“Hakikat Sonrası Çağda Yeni Medya ve Yalan Haber” 

Murat Uluk’un “Hakikat Sonrası Çağda Yeni Medya & Yalan Haber” adlı kitabı geçtiğimiz yıl Dorlion Yayınlarından çıkmıştı. Kitabı çok daha önce okumak nasip olsa da, hakkında kısaca bir şeyler karalamak ancak şimdi mümkün oldu.

Sadri Alışık’ın “Şaka ile Karışık” adlı filmde kullandığı “söyle be, yalan da olsa hoşuma gidiyor” repliğiyle açılış yapan kitap aslında Murat Uluk’un yüksek lisans tezinin kitaplaştırılmış versiyonu. Kitap, isminden de anlaşılacağı üzere, son yılların popüler kavramları “hakikat ötesi çağ”, “yeni medya” ve “yalan haber”e odaklanmış.

Ralph Keyes adlı yazar tarafından 2004 yılında çıkarılan “The Post – Truth Era: Dishonesty in Contemporary Life”  adlı kitapta kurumsallaştırılan ve dilimize “gerçek ötesi” ya da “hakikat ötesi” olarak aktarılan “post truth” kavramı, Oxford Sözlükleri tarafından 2016 yılında yılın sözcüğü seçilmesi ve dönemin gelişmeleriyle birlikte dikkatleri üzerine çekmişti.

Oxford Sözlükleri “hakikat ötesi” kavramını bir sıfat olarak “belirli bir konuda kanaatlerden daha az etkili olması” şeklinde tanımlamıştı. Ralph Keyes ise hakikat sonrası çağı şöyle tanımlamıştı:

“Yalancılar her zaman var olmuş olsa da, yalanlar genellikle tereddüt ederek, bol miktarda kaygıyla, bir parça suçlulukla, biraz utançla, en azından az biraz mahcubiyetle söylenirdi. Şimdiyse, zeki insanlar olarak, suçluluk duymadan paçayı kurtarabilmek için gerçeği örtbas etmeye gerekçeler buluyoruz. Ben buna hakikat sonrası diyorum. Hakikat sonrası bir çağda yaşıyoruz. Hakikat sonrası, etik açıdan bir alacakaranlık kuşağında yer alıyor. Yalancı olduğumuzu düşünmeden gerçeği gizlememizi sağlıyor.”

Hakikat sonrası dönemi en uç sinir hücrelerimize kadar hissettiğimiz bu günlerde Uluk, “Hakikat Sonrası Çağda Yeni Medya & Yalan Haber” adlı kitabında internet ağını, kullanıcıları, içerikleri, yalanı ve hakikati irdelemiş.

174 sayfalık kitap, (i) yeni iletişim teknolojileri ve yeni medya, (ii) yeni medya ve yalan haber kavramı, (iii) hakikat sonrası çağda doğrulama platformları ve (iv) yalan haberin internetteki varlığı: teyit.org örneği üzerinden bir inceleme adlı 4 başlıktan oluşuyor.

Öncelikle kitapta iletişimdeki değişim süreci tarihsel perspektiften aktarılmış. Akabinde, “bilimsel verilere dayanan hakikatlerin sorgulandığı, yerildiği ve kabul görmediği; kişisel kanaatlerin doğruları bastırarak sesini daha gür çıkardığı bu dönemde yalanın üretimi ve yayılmasında potansiyel bir güce dönüştüğünü öne sürdüğü yeni medyaya ve yalan haber kavramı üzerine literatür çalışması okurlarla paylaşılmış. Giderek yoğun şekilde etkisi hissedilen bilgi düzensizliğine karşı faaliyet gösteren doğrulama girişimlerine değinilmiş.

Yalansavar, Doğruluk Payı ve Malumatfuruş gibi çeşitli bağlamlarda doğruluk kontrolü yapan platformlara da değinen kitapta son olarak, teyit.org’un “yanlış” etiketiyle yayınladığı analizler incelenerek, yanlış olduğu tespit edilen haberlerin hâlâ yayında olup olmadığı tespit edilmiş ve yalan haberlere sayfasında yer veren sitelerin reklam barındırma durumları incelenmiş.

