Koronavirüs Salgınına Karşı Aşıların Geliştirilme Hızının Beraberinde Bazı Komplo Teorilerini Getirdiği Görülüyor

 

Son birkaç aydır COVID-19’a karşı aşıların geliştirilmeye başlanması ile gündeme gelen “Aşılar nasıl bu kadar hızlı geliştirildi?” sorusu, çeşitli mecralarda sıklıkla karşımıza çıkmakta. İnternet ortamında gördüğümüz pek çok komplo teorisi ve asılsız iddianın kaynağında da bu sorunun cevabının (ya da cevaplarının) bilinmemesi olduğunu görüyoruz.

COVID-19 aşılarının geliştirilmesini ve üretimini hızlandıran başlıca faktörleri maddeler halinde ele aldığımız bu yazıda, aşıların bir komplo ürünü olmadığını; yalnızca bilimin bir eseri olduğunu anlatabilmeyi umuyoruz.

 

aşı hastalık

 

1. Koronavirüsler ile İlk Defa Karşılaşmıyoruz

Aşı çalışmalarının hızlanmasına katkı sunan etkenlerin hiç şüphesiz en önemlilerinden birisi, koronavirüsler ile ilgili önceden elimizde olan bilgilerdir. Yaşıyor olduğumuz pandemiden dolayı koronavirüs denince her ne kadar SARS-CoV-2 virüsü akla gelse de aslında koronavirüsler çok geniş bir virüs ailesinin adıdır. Farklı alt aileleri, cinsleri ve türleri barındıran koronavirüs ailesi, uzun yıllardan beri bilinmekte ve incelenmektedir. Bu virüsler ile ilgili daha önce yapılan çalışmalar, bize bugün mücadele ettiğimiz SARS-CoV-2 hakkında birtakım ön bilgiler sunmaktadır.

Günümüzde bilinen yüzden fazla koronavirüs türü vardır. Bunlar, çeşitli hayvanları enfekte edebilmektedir. İnsanları enfekte edebilen ise yedi adet koronavirüs bilinmektedir. Bunlardan dördü, çoğunlukla hafif-orta dereceli hastalık yapabilirken; diğer üçü (MERS-CoV, SARS-CoV, SARS-CoV-2) daha ağır hastalığa, hatta ölümlere yol açabilmektedirler.

Tarihte ilk koronavirüs 1937 senesinde bildirilmiştir. Bu, Infectious Bronchitis Virus (IBV) olarak bilinen ve kuşların ürogenital ve respiratuvar yollarını enfekte eden bir virüstür.

1960’lı yıllarda insanlarda solunum yolu hastalıklarına yol açan HCoV-OC43 ve HCoV-229E koronavirüsleri tespit edilmiştir. Bunlar ise bilinen ilk insan koronavirüsleri olup nezle etkenleridir. 2002 senesinin kasım ayında da bir diğer insan koronavirüsü olan SARS-CoV tespit edilmiş ve sonraki aylarda giderek artan bir yayılım göstermiştir. Onlarca ülkeye yayılan SARS-CoV, daha önce bilinen diğer iki koronavirüse göre oldukça ağır bir hastalık tablosuna yol açmış; 8098 kişiyi enfekte edip 774 kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. 2004 yılında HCoV-NL63, 2005’te de HCoV-HKU1 isimli insan koronavirüsleri bildirilmiştir. Bunlar, hafif-orta şiddette hastalığa neden olan dört koronavirüsün diğer ikisidir. 2012 yılında da MERS-CoV isimli koronavirüs, Suudi Arabistan’da bildirilmiş ve pek çok ülkeye yayılmıştır. Bu salgında, SARS-CoV’den çok daha yüksek ölüm oranları gözlenmiştir.

SARS-CoV-2’nin özellikle 2002-2003 yıllarında salgına yol açan SARS-CoV ile olan (%79) ve 2012’de ortaya çıkan MERS-CoV ile olan (%50) genetik benzerlikleri, pandemi dönemindeki çalışmalara ışık tutmuştur. Ayrıca yapılan incelemeler sonucu SARS-CoV-2’nin, bu insan koronavirüslerinden başka bazı yarasa koronavirüsleri ile de çok fazla benzerlikler taşıdığı ortaya konmuştur.

