Bir Sahte Bilim Örneği: Homeopati 

 

Yıl oldu 2020. Ancak, hâlâ insanlar modern tıbbın gelişimi öncesinde 1810 yılında yazılan metinlerle şifa bulunacağına inananabiliyor. Evet, homeopati ve bu saçma sözde bilimin temel başvuru kaynağı olan Organon’dan bahsediyoruz.

C. F. Samuel Hahnemann 1810 yılında kaleme aldığı, tam adı “Organon – İyileştirme Sanatı” (“The Organon of the Healing Art”) olan kitapta “benzer, benzeri iyileştirir” gibi kerameti kendinden menkul ilkelere dayanan (saçma sözde bilim) “homeopati”nin felsefesini ve uygulamalarını aktarmıştı. Aradan geçen 2 asrı aşkın süre içerisinde modern tıptaki tüm ilerlemelere rağmen bu sahte bilimin hâlâ alıcısının bulunduğu görülebiliyor.

Öncelikle homeopatiyi tanımlayalım.

 

Homeopati Nedir?

Homeopati, bir hastalığın ya da rahatsızlığın aynı belirtiyi ortaya çıkaran maddenin aşırı derecede seyreltilmiş çözeltisinin tüketilmesi yoluyla tedavi edilebileceğini öne süren -bazılarınca alternatif tıp olarak değerlendirilse de- bir tür sahte bilimdir. Grekçe benzer anlamına gelen “homeos” ve “hastalık” anlamını taşıyan “pathos” sözcüklerinin birleşimiyle oluşturulmuştur. Temel felsefesi, (i) “benzer benzeri iyileştirir” ve (ii) seyreltme (“Zehri zehir yapan dozdur”) üzerine kuruludur. İlk olarak C. F. Samuel Hahnemann (1755-1843) tarafından 1796 yılında uygulanmaya başlanmıştır.

 

Homeopatların İddiaları

Homeopatinin, vücudun kendini doğal olarak tedavi etmesini sağlayan bir tamamlayıcı tıp yöntemi olduğu iddia edilmektedir. Bu yöntem, kişiye özel olarak seçilen doğal ilaçlar ile uygulanır. “Benzer benzeri çözer” ilkesi ile vücutta hastalığın semptomlarını yaratacak maddelerden az miktarlarda kullanılarak üretilen ilaçlar kullanılır.

Yalansavar, homeopatinin tedavi için benzer semptom oluşturacak maddelerin ilaç olarak kullanılmasını merkezine alan “benzeri benzer ile tedavi etme” (“similia similibus currentur”) yaklaşımını şöyle özetlemişti:

“Örneğin uykusuzluğun tedavisi kahve iken, kaşıntı tedavisinde ısırgan otu özütü kullanımı önerilir. Yine bu nedenle benzer belirtiler gösteren ancak ortaya çıkış nedeni birbirinden çok ama çok farklı olan hastalıklarda aynı homeopatik ilaçlar kullanılabilir. Örneğin hem cildin bazı mantar hastalıkları hem de bazı karaciğer problemleri kaşıntıya neden olurlar. Modern tıp, ilkinde mantarı ortadan kaldırmaya, ikincide karaciğer fonksiyonlarını düzeltmeye çalışırken, homeopati ile uğraşan bir kişi, her iki hastaya da muhtemelen sülfür veya ısırgan otu’nda yapılmış bir homeopatik çözelti reçete edecektir.”

Modern tıbbın yanında yardımcı bir tedavi olarak uygulanabildiği ve fayda sağladığı iddialar arasında. Homeopati, ülkemizde de kimi hastanelerde uygulanmaktadır.

