Bir Gün Mutlaka Tüm Türk Devletleri İle Çin Seddi’nde Buluşacağız” Sözünün Mustafa Kemal Atatürk’e Ait Olduğu İddiası Doğrulanamıyor

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün Turancı olduğunu öne sürenler tarafından sıklıkla paylaşılan “Bir gün Türk devletleri ile Çin Seddinde buluşacağız” sözünü ele alacağız…

Bahse konu vecizenin Atatürk tarafından dile getirildiği iddiasıyla Milliyetçi, Türkçü, Turancı platformlarda paylaşıldığı görülüyor.

Atatürk’ün “Büyük Turan” idealini belirlediği ileri sürülen sözün aktarıldığı sosyal medya paylaşımları şöyle sunulabilir:

 

atatürk Bir gün Tüm Türk Devletleri Çin Seddi'nde Buluşacağız

 

Bir gün Tüm Türk Devletleri Çin Seddi'nde Buluşacağız atatürk

 

Sözün Atatürk tarafından dile getirildiği iddiasına kaynak olarak H. Nihal Atsız’ın yaptığı atfın sunulduğu görülüyor.

H. Nihal Atsız’ın kamuoyunda “Irkçılık-Turancılık Davası” adıyla bilinen 1944 Türkçülük Davalarında mahkeme heyetine karşı yaptığı savunmasında bu sözü Atatürk’e atfederek kullandığı iddia edilmektedir. Ancak, Nihal Atsız’ın 19 Şubat 1944 tarihli yaptığı savunmanın tam metninde bu yönde bir ifade yer almıyor.

Nihal Atsız’ın 24 Haziran 1968 tarihli “Turancılık ve Faruk Güventürk” başlıklı yazısında “Bir gün Çin seddinde buluşacağız” sözünün sahipliği herhangi bir kaynak atfı yapılmaksızın, Japon elçisine hitaben dile getirildiği belirtilerek “Türk Devletleri ile” kısmına yer verilmeksizin Atatürk’e şöyle izafe edilmiş:

“Bugünkü başkomutan Cemal Tural Turancı değil mi? Türk ordusuna yayınladığı mesajda “Ey Mete’nin Ordusu” hitabının mânâsı nedir? Faruk Güventürk’ün herkesten çok sevdiği, birçok köye büstünü diktiği Atatürk Turancı değil miydi? Japon elçisine “Bir gün Çin seddinde buluşacağız” dememiş miydi? Onun başkanlığı zamanında liselerde okutulan tarih kitapları Turancılık görüşünden başka hangi düşünceyle yazılmış olabilir?”

Nihal Atsız’ın atfı dışında Atatürk’ün bir Japon elçisine “Bir gün Çin Seddi’nde buluşacağız” şeklinde bir ifade kullandığına dair bir kayda rastlanamıyor.

Zaman içerisinde “Yakındır Çin Seddi’nde tüm Türkler buluşacağız” şekline de evrilen, “Bir gün mutlaka Türk devletleri ile Çin Seddinde buluşacağız” sözünün Atatürk’ün söylev ve demeçleri derlemesinde izine rastlanamıyor. Atatürk’ün hayatına ve sözlerine ilişkin güvenilir kaynaklarda bu sözün yer almadığı tespit edilebiliyor.

Atatürk’ün İslâmcılık, Turancılık ve millî siyaset üzerine Nutuk’ta yer verdiği görüşleri, bu sözle uyum içermiyor.

Atatürk, Nutuk’undaki “Türk milletinin takip etmesi lâzım gelen siyasi prensip: Millî siyaset” başlıklı bölümde “panturanizm” hakkında şu yorumda bulunmuştu:

“Muhtelif milletleri, müşterek ve umumî bir unvan altında cem’ etmek ve bu muhtelif unsur kütlelerini aynı hukuk ve şerâit altında bulundurarak kavî bir devlet tesis etmek parlak ve cazip bir nokta-i nazar-ı siyasîdir. Fakat aldatıcıdır. Hatta hiçbir hudut tanımayarak, dünyada mevcut bütün Türkleri dahi bir devlet halinde birleştirmek, gayr-i kabil-i istihsâl bir hedeftir. Bu, asırların ve asırlarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı hâdisât ile meydana koyduğu bir hakikattir.

 

Panislâmizm, Panturanizm siyasetinin muvaffak olduğuna ve dünyayı saha-i tatbik yapabildiğine tarihte tesâdüf edilememektedir. Irk farkı gözetmeksizin, bütün beşeriyete şâmil, cihângîrâne devlet teşkili hırslarının netâyici de tarihte mazbûttur. Müstevlî olmak hevesleri, mevzu-i bahsimizin haricindedir. İnsanlara her türlü hissiyât ve revâbıt-ı mahsusalarını unutturup, onları uhuvvet ve müsâvât-ı tâmme dairesinde birleştirerek, insanî bir devlet kurmak nazariyesi de kendine mahsus şerâite maliktir.