Koronavirüsün dış zarında mevcut olan spike proteinleri, respiratuvar sistemimizdeki hücrelerde bol miktarda yer alan ACE2 isimli bir proteine bağlanmaktadır; virüsün akciğerlerimize tutunumu bu şekilde gerçekleşmektedir. Böylece hücrelere tutunan koronavirüs, daha sonra hücrelerin içerisine girerek onları enfekte etmektedir. Spike proteinlerinin, ACE2’ye bağlanan kısımlarına, reseptör bağlanma alanı (RBD/recepter binding domain) adı verilmektedir. SARS-CoV ile SARS-CoV-2 virüslerinin reseptör bağlanma bölgeleri incelendiğinde, yapılarının oldukça benzer olduğu anlaşılmıştır.

 

virüs aşı

 

2. Maddi Destekler Artırılarak Süreçler Hızlandırıldı

Önceleri aşılar geliştirilirken faz 1 çalışmaları bitip olumlu sonuçlar alınmadan faz 2 çalışmalarına geçilmiyordu. Bunun nedenlerinden biri, faz 1 çalışmalarında çıkacak herhangi bir olumsuzluk karşısında projenin iptal edilme ihtimaliydi; yani çalışmaları fonlayan firmalar/kişiler faz 1 çalışmalarının olumlu sonuçlarını görmeden faz 2 için yatırım yapmak riskini alamıyordu. Kısacası faz 1 çalışmalarını bitirmeden faz 2’ye ya da faz 3’e başlamak hem emek hem de sermaye kaybı açısından büyük bir riskti. Ancak bu sefer, tüm dünyanın en kısa sürede aşılara ihtiyacı olduğu için devletler bu riski aldı ve pek çok aşı adayına ön sipariş vererek ya da doğrudan para yardımı yaparak destek sağladı. Bu destek sayesinde pek çok aşının henüz faz 1 çalışmaları devam ederken faz 2 ve faz 3 çalışmalarına da başlanabildi.

Süreçlerin hızlandırıldığı bir diğer nokta da üretim oldu. Pandemi öncesi dönemlerde herhangi bir aşı geliştirilirken öncelikle klinik denemeleri tamamlanır, ardından üretimine başlanırdı. Ancak günümüzde pandemiden dolayı hız kazanmak adına, aşıların klinik denemeleri devam ederken belirli dozlarda aşı üretilip hazırda bekletildi. Klinik denemelerden olumlu sonuç alındığı anda da dağıtılıp aşılamaya başlandı. Aşı üreticilerinin bunu da yapabilmesindeki en büyük desteklerden birisi, yine devletlerin vatandaşları için potansiyel aşılardan çok sayıda ön sipariş vermesi oldu. Farklı devletler, farklı aşılardan çok sayıda ön sipariş verdi. Hatta bazı ülkeler garantici davranarak birden çok potansiyel aşı ile anlaşmaya vardı. Örneğin Avrupa Birliği, AstraZeneca, Sanofi-GSK, BionTech-Pfizer, Johnson & Johnson, CureVac ve Moderna gibi farklı aşı üreticileri ile anlaşmaya varmıştı; Kanada, her vatandaşı için 9 doz gelecek kadar aşıyı ön sipariş vermişti. Bu ön siparişlerin tümü, aşı geliştiricileri için doğrudan teşvik ve fon sağlamış oldu.

Elbette bu süreçte, önceden siparişleri verildiği halde çeşitli sorunlar ortaya çıktığı için geliştirilme çalışmaları sona eren aşılar da oldu. Örneğin Avustralya Hükümeti, UQ-CSL aşısı için 51 milyon doz ön sipariş vererek destek sunmuştu; ancak bu aşının vücutta HIV’inkilere benzer antikorlar oluşturduğu anlaşılınca çalışmalara son verilmişti.

Ayrıca devletler ve kurumlar, satın almak dışında da kendi ülkelerindeki aşı üreticilerine destek amaçlı paralar bağışladı. Örneğin ABD’de devlete bağlı bir kurum olan Biyomedikal İleri Araştırma ve Geliştirme Kurumu (BARDA), ülkesindeki aşı üreticilerinden Moderna’ya 536 milyon dolar, Johnson & Johnson’a 456 milyon dolar sermaye vermişti. Aynı şekilde Almanya’da da Eğitim ve Araştırma Bakanlığı, aşı çalışmalarından ötürü BionTech ve CureVac’a 750 milyon avro destek verdi. Benzer teşvik ve destekler diğer bazı ülkeler tarafından da gerçekleşmişti.