Homeopati Derneği, homeopatik tedaviyi şöyle özetlemektedir:

“Herkesin DNA sarmalı kendine özgüdür ve bu sarmal o kişinin fiziksel ve psişik özelliklerini belirler. Homeopatide her hasta için tamamıyla doğal maddelerden (bitkiler, mineraller, organik ürünler, doku ekstreleri..) tek bir karışım (remedi) hazırlanır. Homeopatik remediler sağlıklı kişilerde hastalığa özgü belirtiler oluştururken, hastalarda iyileşme aracı olur. Her remedi, bireye özgü belirtiler bütününe etki eder, çünkü her insanın vücudu ve hastalığı kendisine özgü belirtiler gösterir. Remediler maddelerin enerji verici özelliklerinden faydalanarak vücuttaki uyum ve dengeyi tekrar sağlar, savunma ve iyileşme sistemlerini güçlendirir; bir başka deyişle kişinin ‘yaşama gücünü’ harekete geçirir. Remediler hastanın kendi gücüyle çalıştığı için yan etkisizdir; bebeklerde, hamilelerde ve yaşlılarda güvenle kullanılabilir.”

“Homeopatide kullanılan arnica, veratrum, lycopodium gibi bazı bitkiler Fitoterapi’de ; belladona, kinin gibi bazı ilaç hammaddeleri klasik tıpta kullanılır. Homeopatik ilaçlar bu maddelerin enerjilerini açığa çıkaran ‘potansiyalizasyon’ yöntemiyle hazırlanır. Bu ilaçlar ileri derecede sulandırılır ve mekanik enerjiye tabi tutulur. Homeopatik ilaçların iyileştirme süreci, hastalıkların kendiliğinden iyileşme sürecine benzer. Önce kişide hastalığın bütün belirtileri görülür. Örneğin bir kişiye astım ve sedef hastalığı için ‘sülfür’ remedisi verildiğinde astımı artmasa bile tıbbi ilaçlar ile baskılanmış sedef hastalığı alevlenecektir. Sonrasında zamanla hastanın hem astımı hem sedefi iyileşecek, yeterli dozda remedi alınmışsa hasta ömrü boyunca aynı şekilde hastalanmayacaktır. Homeopatideki kalıcı etki genellikle tek doz ilaç kullanımıyla sağlanır. Homeopatiden her türlü fiziksel rahatsızlıkta, ciddi kronik hastalıklarda, ruhsal bozukluklarda faydalanılabilir.”

Uygulamanın içeriğine baktığımız zaman, hasta için en uygun homeopatik ilacın seçildiği ve bu ilacın hasta tarafından ağız yoluyla alındığı görülmektedir. Hastaya etki etmediği ya da olumsuz etki ettiği gözlenen durumlarda, farklı homeopatik ilaçların denenmesi de prosedürler arasında yer almaktadır. Homeopatlar, homeopatik ilaçları destek, bağışıklık artırma ve tedavi gibi çeşitli amaçlar ile kullandıklarını bildirmektedir.

Buraya kadar homeopatların ve bu uygulamanın faydalı olduğunu savunanların iddialarını aktardık. Şimdi bilimsel bilgiler ışığında gerçekleri inceleyelim.

 

Homeopati ve Plasebo Etkisi

Konuya dair yüzeysel bilgisi olanlar homeopatik ilaçların bitkisel ya da doğal malzemeler içerdiği için faydalı olacağına inanır; ancak gerçek şu ki, bu ilaçlarda yer alan doğal içeriklerin miktarı vücuda bir etki gösteremeyecek kadar az. Homeopatlar, kullandıkları bazı teknikler ile yaptıkları işi bitkisel tedaviden, homeopatik ilaçları ise bitkisel ilaçlar ve “kocakarı” ilaçlarından farklı göstermeye çalışmaktadırlar. Bunlar seyreltme ve çalkalama gibi birtakım fiziksel tekniklerdir.

Homeopatik ilaç olarak kullanılacak çözelti o kadar seyreltilir ki; çözeltiye eklenen ve etki ederek tedavi etmesi beklenen etken maddenin, seyreltme işlemlerinin sonunda çözeltideki miktarı etki gösteremeyecek kadar az kalmış olur. Bu kadar az oranlarda bulunan bir maddenin iyileştirici bir etki göstermesi ya da vücutta herhangi bir şekilde bir fark yaratması biyokimyasal açıdan mümkün değildir. Homeopatiye göre bir homeopatik ilaç ne kadar seyreltilmiş ise o kadar etkili olmaktadır; bunun da bilimsel bir açıklaması yoktur. Hatta bilim bu durumda bize bunun tersini söylemektedir.

