Bretton Woods (IMF) Standardı Nedir?

Bretton Woods Uluslararası Para Sistemi, 1944 yılında Bretton Woods Antlaşması ile temeli atılan, zaman içerisinde uygulamalara bağlı olarak gelişen ve 1971 yılında terk edilen, “ayarlanabilir kurlu ve altın rezervine dayalı ve sermaye hareketleri kontrollü bir para sistemi” şeklinde özetlenebilecek altın-döviz sistemidir.

 

Uluslararası para sisteminin geçmişi incelendiğinde 4 ana döneme ayrılabilir:

  1. Altın Standardı Dönemi (1870-1914),
  2. İki Dünya Savaşı Arasındaki Dönem (1914-1944),
  3. Bretton Woods Sistemi (Altın-Döviz Sistemi) (1944-1971)
  4. Sistemsiz Dönem (1971’den bugüne).

Bretton Woods Sistemi, hakkında sıklıkla yanlış bilgi ve yorum sunulan bir olgu. Bu nedenle, Bretton Woods’a kapsamlı şekilde değinmeden önce I. ve II. Dünya Savaşları arasındaki döneme göz atmak fayda sağlayacaktır…

 

İki Dünya Savaşı Arası Dönemde Para Sistemi

Birinci Dünya Savaşı başladığında pek çok ülke altın rezervlerini koruyabilmek amacıyla kâğıt paralarının altına dönüşümünü durdurmuş ve altın ihracatına ambargo koymuştu (Büyük Britanya, Fransa, Almanya ve Rusya altın ile kendi para birimleri arasında konvertibiliteyi askıya alarak altın ihracatını sınırlandırmıştı). Böylelikle klasik altın standardı ölmüş oluyordu (Savaş V. F. 2010. Uluslararası Para Sistemi. Siyasal Kitabevi. Ankara). Klasik altın standardının 1914’te son bulmasının ardından ülke dışına altın çıkışını da önlemek isteyen ve altın standardının kurallarını bir kenara bırakan ülkeler, savaş döneminde büyük finansman açıklarını para basarak karşılamaya çalışmıştır.

Savaşın sona ermesiyle altın standardına geri dönüş ivmesi hızlanmıştır. ABD (1919), Büyük Britanya (1925), İsviçre (1928), Fransa (1928) ve İskandinav ülkeleri (1928) altın standardına geri dönmüştür. Sistemin öncü ülkesi Büyük Britanya’nın 1925-1931 yılları arasında altın para sistemine dahil olması nedeniyle 1925’ten 1931 yılına kadar olan dönem “altın-döviz standardı” olarak nitelendirilmektedir.

Ancak I. Dünya Savaşı, savaş öncesi altın standardının devamını sağlayan birçok özelliği ortadan kaldırmıştır. İngiltere küresel ekonomideki ağırlığını kaybetmiştir. Ayrıca, önemli paraların karşılıklı değerlerinin altüst olması ve izlenen para politikalarının büyük oranda politize olması sebebiyle sistem etkin şekilde işleyememiştir.

İki dünya savaşı arasındaki dönemde uluslararası ekonomik ve mali ilişkilerde tam bir kaos yaşanmıştır. Çoğu ülke birbiriyle ikili ticaret ve ödeme anlaşması yaparak aralarındaki ticareti takas esasına dönüştürmüşlerdi. Bu dönem, ülkelerin bireysel davrandıkları, diğer bir deyişle uluslararası işbirliği örneklerine çok az rastlanan bir ortamı temsil eder. Ülkeler kendi ekonomik çıkarlarını düşünerek gümrük tarifelerini yükseltmiş ve bundan zarara uğrayanlar da misillemede bulunmuşlardır. Böylelikle küresel ticaret ve finansal akımlar oldukça düşük seviyelere gerilemiştir (Seyitoğlu H. 2003. Uluslararası Para Sistemi. Dördüncü Baskı. İstanbul. Güzem Can Yayınları). Ayrıca iki dünya savaşı arasındaki ekonomik milliyetçilik dönemi, resmi ellerde hızlı bir altın toplanmasına neden olmuştur.

“Büyük Buhran”ın 1929 yılında ortaya çıkışı altın standardının çöküşünü hızlandırmıştır. Altın standardının büyük buhranı daha da derinleştirmesi ülkelerin altın standardından yeniden kopmasına neden olmuştur. Altın standardı 1931’de İngiltere’nin, yoğun altın ve sermaye çıkışları karşısında altından ayrılmasıyla son bulmuştur. İngiltere, 1931 yılında elindeki altın rezervlerinin borçlarının yarısını bile karşılayamaması, poundları altına çevirmek için büyük bir talep olması ve rezerv kayıplarının aşırı boyutlara ulaşması nedeniyle altın ödemelerini durdurmuş ve Sterlin’in dalgalanmaya bırakılması ile birlikte 1931 yılında İngiltere parasını altından koparmıştır. Kanada, İsveç, Avusturya ve Japonya altın standardını 1931’de, Fransa ise 1936’da terk etmiştir (Savaş 2010). Pound’un artık altına konvertibl olmaması, dikkatleri dolara yoğunlaştırmıştır. Bunun üzerinde ABD’nin elindeki altın miktarı % 15 düşmüş ve ABD 1933’te altın standardını terk etmiştir.

