Kopyala Yapıştır Üstadı Köşe Yazarları

 

Eski köşe yazılarını tekrar yayına sürmek, bazı köşe yazarlarımız için alışkanlık hâlini almış… İçerik oluşturma sorunu çeken, yaratıcılık problemi yaşayan ya da yeni bir metin oluşturmaktan üşenen yazarların eski yazılarını sıklıkla ısıtıp ısıtıp okuyucularına ve gazete yönetimine -eski kullanımına dair herhangi bir not düşmeksizin- “yeni” içerik algısıyla yutturmayı sürdürdüğü gözlemleniyor.

Biz de Malumatfuruş‘ta daha önce aktardığımız köşe yazarlarını kopyala-yapıştır yazılarına dair incelemelerimizi tek bir yazıda derlemenin, bu problemin yaygınlığı hakkında fikir vermesi açısından yerinde olacağını düşündük…

 

Yılmaz Özdil

Kopyala-yapıştır maharetleriyle tekrar tekrar yayımladığı köşe yazılarında bir koyundan 3-4 post çıkarmasıyla da dikkat çeken Yılmaz Özdil’in tasvip edilmeyen maharetini daha önce Malumatfuruş‘ta ele almıştık.

 

Yılmaz Özdil’in Bitmek Tükenmek Bilmeyen Kopyala – Yapıştır Yazıları

 

Sahrap Soysal

Hürriyet Gazetesi’nde “yemek tarihi” konulu yazılar yazan Sahrap Soysal sıklıkla kendini tekrar etmektedir. Özellikle yemek tarifleri dışında yazılarında yer verdiği konuların büyük bir çoğunluğunda bu durum gözlemlenmektedir.

Yukarıda yer verilen 15 Temmuz 20086 Ağustos 2010 ve 30 Haziran 2011 tarihli yazıları bu durumun bir örneği. Diğer bir dikkat çekici örnek aşağıda aktarılmış vaziyette:

 

 

Konular itibarıyla tespit edilen diğer bir takım örnekler de şu şekilde:

 

Şimdilik sadece bu örneklerle yetinelim. Hâl-i pürmelâl ortada.

 

Yiğit Bulut

Yiğit Bulut’un kopyala-yapıştır köşe yazılarını bir 2015 yılında uzun süre aktardık. Yiğit Bulut’un yeni içerikli bir köşe yazısı yazmayalı epey zaman geçtiğini ilgili yayına ilettik. Ancak, bu çaba bir sonuç vermedi, Yiğit Bulut eski yazılarını tekrar tekrar kullanma alışkanlığından vazgeçmedi, biz de her gün yazılarını incelemekten usandık doğrusu. İncelemeleri de -kolaylık açısından- tek bir başlık altında bir araya getirelim istedik…

Star Gazetesi’ndeki köşe yazılarından yakaladıklarımızı sıralayalım:

 

Fikir vermesi açısından görsellerle örnekleyelim…

Star Gazetesi’nde yayımlanan 9 Eylül 2015 tarihli “Ülkem nasıl bir saldırı altında, bu nasıl bir düşmanlık, nasıl bir ihanet” başlıklı yazısı, 28 Şubat 2014 tarihli “Türkiye’de yaşayan herkese açık mektup” başlıklı köşe yazısından kopyala yapıştır…

 

Yigit Bulut 9 Eylul 2015

Yigit Bulut 28 Subat 2014

 

Star Gazetesi’nde yayımlanan 14 Eylül 2015 tarihli “Yeni bir ekonomi için yola çıkıldı” başlıklı köşe yazısı, 30 Mart 2015 tarihli “Neo-liberal teslimiyet ve çaresizliği” başlıklı yazısıyla giriş kısmı ve başlık dışında aynı.

 

Yigit Bulut 14 Eylul 2015 Yigit Bulut 30 Mart 2015

 

“Tarih tekerrürden ibarettir” denir ya, Yiğit Bulut köşe yazıları da tekerrürden ibarettir demek de gayet doğru olur.

Yiğit Bulut’un Star Gazetesi’nde yayımlanan 13 Eylül 2015 tarihli köşe yazısı6 Temmuz 2015 tarihli köşe yazısıyla büyük çoğunlukla aynı.

