Döviz Kurlarındaki Artışın Vatandaşı Etkilemeyeceği İddiasının İktisadî Temeli Bulunmuyor

Türk Lirasının Yaşadığı Değer Kaybının Etkisi Kamu ve Özel Sektör ile Hanehalkı Tarafından Önemli Ölçüde Hissedilecek

 

Son bir haftanın – aslında son üç yılın – en önemli gündemlerinden birisi döviz kurlarındaki artış. Döviz kuru neden artar, artınca ne olur gibi konular epeyce tartışıldı ve bir süre daha tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor. Ancak kur her arttığında bunun o kadar da önemli olmadığını ileri süren bazı köşe yazarları ve yorumculara şahit oluyoruz. Bu iddialar üzerine, döviz kuru arttığında ülke ekonomisi ve vatandaşlar bundan nasıl etkilenir, neden etkilenir konularını ele alalım istedik.

 

Döviz Kurundaki Artışın Önemini Göz Ardı Edenler

En son geçtiğimiz hafta yaşanan kur artışının ardından Yeni Akit yazı işleri müdürü Ali Karahasanoğlu’nun yazısı gündemi meşgul etmişti. Karahasanoğlu yazısında dış güçlere karşı verilen mücadelenin yanında ekonominin bir öneminin olmadığını ifade ederek şunları söylemişti:

Çeyrek altın nedir?

Yenilir mi, içilir mi?

Kahvaltıya oturduğunuz zaman, yiyeceğiniz peynir, içeceğiniz çay, katığınız ekmeğin yerine geçer mi?

Altın ile mi doyuyoruz, yoksa ekmek-peynir-çay ile mi?

Öyle bir algı oluşturuluyor ki..

Zannedersiniz ki..

Toplum, sabahtan akşama kadar altın alıp, altın satıyor.

Dolar alıp, dolar satıyor.

Bize ne kardeşim, altının fiyatı artmış ise.

Kaldı ki, tüm dünyada artıyor, bizde biraz daha fazla artıyor..

Ne yapalım, ölelim mi yani..

Sen ekmeğine bak.

Çayına bak, şekerine bak, peynirine bak.

Varsa bunlarda bir fiyat artışı, onu söyle..

Bırak da, altını da yatırım yapacak bir avuç para babası düşünsün..

“Borsaya mı yatırayım, altına mı” diye onlar düşünsün, kara kara..

Dar gelirli insanların neyine, altının kaç lira olduğu?

Günlük ihtiyaçlarını giderme konusunda sıkıntı yaşayan insanlar, altının peşinden niye gitsinler ki?

2002’de asgari ücretle 6 çeyrek altın alınırken, şimdi üç çeyrek altın alınıyormuş.

Eeee. Ne yapalım, aç mı kalacağız artık?

 

Bu gibi yorumlar döviz kuru her yükseldiğinde farklı kesimlerce yapılıyor diyebiliriz. 2016’daki kur artışı üzerine Sabah Gazetesi yazarı Meryem Gayberi de benzer bir yorumda bulunmuştu ve “Dolar 3.30 olmuş. Olsun. Bize ne elâlemin parasında. Amerika düşünsün” yorumu çok sayıda beğeni ve tepki almıştı:

 

Sabah Yazarı Meryem Gayberi dolardaki artışın ülkemizin sorunu olmadığını iddia ediyor

 

Geçmişte eski Başbakan Binali Yıldırım da kurlardaki volatilite hakkında “dolar iner çıkar, dolarsa ne olur, dolmazsa ne olur.” şeklinde bir söylemde bulunmuştu.

2016 yılı Ekim ayında dönemin Başbakanı Binali Yıldırım Dolmabahçe’de Çalışma Ofisinde ekonomi gazetecileriyle yaptığı toplantıda “Dolardan bize ne, dolsa ne olur dolmasa ne olur, biz kasaya dolana bakalım. Her şeyi getirip dolara bağlamanın anlamı yok. Çıkıyor, iniyor.” ifadelerini kullanmıştı.

 

binali yıldırım dolardan bize ne
Binali Yıldırım’ın dolarla ilgili ifadelerini aktaran sosyal medya paylaşımlarında yer verilen görsel

 

Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak katıldığı bir programda, dolardaki artıştan endişelenmeli miyiz sorusu üzerine şunları söyledi:

Birincisi şunu sorayım size: Dolarla mı maaş alıyorsunuz? Dolar borcunuz mu var? Dolarla bir işiniz var mı?