Kitapta Malumatfuruş‘a da bir paragrafla şöyle değinilmiş:

“Kendilerini köşe yazarlarını yanlışlama girişimi olarak tanımlayan malumatfurus.org 2015 yılında kurulmuştur. Malumatfuruş ekibi Journo’ya verdği röportajda projenin aslında 2009 yılında başlayan ve Türkiye’nin ilk doğruluk kontrolü yapan sitelerinden biri olan “Muhtesip” adlı İnternet sitesinin devamı niteliğinde bir girişim olduklarını ifade etmiştir. Röportajın devamında platformun gönüllülük esasına dayandığı ve çalışmalarını herhangi bir kâr amacı gütmeden gerçekleştirdiklerini dile getirmişlerdir”

 

“Hakikat Sonrası Çağda Yeni Medya ve Yalan Haber” Adlı Kitaptan Bazı Notlar 

Kitaptan altını çizerek aldığımız notlardan bazılarını istifadelerinize sunalım istedik:

  • “Kilisenin İncil’de yazdığını belirterek insanları çeşitli konularda “aldatması”, İncil’e erişenlerin bu konuları doğrulama faaliyetleri içine girmesine yol açmıştır.”
  • “İletişim teknolojilerinin gelişimi ve İnternet’e bireysel erişimin altyapısını oluşturan Web’in icadı ile çift yönlü ve çok yönlü bir iletişim modeli ortaya çıkmıştır.”
  • “Basılı ve görsel medya kuruluşunun bir uzantısı olmayan ve yalnızca İnternet üzerinde yayın yapan haber sitelerinin oluşmasıyla çok türlü ve sesli bir yapıya dönüşmüştür.”
  • “Web teknolojisinin gelişimine paralel olarak gün geçtikçe web’e erişen kişi ve web site sayısındaki artış gerçekleşmiş, sosyal ağların çekirdek yapısı itibariyle kullanıcı türevli içerik ve katılımcı kültür oluşmuştur.”
  • “1969 yılında Kleinrock’un paket anahtarlamalı ağ teorisinin somut uygulaması ve İnternet’in öncülü olan ARPA kurulmuştur. ARPA, ABD’nin farklı bölgelerindeki askeri bilgilerin kaynaklarını yek bit çatı altında toplamak ve kullandıkları pahalı ekipmanları paylaşmayı sağlamak amacı içerisindeydi.” (Giddens, 2008)
  • “İnternet’in gidişatını değiştirenin WWW’un ortaya çıkması olduğu söylenebilir.” (Dijk, 2016)
  • “1989 yılında Cern’de HTML dilini geliştiren, World Wide Web bilgi paylaşım sistemini kuran ve 6 Ağustos 1991 yılında ilk web sitesini yayınlayarak WWW’yi halkın erişimine açan Tim Berners-Lee ile beraber Web kavramı ortaya çıkmıştır.”
  • “2004 sonrası web ortamının tasvir edildiği bu dönemde kullanıcılar hem bireysel hem de ortaklaşa olarak içerik üretmeye ve paylaşmaya, kısacası daha fazla etkileşim içinde bulunmaya başlamıştır.”
  • “Web 2.0 ‘ı ilk neslinden ayıran üç önemli unsur yer almaktadır. Kullanımı kolaydır, sosyalleşme imkanı tanır ve ister resim ister video isterse metin olsun kullanıcılara içeriklerini istedikleri şekilde yüklemelerine olanak veren üretim ve yayınlama platformu sağlar.” (Lovink’ten akt. Fuchs, 2016)
  • “Web’in ortaya çıkışının üçüncü on yılıyla birlikte, 2010 sonrası, Web 3.0 dönemli başlamış kabul edilmektedir.”
  • “Web 1.0 “sadece okuma”, Web 2.0 “okuma – yazma” ortamı kabul edilirken, Web 3.0 “düşün – yanıtla” olarak tanımlanır.” (Jones ve Scovotti, 2018).