1933 yılında sadece beş ülkeden oluşan (Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya, İsviçre) ve “Altın Bloğu” olarak anılan bir grup, altın standardına bağlı bulunuyordu. Ancak 1936’da Fransız frangı ve İsviçre frangının devalüe edilmesiyle altın bloğu da dağıldı. Bu durum doğal olarak altın standardını da bitirmiş oldu (Bordo M. 1994. Gold As A Commitment Mechanism Past, Present. World Gold Council. Future Research Study. No: 11).

Büyük bunalım yıllarından II. Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede bir uluslararası para sisteminin varlığından söz etmek mümkün olmamıştır. Bir yandan altın standardının düzenleme mekanizmaları, diğer yandan dünya savaşının getirdiği ekonomik sorunların etkisiyle altın standardı tamamen çözülmüş ve rekabetçi devalüasyon dönemi başlamıştır (İskenderoğlu L. 1988. Uluslararası Para Sisteminin Sorunları ve İyileştirme Çalışmaları. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tartışma Tebliği No:8807).

İki savaş arası dönemdeki “ekonomik kaos” ve “ekonomik savaş” 1944 yılında Bretton Woods’ta uluslararası bir konferansın toplanmasına neden olmuştur. Bu dönemin diğer bir önemli özelliği ise, uluslararası para sisteminin çekim merkezinin İngiltere’den ABD’ye kaymış olmasıdır. Dünyanın yeni egemen gücü artık İngiltere değil ABD’dir ve sterlinin rezerv para niteliği gerilerken ABD doları dünyanın yeni rezerv parası olarak ortaya çıkmıştır.

 

Bretton Woods Konferansı ve Sistemin Temelinin Atılması

I. Dünya Savaşı sonrasında dünya ekonomisindeki dengelerin değişmiş olması ve altına bağlı olmadan basılan paralar nedeniyle yükselen enflasyon altın standardının tekrar kurulmasını imkânsız hale getirmiştir. Enflasyon oranının ülkeden ülkeye değişmesi, uluslararası nispi fiyat dengesini bozmuş ve eski dengeye yeniden kavuşmak amacıyla yapılan devalüasyonlar, diğer paraların karşılıklı değerlerini bozarak savaş öncesi dengenin kurulmasını engellemiştir.

I. Dünya Savaşı’ndan önce ülkeler arasında işbirliği örneklerine çok az rastlanmasına karşın savaştan sonra sıkı bir uluslararası işbirliği dönemine girilmiştir. İki savaş arası dönemin güçlükleri karşısında ülkeler, uluslararası ticareti serbestleştirecek ve mali akımları düzenleyecek bir sisteme şiddetle ihtiyaç duyuyorlardı (Seyitoğlu 2003). Bu nedenle, iki dünya savaşının arasındaki dönemde yaşanan kaos ortamının sona erdirilmesi amacıyla savaşın son demlerinde uluslararası para sisteminin savaş galibi ülkeler lehine oluşturulmasına yönelik çalışmalara başlanmıştır.

1 Temmuz 1944’te, ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında savaş sonrası yeni uluslararası para sistemini oluşturmak amacıyla bir konferans toplanmıştır.

Konferansın resmi adı “ABD ve Müttefiklerin Uluslararası ve Parasal Finansal Konferansı” idi. Konferansa 44 ülke tarafından katılım sağlanmış olup, ülkemiz söz konusu konferansa katılmamıştır.

Bretton Woods olarak adlandırılan yeni uluslararası para sisteminin iki mimarı olarak ABD’den H. Dexter White ve İngiltere’den John Maynard Keynes gösterilir. Konferansta genel olarak bu iktisatçılar tarafından hazırlanan iki taslak plan üzerinde yoğunlaşılmıştır.

 

i) Keynes Planı

Keynes’in temel önerisi Uluslararası Takas Birliği (International Clearing Union-ICU) kurulması ve bu birliğin kendi parasını (bancor) basmasıydı. Bu plana göre, bütün ülke merkez bankaları, kurulacak Dünya Merkez Bankası’nın (ICU) şubeleri olacaktı. Plana göre tek bir uluslararası rezerv (bancor), bankot, altın ve diğer anahtar paraların yerini alacaktı. Açık veren ülkeler bu açığı altın veya bancordan dilekleri birisini seçerek ödeyebileceklerdi. Bancorun değeri altın da dâhil olmak üzere 30 farklı mal fiyatına bağlı olacaktı ve diğer para birimleri ile sabit bir değer üzerinden değiş tokuş edilecekti. Tüm ticaret işlemleri bancor üzerinden yapılacak ve her ülkenin ICU’da bancor hesabı olacaktı. Ülkeler yüksek ticaret açığı verdiklerinde ICU’daki hesaplarına faiz ödeyecekler ve ekonomik ayarlamalara giderek kendi para birimlerini devalüe edeceklerdi. Fazla veren ülkelerde benzer şeklide faiz ödeyecekler ve para birimlerini değerlendirme yoluna gideceklerdi. Bu durum ekonomik ayarlamaların görece daha kolay olmasını sağlayacak ve küresel dengesizliklerden sakınılmasını önleyecekti.

