muhtemelen ilk padişahtır. Bu devirde dilsizlerin sayısı yüzü bulmuştur.”

Ekrem Buğra Ekinci’nin Türkiye Gazetesinde 21 Ağustos 2017 tarihinde “Osmanlı Sarayı’nda Engelliler ve Dilsiz Dili” başlığıyla yayınlanan yazısından satırı satırına, kelimesi kelimesine, virgülü virgülüne kopyalanmış.

 

“Yaşadıkları hâdiselere ait meşhur şahsiyetleri tek bir işaretle mükemmel surette karikatürize etmekte ve canlandırmakta emsalsiz birer sanatkârdılar. Mesela, sağ ellerini parmakları açık tuğ gibi başlarına götürdüklerinde padişahı, sağ ellerini yumup başparmağı “birinci” der gibi dimdik yukarı kaldırdıklarında sadrâzâmı kasdettikleri anlaşılırdı.”

Ekrem Buğra Ekinci’nin köşe yazısından birebir kopya.

 

“Sağır ve dilsizlerin, hükümdar saraylarında istihdamında hükümdara, hanedan üyelerine ve devlet adamlarına hizmet etmeleri dolayısıyla güvenlik ve konuşulan devlet işlerinin dışarıya yansıtılmama gerekçesi önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı idaresinde dilsizler başta saray olmak üzere Babıali, Dar-ı Şura-yı Askeri Meclisi, Hassa Ordusu Meclisi, Hariciye Nezareti, Meclis-i Vala, Meclis-i Maarif-i Umumiye, Şura-yı Devlet, Tuna Vilayeti, askeri birlikler, Harem, Hırka-yı Saadet Dairesinde istihdam edilmişlerdir.”

Belemir Erken tarafından hazırlanan “Dil Sükûtta Eller İcraatta: Osmanlı Sarayı ve Toplumunda Dilsizler” başlıklı yüksek lisans tezinin 15. sayfasından alınmış (Ordu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yeniçağ Bilim Dalı, Ordu, 2015).

 

“Osmanlı Devleti’nde dilsizler başta saray olmak üzere Babıali, Dar-ı Şura-yı Askeri Meclisi, Hassa Ordusu Meclisi, Hariciye Nezareti, Meclis-i Vala, Meclis-i Maarif-i Umumiye, Şura-yı Devlet, Tuna Vilayeti, askeri birlikler, Harem, Hırka-yı Saadet Dairesinde istihdam edilmişlerdir.”

Belemir Erken’in yüksek lisans tezinin özetinden çarpılmış. Açık ve net plagiarism.

 

“Sağır doğanlar fiziksel bir engelleri olmamasına rağmen, çevrede konuşulanları işitip taklit edemediklerinden konuşamadıkları için böyle kişilere sağır-dilsiz denilmiştir. Dilsizlik sağırlığın sonucudur. Genellikle bu kişilerin konuşma mekanizmalarında bir bozukluk yoktur. Bir ameliyat ve tedaviyi takiben kulaklar işitmeye başlarsa dil de çözülür. Bu gerçeğin bilinmediği dönemlerde, sağır- dilsizlerin dilinden problemi olduğu düşünülmüş tedavi amacıyla dilin altı, üstü, burnun içi, boğaz, bademcikler ve küçük dile cerrahi müdahalelerde bulunulmuştur.”

Belemir Erken’in yüksek lisans tezinin giriş bölümü 1. sayfasından. Yine ne nokta ne virgül değiştirilmiş.

 

“Dilsizler Arz Odasında rikab günlerinde olan görüşmelerde darüssade, silahtar ağalarıyla, başçukadar sırkatibi ve hazine kethüdası gibi görevlilere padişah tarafından verilecek emirleri kendilerine mahsus hareketlerle bildirirlerdi.47 Dilsizler bunun dışında sürekli olarak padişahın kapısında nöbet tutarlardı. Padişah, Sadrazam, Kızlar ağası yahut başka bir yüksek memurla gizli görüştüğü zaman, herhangi birisinin içeri girmemesi için kabul salonunun kapısını kapalı tutarlardı. Böylece görüşmelerin gizliliği sağlanarak devlet sırlarının işitilmemesi ve yayılması engellenmiş oluyordu.”

