Güneri Cıvaoğlu, Milliyet Gazetesi’nde 30 Eylül 2014 günü yayınlanan “Prens Sabahaddin patinajı” başlıklı yazısında okuduğu tarih romanının akışına kanarak önemli hatalar yapmış:

27 Aralık 1917...    Paris...
Avrupa’ya kaçarak Sultan Abdülhamid’e baş kaldıran “Jön Türkler” hareketiyle yakınlaşan “Prens” Sabahaddin’in Berlin Sokak’taki evinde “2. Jön Türkler Konferansı” toplantı halinde...
Neredeyse yüz yıl öncesinin bu toplantı gündemi neydi dersiniz?
“Prens” Sabahaddin -Osmanlı Devleti’ni kurtarmak ve büsbütün parçalanmasını önlemek- için “imparatorluk coğrafyasındaki çeşitli bölge halklarına genişletilmiş hak ve özgürlükler verilmesi gerektiğini savunuyor, yerel yönetim formülünü” dile getiriyordu.
Bir çeşit “özerklik” de denebilir.
“Prens” Sabahaddin Paris’te uzun ve derin çalışmalar, araştırmalar, Sorbonne Üniversitesi’nde takip ettiği derslerle bu sonuca varmıştı.
Devleti “İstanbul’dan yönetenler Bağdat’takiler, Şam’dakiler, Kuzey Afrika’dakiler gibi düşünemezler” diyordu.
........................
“Prens” Sabahaddin “Osmanlı’nın Batı’dan geri kalmış olduğunu, imparatorluk içindeki halkların daha iyi bir hayat umuduyla kopmak istediklerini” düşünüyordu.
Onların Osmanlı İmparatorluğu içinde kalmaları ve parçaların kopmasını önlemek, hiç değilse kalan coğrafyaları elde tutmanın çabasındaydı.
Ama...
O konuşma toplantıya katılan Jön Türklerden çoğunluğu oluşturan “İttihat Terakkicilerin” sert muhalefet duvarına çarptı.
“Prens” Sabahaddin yalnız bırakıldı.
Son günlerde okuduğum romanın etrafında örüldüğü tarihten alıntılarla devam...

‘ŞEHZADE’ DEĞİL ‘PRENS’

Bu arada “Prens” Sabahaddin için birkaç not...
Sabahaddin, Abdülhamid’in sadrazamlarından birinin oğluydu.
Saltanata anne tarafından kan bağı olduğu için hiçbir zaman tahta çıkamazdı.
“Şehzade” değildi.
Avrupa’da “Prens” diye anılıyordu.
“Prens” Sabahaddin Paris’e kaçtığı ilk yıllarda farklı çizgilerde dolaştı.
Önce Abdülhamid’i “askeri darbeyle” devirmeye odaklanmıştı.
Devletin başına kendisi geçecekti.
Bu amaçla “Prens” Sabahaddin oluk oluk altın dökerek saltanata karşı güçlü adamlarla bir “darbe silahlı kuvveti” oluşturmaya çalıştı.
Ancak...
O ünlü ve güçlü isimler genç Prens’i aldattılar.
Altınların üzerine oturdular.
Parmaklarını bile oynatmadılar.
“Prens” Sabahaddin sonraları kendini okumaya, araştırmalara verdi.
Üniversite derslerine katıldı.
Zamanla “tepeden inmecilikten” uzaklaşarak Osmanlı’daki hastalığın derindeki nedenlerine ulaştı.
..........................
Aradan yüz yıla yakın bir zaman geçti.
Bakın...
2014 Türkiye’sinde “çözüm” için hâlâ “Prens” Sabahaddin’in 1917’deki “formülü” tartışılıyor.
Yüzyıl boyunca Paris’in Berlin Sokağı’ndaki evde konuşulan formül hâlâ patinaj yapmakta.
“Ademimerkeziyetçi” yani “yerinden yönetim...”
Devletin bütünlüğü içinde kalarak eğitimden sağlığa, yerel vergilere, altyapılara... Pek çok alanda “yerel yönetimlerin” genişletilmiş yetkilerle donatılması.
“Prens” Sabahaddin 27 Aralık 1917’deki konuşmasında “yerel yönetimlerin kendi polis örgütlerinin olması gerektiğini” de söylemişti.

Romandan tarih öğrenen ve kendince öğrendiği (!) bu tarihi okurlarına aktaran (!) Güneri Cıvaoğlu’nun yanlışları hakkında fazla kelâm etmeden, Murat Bardakçı’nın Habertürk Gazetesi’nde yayınlanan “Bu köşeler böyle değildi” başlıklı yazısında aktarılan hususlarla başbaşa bırakalım sizleri:

Güneri Bey, imparatorluğun son döneminde ismi sık geçen Prens Sabahaddin’den bahsetmiş. Abdülhamid’in sadrazamlarından birinin oğlu olan Sabahaddin Bey’in Paris’teki evinde 27 Aralık 1917’de “2. Jöntürk Konferansı” düzenlediğini, konferansta “özerklik” konusunu gündeme getirdiğini ama İttihad Terakkiciler’in sert duvarına çarptığını, aldatıldığını, altınlarının üzerine oturulduğunu yazıyor, daha başka şeyler de söylüyor ve bütün bunları yeni okuduğu bir “romandan” öğrendiğini kaydediyor!

Romandan öğrenilen tarih, işte bu kadar olur!

Güneri Bey’in yazdıklarının neresini düzelteceksiniz?

Sadece birkaç hatasını tamire çalışayım: Güneri Cıvaoğlu’nun “Konferans” dediği toplantı, tarihlere “İkinci Jöntürk Kongresi” diye geçmiştir, hazretin yazdığı gibi 27 Aralık 1917’de değil, o tarihten tam on sene önce, 27, 28 ve 29 Aralık 1907’de yapılmıştır, Prens Sabahaddin bir sadrazamın değil, Abdülhamid’in eniştesi, yani kızkardeşi Seniha Sultan’ın kocası Mahmud Paşa’nın oğludur, Mahmud Paşa sadrazamlık yapmamıştır, İkinci Kongre’ye sadece Jöntürkler değil başta Taşnaksutyun olmak üzere Ermeni örgütlerinin temsilcileri de katılmıştır, toplantılarda Sabahaddin Bey’in “özerklik” yahut “adem-i merkeziyet” talepleri değil, Sultan Abdülhamid’e karşı “kıyâm” yani “başkaldırma” yolları tartışılmıştır. Bütün bunlar Kongre kararlarının yeraldığı beyannamede yazılıdır ama beyannamenin metni romanlarda değil, ciddî kitaplarda bulunduğu için büyük yazarlarımızın böyle büyük hatalar etmeleri normaldir!

Yorumunuzu yazınız...