Yigit Bulut 6 Temmuz 2015 Yigit Bulut 13 Eylul 2015

 

Yiğit Bulut’un Star Gazetesi’nde yayımlanan 11 Eylül 2015 tarihli köşe yazısı, daha önce 26 Mayıs 2014 tarihinde yayımlanan yazısıyla çok büyük ölçüde aynı.

 

Yigit Bulut 11 Eylul 2015 Yigit Bulut 26 Mayis 2014

 

Gazete ve zaman fark etmeksizin aynı yazıyı kullanmaya devam eden Yiğit Bulut takdiri (!) hak ediyor.

Ezcümle, Star Gazetesi Yiğit Bulut’a ödediği maaşı gözden geçirmeli. Çünkü, Yiğit Bulut’un eski köşe yazılarını gündeme göre tekrar yayımlasa, Bulut’a ödediği ücreti tasarruf edebilir.

 

Halime Gürbüz

Halime Gürbüz, haftada bir yazdığı köşesinde yeni malzeme sıkıntısına girmiş olacak ki sıklıkla eski yazıları yeniden tedavüle sokuyor.

12 Şubat 2017 günü Türkiye Gazetesinde yayınlanan “Kaptan ağır ol!” başlıklı yazısında, 1 Şubat 2014 tarihli “Kaçan kovalanır” başlıklı yazısının  içeriğini aralara ufak eklemeler haricinde aynen kullanmış.

 

Türkiye Gazetesi’nde 1 Kasım 2016 günü  yayınlanan “El elden üstündür” başlıklı yazısı aslında 24 Haziran 2016 tarihli “Biz kadınlar” başlıklı yazısının aynısından başka bir şey değil.

 

Gürbüz’ün Türkiye Gazetesi’nde 30 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan “Kadınlar Siler” başlıklı yazısı (Ninesinin dediğine varana kadar),  “Kadın siler” başlıklı 8 Aralık 2015 tarihli yazısının tıpkısının aynısı.

 

Kadınlar silmeyi sever… 
Elinde bez bütün gün orayı burayı siler.
Ama dahası; her şeyden maksimum verim alır.

Gazetesini okur, bulmacasını çözer kalkar onunla bir de camları siler.
Yer, kapı, baca derken temizlikte hızını alamaz, boya badanaya gerek kalmaz, duvarları siler!
Çirkin mi çıkmış?! Hiç tahammül edemez; o fotoğrafı siler!..
Gönderilecek ağır mesajda, o eve geç kaldığında, sitem yapacağında kurar kurar, yazar yazar siler.
Ayrılınca, mevtayı derhal sosyal medya ağlarından, rehberinden siler.
Fotoğraf yakmak arabesk kliplerde kaldı; telefondan fotoları da siler.
O’na güvenip kurduğu boşa çıkan hayallerini siler!
Kahkahasının tam ortasında gelir aklına, gülüşünü siler…
Ciddi bir şey konuşurken eliyle masayı siler.
Kâh kalp çizer kâh isim yazar; camdaki buğuyu siler.
Asmadan önce çamaşır ipini nemli bezle siler.
Toplulukta hemcinsinden bir tehlike, bakış hissettiğinde eşinin omzundan hayali tozları silkeler, bir şeyler siler!  
Sevdiğindendir ki; bazen her şeye rağmen affeder ve bütün hafızayı siler…
Muhatabı kırmamak için yüze gelen tükürüğü çaktırmadan siler. 
Doğum günüymüş, evlilik yıl dönümüymüş, sevgililer günüymüş; kutlanmayacağını bildiği çoğu özel günü takviminden siler.
Gerçek hayatta yapılamadığından olsa gerek sanal ortamda akrabaları siler.
Hijyene düşkündür; restoranda çatalı kaşığı peçeteyle siler.
Her lokmadan sonra ağzını kibarca siler.
Ama çocukların burnunu illa ki hunharca siler!..
Yaşlıları kıymetlidir; her şart altında onlara bakar, elini ağzını sabunlu bezle siler…
Bir yandan çalışır, bir yandan evi çekip çevirir, bir yandan çocuk bakar yetiştirir, öte yandan eşe dosta akrabaya yetişir, arada da terini siler... 
Çoğu zaman dibindeki bile duymaz, gözyaşlarını usulca yastığına siler.
An gelir, onun bunun yaşattıkları yüzünden tüm insanlara güvenini siler.
Bazıları hiç akıllanmaz, bir şarkıda da dendiği gibi; sileni sever, seveni siler...
Kimisi yapayalnızdır; ağlar ağlar gözyaşlarını kendi siler.
Kimisinin ise dostları vardır; onlarla dertleşir, ağlaşır, ağlarken gülerek gözyaşlarını siler…
Çok azı başarabilse de, yeni bir hayata başlamak için geçmişini siler.
Sabırlıdır; sabreder… Sabreder… Sabreder… Ve… Canı gibi sevdiği, yıllarca mücadelesini verdiği adamı.., kişiyi.., arkadaşı.., davayı… Tek kalemde siler!