Belemir Erken’in yüksek lisans tezinin 15. sayfasından…

 

“Dilsizlerin esas görevi padişah kapısında nöbet tutmak ve padişahların padişahların Divân-ı hümâyûn erkânı ile yabancı ülke elçilerini kabul ettiği arz odasının iç hizmetini görmekti. Belli bir süreden sonra, kendilerinin istemesi halinde, maaş almak kaydıyla emekli olabilirlerdi. Saraydan çıkmak istemeyenler ise hayatlarının sonuna kadar sarayda kalabiliyorlardı.”

Belemir Erken’in yüksek lisans tezinin 64. sayfasından… Bu defa birkaç kelime ve zaman kipi değişikliği yapılmış. Büyük emek harcanmış!

 

“Sultan II. Abdülhamit devrinde büyük bir gelişme gösteren Türk eğitiminin en büyük adımlarından birini de sağır, dilsiz ve görme engellilerin toplumsal hayata dahil olmaları oluşturmaktaydı. Bu amaçla 30 Eylül 1889’da Sağır ve Dilsiz Mektebi açılmıştır. Okula 1891’de de körler sınıfı ilave edilmiştir. II. Abdülhamit döneminde açılan okulun Avrupa standartlarına ulaşamayışı, binadan binaya taşınması, okulun başarısız bir girişim olarak kalmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte okulun üniforması, alfabesi, müfredatı ve öğrenciye sunduğu imkânlar özel eğitimde kayda değer adımlardır. Bu haliyle Osmanlı Sağır, Dilsiz ve Ama Mektebi, engelli eğitiminde bir öncü vazifesi görmüştür.”

Yazar bu paragrafta atıf yapmadan kopyaladığı kaynak çeşitlendirmesini sürdürmüş. Sezai Balcı’nın “Osmanlı Devleti’nde Engelliler ve Engelli Eğitimi – Sağır Dilsiz ve Körler Mektebi” adlı kitabının tanıtımından yine noktasına varana kadar herhangi bir kaynak göstermeden alıntılanmış.

 

“Allah, kulunun bir uzvunu alınca, diğerlerini güçlendirir” derler. Saraydaki sağır-dilsizler de, son derece hassas ve zeki kimselerdi. Hâfızaları çok güçlüydü. Hâdiseleri en ince teferruatına kadar hatırlarlardı. Tarihî hâdiseleri, meşhur şahsiyetleri, kendilerine mahsus işaretleriyle ve hoşsohbet adamları gölgede bırakacak ifadelerle hikâye ederlerdi.

Yine Ekrem Buğra Ekinci’nin yazısından “araklama”…

 

“Saray’da bir de cüceler vardı. Bu zeki kişiler, daha ziyade bedenî mükemmeliyet gerektirmeyen işlere bakarlardı. Meselâ Enderûn’da kütüphâne memurluğu yaparlardı. Kabiliyetli olanları terfi ederek, ülkedeki hastanelerin gelir ve masraflarına bakan pozisyona gelebilirlerdi. Hoş sohbeti, tatlı dili, hatta umumî kültürleri sayesinde, padişahın nedimi olanları da vardır.

Saray’da haremde ve Enderun Mektebi’nde disiplin memuru olarak hadımların da çalıştığı; vakıflar umum müdürlüğü gibi yüksek makamlara gelebildiği de bilinen bir keyfiyettir. Ne maksatla olursa olsun, asırlar öncesinde engelli istihdamındaki bu hassasiyet dikkat çekicidir.”

Dergide yayınlanan yazıyı hazırlayan olarak Ekrem Buğra Ekinci’nin adı geçseymiş belki de daha iyi olurmuş.

 

Umarız bu yazıyı kaleme alan şahıs, bu yazıyı yayınlayan editör, Ekrem Buğra Ekinci, Belemir Erken ve Sezai Balcı’dan özür diler. Asıl özür dilenmesi gerekenler ise okurları elbette.

 

1 Yorum

Yorumunuzu yazınız...