Seyreltilmiş benzer madde tüketimi konusunda bahsedebileceğimiz tek etki plasebo etkisinin ortaya çıkma ihtimalidir. Plasebo etkisi, aslında etken maddesi olmayan etkisiz bir ilacı, hastaya iyileştirici özelliği olduğunu telkin ederek vermek sonucu, hastada meydana gelen olumlu değişimleri ifade eder.  Bunun dışında homeopatik ilaçların kanıtlanmış hiçbir etkisi yoktur.

Homeopatlar ise vücuda etki edemeyecek kadar fazla miktarlarda seyreltilen bu çözeltilerin, bir çeşit şifa verici “enerji” sayesinde etki ettiğine inanmaktadırlar. İddialarına göre seyreltme ve çalkalama işlemleri, bu enerjinin açığa çıkmasını sağlamaktadır. Elbette homeopatların iddia ettiği bu şifa verici enerjinin varlığına dair de hiçbir bilimsel kanıt yoktur.

Sağlık, her zaman istismara açık bir konu olduğu için dünyanın farklı yerlerinde, hastalıkları tedavi edebileceklerini öne süren homeopatlar, insanların sağlığını ve paralarını gasp etmektedir. Uygulanan homeopati yöntemlerinin yeterli olacağına inanan ya da inandırılan pek çok hasta, görmeleri gereken asıl tıbbi tedaviyi almayarak ya da geç alarak maalesef sağlıklarından olabilmektedirler.

Tamamlayıcı tıp uygulamalarına dair çalışmaları ile bilinen ve homeopati eğitimi de almış bir tıp doktoru olan Prof. Dr. Edzard Ernst, konuya dair yaptığı bir çalışmayı yayınladığı makalesinde “homeopatinin plasebo dışında kanıtlanmış bir etkisi olmadığı” sonucuna ulaşmıştır. Ernst, kendisi de gençliğinde homeopati eğitimi almasına rağmen; yıllar içerisinde yapılan çalışmalar ile birlikte, bu yöntemin tek olumlu yönünün plasebo etkisinden ibaret olduğunu aktarmıştır. The Guardian’da yayınlanan ve homeopatiye dair görüşlerinin neden değiştiğini anlattığı bir yazısında, hastalara plasebo etkisi yaşatmanın bazı durumlarda etik olmadığını, sırf plasebo etkisi yaşatmak için ekstra bir yöntem uygulamanın lüzumsuz olduğunu ve bir doktorun tedaviyi hasta ile empati kurarak gerçekleştirdiği takdirde zaten hastada plasebo etkisi yaratabileceğini söylemiştir.

Prof. Dr. Edzard Ernst, “Another child has died because of homeopathy başlıklı yazısında orta kulak iltihabı olan bir çocuk hastanın, ebeveynleri tarafından homeopata götürülmesi ve uygulanan homeopatik ilaçlar sonucu iyileşme göstermeyerek hayatını kaybettiğini aktarmıştı. Halbuki, modern tıbbın uygulandığı bir sağlık kuruluşuna başvurdukları takdirde doktorun uygulayacağı bir tedavi ile hastanın sağlığına kavuşması çok olası idi.

Homeopatinin plasebo dışında hiçbir etkisi olmadığı çeşitli çalışmalarda defalarca kanıtlanmıştır. Bu yöntemin başka herhangi bir etki yarattığına dair en ufak bir ispat ya da ipucu dahi yoktur. Aksine, dünyanın her yerinde hekim yerine homeopata giden, modern tıp yerine homeopati yöntemini seçen ve gerekli tedaviye ulaşamayarak zarar gören hastalar vardır.