 

Bizim vuzûh ve kabiliyet-i tatbikiye gördüğümüz meslek-i siyasî, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü umumî şerâiti ve asırların dimâğlarda ve karakterlerde temerküz ettirdiği hakikatler karşısında hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.

 

Milletimizin kavî, mes’ûd ve müstakar yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, teşkilât-ı dahiliyemize tamamen mutabık ve müstenid olması lâzımdır. Millî siyaset dediğim zaman, kastettiğim mâna ve medlûl şudur: Hudûd-ı milliyemiz dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize müsteniden muhafaza-i mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakikî saadet ve ümranına çalışmak… Ale’l-ıtlak tûl-i emeller peşinde milleti işgal ve ızrar etmemek… Medenî cihandan, medenî ve insanî muameleye ve mütekabil dostluğa intizâr etmektir.”

Bu satırların günümüz Türkçesiyle aktarımı şöyle sunulmaktadır:

“Çeşitli milletleri, ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu çeşitli unsurlardan oluşan kitleleri eşit haklar ve şartlar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasî görüştür. Fakat aldatıcıdır. Hattâ, hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri bile bir devlet halinde birleştirmek, varılması imkânsız bir hedeftir. Bu, yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylarla meydana koyduğu bir gerçektir.

 

Panislâmizm ve Panturanizm siyasetinin başarıya ulaştığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte tesadüf edilememektedir. Irk ayrılığı gözetmeksizin, bütün insanlığı içine alan tek bir dünya devleti kurma hırslarının sonuçları da tarihe yazılmıştır. İstilâcı olmak hevesleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü şahsî duygu ve bağlılıklarını unutturup, onları tam bir kardeşlik ve eşitlik içinde birleştirerek, insancı bir devlet kurma teorisinin de kendine göre şartları vardır.

 

Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama imkânı gördüğümüz siyasî ilke, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları, yüzyılların dimağlarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.

 

Milletimizin, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle millî bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilâtımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Millî siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam ve öz şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak… Genellikle milleti uzun emeller peşinde yorarak zarara sokmamak… Medenî dünyadan, medenî, insanî ve karşılıklı dostluk beklemektir.”

 

atatürk el

 

Sözün 1931 yılında Japon imparatorunun kardeşi Prens Takamatsu’nun Türkiye ziyareti esnasında gerçekleştirilen görüşmede dile getirildiğinin de ileri sürüldüğü görülüyor. Ancak, Japon Prensi Takamatsu’nun ülkemizde misafir edildiği süreçte Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü kullandığına dair ilgili dönemden bir kaynak atfına rastlayamıyoruz.

1926’da Tokyo’da Türk-Japon Dostluk Derneği ve ardından Türk-Japon Yardım Derneği’nin kurulmasından sonra Japon İmparatorunun kardeşi olan Prens N. Takamatsu 13-18 Ocak 1931 tarihleri arasında ülkemizi ziyaret etmiştir. İlgili dönemde iki ülke arasındaki en önemli diplomatik gelişme niteliğindeki bu ziyaret, Türkiye ve Japonya’nın birbirlerini daha yakından tanımasını sağlamıştır (Mustafa Özyürek (2016). “Cumhuriyet Dönemi Türkiye-Japonya İlişkileri Çerçevesinde Japon Prensi Takamatsu’nun Türkiye Ziyareti”. Atatürk Dergisi, Cilt 5, Sayı 2, Sf: 15-28).

 

japon prensi takamatsu ankara ziyareti
Japon Prensi Takamatsu şerefine 13 Ocak 1931 günü düzenlenen akşam ziyafetinden bir fotoğraf

 

12 Ocak 1931 günü öğle saatlerinde Ankara’ya varan Prens ve beraberindeki heyet, askeri kıta ve resmi erkân tarafından karşılanmasının ardından saat 13:00’de Dışişleri Bakanlığımız tarafından düzenlenecek öğle yemeğine katılmıştır. Ardından Cumhurbaşkanı Atatürk, Prens Takamatsu’yu kabul etmiş, akabinde de kendisine iade-i ziyarette bulunmuştur. Prens şerefine 12 Ocak akşamı 20:30’da Marmara Köşkü’nde akşam yemeği ve 13 Ocak günü saat 13:30’da öğle yemeği düzenlenmiş. Prens Takamatsu, 14 Ocak günü saat 17:00’da Türk Ocağı’ndaki çay ziyafetine katıldıktan sonra akşam saatlerinde İstanbul’a gitmek üzere Ankara’dan ayrılmış.