 

ii) White Planı

ABD Hazine Bakanlığı başdanışmanı olan White’ın Planı temelde IMF ve Dünya Bankası şeklinde iki ayrı kuruluşun oluşturulması ve doların altına karşı çevrilebilirliğinin korunduğu dolar merkezli bir sabit kur siteminin oluşturulması fikrini içermektedir. Plana göre ulusal paralar % 1 oranında dalgalanabilecek ve üye ülkeler % 10’dan daha yüksek bir devalüasyona ancak IMF’nin iznini alarak başvurabileceklerdir (Ganitsen de Vires M. 1986. The IMF In a Changing World 1945-1985. Washington DC. IMF). Planda rezerv para birimi, sabit altın paritesine dayanan “unitas” (1 unitas=10 Dolar) olarak belirlenmiştir (Ener M., Siverekli D. E. 2004. Küreselleşen Dünyada IMF Politikaları ve Türkiye. Ankara. Roma Yayınları).

Konferansta ABD’nin görüşleri doğrultusunda sabit döviz kuruna dayanan yeni bir uluslararası para sistemi oluşturulmuştur. II. Dünya Savaşı sona erdiğinde ABD’nin dünyanın en büyük ekonomik gücü olması, Bretton Woods’ta oluşturulan sistemin büyük ölçüde ABD görüşleri doğrultusunda oluşmasını sağlamıştır.

22 Temmuz 1944 tarihinde sona eren konferans sonunda, bir araya gelen 44 ülkenin temsilcileri IMF’nin esasını ortaya koyan “Kuruluş Anlaşması”nı imzalamıştır. Böylelikle henüz II. Dünya Savaşı sürmekte iken 1944 yılında, karşılıklı işbirliği ve paraların serbest konvertibilitesine dayanan bir para sistemi kurmak amacıyla savaş sonrası dönemde uygulanacak olan sistemin temel prensipleri belirlenmiştir.

Özünde birbirinden çok farklı olmayan Keynes ve White planlarından konferansın sonucunda ABD’nin etkisi ile White’ın görüşlerinin ağırlıklı olduğu karma bir Bretton Woods Sistemine karar verilmiştir (Keynes planı, teorik çerçevesinin eksikliğinden ziyade, savaşın mutlak galibi ABD’nin istekleri doğrultusunda, siyasi nedenlerden ötürü Konferans’ta kabul edilmemiştir). Böylece dış açık veren ülkelere yaptırımların uygulanabilmesini sağlayacak bir uluslararası örgütün kurulmasının temelleri atılmıştır.

Bretton Woods Sistemi’nin kurulması ile dünya çapında iki büyük kurum doğmuştur. Bunlar; IMF ve Dünya Bankası’dır. IMF, uluslararası mali ilişkileri düzenlemek, geçici ödemeler dengesi problemi yaşayan ülkelere kısa süreli finansman sağlamakla, Dünya Bankası ise savaşta yıkılan Avrupa ekonomilerinin onarımı, daha sonra da az gelişmiş ülkelerin kalkınması amacıyla kalkınma finansmanını sağlamakla görevlendirilmişti.

Bretton Woods Sistemi, esas itibariyle bir sabit kur sistemi olmakla birlikte, ekonomik koşullar gerektirdiğinde döviz kurlarındaki değişmelere izin veriliyordu. Bu sistemin bir ayarlanabilir sabit kur sistemi olduğu söylenebilir. Bu sisteme “altın-döviz standardı” da denilmektedir; çünkü ‘anahtar para’ dolar, resmi dolar tutanlar (merkez bankaları ve hazine gibi) için altına konvertibl idi (1971 yılına kadar). Ayrıca, yeni sistemin uygulanmasından sorumlu olması dolayısıyla bu sisteme “IMF Sistemi” veya öngörmüş olduğu kur düzenlemelerinden ötürü “ayarlanabilir sabit kur sistemi” denmiştir.

Bretton Woods’un getirdiği en önemli sonuçlardan birisi altın değişim sisteminin tesis edilmesidir. Bu anlaşmaya göre ülkelerin para birimi altın veya altına bağlanmış para birimine bağlanıyordu. Sistemde altın nihai değer ölçüsü ve bir ülkenin sahip olduğu en güvenilir ve en likit rezerv varlığı olarak tanımlanmıştır.

Bu sistemde bir banker ülke vardır ve sistem içindeki diğer ülkelerin sınaî üretim için kullanmadıkları altınlarını belirli bir sabit fiyattan banker ülkeye vermeleri gerekmektedir. Banker ülke, altınları sadece rezerv olarak saklayacak ve diğer üyeler talep ettikleri anda kendi milli paralarını altına çevirecektir (Tabii ki bu banker ülke ABD idi). Diğer ülke paralarının altına doğrudan çevrilebilmeleri mümkün değildi. Banker ülke (ABD) kendi milli parası yanında kendisine ait devlet tahvillerini, ticaret senetlerini de altına dönüştürebiliyordu. ABD dolarının çevrimi tam olup (konvertibilite) sistem içindeki bütün ülkelerde dış borç ödemelerinde kullanılabilmekteydi ve diğer ülkeler milli paralarını sabit kurdan ABD dolarına bağlayacaklardı. ABD dolarının değeri altın olarak tanımlanacak ve bir ons altın (31.10 gr) 35 dolar edecekti. Böylece ABD, her getirilen 35 dolar için 1 ons altın karşılığını vermeyi (ve tersini) taahhüt etmiştir. Bu taahhüdün küresel kabulüyle birlikte doların uluslararası sistemde tek para olmasının temelleri bir ölçüde atılmış oluyordu.