 

Ninem diyor ki; Hüner ehlini takdir etmek hünerdir.

Halime Gürbüz, aynı köşe yazısını 4 defa aynı gazete yayımlatmayı başarabilen bir isim…

Türkiye Gazetesinde 12 Mart 2017 tarihinde yayınlanan “Eşref Saati” başlıklı yazısını, daha önce Türkiye Gazetesinde 3 defa daha başlığı değiştirerek ve yazı içeriğinde kozmetik ufak müdahaleler yaparak kullanmış.

Bahse konu aynı yazılar, tarihleri ve başlıkları şu şekilde:

Kozmetik değişiklikten kastımız ise şu örnekteki gibi: Son yazısındaki “göz kırpan ampül” atfındaki ampül lafzı başka bir yazıda floresan bir diğer yazıda ise lamba olmuş. Çok önemli değişiklikler…

Aynı yazıyı Türkiye Gazetesinde 4 defa yayınlatmayı başaran Halime Gürbüz’ü tebrik ediyoruz. Aynı yazıya farklı başlık bulmadaki istidadını da takdir ediyoruz.

 

 

Emin Çölaşan

Emin Çölaşan‘ın, Sözcü Gazetesi’nde 10 Kasım 2016 günü yayınlanan “Büyük adam ne hainlerle uğraştı” başlıklı yazısı, başlıktaki ve metindeki birkaç kozmetik müdahale dışında Hürriyet Gazetesi’nde 9 Kasım 2004 günü yayınlanan “Büyük adam büyük insan” başlıklı yazısının aynısı.

 

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren, 18 Mart Çanakkale Zaferinin yıl dönümü vesilesiyle Star Gazetesindeki köşesinde 19 Mart 2017 günü “Çanakkale’den çağımıza ruh nakli” başlıklı bir yazı kaleme almış.

Şaka şaka.

Kaleme almamış. Üşengeçlik edip yine aynı gazetede 15 Mart 2015 günü yayınlanan “100 yıl sonra Çanakkale’ye bakış” başlıklı yazısını (1-2 ufak fark dışında) aynen kullanmış.

 

Mehmet Barlas

Mehmet Barlas, 28 Ekim 2015 tarihinde Sabah Gazetesi’nde yayınlanan “Uygar insanlığın tarihini laiklik ve demokrasi yönlendirdi” başlıklı köşe yazısında kopyala yapıştır yapmış ve 2 farklı yazısından parçalarla voltranı oluşturmuş. Söz konusu yazısında, 5 Mart 2008 tarihinde Sabah Gazetesi’nde yayınlanan “Çağdaşlığın sahipleri “ötekiler”e örnek model olabildiler mi?” başlıklı yazısından Milliyet Gazetesi’nde 12 Şubat 2008 tarihinde yayınlanan “Tek seslilikten çok sesliliğe geçişe alışmak kolay değil…” başlıklı köşe yazısından faydalanmış.

 

Barlas, 7 Eylül 2015 tarihinde Sabah Gazetesi’nde yayımladığı “Meğerse PKK barışı ve uzlaşmayı temsil ediyormuş” başlıklı köşe yazısında, yıllardır yazdığı köşe yazılarından faydalanmış. Ömer Seyfettin’in “Gizli Mabet” adlı öyküsüne değindiği yazısında hikâyeyi biraz yanlış aktarmasının yanı sıra geçmişte 5 kez yayımladığı içeriğe tekrar başvurmuş.