 

atatürk japon prensi takamatsu
Japon Prensi Takamatsu şerefine 13 Ocak 1931 günü düzenlenen akşam ziyafetinden bir fotoğraf

 

Marmara Köşkünde Japon Prensi Takamutsu şerefine 13 Ocak 1931 günü akşamı verilen ziyafette Atatürk şu konuşmayı gerçekleştirmiş (Hâkimiyet-i Milliye, 15 Ocak 1931):

“Prens Hazretleri; zatı fahimanelerini hükümet merkezimizde selâmlamaktan pek ziyade memnunum. Türk ve Japon milletleri, ötedenberi yekdiğerine karşı samimi ve dostane hislerle mütehassıstır. İki memleket arasındaki münasebetlerin takviyesi hususunda Türk – Japon Cemiyetinin hamisi sıfaitle sarf buyurduğunuz mesaiye, bilhassa müteşekkirim. Bu münasebetlerin her gün daha ziyade inkişaf edeceğine kanaatim vardır. Japon milletinin yüksek ve vatanperverane evsafı, medeniyet yolundaki dikkate şayan icraat ve inkişafatı Türkiye’de daime alâka ile ve samimi takdirat ile takip olunmuştur.

 

Prens Hazretleri, ziyaretinizin yüksek ve kıymetli hatırasını ve zatı fahimanelerinin saadetlerini ve Japonya’nın refah ve taalisini en samimi hislerle temenni ederim.

Konuşmanın günümüz Türkçesiyle aktarımı şu şekilde:

Sayın Prens!
Değerli şahsınızı hükûmet merkezimizde selâmlamaktan çok memnunum. Türk ve Japon milletleri, öteden beri birbirine karşı içten, dostça hislerle bağlıdır. İki memleket arasındaki ilişkinin kuvvetlenmesi konusunda Türk- Japon cemiyetinin koruyucusu sıfatıyla harcadığınız çalışmaya özellikle teşekkür borçluyum. Bu ilişkilerin her gün daha fazla gelişeceğine inancım vardır. Japon milletinin yüksek ve vatanseverce nitelikleri, uygarlık yolundaki dikkate değer uygulamaları ve gelişmeleri, Türkiye’de daima ilgiye ve içtenlikle izlenmiştir.

Sayın Prens, ziyaretinizin yüksek ve kıymetli anısını daima koruyacağız. İmparator Hazretleri ile hanedanınızı ve değerli şahsınızın mutluluklarını ve Japonya’nın rahatlık ve yükselmesini en içten duygularla dilerim.

Japon prensin, bu nutka dair yanıt konuşması ise şu şekildeydi:

“Reisicumhur Hz.; hakkımda gösterilen hararetli ve nazikâne kabulden ve memleketim için sarf buyurulan sözlerden dolayi samimî teşekkürlerimi beyan ile kesbi şeref eylerim. Bu güzel sözler arasında ifade buyurulduğu veçhile iki milletin eskidenberi samimi ve dostane hislerle mütehassıs olduğuna kaniim. Bununla beraber zatı devletlerinin nurlu idaresi altında Türk milletinin başardığı parlak eserleri zikretmek fırsatını kaçırmak istemem. Türk – Japon cemiyetinin hamisi sıfatile memleketlerimiz arasındaki dostane münasebetlerin inkişafı için mesaimi sarfa devam edeceğimi dermeyan etmek isterim. Zatı riyaset penahilerinin şahsi saadetile Türk milletinin taalisi ve refahı için samimî temennilerimi arz ederim.”

 

Japon Prensin ziyaretine dair Cumhuriyet’te 14 Ocak 1931, Vakit’te 15 Ocak 1931, Milliyet’te 14 Ocak 1931 tarihlerinde yayımlanan haber küpürlerini incelediğimizde de bu yönde bir sözün izi görülemiyor.

 

Atatürk japon prensi takamatsu
Milliyet’te Japon Prensi Takamatsu’nun Ankara ziyaretine ilişkin 14 Ocak 1931’de yayımlanan haber

 

Atatürk japon prensi takamatsu ziyareti
Vakit’te Japon Prensi Takamatsu’nun Ankara ziyaretine ilişkin 15 Ocak 1931’de yayımlanan haber

 

Atatürk japon prensi takamatsu
Cumhuriyet’te Japon Prensi Takamatsu’nun Ankara ziyaretine ilişkin 14 Ocak 1931’de yayımlanan haber

 

Fatih Mehmet Yiğit, bu vecize iddiası ile ilgili şu değerlendirmeyi sunmuştu:

“Atatürk’ün Japon Devlet erkanına gerçekte bu sözü söyleyip söylemediği bilinmemekte ancak bilinen gerçek ise; Atatürk döneminde Türkiye ve Japonyanın askeri, ticari ve siyasi ilişkiler kurduğu esir Türk yurtlarının kurtarılması amacıyla Japonyanın örtülü olarak desteklendiğidir. Nitekim bu destek büyük Türkistandaki Türk yurtlarını işgal altında tutan Rusya’nın da gözünden kaçmamıştır.”

 

Yorumunuzu yazınız...