  • “Tarih boyunca icat edilen her teknoloji “yeni” sıfatına sahip olduysa da üzerine üretilen her “yeni” bir öncekini “eski” hale getirmektedir.”
  • “Telgraf, fotoğraf, telefon, sinema ve televizyon da kendi tarihsel süreçleri içerisinde bir noktada “yeni medya” olarak tanımlanmıştır.” (Manovich, 2014).
  • “Jenkins, katılımcı kültürü “taraftarların ve diğer tüketicilerin yeni içeriğin yaratılması ve yayılmasına etkin olarak katılmaya davet edildiği” kültür olarak tanımlar.” (Fuchs, 2016).
  • “Bugünkü sosyal medya anlayışının ilk ayak izleri ise yaklaşık 20 yıl önce kurulan ve ilk sosyal ağ sitesi olarak kabul edilen “Open Dairy” ile başlamıştır.” (Kaplan ve Haenlein, 2016).
  • “Dijital medya izleyicileri/kullanıcıları kitle medyasının “tiranlığından” “özgür kılacak”, yalnızca bireysel olrak anlamlı bulunan içeriklerin tüketilmesine izin verecekti.” (Jenkins, 2016: 365).
  • “Google 2009 Aralık ayı itibariyle “Google kişisel arama” özelliğini yayına almıştır.”
  • “Kullanıcıları daha fazla ağda tutmayı amaçlayan ve kullanıcıya göre haber akışını kişiselleştiren bu düzenlemeler sadece ilgili olunan ve etkileşime geçilen bilgileri önümüze getirmektedir.”
  • “Filtre balonları, kullanıcının etrafını saran bir dizi veri kümesinden oluşur.” (Pariser, 2011)
  • “Yeni ekonomi kavramı ile kapitalist düzenin klasik emek sermaye çelişkisi sona ermiştir. Bunun yerini ise bilgiye erişen ve ona sahip olanların belirlediği yeni bir küresel düzen almaya başlamıştır.” (Atabek’ten akt. Güngör, 2013)
  • Tüketicilerin pasif izleyici rolünden sıyrılarak medya içinde aktif bir konuma gelmeleri ve katılımcı kültürün oluşması, bizi üreten tüketici konumuna getirmektedir.”
  • “Etik” terimi, birey tarafında “karakter” veya “kişisel yatkınlık” anlamına gelen Yunanca “ethos”tan türemiştir. (Lewis ve Westlund, 2017: 174).
  • “Yeni medya ile beraber profesyonel mesleği gazetecilik olan bireylerin yanı sıra olmayan kişilerin de bir araya gelerek kolayca haber sitesi kurması olanaklı hale gelmiştir.”
  • “Bilinmeden yalan söylenmez çünkü yalan bilinçli bir durumdur.” (Akaş, 1998)
  • “İyi bir amaca hizmet etmesi, zararsız (beyaz yalan) olması veya masumane bir şekilde söylenmesi “yalan” olgusunu değiştirmez.”
  • “Benjamin Franklin, Boston’da faaliyet gösteren The Independent Chronicle isimli gazetenin sahte bir sayısını hazırladı. Bu sahte gazetenin haberinde Amerikan kuvvetlerinin, kadınlar, erkekler, askerler ve çocuklardan oluşan çantalar dolusu soyulmuş kafa derisi bulduklarını iddia ediyordu. Haber Amerikan halkını öfkelendirdi. Franklin’in gerçek olmayan haberi, yerli Amerikalılara yönelik düşmanlığa katkıda bulundu.” (Parkinson, 2016).
  • “Yazar Edgar Allen Poe’nin isimsiz olarak 1844 yılında The New York Sun gazetesinde kaleme aldığı yalan haberde, Atlantik okyanusunun balon ile 75 saat süren bir yolculukla geçildiğini anlatmıştı.”
