Başarılı olanlara (bir bakıma ‘hayatta kalanlara’) gereğinden fazla odaklanıp, başarısız olanları ve neden başarısız olduklarını göz ardı etme şeklindeki mantık hatası “hayatta kalma yanılgısı” (“survivorship bias”) olarak tanımlanıyor.

“Hayatta kalma ön yargısı”, “sağ kalma ön yargısı”, “varkalım yanlılığı” ya da “hayatkalım yanlılığı” şeklinde de Türkçemize çevrilebilen bu bilişsel önyargı türü aslında oldukça yaygın.

Sadece sonuca ulaşanlar ya da başarılı olanlar üzerinden değerlendirme yapmak insanları sıklıkla yanlış yoruma sevk edebiliyor.

Bir süreci / mücadeleyi / zorluğu atlatmış / başarıyla tamamlamış kişi, kurum, topluluk ya da cisimleri incelemek mantıksal açıdan hatalı çıkarımlar yapılmasına yol açıyor.

Örneğin, eğitimini yarım bırakıp hayallerinin peşinden koşup başarıya ulaşan ve refaha eren kişilerin hikayeleri anlatılırken, aynı yolu izleyip başarılı olamayanlar ya da kontrolleri dışında gelişen (şans etkisi de içeren) faktörleri göz ardı etmek başarı algısını çarpıtır. Kişiye özgü koşulları, başarısız olan kişileri, başarısızlığa yol açan etkenleri dikkate almadan “ben başardım, siz de başarabilirsiniz” tavsiyesini izlemek insanları yanıltabilir.

Covid-19 geçirip hayatta kalan kişilerin aşılı olup olmadığına odaklanan bir çalışmanın sonuçlarını, örneklemin Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirenleri içermediğini göz ardı edip değerlendirmek anlamlı olmaz Depremde ayakta kalan binaların özelliklerine odaklanıp, yıkılan binaların depreme karşı dayanımının düşüklüğünün sebeplerini göz ardı etmek de bizi yaşamsal hatalı sonuçlara götürür…

“Hayatta kalım yanılgısı” bahsi geçtiğinde verilen en yaygın örnek, savaşta muharebeden geri dönen savaş uçaklarının en çok vuruldukları noktalar üzerinden yapılan problemli analizdir.

II. Dünya Savaşı esnasında hasar alan uçakların en çok hangi bölgeden isabet aldıkları incelenip hasar alan bölgelere zırh güçlendirmesi yapılması tasarlanmış. İstatikçi Abraham Wald bu yöndeki öneriye karşı çıkarak hasar alan kısımlar yerine geri dönen uçakların isabet almayan bölgelerinde zırh güçlendirilmesi yapılması gerektiğini savunmuştu. Wald böylelikle, hasar alıp düşen uçaklardan alınan önemli verilerin göz ardı edilmesinin önüne geçilmesini sağlamış oldu (Marc Mangel, Francisco J. Samaniego (1984). “Abraham Wald’s Work on Aircraft Survivability“. Journal of the American Statistical Association. 79:386. Sf: 259-267).

 

survivorship bias
“Hayatta kalma yanlılığı” ile ilgili yaygın şekilde kullanılan, hasar alsa da geri dönebilen uçakların “varsayımsal” hasar modeli

 

“Savaş uçaklarındaki kurşun delikleri problemi” sosyal medyada sıklıkla şu metinle aktarılıyor:

“İkinci dünya savaşı döneminde, donanma seferden geri dönen uçakların nereden vurulduklarının istatistiğini çıkarmış ve ortaya bu görüntü çıkmış.
İlk başta bu kurşun delikleri olan yani uçakların en çok hasar alan bölgelerini zırhlamayı düşünmüşler.
Sonra Macar doğumlu Yahudi istatikçi Abraham Wald karşı çıkımış. Uçağın burun bölgesi, motorları ve orta gövdesi yani kurşun izi olmayan yerlerin zırhlanması gerektiğini söylemiş.
A. Wald’ın farkedip diğerlerinin fark edemediği şey; bu uçaklar o bölgelerden hasar aldıkları için düşmemiş, hasar almadıkları yerlerden vurulmadıkları için eve geri dönebilmeyi başarabilmiş. Kurşun izi olmayan yerlerden vurulursa uçağın geri dönme şansının olmadığını söylemiş.
İşte bu fenomene “survivorship bias” deniyor. Hayatta kalanlara çok odaklanıp, başarısız olanların neden başarısız olduklarını gözardı etme mantık hatası.”