 

Dolayısıyla kamuoyunda bir kesim döviz kurlarındaki her artıştan bir felaket senaryosu yazarken, diğer bir kesim de bunun önemli olmadığını ileri sürmekte.

 

Döviz Kuru Arttığında Ne Olur?

Döviz kurlarındaki artış milli paramız olan TL’nin diğer ülke paraları karşısındaki değerinin düşmesi anlamına gelmektedir. Sadece tek bir döviz kurunun artması her zaman paramızın değerinin düştüğünü göstermez. Bazen bir para birimi, örneğin ABD doları, tüm dünyada değer kazanır ve bu nedenle TL karşısındaki değeri de artar. Yani dolar kuru yükselir. Ancak diğer para birimlerinin TL değerinde bir değişiklik yoksa genel bir döviz kuru artışından söz edemeyiz. Döviz kuru artışı dediğimizde TL’nin dolar, avro, sterlin ve yen gibi bütün önemli para birimleri karşısındaki değerinin düşmesini kast ediyoruz.

Bu şekilde yaşanan döviz kurlarındaki artış ekonomiyi ve vatandaşları çok farklı kanallar üzerinden etkilemektedir. Vatandaşların, bankaların, diğer şirketlerin ve devletin kur artışından nasıl etkilendiklerini sırasıyla ele alacağız.

 

sarı lira

 

Hanehalkı

Döviz kurunun vatandaşları etkileyen en önemli yönü, tüketici fiyatları üzerindeki etkisidir. Yani, yukarıda alıntı yaptığımız yazıda belirtildiği gibi döviz kurunun ekmek-peynir-çay ve diğer ürünler üzerinde bir etkisi olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Bu konudaki en yetkin kurum olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) bu konuda çok sayıda çalışması bulunmaktadır. 2017 yılında TCMB ekonomistleri tarafından yapılan bir çalışmada, Türkiye’de döviz kurunun enflasyon üzerindeki geçişkenlik etkisinin %10-25 arasında olduğu belirtilmektedir. Bu şu anlama gelmektedir: döviz kuru %10 arttığında fiyatlar %1-2,5 arasında artış göstermektedir. Dolayısıyla döviz kurundaki artışın fiyatlar genel seviyesine doğrudan yansıdığını görmekteyiz.

Peki bu etkinin sebebi nedir? Öncelikle ithal edilen mallar, döviz kurundaki artıştan en çok etkilenen ürünler arasındadır. Odak noktamız vatandaşlar, özellikle de dar gelirliler olduğuna göre, öncelikle gıda maddelerindeki ithalat oranına bakmalıyız. TÜİK’in sayfasından hane halkı nihai tüketim harcamaları tablosuna bakıyoruz. Buna göre en son veri olan 2018 yılında gıda, alkollü içecekler ve tütüne harcanan toplam tutar 552,3 milyar TL. Daha sonra yine TÜİK sayfasından fasıllara göre ithalat tablosunu buluyoruz. Buradan da gıda, alkollü içecekler ve tütün kalemlerinin toplam ithalatını 12,8 milyar ABD doları olarak hesaplıyoruz. 2018 yılı ortalama dolar kuru TCMB sayfasında 4,81 olarak hesaplanıyor. Buna göre yapılan gıda, alkollü içecekler ve tütün ithalatı toplam 61,37 milyar TL. Sonuç olarak gıda, alkollü içecekler ve tütün kalemlerinde ithalat oranı %11’in üzerinde. Yani döviz kurlarındaki artışın yalnızca ithalat kanalıyla bu kalemdeki tüketime yansımasının %11 olduğunu ifade edebiliriz.

Ancak yapılan ithalat yalnızca nihai tüketim maddelerinden oluşmuyor. Ülkemiz ithalatının önemli bir kısmı ham maddelerden ve enerjiden oluşuyor. Özellikle enerji konusunda ülkemizin dışa bağımlılığı son derece yüksek. Bu durumda da döviz kurunda yaşanan artışın üretim maliyetlerine yansımasına neden oluyor. Örneğin döviz kurunun et ve süt ürünlerine etkisini düşündüğümüzde, kur artışının hayvancılık üzerindeki etkilerini ele almamız gerekiyor. Kur arttığında hem enerjide dışa bağımlılık nedeniyle nakliye ve ısınma maliyetlerinin, hem de yem ve ilaç masraflarının artması beklenir. Bunlara ilave olarak tarımsal üretimin olmazsa olmazları olan gübre ve ilaç gibi girdiler de büyük ölçüde ithal edilmekte ve fiyatları dövize bağlı olarak değişmektedir. Dünya gazetesinden Ali Ekber Yıldırım bu durumu şu şekilde açıklıyor:

Türkiye’nin en kritik alanlarından birisi hayvancılık. Hayvancılığın ana girdilerinden yemde yüzde 50’nin üzerinde dışa bağımlıyız. Karma yem üretiminde kullanılan soya, mısır, ayçiçeği, kepek, küspe ve daha birçok ürün ithalatla karşılanıyor. Türkiye Yem Sanayicileri Birliği kayıtlarına göre, ayçiçeği, soya, mısır ve bunların türevleri dahil Türkiye’nin yem ham maddeleri ithalatı 2019 yılında 13 milyon 123 bin ton oldu. Ödediğimiz döviz 4 milyar 818 milyon dolar. Ayrıca besilik, damızlık ve bazı durumlarda kasaplık canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı yapılıyor. Bu dönemde ithalata kısıtlama getirilse de üretim artırılmazsa ithalat yine kaçınılmaz olacak.

Dolayısıyla döviz kurlarındaki artış, doğrudan tüketim amacıyla ithal edilmeyen ürünlerde bile ham madde ve enerji maliyetleri nedeniyle fiyat artışlarına yol açıyor. Yani ekmek-peynir-çay şeklinde ifade edilen temel tüketim maddelerinin döviz kurlarındaki artıştan etkilenmediğini ileri sürmek mümkün değil. Diğer taraftan, döviz kurlarındaki artışla birlikte bu ürünlerin fiyatlarında aşırı bir artış olacağını iddia etmek de doğru olmayacaktır. Yukarıdaki hesaplamalar, döviz kurundaki artışın temel tüketim maddelerine %10-15 arası bir etkide bulunabileceğini göstermektedir.

Serbestiyet’teki yazısında İzzet Akyol da kurdaki artışın dolarla maaş alsa da almasa da tüm vatandaşları etkileyeceğini şöyle aktarmıştı:

“Berat Albayrak “siz dolarla mı maaş alıyorsunuz, dolarla bir işiniz mi var?” diye cevap verdi ama maaşı dolarla alanın açıkçası mevcut şartlardan şikâyeti olmaz, geliri TL bazında artmış olur. Bu hususun bir dil sürçmesi olduğunu varsayarak geçelim ama doların artışı dolarla hiçbir işi olmayan vatandaşın dahi hayatını etkiler. Büyük enerji ithalatı olan, enerjide dışa bağımlı bir ülkeyiz; akaryakıt, doğalgaz ve elektrik fiyatları dövize endeksli. Hammadde ve ara-malı konusunda da büyük ithalat yapıyoruz. Sonra, hazine garantili Yap-İşlet-Devlet yatırımlarının ücretlendirmesi de hep dövize endeksli olarak yapılıyor; köprü, otoyol ve tünel geçişleri ve bu konuyla ilgili hazine garantileri, şehir hastaneleri, büyük enerji santralleri, havalimanı kullanım ücretleri vs. hep dövize endeksli. Merkez Bankası’nın ve kamu bankalarının döviz açık pozisyonları var, rakamlar Merkez Bankası için 40 milyar, kamu bankaları için ise 12 milyar dolar civarında. En son verilere göre, kamu bankalarının döviz pozisyon açığının yasal özkaynaklara oranı yüzde 39,1’e çıkmış durumda. Dolar kurundaki her 10 kuruşluk artış, sırf bu döviz açık pozisyonu sebebiyle Merkez Bankası için 4 milyar TL, kamu bankaları için ise 1,2 milyar TL kur zararı anlamına geliyor. Kısacası, kur artışı topyekun ekonomiyi ve bütün vatandaşları, hatta sadece soğan-ekmek yiyen vatandaşı dahi etkiler.”

 

tl simgesi

 

Bankalar ve Diğer Şirketler

Döviz kurunun ekonomiye olan etkilerini yalnızca fiyatlar açısından ele almak eksik bir yaklaşım olacaktır. Kur artışının en önemli ekonomik etkilerinden birisi de döviz borcu olan şirketlerin yaşadığı zorluklar olmaktadır. Bu kapsamda, özel sektörün dış borcunu mutlaka incelememize dahil etmemiz gerekiyor.