  • “1862 yılında yazar Mark Twain, Nevada’nın önde gelen gazetelerinde Territorial Enterprise isimli gazetede takma bir isim kullanarak Nevada çölünde taşlaşmış bir insan vücudu bulunduğunu yazdı. “
  • “Haberin bu kadar etki sağlamasını şaşkınlıkla karşılayan Twain, “ rahatlatıcı bir gizli tatmin” yaşadığını kabul etmişti.”
  • “6-7 Eylül Olayları olarak adlandırılan ve İstanbul’da yaşayan Rum azınlığı hedef alan saldırılar “Atatürk’ün evine bomba atıldı” yalan haberinin yayılması sonucu meydana gelmiştir. Bu yaşana olay sonucu binlerce gayrimüslim Türkiye’den göç etmek zorunda kalmıştır. O dönem bu haberi manşetten yayınlayan İstanbul Ekspres gazetesinin genel tiraji 20000 civarıyken, 6 Eylül günü 290000 adet basılarak tüm İstanbul’da yayılmasını sağlamıştır (Koçoğlu, 2001). Diğer yandan, 1 Ağustos 1987 yılında Tan Gazetesinde yayınlanan “Sakallı bebek panik yarattı” başlıklı haber ise günümüze kadar gelen en meşhur yalan haberlerden birisidir. Habere göre Cerrahpaşa Hastanesinde sakallı bir bebeğin doğduğu ve hemen konuşarak bayramın ikinci günü kıyametin kopacağını söylediği iddia edilmiştir.”
  • “Gallup araştırma şirketinin her yıl ABD’de gerçekleştirdiği ankete göre, haberlerin tam, doğru ve adil bir şekilde bildirilmesi söz konusu olduğunda kitle iletişim araçlarına güven her yıl daha da azalmaktadır.” (Allcott & Gentzkow, 2017)
  • “Washington Post gazetesi muhabiri Abby Ohlheiser (2016), yalan haberlerin üretiminin son yıllarda oldukça karlı bir hale geldiğini belirtmektedir.”
  • “İletişim teknolojilerinin son yirmi yılda sağladığı imkânlardan önce bireyler bilgi ve habere, basılı dergi ve gazete, radyo ve televizyon gibi geleneksel iletişim araçları aracılığıyla erişmekteydi.”
  • “Kullanıcıların %62,5’i Facebook’un haber kaynağını düzenleyen algoritmaların varlığından haberdar bile değildi. “(Eslami vd., 2015).
  • “Yalan haberin doğru haberlere göre Twitter’de daha hızlı yayıldığı ortaya çıkmıştır.” (Vosoughi vd., 2018)
  • “Çevrimiçi siyasi reklam kampanyalarının şeffaflığa ihtiyaç duyması. Hedefli reklamcılık sayesinde farklı politik görüşteki kullanıcılara farklı reklamlar hazırlamak etik olarak siyasette yeri olmaması gereken bir durumdur.”
  • “Gerçek, nesnel gerçekliği, hakikat ise gerçekliğin zihnimizde nasıl yansıdığını ifade etmektedir. … Hakikat ise cümleler, ifadeler, yargılar ve önermelerden oluşur. … Örneğin “masa” bir gerçektir ve vardır. Fakat “masa”nın zihnimizdeki öznel yansısı hakikattir.”
  • “Keyes hakikat kelimesini irdelerken Fas dilindeki “hakk” kelimesinin yalnızca “hakikati” ve “gerçekliği” imlemediği, aynı zamanda “ödev” ve “zorunluluğu” da ifade ettiğini dile getirir. Dilin bu yapısı hakikatin, birey için olması gereken ve ödev olduğu anlamını taşır. Aynı zamanda hakikat, doğru olmaktır.” (Keyes, 2017: 35)
  • “Postmodern zamanda artık modernizmde bir anlam idade eden “büyük anlatılar”, yani kapsayıcı tarih ve toplum kavrayışları, kaybolmuştur.” (Lyotard’tan akt. Giddens, 2008: 152)