 

koronavirüs doktor

 

3. Yüzlerce Aşı Adayından Yalnızca Birkaç Tanesi Kullanılabilir Hâle Geliyor

Pandeminin başından bu yana dünya genelinde yüzden fazla COVID-19 aşısı geliştirilmeye başlandı. Bugün itibarıyla faz çalışmaları devam etmekte olan 91, kullanımda olan ise 12 adet aşı bulunmakta. Henüz faz çalışmalarına başlamamış olanları da hesap edersek küresel çapta ne kadar yoğun bir çalışma yürütüldüğünü anlayabiliriz. Yüzden fazla sayıda aşıdan, şu anda yalnızca bir düzine kadarı kullanılabilir durumda. Farklı teknolojiler ve yöntemler ile geliştirilen onlarca aşıdan yalnızca on iki tanesinin kullanıma uygun olması, son derece makul ve mümkündür denebilir.

 

aşı virüs

 

4. Teknoloji Çok Hızlı Gelişiyor

Günümüzde medikal alanlarda kullanılan teknolojiler, eskiye göre epeyce ilerlemiş durumda. Bu teknolojiler ve gelişmeler sayesinde, geçmişte ölümcül ve çaresiz olarak bilinen pek çok hastalık, günümüzde büyük bir sorun teşkil etmemektedir; hatta bazıları tümüyle dünya üzerinden silinmiştir. Sadece aşı üretiminde değil, her türlü medikal ve biyolojik ürün üretiminde eskiye kıyasla artan bir ivme var. Elbette bunun da faydalarını aşı çalışmalarında görmekteyiz.

Aslında devinim ve gelişim açısından baktığımızda; teknoloji ile üretilen her ürün, geçmiş yıllara kıyasla daha seri üretilmekte ve her ürünün yeni modelleri ya da çeşitleri eskiye kıyasla daha hızlı geliştirilmektedir. Bilim ve teknolojideki bu ilerlemeden, teknoloji ile üretilen bir biyolojik ürün olan aşıların da payını alması gayet olağan ve sevindiricidir.

Örneğin ilk telsizlerin ve telefonların icat edilmesi, onlarca yıllık çalışma sonucu gerçekleşmişken; bugün yeni telefon modelleri yalnızca haftalar içerisinde tasarlanıp üretilerek piyasaya sürülmektedir. Elbette bugün üretilen telefonlar, geçmişteki çalışmaların da bir sonucudur ve onlarca yıllık birikimi taşımaktadır. Aynı şekilde COVID-19 aşıları da birkaç ay içerisinde geliştirilip üretilmiş olsalar da temelleri on yıllar boyunca gerçekleşen çalışmalar ve emekler ile atılmıştır, bilime dair her şey gibi aşılar da bir birikimin sonucudur.

 

koronavirüs aşısı erkek

 

5. Hastalık Tüm Dünyada Görülüyor

COVID-19’un hemen her coğrafyada gözlenmesi, dünyanın her yerinden araştırmacıların aşı ile ilgili çalışması ve bu çalışmalar için katılımcıları rahatlıkla bulması anlamlarına gelmektedir.

Ayrıca insanların pandeminin bir an önce bitmesini istemesi, tüm dünyayı olumsuz etkileyen bu afetten insanlığı kurtaracak olan çalışmalara katkı sunmak isteği gibi nedenler, deneme çalışmalarına olan katılımı da oldukça artırmıştır. Klinik deneylere katılımcı bulmak, normal şartlar altında aylarca dahi sürebilirken, COVID-19 aşıları için klinik denemelere katılım yoğun bir şekilde olmuştur. Katılımcı bulmakta zorlanmayan aşı geliştiricileri, denemeleri süratle gerçekleştirmeye başlamış ve sonrasında da üretime geçilmiştir.

COVID-19 aşılarının geliştirilmesi ve üretilmesinde bizlere kolaylık sağlamış olan bazı unsurlardan bunlardır. Kısacası aşıların geliştirilmesi ve üretilmesi süreçlerinde hepsi de bilimsel ve mantıksal olan birden fazla faktör yer almaktadır.

 

covid aşı araştırması

 

Yorumunuzu yazınız...