Kısa dönemde, döviz kurunun sabit paritenin en fazla % 1 aralığı içerisinde dalgalanması mümkündü. Uzun dönemde ise bir temel dengesizlik sorunu söz konusu olursa, IMF’nin onayı ile tek taraflı devalüasyona izin verilmekteydi. Cari işlemler hesabı için serbest konvertibiliteye izin verilmekte, fakat spekülasyonları önlemek için sermaye kontrolleri uygulanmaktaydı. Kısa vadeli ödemeler bilançosu dengesizliği resmi rezervler ve IMF kredileri yardımı ile giderilmekte, döviz piyasalarına müdahalenin ulusal para arzı üzerinde etkisi ise sterilize edilmekteydi. Ülkelere makroekonomik özerklik tanınmakta, genel fiyat düzeyi ve istihdam amaçları ile ilgili ulusal politikalar takip edilmesine olanak verilmekteydi.

Bu sistem sayesinde anahtar paraya sahip ABD (sınırlı ölçüde İngiltere) önemli senyoraj kazançları elde etmiştir. Yeni uluslararası para sistemi ayrıca, ABD’nin serbest şekilde –(tek sınırlama, kâğıt üzerindeki anlaşma gereği altın rezervlerinin karşılığını muhafaza etmek)- para basarak enflasyonunu ihraç etmesi, bastığı kâğıt paralar karşılığında dış ülkelerden mal ve hizmet satın alabilmesiydi. Bu durum elbette ABD’nin küresel hegemonyasını pekiştiren bir süreci başlatmış oldu.

 

Bretton Woods Sisteminin Çöküşü

Bretton Woods Sistemi 1950’lerde ve kısmen de 1960’larda daha iyi işledi. 1960’larda bir ‘dolar krizi’ vardı. Krizin nedeni ABD’nin 1950’lerin sonlarında büyük bir ödemeler bilançosu açığı vermesiydi. Uluslararası likidite üzerinde etkili bir denetim sağlamada başarısızlık görülüyordu. Ticaretin büyük bir kısmı ABD doları kullanarak yapılıyordu. Dolar arzı ise ABD hükümetlerinin politikalarına ve bir ölçüde ABD’nin ödemeler bilançosu açıklarına bağlıydı. ABD’nin açıkları çok büyük düzeylere çıktı ve dolar için bir ‘arz fazlası’ oluştu. Bu durum ‘n-1 problemi’ denilen bir husustan kaynaklanıyordu (Mumcu H.D. 2007. Uluslararası Para Sistemi, Avrupa’nın Parasal Entegrasyonu ve OCA Teorisi. Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).

"N-1 Problemi" şöyle özetlenebilir:

Eğer bir sistemde n tane ülke varsa, genel bir ödemeler bilançosu dengesi vardır ve bunun için de bazı ülkelerin ‘rezerv fazlası’ oluşturabilmeleri ancak diğer ülkelerin açık vermeleri ile mümkündür. Eğer (n-1) ülke ticaret yapabilmek içinn’inci ülkenin parasını rezerv olarak biriktirmek istiyorsa, n’inci ülke bir ödemelerbilançosu açığı vermek zorundadır. Bretton Woods Sistemi fazlalık sorununu (redundancy problem) çözmekteydi. Fazlalık sorununa göre dünyada N ülke varsa, N-1 sayıda ülkenin kur politikası N. ülkenin kurunu belirlemek için yeterlidir. Dolayısıyla, N. ülke pasif kalmalı, bağımsız hareket etmemelidir. Bu N. ülke, yeni altın değişimi standardında ABD idi.

ABD, uluslararası rezerv paraya sahip olduğu için büyük dış ticaret açıkları vermekten kaçınmamıştır (Yalçıner K. 2008. Uluslararası Finansman. Ankara. Gazi Kitabevi). Sistem ABD’ye, ödemeler bilançosu kısıtı hakkında endişe duymaksızın dışarıdaki savaşları finanse etme (Kore Savaşı ve Vietnam savaşı gibi) ve dünyada ABD’nin finansal ve askeri hegemonyasını arttırma olanağını sunuyordu. ABD’nin konumu, kendisine cari hesap açığının sonucu hakkında endişe duymaksızın ekonomisini genişletme, gelirlerini arttırma ve işsizliği azaltma olanağını veriyordu. Sonuçta, ülkeler rezervlerinde dolar fazlaları oluştuğunda “altın penceresini” (gold window) kullanmaya başladılar (Mumcu 2007).

1950-1959 arasında, ABD, hemen hemen her yıl dış açık verdi. Bu açıklar, büyük ölçüde, ABD hükümetinin finansal yükümlülükler yaratmasıyla finanse edildi. Bu finansal yükümlülükler, 35 $ sabit fiyatından altın konvertibilitesine sahipti. Bu yıllarda, ABD, bu yükümlülüklerini karşılayacak miktarın üzerinde altın stokuna sahip olduğundan; bu durum, sistem açısından alarm verici olarak kabul edilmemiş, aksine, altın stoklarının ülkeler arasında daha dengeli bir şekilde dağılması açısından sağlıklı bir durum olarak görülmüştü.