  • “Modernizmin özgürlük, adalet, mutluluk, eşitlik vb. söylem ve ilkelerden oluşan büyük anlatılarının (üst anlatıların) yaşama yön veren yapısının anlamını kaybettiği belirtir ve anlatıların meşrulaştırıcı, tüm toplumları kapsayıcı ve indirgeyici bütünlüğüne karşı çıkar. “ (Lyotard, 1997
  • “Eğer bir söylem bu anlatılara karşı bir güvensizlik içindeyse ona post modern denilebilir.
  • “Jean Baudrillard (2011), gerçeğin yerini alan sahte gerçeği, ayırt etmenin imkansız hale geldiğini ve gerçeklikle bağlantısı olmayan şeylerin var gibi gösterildiğini ifade etmektedir.”
  • “Gerçeğin yeniden üretimi, gerçekliği yok ederek onu yanılsamalara ve imgelere hapsetmiştir.”
  • “Post modern dünya oldukça çoğulcu ve çeşitlidir. Postmodernist bakış açısı, kesinlik belirten tanım ve ifadelerden kaçınır. Buna göre her şey kişinin bakış açısına göre değişebilir ve doğru “görelilik” taşır. Doğruluğun göreliliği, nesnel doğruların olmadığını ve tüm doğruların özne ya da kişilere değiştiğini belirten bir ilkedir.” (Giddens, 2008; Cevizci, 1999).
  • “Doğrular, kişisel deneyimler ve temel alınarak duygu ve düşünceler tarafından biçimlenir, bu biçim herkeste farklılık gösterebilir, dolayısıyla mutlak bir doğru veya hakikatten söz edilemez.” (Cevizci, 1999)
  • “Postmodernizm, gerçekliğin doğru bir tanımının yapılmasının imkansız olduğuna inanır. “(Nath, 2014).
  • “2004 yılında Ralph Keyes tarafından kuramsallaştırılan “post truth” kelimesi, Oxford Sözlükleri tarafından 2016 yılında yılın sözcüğü seçilmiştir. Türkçeye hakikat sonrası olarak çevrilen kavramı Oxford Sözlükleri bir sıfat olarak “belirli bir konuda kanaatlerden daha az etkili olması” şeklinde tanımlamıştır.”
  • ““Post truth” Kavram ilk defa 1992 yılında Körfez Savaşı’nın arifesinde ödüllü senaryo ve roman yazarı Steve Tesich tarafından, The Nation dergisine yazdığı “Amerika’nın Yoldan Çıkması” başlıklı yazısında kullanmıştır.
  • “Post truth kavramının kurumsallaşması 2004 yılında Ralph Keyes tarafından yayınlanan “The Post – Truth Era: Dishonesty in Contemporary Life” isimli kitap ile gerçekleşmiştir.
  • “Kitap, dürüstlüğün çöküşüne neden olan yalan ve aldatmanın normalleşmesi, benimsenmesi, ölçümlenmesi ve bu davranışlar içinde bulunanların durumu yadırgamamasını üzerine detaylı inceleme ve çözümlemeler içermektedir.”
  • “17 Ekim 2005’te ABD’li oyuncu ve komedyen Stephen Colbert, hazırladığı “The Colbert Report” isimli programda post-truth’un bugünkü tanımıyla benzerlik içinde olan “trut-hiness” kelimesini türetmiştir. … Colbert’e göre insanlar artık, hakikate ulaşmada beynini kullananlar ve kalpten inananlar olarak ikiye ayrılmıştır.”
  • “Amerikan Lehçe Derneği, bu terimi 2005 yılının kelimesin olarak seçmiştir. Dernek, hakikatçiliği “doğru olduğu bilinen kavram ya da olguların yerine, doğru olması istenen kavram ve olguların tercih edilmesi” olarak tarif etmiştir.”
  • “Keyes hakikat sonrası kavramını şöyle açıklamaktadır:
    • “Yalancılar her zaman var olmuş olsa da, yalanlar genellikle tereddüt ederek, bol miktarda kaygıyla, bir parça suçlulukla, biraz utançla, en azından az biraz mahcubiyetle söylenirdi. Şimdiyse, zeki insanlar olarak, suçluluk duymadan paçayı kurtarabilmek için gerçeği örtbas etmeye gerekçeler buluyoruz. Ben buna hakikat sonrası diyorum. Hakikat sonrası bir çağda yaşıyoruz. Hakikat sonrası, etik açıdan bir alacakaranlık kuşağında yer alıyor. Yalancı olduğumuzu düşünmeden gerçeği gizlememizi sağlıyor.”
  • “Ralph Keyes: “Yalan söyledim” yerine “dürüst değildim” … Eğer yalanlar ve doğrular toplandığı zaman, doğrular biraz daha fazla çıkıyorsa kendimizi dürüst sayıyoruz.” (Keyes, 2017).
  • “Yalanın, manipülasyonun, aldatmanın ve karalamanın sıradanlaşmasını konu alarak artık bu davranış içinde bulunanların “yüzlerinin kızarmadığına” işaret eder. “(Keyes, 2017).
  • “Asıl önemli olan bu yalanlara kitlelerin verdiği tepkidir.”
  • “Yalın Alpay: Hakikatin önemsizleşmesinin getirdiği yenilik, kitlelerin, kendi önyargılarına, görüşlerine ya da kanaatlerine uyumlu olduğu sürece, yalanların yalan olduğunu bilse dahi, onları hakikatmiş gibi kabul etmesidir.” (Alpay, 2017)
  • “(Confirmation bias) Bireyler inanç, düşünce ve varsayımlarını destekleyen bilgileri tercih etme eğilimi içindedir. Buradaki önemli nokta, inançlarla çelişen doğruların göz ardı edilmesi, yok sayılması, dikkate alınmamasıdır.”
  • “İnsanlar referans çerçevesinde yer edinmiş inançlarına karşı gelen kanıtlarla/doğrularla karşılaştıklarından kendi düşüncelerine daha sıkı sarılırlar ve doğruları görmezden gelirler. Bu bilişsel yanlılık davranışı geri tepme etkisi (backfire effect) olarak adlandırılmaktadır. Diğer bir deyişle geri tepme etkisi, “insanların karşı konulamaz gerçeklere kendi inanışlarıyla çatıştığı gerekçesiyle inanmaması ve reddetmesi durumunu” ifade etmektedir. “
  • “Geri tepme etkisi kavramı ABD’li siyaset bilimciler Brendan Nyhan ve Jason Reifler tarafından ortaya konulmuştur.”
  • “ABD’li Profesör David P. Redlawsk’ın araştırması … 2002 tarihli araştırmada, insanlara oy vermeyi tercih ettikleri siyasi bir aday hakkında olumsuz bilgiler sunulmuş fakat genellikle bu durum adaya desteğin artmasına neden olduğu tespit edilmiştir.”
  • “Haberin düzeltilmesi, yanlış algıları azaltmakta başarısız olmuş; aksine ideolojik grupların savunucularını güçlendirmiştir.” (Nyhan & Reifler, 2010)
  • “İnsanlar inançlarına meydan okuyan olguları kabul etmekte hatırı sayılır derece gönülsüz davranırlar. “(Castells, 2016)
  • “İddiaların doğruluğunu teyit etme ve hataları düzeltme çabalarının gazetecilik tarihine yakın bir zaman diliminden beri var olduğunu söyleyebiliriz. “
  • “İlk olarak 18.yy.’nin başlarında ABD’de yayınlanan dergilerde düzeltmeler yer alırken daha sonradan ulusal dergi ve gazetelerde tam teşekküllü doğruluk kontrolü bölümleri ortaya çıkmıştır. Ralph Pulitzer ve ve Isaac White tarafından 1913 yılında New York World gazetesinde yer alan “Doğruluk ve Tarafsızlık Bürosu” gibi çalışmalar vardı.”