 

Sadece farkına varılabilen hususlar üzerinden sonuç çıkarmanın yanlışlığı konusunda akla gelen bir diğer husus da eski Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in 12 Şubat 2002 tarihinde verdiği basın brifinginde, Irak’ın ABD ve koalisyon güçleri tarafından işgali öncesinde (bir türlü bulunamayan) kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiasını desteklemek için kullandığı ifadeler.

Bir gazetecinin “Irak’ın kitle imha silahları ve teröristlerle ilgili olarak, Irak’ın teröristlere kitle imha silahları sağlamaya teşebbüs ettiğini veya sağlamaya istekli olduğunu gösteren herhangi bir kanıt var mı?” sorusuna verdiği yanıtta Rumsfeld’in kullandığı ifadeler şöyleydi:

“Reports that say that something hasn’t happened are always interesting to me, because as we know, there are known knowns; there are things we know we know. We also know there are known unknowns; that is to say we know there are some things we do not know. But there are also unknown unknowns—the ones we don’t know we don’t know. And if one looks throughout the history of our country and other free countries, it is the latter category that tends to be the difficult ones.”

 

Rumsfeld’in konuşmasından ilgili bölümün can alıcı kısmının Türkçemize çevirisi şöyle yapılabilir:

“Bir şeyin olmadığını bildiren haberler her zaman ilgimi çekmiştir, çünkü bildiğimiz gibi, bilinen bilinenler vardır. Bunlar bildiğimizi bildiğimiz şeylerdir. Bilinen bilinmeyenlerin olduğunu da biliyoruz. Yani bilmediğimiz bazı şeylerin olduğunu biliyoruz. Fakat bir durum daha var ki bu da bilmediğimiz bilmediklerimiz. Ve eğer ülkemiz ve diğer özgür ülkelerin tarihlerine bakacak olursanız, zorluk taşıyanlar bu son kategoridekilerdir.’

 

 

ABD Savunma Bakanı’nın delilin varlığı, delilin yokluğu ve delilin yokluğunun bilinemeyeceği vurgusu (Rumsfeld’in bahsetmediği “bilinmeyen bilinenler” (unknown knowns) eklenerek), “Rumsfeld matrisi” (“Rumsfeld matrix”) adıyla şöyle şekilleştirilmişti:

 

rumsfeld matrisi
Görsel: Ronald Laurids Boring

 

“Bilinen / bilinmeyen” temalı matrisi şöyle Türkçeleştirebiliriz:

 

bilinen-bilinmeyen-bildigimiz-bilmediklerimiz

 

Donald Rumsfeld’in otobiyografik belgeseli olarak nitelenebilecek 2013 yapımı The Unknown Known’da da bu konu işlenmişti.

 

 

Ezcümle, başaranın, hayatta kalanın büyüsüne kapılan argümanlar kolaylıkla “hayatta kalım yanılgısı” kurbanı olabiliyor. Dışlama eğilimiyle eksik veri / örnek üzerinden değerlendirme yapmak yanlış sonuçlara yol açabiliyor. Kayıp ve başarısızlık hikayelerine de aynı ölçüde ihtiyacımız var (Elon Musk, Steve Jobs, Bill Gates gibi isimlerin yaptıklarını yapan ve başarısız olan insanları görmezden gelmemek gerek). Ne yapılması gerektiğini söyleyenlerin yanı sıra ne yapılmaması gerektiğini söyleyenlere de kulak kesilmeli…

 

Bir düşünceyi ortaya koyarken ya da anlamaya çalışırken yapılan yanlış çıkarsamalar” olarak tanımlanan safsatalara değindiğimiz yazımıza da göz atabilirsiniz.

 

Yorumunuzu yazınız...