Batı Avrupa ülkeleri ve Japonya 1960’ların başında kalkınmalarını tamamlayarak, ekonomik birer güç haline geldiler ve biriktirdikleri dolar rezervlerini ABD’ye arz ederek altına çevirmeye başladılar. Bu durum uluslararası bir mali krize neden oldu ve altına talep başladı. Spekülatörler doların zamanla devalüe edileceğini tahmin ettikleri için, Londra Altın Borsası’ndan altın satın almaya başladılar. Oluşan aşırı talebi dizginleyebilmek ve altın fiyatını onsu 35 $ seviyesinde tutabilmek amacıyla “Gold Pool” olarak bilinen ve eski altın birliğine üye ülkeler ABD, İngiltere, Belçika, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda ve İsviçre’nin katılımıyla Washington Antlaşması’nı imzalayarak Altın Fonu’nu kurdular (Cılız C. 2010. Ülke Altın Rezerv Oranlarını Etkileyen Faktörlerin Kantitatif Olarak Analiz Edilmesi. Basılmamış Doktora Tezi. İstanbul: Kadir Has Üniversitesi).

1960’ların sonunda ABD’nin dolar yükümlülükleri altın stokundan çok fazlaydı. Bir ‘dolar bolluğu’ söz konusuydu. Bu durum doların değerine olan güveni zayıflattı.

Sistemin korunmasıyla uyumlu olan iki önemli çözüm vardı. Bunlardan biri altının fiyatını yükseltmek yani devalüasyon yapmaktı. 1960’lı yıllarda altın fiyatının yükseltilmesini savunan düşüncelerin dile getirilmesine rağmen ABD Başkanları Kennedy ve Johnson yönetimleri, o sırada ABD’nin ırkçı ve komünist yönetimleri dolayısıyla siyasi açıdan karşı olduğu Güney Afrika ve Sovyetler Birliği’nin iki büyük altın üreticisi olması nedeniyle bu öneriyi reddetmişlerdir.

ABD dışındaki ülkelerin devalüasyon yapmaları halinde, bu ülkelerin rezervleri reel olarak değer kaybedecek, dolayısıyla, artık söz konusu ülkeler bu paraları daha az elde tutmak isteyeceklerdi. Buna ek olarak, ABD’nin devalüasyon yapması, altının resmi fiyatının yükseltilmesi anlamına gelecek ve yukarıda bahsedildiği gibi, bundan Güney Afrika ile Sovyetler Birliği ve özel spekülatörler kazançlı çıkacaktı. Bu nedenle ülkeler devalüasyona sıcak yaklaşmamışlardır.

Sistemin korunmasının ikinci yolu ise altın için bir ‘ikâme’ yaratmaktı. Altının fiyatını yükseltmek yerine, altını ikâme edecek bir uluslararası rezerv yaratma yolu seçildi ve IMF parası olan SDR 1967 yılında oluşturuldu (Çağlar Ü. 2003. Döviz Kurları, Uluslararası Para Sistemi ve Ekonomik İstikrar. I. Baskı. Bursa. Alfa Yayınları). 1960’ların sonlarında ve 1970’lerin başlarında ilk SDR ihracı yapıldı. Ancak, SDR ihracı da sistemin temel sorunlarını çözemeyerek sistem üzerindeki baskıları hafifletemedi.

Londra Altın Borsasında 1967 sonu ve 1968 senesinin başlarında spekülâtörler altın satın almaya başladı. Altına hücum sonucu merkez bankaları 17 Mart 1968 tarihinde resmi ve özel piyasalardan müteşekkil iki kademeli (two-tier) altın pazarının oluştuğunu ilan etti. Böylece, özel altın tüccarları altın fiyatının piyasadaki arz talep dengesine bırakıldığı özel pazarda, merkez bankalarının ise eskiden olduğu gibi 1 ons altının 35 ABD dolarına eşit olduğu resmi pazarlarda işlem yapması kararlaştırıldı. Fakat altın değişim standardı artık dünya çapında parasal genişleme karşısında otomatik sınırlama koyacak güce sahip değildi. 1971’e gelindiğinde ABD’de yükselen işsizlik ve cari açık, piyasaların dolar devalüasyonu beklentisini oldukça kuvvetlendirdi. 1971’in ikinci yarısından itibaren dolardan kaçış hızlanmış ve alınan tüm önlemlere rağmen ABD’nin altın rezervlerindeki azalış 2 milyar doları bulmuştur (İskenderoğlu 1988).

Sonunda dolar bolluğunun yarattığı baskılar 15 Ağustos 1971 tarihinde ABD başkanı Richard Nixon’ın ABD’nin altın standardını terk ettiğini ve doların artık konvertibl olmadığını açıklamasıyla son buldu. ‘Altın penceresi” kapatıldı ve diğer ülkeler de kendi paralarının dolarla bağlantısını kestiler.