 

Ömer Seyfettin'in Gizli Mabedi Köşe Yazıları
Mehmet Barlas ve Ömer Seyfettin’in Gizli Mabedi Köşe Yazıları

 

Saygı Öztürk

Saygı Öztürk’ün Sözcü’deki “Kozmik Oda’da Yalnız Bırakılan Komutan” başlıklı 11 Eylül 2020 tarihli yazısı, Hürriyet’teki “Sen nerede ben orada” başlıklı 12 Eylül 2005 tarihli yazısından alıntı…

 

Sanem Altan

Sanem Altan, 26 Eylül 2015 tarihinde Vatan Gazetesi’nde yayımlanan “Her Mutluluk Kaybolup Gidiyor” başlıklı köşe yazısında, 25 Temmuz 2014 tarihli “Mutluluğu Yeniden Keşfedeceğiz” başlıklı köşe yazısından faydalanmış. Tamamen kopyala yapıştır olan metinde, 2014 Temmuz’da yayımlanan köşe yazısındaki cümlelerin yerlerini değiştirmesi de “kopyala yapıştır” gerçeğinin önüne geçememiş maalesef.

 

Reha Muhtar

Reha Muhtar, eski yazılarını okuyucularına tekrar yutturmayı seven, bir koyundan iki post çıkarmaya çalışan köşe yazarlarından.

“27 Aralık 2015” tarihli “Fransızların en ünlü komutanının, karısı üzerinden hayatı…” başlıklı yazısında da bu huyunu tekrarlamış.

12 Aralık 2009 tarihli “Erkeğini süründürüp kendisine aşık eden kadın: Josephine…” başlıklı yazısını (1-2 eksik cümle hariç) aynen kullanmış.

Bir koyundan iki post olmaz demiş eskiler. Reha Muhtar gibileri bol bol çıkarabilir.

 

Nafiz Karagözoğlu

Dr. Nafiz Karagözoğlu, Takvim Gazetesi’ndeki köşe yazılarında sağlıklı yaşam için öneriler sunmakta. Ancak, hergün yayımladığı köşe yazılarında “kopyala-yapıştır”da ölçüyü kaçırabiliyor.

4 Eylül 2015 tarihli köşe yazısının üzerinden geçelim mesela:

1 yıldır kabızlığım var. 3 aydır kabızlık çayı içiyorum. Bir işe yaramadı. Erik iyi gelir mi? Kompostosu olur mu? 
O kadar uğraşma. Tazesini bul ye. Bir kerede 10 adet kadar yiyebilirsin. Tabii miden müsaitse.
Komposto ile bir sürü şeker de bedene girecek. Gerek yok. Ayrıca erikte bol bol C vitamini var. Erikte ayrıca; göz ve cilt sağlığında büyük görevleri olan A vitamini, kanın akışkanlığında görevli K vitamini, osmotik basınç ve su dengesini sağlayan sodyum, potasyum minerali, stres karşıtı mineral olan magnezyum da yeterince bulunur. Kalsiyum ve demir de cabası. Bol lifli bir gıda olan erik kabızlığa da gayet iyi gelir. Ama hareket etmezsen, sıkıntını, stresini azaltmazsan bağırsaklar rahatlamaz. Vaktinde tuvalet ihtiyacını görmezsen kabızlığın geçmez.

20 Aralık 2014 tarihli köşe yazısından kopyala-yapıştır metin.

Ayrıca, verdiği yanıtı yine Takvim Gazetesi’nde yazdığı 6 Haziran 2013 Perşembe, 30 Ağustos 2013 Cuma4 Ekim 201325 Temmuz 2014 Cuma köşe yazılarında aynen kullanmış.

3 yıllık evliyim. 3 aydır erken boşalıyorum. Doktorla konuştum geciktirici jel önermedi. İşe yaramaz dedi. Acaba sizin önereceğiniz bir şey var mı?
Cinsel ilişki öncesi halin erken boşalmanın en sık rastlanan sebebidir. Olumsuzluklar, huzursuzluklar, güvensizlikler, yorgunluklar öncelikle cinsel ilişki isteğini azaltır. Eşinin olumsuz tavrı, kibiri, kaprisi, zor beğenir olması, ona karşı hassasiyetin, şevkat hissin ilişki sırasındaki aşırı kontrolcü halin ise başarısızlığı kaçınılmaz kılar. Sen bunları halletmeye başla. Ayrıca testosteron, prolaktin, TSH gibi hormonların ölçülmesi gerekebilir.
Seni muayene etmeden önerebileceklerim bunlar.