Çağrı Mert Bakırcı, “Homeopati Marketinde Alışveriş Yapma Mantığı” adlı yazıda homeopatinin üç temel ilkesinin bir karşılığının bulunmadığını şöyle özetlemişti:

“Homeopati safsatasının yukarıda saydığımız 3 ilkesi de, geri dönüşü olmaksızın çürütülmüştür. Benzer benzeri iyileştirmez; olsa olsa etkisini arttırır. Seyreltme bir kimyasalın etkisini arttırmaz, tam tersine azaltır. Hastalıklara da “miyazma” denen uyduruk iddialar değil, patojenler (hastalık yapıcı mikroplar: bakteriler, parazitler, virüsler, priyonlar, vs.) neden olur. Kısaca homeopati, bir insanın modern bilimi anlayabileceği en zıt algı türlerinden birisidir. Muhtemelen “modern bilimin temel ilkelerini reddeden bir sistem geliştirme ve bu sırada saf insanların paralarını hortumlama yarışması” düzenlenecek olsa, homeopati tartışmasız şekilde ya birinci, ya ikinci olurdu.”

James Randi’nin homeopatlara yönelik plasebo etkisini aşan bir tedaviyi kanıtlayana 1 milyon dolar verme taahhüdünü içeren meydan okuması da şu ana değin yanıtsız kalmış durumda…

Bilim nasıl bir tane ise ve bu bir tane olan bilim nasıl kapsayıcı ve güvenilir ise, bilimin esas alınarak uygulamaya konulduğu alanlardan birisi olan tıp da öyledir; bilimin nasıl alternatifi yoksa tıbbın da asla alternatifi olamaz.

 

Organon

Homeopati’nin temel kitabı olan Organon, İletişim Yayınları tarafından “dizi dışı” dizisinde “Organon – İyileştirme Sanatı” adıyla yayımlanmıştı.

Kitabın “İçindekiler” ve “Türkçe Baskıya Önsöz” bölümlerine aşağıdan göz atılabilir.

https://www.iletisim.com.tr/Images/UserFiles/Documents/Gallery/organon.pdf

 

Homeopati Hakkında Göz Atılmasında Fayda Olan İncelemeler

Homeopati saçmalığı hakkında incelenebilecek ilave yazıları şu şekilde sıralayabiliriz:

 

Ünlü bilim yazarı, etolog, evrimsel biyolog ve yazar Richard Dawkins’in hazırladığı “Aklın Düşmanları” “The Enemies of Reason” adlı belgeselde homeopati kinayeli şekilde ele alınmıştı:

 

 

Yalansavar ekibinden Işıl Arıcan, homeopatik Arsenicum album ile bir deneme yapıp, homeopatik ilaçların etkisini bizzat deneyimleyip sonuçlarını paylaşmıştı.

 

 

10 tableti tüketen Arıcan, deneyin sonuçlarını aktarmıştı.

 

Homeopatiye Sempati Besleyen Yazarlar

Aytunç Erkin Sözcü’deki “Kimyasal ilaç, hastalığı iyileştirmiyor daha da kronik hale getiriyor” başlıklı 12 Kasım 2019 tarihli yazısında Soner Yalçın’ın içinde yığınla hata barındıran Kara Kutu adlı aşı karşıtı kitabını överken Soner Yalçın’la aralarında Homeopatiyi öven şöyle bir diyalog geçmişti:

Aytunç Erkin: “Frengi Örneği Çarpıcı”

Soner Yalçın: “Evet “tamamlayıcı tıbbın babası” sayılan Alman hekim Samuel Hahnemann söylüyor: Frengi kapmış ve penisi üzerinde şankr çıbanı çıkan hastaya yüksek dozda iki hafta penisilin verirseniz çıban yok olur. Böyle bir hastada şankr çıbanı çıkma ihtimali bir daha olmaz. Bu iyileşme ve sağlık belirtisi midir? Hayır. Vücut “baskılama” yapmıştır. Üç ya da altı ay sonra frenginin ikinci devresi başlar; vücudun başka yerlerinde deri döküntüleri/isilik ortaya çıkar! Yine toksik ilaçla tedavi başlar ama hastalık sona ermez; yıllar sonra bu kez sinir sistemi iflas eder, insanite/delilik meydana gelir.…Van Gogh’tan Goya’ya kimi hayatlarda bunun izleri yok mu? Besteci Robert Schuman ve oğlu Luwig aynı kaderi paylaşmadı mı?”

 

Yorumunuzu yazınız...