Aralık 1971’de başlıca paraların mübadele değerlerini (döviz kurlarını) yeniden ayarlamak amacıyla Washington Smithsonian Institution’da uluslararası bir para konferansı düzenlendi. Bu konferans sonunda imzalanan Smithsonian Anlaşması ile doların altınla mübadele oranının ons başına 35$’dan 38,2$’a yükseltilmesi kararlaştırıldı (ABD doları önde gelen para birimlerine göre %8 oranında devalüe edildi). Fakat çok kısa süre içerisinde dolar kurundaki bu devalüasyon oranının yetersiz olduğu ortaya çıktı. Dolara spekülâtif hücumlar karşısında 12 Şubat 1973 tarihinde %10 oranında yeni devalüasyon yapıldı. Fakat spekülâtif hareketler o kadar yoğundu ki, 1 Mart-18 Mart 1973 tarihleri arasında döviz piyasaları kapatılmak zorunda kaldı. Döviz piyasaları 19 Mart’ta yeniden açıldığında Japonya ve önemli Avrupa para birimleri, dolar karşısında serbest dalgalanmaya bırakıldı. Başlangıçta bu geçici bir düzenleme olarak düşünülse de, yeni bir dönem – esnek kur sistemleri dönemi başlıyordu. Böylelikle altına bağlı rezerv sistemlerinin sonuncusu olan “Altın Kambiyo Sistemi” sona ermiştir.

9 Mart 1973’te Paris’te gerçekleşen G-9 ülkeleri Maliye Bakanları Toplantısı sonunda doların tekrar devalüe edilmesi sabit kur sistemine duyulan güveni tamamen sarsmış ve Mart 1973’ten itibaren bazı sanayileşmiş ülkeler Smithsonian Antlaşması’na bağlı kalmayacaklarını bildirmiş ve para birimleri, değerleri piyasada belirlenmek üzere serbest bırakılmıştır. 1972 – 1973 yıllarındaki, tüketim malları fiyatındaki hızlı artış ve daha da önemlisi, 1973 – 1974 yıllarında meydana gelen petrol şoku, sisteme son darbeyi vurmuştur.

 

Triffin İkilemi

Bretton Woods Sistemi’nin temel probleminin açıklanmasında Triffin İkilemi (Triffin Dilemma) önemli rol oynamaktadır. Belçikalı iktisatçı R. Triffin’e göre ABD’nin ödemeler dengesi açıklarını kapatmaya çalışması, dünyada likidite sıkışıklığına ve dünya ekonomisinde deflasyonist baskılara yol açmaktadır. Şayet ABD bu açığı kapatamazsa, sistemin öngörmüş olduğu doların altına çevrilebilmesi taahhüdünü yerine getiremez ve bir güven krizi ortaya çıkar (Mundell R.A. 2003. The International Monetary System and the Case for a World Currency. Leon Kozminski Academy of Entrepreneurship and Management (WSPiZ) and TIGER Distinguished Lectures Series.No: 12. Varşova).

Triffin, Bretton Woods Sistemi’nin uzun dönemde ayakta kalmasının imkânsız olduğunu ve güven sorunu nedeniyle çökeceğini öngörmekteydi. Buna göre, ülkelerin uluslararası ticaretinin giderek büyümesi uluslararası rezerv ihtiyacını artıracak, bu durumda merkez bankaları mecburen dolar varlıklarını artırmak durumunda kalacaktır. Bu durum ellerindeki dolar varlıklarının ABD Hazinesinde mevcut altın rezervlerini aşacağı noktaya kadar devam edecektir. ABD taahhüt ettiği gibi bu Dolarların tümünü, 1 ons altın = 35 ABD $ paritesinden bozduramayacağı için Merkez Bankalarında bir güven sorunu başlayacak ve ellerindeki doları hızla altına dönüştürmeye çalışacaklardı. Bu ise altın değişim standardının sonunu getirecekti. Triffin, IMF’nin kendi para birimini çıkararak, ülkelerin uluslararası rezervlerini Dolar yerine bu para birimi cinsinden tutmasını önerdi. Aslında bu öneri IMF’yi Dünya Merkez Bankasına dönüştürecekti ve Keynes’in Bretton Woods anlaşması sırasında teklif ettiği, fakat kabul ettiremediği teklif ile de örtüşüyordu (Müslümov, Hasanov ve Yıldırım 2002).

 

Sistemin Çöküşüne Dair Görüşler

Bordo ve Eichengreen sistemin çöküşünü üç maddede özetlemektedir (Bordo M. D. ve Eichengreen B. 2008. Bretton Woods and the Great Inflation. NBER Working Papers. No: w. 14532):

  1. ABD’nin çıpa ülkesi olması nedeniyle, ABD dışında dolaşımda olan dolarlar ile ABD’deki altın stoku denkleşmemekteydi. Bu durum, ABD’ye herhangi bir ithalat ya da dış yatırımı limitsizce yaratabileceği bir para cinsinden gerçekleştirme imkânı sağlıyordu. Bu nedenle tüm dünyada dolaşan dolar arzının artması, IMF’nin SDR’yi yaratması ile birlikte, tüm dünyada enflasyon oranının artmasına sebep oldu. ABD’nin sistemin hakim gücü rolünü tam yerine getirememesi ve istikrarlı bir para birimi sağlayamaması dünya çapında bir güven problemi ortaya çıkartmıştır. 1971 yılında ABD’nin konvertibilite zorunluluğunu yerine getirmemesi ile sistem tamamen tahrip olmuştur.
  2. Ödemeler dengesi içinde sermaye hareketlerinin dış ticaret dengesine hükmetmeye başlaması Bretton Woods felsefesi ile çelişmekteydi. Döviz kurlarının ve kur dalgalanmalarının ticari akımlar yerine para ve finansal portföydeki stok ayarlamaları ile izah edilmesi etkin olmayan döviz kuru müdahalelerine sebep oldu.
  3. Döviz kuru politikasının siyasileştirilmesi yeni gruplaşmaların çok geç gerçekleşmesine sebep oldu. Bu durum spekülâtif saldırılara ve ödemeler dengesinde artan eşitsizliklere; ulusal ekonomilerde yapısal çarpıklıklara ve aşağı yönlü ve aşırı değerlemelere destek sağladı.