19 Temmuz 2015 tarihli köşe yazısından…

61 yaşındayım. Ara ara ağrı kesici alıyorum. Böbreği bozar diyorlar. Bu yaştan sonra böbreğime bir şey olurmu? 
Yeni yaşınız hatıralarla, keyifle dolu geçmesini diliyorum. Doktor tavsiyesi olmadan ağrı kesicileri kullanmamalısınız. Sürekli ağrı kesici kullananlarda bu ilaçların kullanımına bağlı ağrılar bile olabiliyor. Altta yatan başka hastalıklarınıza, kullandığınız antibiyotiğin cinsine, miktarına göre böbrek zararı ihtimali olabilir. Öncelikle yeterince su iç. Egzersiz yap.
Keyif aldığın konularla meşgul ol. Şikayetin olursa böbrek çalışma testleri yapılabilir. Gittiğin doktorlara bu bilgiyi mutlaka ver.

19 Mayıs 2015 tarihli köşe yazısından…

İşte size Türkiye’de köşe yazarlığı örnekleri… Bu ülkede köşe yazarı olmak sanıldığı kadar zor değil…

 

Salih Tuna ve Şeref Oğuz, Bir Yazıdan İki Post Çıkarmayı Başarmıştı

Köşe yazarlarının birçok hatasına rastladık, birçoğunu Malumatfuruş’ta yayınladık. Aynı yazısını virgülüne dahi dokunmadan farklı zamanlarda defalarca okurlarına yutturmaya çalışan yazarları da gördük. Ancak, Salih Tuna ve Şeref Oğuz’un 25 Nisan 2018 tarihindeki yazılarında görülen durum pek nadirdi.

Şeref Oğuz’un Sabah Gazetesi‘ndeki “Milli ve Yerli Para” başlıklı yazısı ile Salih Tuna’nın AHaber internet sitesinde yayınlanan aynı başlıklı yazısının içeriği tamamen aynı.

Sabah Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazılarını AHaber internet sitesine aktarırken bir hata oldu galiba. Lâkin, yazıların üzerinden bunca süre geçmesine rağmen henüz kimsenin bu hatayı farkedip düzeltme yapmamış olması oldukça ilginç.

 

Fatih Çıtlak’tan Ramazan Sonrasında Ramazan Yazısı

M. Fatih Çıtlak, Habertürk Gazetesinde 1 Eylül 2018 tarihinde yayınlanan “Hoşça bak zâtına…” başlıklı yazısında Ramazan ayı çoktan geçmiş olmasına rağmen Ramazan ayına 10 gün kaldığını belirtip birtakım dini uyarılarda bulunmuştu:

"Bakın şu günden itibaren Ramazan’a aşağı yukarı 10 gün kaldı. 30 gün de Ramazan diye düşünürsek 40 gün elimize bir ganimet ve fırsat olarak geçiverdi. 40 gün neler değiştirmez ki?"

16 Mayıs 2018 günü başlayan Ramazan ayı, 14 Haziran 2018 günü sona ermişti. 2018 yılında Ramazan Bayramı 15-16-17 Haziran tarihlerinde kutlanmıştı. Yani, Fatih Çıtlak’ın “Ramazan’a 10 gün kaldı” dediği yazısından 2,5 ay önce.

Bayram değil, seyran değil ama Fatih Çıtlak Ramazan sonrasında neden böyle bir yazı yazmıştı ki? Cevabı basit: Kopyala yapıştır doz aşımı mağduru olmuştu.

Fatih Çıtlak aslında, 2017 tarihinde yine Habertürk Gazetesinde aynı başlıkla yayınlanan yazısını aynen, yazının tekrar yayınlandığına dair okuyucuya bir not sunmadan kullanmıştı.

 

 

İlave not: M. Fatih Çıtlak’ın yazılarının Habertürk’ün internet sitesinde kendi rızası dışında tekrar yayınlandığı iddia edilmektedir. Habertürk Gazetesi köşe yazarları arasında sıralanan M. Fatih Çıtlak’tan bahse konu yazısının kendi iradesi ve rızası dışında tekrar yayınlandığı hususunda bir teyit alınamamıştır. 

 

Yeni Şafak ve Leyla İpekçi Adına Başkasına Ait Yazı Yayımı

Köşe yazarlarının tek sorunu tekrar yazısı yayımlamaları değil. Bazı gazete yönetimlerinin başka yazarlara ait yazıları kendi yazarlarının ismiyle de yayımladığı vaki.