  • “Erken dönem doğruluk kontrolü çabalarının haberlerin hakikatle uyuşup uyuşmadığından ziyade muhabirlerin haber metinlerini doğru yazıp yazmadığıyla daha fazla ilgili olduğunu işaret etmektedir.”
  • “Çevrimiçi doğruluk kontrolü yapmaya başlayan ilk site, web’in ilk yıllarına dayanmaktadır. Snopes.com, Barbara Mikkelson ve David Mikkelson isimli gazetecilik geçmişi olmayan bir çift tarafından 1996 yılında kuruldu. “
  • “ABD siyasetine odaklı ilk tarafsız doğrulama platformu olan Spinsanity 2001 yılında üniversiteden mezun üç kişi tarafından kuruldu.”
  • “2003 yılında Annenberg Kamu Politikaları Merkezi’nin desteğiyle tam zamanlı olarak siyasi söylemleri doğrulayan Factcheck.org kuruldu.”
  • “Tamba Bay Times gazetesinin bağımsız bir projesi olarak 2007 yılında PolitiFact kurulmuştur. gazeteciliğin en büyük onurlarından biri olan Pulitzer ödülünü kazanmıştır.”
  • “PolitiFact’in kurulmasından 4 ay sonra The Washington Post gazetesi kendi doğruluk kontrolü girişimini başlattı. kalıcı bir özellik olarak gazetede varlığını devam ettirmiştir.”
  • “Doğruluk kontrolü yapanların %73’ü kendisini gazeteci, %40’ı aktivist ve politika uzmanı, %30’u akademisyen ve %20’si teknoloji uzmanı olarak nitelemiştir.” (Cherubini & Graves, 2016)
  • “Doğruluk kontrolünün işe yarayabilmesi üç özel yöntemin anlaşılmasına bağlı
    • İnsanların zihinlerini değiştirmesi
    • Gazeteciliği değiştirmesi
    • İletişimi değiştirmesi”
  • “Josh Stearns (2016), insanların tarihte hiçbir zaman şimdiki kadar son dakika haberlerine yakın olmadığının altını çizer. Stearns’a göre insanlar yüzleştikleri trajediler karşısında sessiz kalmak istemezler ve yardımcı olma çabası içine girerler. önemli olduğunu düşündükleri bilgileri aktarmak isterler. ilk paylaşan olarak bu deneyimin bir parçası olmak için söylenti ve yalan haberleri paylaşırlar. beğeni ve paylaşım almak amaçlanmaktadır.”
  • “Yalan haber üretimini besleyen daha fazla gelir elde etme hırsı kendini reklamlar yoluyla açığa çıkardığı görülmektedir.”
  • “Yalan haberlerin neredeyse 10’da 9’u yayından kaldırılmamış veya haber metinlerinde bir değişikliğe gidilmemiştir.”
  • “Haberlerin çoğunun yayında kaldırıldığını düşünürsek bu sayı her gün sürekli olarak artış gösterme potansiyeline sahiptir. “
  • “ABD başkanlık seçimlerinde üretilen yalan haberlerin yayıncılarına oldukça kar bıraktığı tanımlanmıştı.”
  • “Reklam veren kurumlar reklamlarının nerede yayınlandığını bilmiyor ve geri dönüş aldığı sürede de reklamların nerede yayınlandığıyla ilgilenmiyorlardı. Böylelikle karşılıklı ekonomik çıkarlar birbirini beslemekte ve yalan haberler karlılığını garanti altına almış metalar olarak kullanıcılara sunulmaya devam etmektedir.”

* Kitap notlarındaki düzeltmeleri için Murat Uluk’a teşekkürlerimizi sunarız…

 

Yorumunuzu yazınız...