 

Bretton Woods Sonrası Uluslararası Para Sistemi

Adam Smith’in büyük bir çarka benzettiği uluslararası para sistemi, 1870-1914 döneminde düzgün bir şekilde işlemiş, Avrupa ülkeleri ile Kuzey Amerika ülkeleri hızla büyümüş, dış ticaret ve uluslararası yatırımlar büyük ölçüde artmıştır. İki dünya savaşı arasındaki dönemde büyük çark, çeşitli uluslararası denemelere rağmen eskisi gibi işletilememiştir. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte Bretton Woods Sistemi büyük çarkın yeniden düzenli çalışmasını sağlamışsa da bu başarı kısa sürmüş ve 1971 yılından itibaren büyük çarkın dışında yeni bir sistemsiz döneme geçilmiştir.

Bretton Woods Sistemi’nin terk edilmesiyle birlikte, gerek ulusal ekonomiler, gerekse uluslararası ekonomik faaliyetler, koşulları önceki sistemlerle karşılaştırıldığında çok farklı bir döneme girmiştir. Bu yeni dönemde, ekonomiler ve piyasalar daha istikrarsız bir süreçle karşılaşmış, ulusal anlamda faiz ve döviz piyasalarındaki sınırlamalar terk edilmiş, sermaye hareketlerine serbesti getirilmiştir.

Günümüzde bütün ülkeler tarafından paylaşılan, antlaşmalarla kurulmuş, ortak bir kur sistemine bağlı bir uluslararası para sistemi bulunmamaktadır. 1971 yılından günümüze kadar süregelen “sistemsiz” dönem, ağırlıklı olarak dalgalı kur sisteminin etkisi altında bulunan az sayıda ve birbiriyle rekabet halinde çıpa para birimlerinin(para birimi oligopolu) yer aldığı- çok paralı merkezileşmemiş rezerv sistemi veya para birimi oligopolu olarak tanımlanabilir. Günümüzde uluslararası para sistemi, başta ABD doları olmak üzere, avro, sterlin, yen ve diğer birkaç gelişmiş ekonominin para birimlerinin dominasyonu altındadır.

 

1 türk lirası 100 dolar

 

Bretton Woods Sistemi Hakkında Hatalı Bilgi Aktaran Yazarlar

Ahmet Ulusoy ve Doların Gücü

Ahmet Ulusoy, Yenişafak gazetesindeki 18.08.2015 tarihli “Doların gücü nereden geliyor” başlıklı yazısında bazı hususları yanlış aktarmış:

"1944'te BM'nin Para ve Finans Konferansında 44 ülkeden delegelerinin katılımı ile imzalanan Bretton Woods anlaşması ile dünyanın her tarafını yeşile boyayacak (!) malum uluslararası ödeme sistemi geliştirilmiş oldu."

1944 yılında ABD’nin New Hampshire eyaletinde düzenlenen konferansın tam adı “United Nations Monetary and Financial Conference” yani Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı”dır. Ancak konferans adındaki “Birleşmiş Milletler” ifadesi, bugün faaliyet göstermekte olan uluslararası örgütü ve onun kısaltması BM’yi temsil etmemektedir. Çünkü BM’nin temellerini oluşturan “UN Conference on International Organization” yani “Uluslararası Kuruluş Hakkında BM Konferansı” San Francisco’da 25 Nisan 1945 tarihinde düzenlenmiştir. BM Şartı ise 24 Ekim 1945 tarihinde yürürlüğe girerek BM faaliyete geçmiştir.

Ayrıca, “Geçimini silah satarak idame ettiren, Colomb’un” ifadesi de Christoph Colomb’un ipek ve baharat ticareti ile uğraştığı hakikati ile çelişmektedir.

İlaveten, “Woodrow Wilson’ın ABD kongresinde tüm dünyaya ithafen yaptığı ‘Özgürlük’ konuşmasına dek ismi pek duyulmayan/bilinmeyen ülke ABD.” cümlesi de gerçekleri pek yansıtmamaktadır.

Şöyle diyordu Wilson …Biz bu dünyanın gelecekteki tek hakim devleti olacağız, bu savaşı biz bitirip yeni dünyayı biz dizayn edeceğiz, zaten savaşa giriş amacımız da bundan ibaret.” demiş Ahmet Bey ancak, Woodrow Wilson’ın Almanya’ya savaş ilan ettiği müşterek Kongre konuşmasında böyle bir ifade yer almamaktadır. Woodrow Wilson’ın diğer konuşmaları incelendiğinde de benzer bir atfa rastgelinememiştir.