TCMB verilerine göre 2020 yılı Mayıs ayı itibarıyla finansal kuruluşların uzun vadeli dış borcu 72 milyar dolar, finansal olmayan şirketlerin dış borcu ise 90,3 milyar dolar tutarındadır. Vadesi bir yıla kadar olan borçlara bakıldığında ise bu tutar finansal kuruluşlar için 19,1 milyar dolar, finansal olmayan şirketler için ise 13,4 milyar dolardır. Elimizde Temmuz sonu verisi bulunmamaktadır. Ancak Haziran ve Temmuz aylarında vadesi gelen toplam 6,7 milyar dolarlık ödemelerin yapıldığı ve yeni dış borçlanma olmadığı varsayımı altında toplam dış borcu 155,6 milyar dolar, 10 ay içinde ödenmesi gereken borcu ise 25,8 milyar dolar olarak hesaplayabiliriz. Bu durumda dolar kurunun 6,85 seviyesinden 7,3 seviyesine çıkması, bu şirketlerin uzun vadeli dış borcunu 70 milyar TL, 10 ay içinde yapacakları ödemeleri ise 11,6 milyar TL artırmış durumdadır.

Döviz geliri olan veya yeni dış borçlanma yapabilen şirketler için bu tutarların tamamını zarar olarak düşünmemek gerekir. Ayrıca şirketlerin sadece borçlarına değil döviz varlıklarına da bakmak daha doğru olacaktır. Yukarıdaki hesaplamalar, şirketlerin döviz borcunun ne kadar yüksek olduğunu ve döviz kurundaki artışın borçlu durumdaki birçok şirketi zor durumda bırakacağını göstermek amacıyla yapılmıştır. Ekonomik koşulların zorlaştığı günlerde şirketlerin bir de kur şokuna maruz kalmaları, bazılarının üretime son vermesine yol açacaktır. Bütün bunların sonucunda yaşanacak pahalılık ve işsizlik ise döviz kurundaki artışın olumsuz etkileri olarak vatandaşlara yansıyacaktır.

 

döviz değer kaybı hesabı

 

Devlet

Devletin de özel sektör gibi hem iç hem de dış borcu bulunmaktadır. Dış borçların neredeyse tamamı, iç borçların da bir kısmı döviz cinsinden veya dövize endekslidir. Hazine ve Maliye Bakanlığı istatistiklerine göre Haziran ayı itibarıyla merkezi yönetim borç stokunun 818,4 milyar TL’lik kısmı döviz cinsindendir. Bu da, Haziran sonu $/TL kuru olan 6,85 esas alınırsa 119,5 milyar dolara denk gelmektedir. Toplam borç stokunun yarısına denk gelen bu tutar, devletin de önemli ölçüde kur riski taşıdığını göstermektedir. Ancak kamu borç stokunun milli gelire oranı 2020 yılı birinci çeyreği itibarıyla yalnızca %35,1 seviyesindedir. Bu nedenle, kamu borcunun genel ekonomi açısından çok büyük risk taşıdığını iddia etmek mümkün değildir.

 

Döviz TL Kur

 

Kur Artışından Fayda Sağlayanlar

Buraya kadar kurdaki artıştan zarar gören kesimleri inceledik. Döviz kurlarındaki artış gerçekten de herkesi olumsuz mu etkiliyor? Bu sorunun cevabı hayır, kur artışından fayda sağlayan kişiler ve şirketler de elbette ki mevcut. Bu kesimi ikiye ayırabiliriz: net dövizi varlıkları olanlar ve döviz geliri olanlar.

Net döviz varlığı olan ve Türkiye’de ikamet eden şirketler ve kişiler açısından döviz kurundaki artış TL cinsinden bir varlık artışı anlamına gelmektedir. TCMB istatistiklerine göre 2020 yılı Mayıs ayı itibarıyla finansal olmayan şirketlerin brüt döviz varlıkları 123,9 milyar dolardır. Yine TCMB verilerine göre yurt içinde yerleşik gerçek kişilerin yabancı para mevduatları Temmuz sonu itibarıyla 131,25 milyar dolar tutarındadır.

Bu veriler toplam tutarları vermektedir, değerlendirmelerin kişi bazında ve şirket bazında yapılması daha doğru olacaktır. Şirketler açısından önemli olan husus, döviz varlıklarının net seviyesidir. Döviz varlığı olan bir şirketin aynı zamanda döviz borcu da olabilmektedir. Net döviz varlığı negatif olan bir şirket kur artışından zarar edecektir. Kişiler açısından bakıldığında da, bir kişinin döviz varlıkları yüksek düzeylerde değilse, kur artışının masraflarda yol açtığı yükselme sağladığı faydayı anlamsız hale getirecektir. Bu kapsamda, net döviz varlıkları olan şirketlerin ve yüksek düzeyde döviz birikimi olan kişilerin kur artışından fayda sağladıklarını düşünebiliriz.