Yeni Şafak Gazetesi, büyük bir hataya imza atarak, Abdullah Muradoğlu tarafından kaleme alınıp 9 Eylül 2016 günü yayınlanan “Yenikapı Ruhu veya Sevâdü’l-A’zam..” başlıklı yazıyı aynen Leyla İpekçi adına 25 Ekim 2016 günü yayınladı.

Tabiki yanlışlıkla yayınlanan yazı, yayından kaldırıldı.

Bu hataya ilişkin olarak Leyla İpekçi ise twitter hesabından şu açıklamayı yaptı:

"Bugün Yeni Şafak'ta benim ismimle yayınlanan yazı başkasına ait. Bu hata yüzünden gazete adına okurlardan ve paylaşanlardan özür dilerim."

leyla-ipekci-yanlis-kose-yazisi

 

Fatih Altaylı, Yılmaz Özdil’in Köşe Yazısını Okurundan Gelmiş Gibi Köşesinde Paylaşmıştı

İlaveten, kendi yazısını tekrar kullanmaktan ziyade başka yazarların yazılarını fark etmeden köşesine taşıyan yazarlar da mevcut.

Fatih Altaylı, Habertürk Gazetesi‘nde 28 Kasım 2010 günü yayınlanan “Tekil sosyallikler” başlıklı yazısında bir okurundan geldiğini belirttiği metne yer vermiş; ancak, gerekli incelemeyi yapmamış:

BAZEN çok güzel yazılar çıkıyor karşımıza, mail'lerde, bloglarda.
Bunu da bir okur yollamış.
Nejdet Baykal yazmış. Çok beğendim doğrusu. Paylaşmak istedim.
"Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen çipurayı çiftlikte yetiştirmeyi başaran Türkiye, dünyanın en güzel meralarına sahipken, ineği de taaa Uruguay'dan getirmeyi başardı.
Yeterli ineğimiz yok çünkü.
Koyun sayımız iyi. Öküz de getireceklerdi aslında. Şöyle bi baktılar etrafa...
Eee, yeteri kadar var. Var ama, hayvan başka şey, hayvancılık başka şey maalesef. Bu Uruguay'dan ilk önce Lugano gelmişti bize.
Bonservisi 6.5 milyon Euro'ydu, 4 yılda ödenen para 14.5 milyon Euro. Uruguay ineklerinin tanesi 1800 Euro. 8 bin tane gelecek, onlar da 14.5 milyon Euro...
Hadi diyelim, inek yetiştiremiyoruz. Bi tane Lugano yetiştirip Uruguay'a göndermeyi becerebil-seydik, inekler bedavaya gelecekti yani. O nedenle, Lugano'nun kaptanı olduğu Uruguay Milli Takımı, Dünya Kupası'na katılıyor, biz ise Uruguay ineklerinden mangal yapıp kupayı televizyondan seyrediyoruz anca.
Top çevirmeyi bırakıp kıyaslarsak: Türkiye'nin nüfusu 72 milyon. Alt tarafı 10 milyon ineği var. Uruguay alt tarafı 3.5 milyon kişi. 13 milyon ineği var.
Netice itibarıyla özet! Mesele, üç çocuk yapmak değil Yeğennn!
Mesele, üç inek yapmak..."

Okuru Fatih Altaylı’yı biraz oyuna getirmiş gibi görünüyor. Okurun bahsettiği gibi Nejdet Baykal’a ait bir bloga rastlayamadık.

Metni internette arattığımızda ise karşımıza Yılmaz Özdil’in Hürriyet Gazetesi’nde “Üretme tük’et durmak yok yola devam et” başlığıyla 9 Haziran 2010 tarihinde yayınlanan yazısı çıkıyor.

Yani, Fatih Altaylı farkına varmadan, araştırmadan, okurunun e-postasına itimad ederek, Yılmaz Özdil’in yazısını ona atfetmeden paylaşmış.

 

Dipçe: Mutlaka farkına varmadığımız örnekler mevcuttur. Sosyal medya hesaplarımız ya da e-posta adresimiz vasıtasıyla iletebilirsiniz bu yazıya bulgularınızı yansıtabiliriz…

 

Yorumunuzu yazınız...