 

doların gücü

 

Ahmet Sağırlı ve Bretton Woods Sisteminin Çöküşü Sonrası Altın Fiyatları

Ahmet Sağırlı, Türkiye Gazetesi’nde 19 Ekim 2016 günü yayınlanan “OPEC kimin yarasına merhem olmuş?” başlıklı yazısında Bretton Woods sisteminin çöküşüne değinirken, altın fiyatlarının gelişimine dair bir hata yapmış:

"Toplanan altın karşılığında giden dolarlar da var. Çok özetle ABD 971'de bu anlaşmadan tek taraflı çekilince, altının onsu 800 dolara fırlamış. Altın verip karşılığında dolar alanlar ayazda kalmış."

Bretton Woods Sisteminin 1973’te terk edilmesinin ardından altın fiyatları spot piyasada dalgalanmaya bırakılıyor ve haliyle altına hücümla birlikte fiyatında artış yaşanıyor. Ancak, Ahmet Sağırlı’nın iddia ettiği gibi sistemin çöküşünün ardından altının onz fiyatı 800 dolara yükselmiyor. Ahmet Sağırlı’nın altın fiyatını incelediği grafik ya da veri muhtemelen, dönemin altın fiyatlarını enflasyon oranları ile yeniden değerleyen bir endeksi içeriyor. Çünkü, altının onz fiyatı ilk kez 800 dolar seviyesini 2008 yılında gördü.

 

dolar tl kuru

 

Bekir Hazar ve Fed

Bekir Hazar, Takvim Gazetesi’nde 25 Mart 2016 günü yayınlanan “Kasa-Mezar-Dolar Üçgeni” başlıklı yazısında yine birtakım yanlışlar yapmış:

"ABD merkez bankası Devlete ait değildi, Paranın firavunları tarafından yönetiliyordu. Abraham Lincoln bile paranın kontrolünü elinde tutmak istediği için öldürülmüştü. Karşılıksız para basan ABD Merkez Bankası FED, karşılığında asla kasasına altın koymuyordu."

Tabiki, yukarıdaki ifadede bariz hatalar var:

1. Fed sistemini değiştirme zımni amacı nedeniyle öldürüldüğü ileri sürülen ABD Başkanı Abraham Lincoln değil John F. Kennedy’dir. Abraham Lincoln, ABD Merkez Bankası (Federal Reserve Bank, yani kısaca Fed) 1913 yılında kurulmadan 48 yıl önce 1865 yılında bir suikast sonucunda öldürülmüştür.

2. “Fed asla kasasına altın koymuyordu” ifadesi de yanlış. Bretton Woods Uluslararası Para Sistemi’nin 1971 yılında çöküşüne değin ABD, tedavüle soktuğu para karşılığında altın tutuyordu.

 

Dolar-TL-değer kaybı

 

Süleyman Karagülle ile Altın

Süleyman Karagülle, Yeni Akit Gazetesi’nde 31 Ekim 2016 günü yayınlanan “Altın piyasası ve Türkiye ile Rusya’nın Anlaşması” başlıklı yazısında altının küresel finans ve ticaret sistemindeki rolünü olduğundan biraz fazla önemli göstermiş:

"Türkiye ve Rusya anlaştı, Ruble ve TL ile alışverişe başladılar."

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Rusya ile ticarette ruble ve Türk lirasının kullanılması için merkez bankalarının görüştüğünü söylemişti. Bu konuda resmi bir anlaşma henüz imzalanmadı. Haliyle, bahse konu anlaşma kapsamında ruble ve Türk lirası ile alışveriş başlamadı. Bu noktada dikkat edilmesi gereken nokta, halihazırda Türk lirası ve ruble üzerinden alışverişin önünde bir engel olmadığıdır. Uluslararası ticarette yoğun olarak daha fazla istikrar sahibi olan ve daha yaygın kullanım alanı bulunan (başta ABD doları olmak üzere) rezerv paraların tercih ediliyor olması nedeniyle, kur riskini azaltmak isteyen ülkeler ve firmalar, yerel para birimlerinin ticarette daha fazla kullanımı için anlaşma zemini yoklarlar. Rusya ve Türkiye arasında dile getirilen anlaşma da, iki ülke arasında kullanılacak yerel para birimlerine ilişkin merkez bankaları arasında bir takas mekanizması tahsis edilmesidir.

"Rusya ayrı kur, Türkiye ayrı kur uyguluyor. Farklı kur olunca halk ticaret yapmasa da halkın elindeki altın duruma göre Rusya’dan Türkiye’ye veya Türkiye’den Rusya’ya akar. Halk altın yerine Ruble veya Türk Lirası’nı bulundurur. Dolayısıyla Rusya ve Türkiye Merkez Bankaları zamanla kurlarını eşitleme durumunda kalırlar."

Süleyman Karagülle, altının uluslararası ticaret ve para sistemindeki kullanımına ilişkin baya geride kalmış. Günümüzde ticaret işlemlerine ilişkin ödemelerde ya da rezerv para sisteminde altın karşılığı bulundurma ya da altınla ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Uluslararası rezervlerin ya da dolaşımdaki paranın altın rezervleri ya da hareketleri ile illiyet bağı ortadan kalkmıştır. Bretton Woods para sisteminin 1970li yılların başında çöküşünden bu yana durum bu şekilde işlemektedir.

 

Yorumunuzu yazınız...