Döviz geliri olanları da şirketler ve kişiler olarak ayırmamız mümkündür. Döviz cinsi geliri olan ve Türkiye’de yaşayan bireylerin kur artışından fayda sağlayacakları aşikardır. Döviz cinsi geliri olan şirketler ise çoğunlukla ihracat yapan şirketlerdir. Bu şirketlerin döviz kurundaki artıştan nasıl etkileneceklerini anlamak için, üretim giderlerinin nasıl etkilendiğini anlamamız gerekmektedir. Daha önce bu sitede okuduğunuz bir yazıda ülkemiz ihracatının ithalata bağımlılık oranı incelenmişti. Burada ele alınan çeşitli çalışmalara göre mal ve hizmet ihracatı yapan tüm şirketler dikkate alındığında, brüt ihracatın yabancı katma değer payının %15-25 aralığında olduğu değerlendirilmektedir. Bu kapsamda, kurlardaki artışın ihracat yapan şirketlerin maliyetlerini kazançlarından daha az artıracağını ve bu şirketlerin net fayda sağlayacağını iddia edebiliriz.

 

TL değer kaybı

 

Sonuç

Tüm bu değerlendirmeler ışığında, döviz kurlarındaki artışın ülkemiz nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan dar ve orta gelirli kesmi, kamu sektörünü ve şirketlerimizin önemli bir kısmını olumsuz etkileyeceği sonucuna varmamız mümkündür.

Yazıyı Profesör Özgür Demirtaş’ın konu üzerine yaptığı paylaşımlarla bitirelim:

Dolarla işimiz var:

1) İhracat yapmak için dışarıdan aldığımız tüm Ara Mallar Dolarla.

2) Elektrik Dolarla.

3) Doğal gaz Dolarla.

4) Yediğimiz gıdaların tohumları Dolarla.

5) Gübre Dolarla.

6) Bir Gömlek Türkiye’de dikilse bile dışarıdan aldığımız Pamuk Dolarla. Dokuma makinesi dolarla.

7) Yeterli et yok. Dışarıdan aldığımız kesimlik hayvan dolarla.

8) Elektronik aletlerin çoğu dolarla.

9) Çocuk kıyafetlerinin büyük kısmı dolarla.

10) Telefon dolarla.

11) Türkiye’de üretilse bile TV ünitelerindeki LCD ekran dolarla.

12) Bilgisayarlar Dolarla.

13) Kimyevi maddelerin bir kısmı dolarla.

14) KAĞIDIN hammaddesi bile dolarla.

15) Sağlık ekipmanları Dolarla.

16) Yabancı ilaçlar Dolarla.

17) Motor Dolarla.

18) Türkiye’nin uydusunu fırlatması bile Dolarla.

19) Aşı dolarla.

Yeter mi Devam edeyim mi?

Evet elbette istemezdik ama Tırnaktan Saça kadar dolarla. O yüzden Dolarla işiniz mi var? gibi bir soru sormak yerine, yapısal reformlarla bu bağımlılığı koparmak lazım. Sevgiler.

 

dövizdeki artışın vatandaşa etkisi

 

İlaveten, Türk lirasındaki değer kaybını zaman içerisinde farklı yorumlayan yazarlara rastlamak mümkün. Örneğin, Rasim Ozan Kütahyalı, 2013 Mayıs-Aralık arasındaki süreçte kurun 1,74’ten 2,47’e çıkması nedeniyle kur zararı hesabı yaparken, son dönemdeki TL’deki değer kayıpları için “değerli bir TL değersiz bir Türk ekonomisi olmaya devam etmek demektir” yorumunda bulunmuştu.

Güneş’teki 10 Ekim 2020 tarihli “Değerli TL demek değersiz ve üretimsiz bir Türk ekonomisi demektir.” başlıklı yazısında Türk lirasındaki değer kaybını destekleyici tutum takınan Kütahyalı, Sabah’taki 7 Haziran 2016 tarihli “Son üç yılın bilançosu” başlıklı yazısında kurdaki artışa tam ters yönden yaklaşmıştı.

 

 

 

Yorumunuzu yazınız...