“Ben Seni Neden mi Sevdim?” İsimli Şiirin Attilâ İlhan’a Ait Olduğu İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

Bugün, edebiyatımıza bir hayli eser kazandırmış olan -eskilerin deyimiyle velût- bir yazarı, Attilâ İlhan’ı (15 Haziran 1925 – 10 Ekim 2005) ve kendisine atfedilen “Ben Seni Neden mi Sevdim?” şiirini konu edeceğiz.

Öncelikle, Attilâ İlhan’a ait zannedilen “Ben Seni Neden mi Sevdim?” başlıklı şiirin tamamına bakalım:

“Ben seni bir okyanusun derinliğinde buldum da sevdim

Parlak bir inciydin benim için

Paha biçilmez bir inci

Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde

Seni düşünürken gülüşündeki sıcaklığın içime dolup da

Beni sardığı bir anda sevdim

Seni sadece selvi boyun, siyah saçların ya da kara gözlerin

Güzel bir yüzün var diye değil

Fikirlerinle, konuşmandaki güzelliğin ve benim o kor halde yanan yüreğimle sevdim

Ben seni derinden ve hissederek sevdim

Her kalp atışımda vücudumun dört bir köşesine yayıldığını

Beni sardığını her nefes alışımda ciğerlerime işlediğini bilerek sevdim

Seni kış gecelerinin o soğuk yatağında birlikte uyuyup beni ısıttığın

Yaz sıcağında uyuyamayıp sıkıntılarım olduğun

Ve rüyalarımda buluştuğumuz gecelerde sevdim

Seni ellerinden tutup kanımın kaynadığı

Kalbimin yerinden fırlayacağını hissettiğim anlarda

O ıslak dudaklarınla beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim

Ben seni o sensiz anlardaki boş ve değersiz geçen dakikalarda

Kayıp zamanlarımızda, seni arayıp bulamadığım

Çaresizlik içinde olduğum, içki sofralarını dost bildiğim anlarda sevdim

Sen ne kadar uzak olsan da,

Aramızdaki kilometreler nasıl çoksa

Ben de seni o kadar yoğun ve o denli çok sevdim

Seni kalbimde yanan ateşin ile

Zihnimde oluşan hayallerin o ay parçası çehrenle

Bana derinden bakan o gözlerindeki ışıltıyı göreceğim anları beklerken

Kalbimin yanıp tutuştuğu anlarda

Gelip bu ateşi alevlendirerek

Bana sarılarak beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim

Korkuyorum!

Hak ettiğin mutluluğu sana verememekten korkuyorum.

Seni beni sevdiğinden fazla sevememekten korkuyorum.

Senin sevgine layık olduktan sonra başkaları tarafından o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.

Seni kazanayım derken kaybetmekten korkuyorum.

Aramızdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.

Senin kalbini daha fazla kırmaktan korkuyorum.

O temiz ve masum göz yaşlarını daha fazla akıtmaktan korkuyorum.

Evet korkuyorum;

Seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten …

Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.

Ya da yanlış anlaşılmaktan korkuyorum.

Uçurumun kenarında yalnız kalmaktan korkuyorum.

Dostluğuna doyamadan ulu orta yalnız kalmaktan korkuyorum.

Yüreğimdeki o ince sızının bir gün çoğalmasından ve beni sarmasından korkuyorum.

Sevgi denen güzelliğinin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.

Dostluğun ölüp yerine nefretin yeşermesinden korkuyorum.

Korkuyorum evet;

seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten…

Bir çiçek misali ne ellemeye ne de koparmaya kıyamıyorum

uzaktan seyrediyorum çünkü;

Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.

Ömründe yaşadığın mutluluğu huzuru sana yaşatamamaktan korkuyorum.

Sana kalbimden fazlasını verememekten korkuyorum.

Sonunda sana gözyaşından başka bir şey bırakamamaktan korkuyorum.

Seni sevmekten değil;

Dostluğunu suistimal etmekten,

Seni kaybetmekten ve değerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.

Belki de çok fazla korkuyorum…

 

Çünkü; ben ilk defa seviyorum…”

 

Nazım biçiminde paylaşılsa da ifadelerin esasen düzyazıya daha yakın olduğunu söylemek mümkün. Aynı şekilde, incelemeye konu olan metnin; şiirde bulunmasını beklediğimiz ahenk, ritim, metafor, imge gibi başat öğelerden ve çeşitli söz sanatlarından uzak bir anlatıma sahip olduğunu görmekteyiz. Hatta şiir tanımını, alt alta kaleme alınması vesilesiyle kazandığını tahmin ettiğimiz bu dizelerin, bir düzyazı gibi yan yana gelecek şekilde yeniden düzenlendiği takdirde hiçbir şiirselliğinin kalmayacağını söylemek yanlış olmaz.

Attilâ İlhan, 2001 yılında Gösteri dergisinde kendisiyle yapılan bir mülakatta, kendi şiir serüveninden bahsederken şiirin ne olduğuna dair genel bir çerçeve çizer ve tam da sözünü ettiğimiz şiir – düzyazı ayrımına değinir (Savaş Kılıç, Gösteri Dergisi, Mart 2001):

“Bir Attilâ İlhan şiiri var. Bu şiirin sırrı nedir?

 

Babam Divan tarzında şiir yazar bunları okurdu, ben büyüdükten sonra o şiirleri bana okutmaya başladı. Bu yüzden çok küçük yaşlarımdan itibaren Divan şiiriyle haşır neşir olmaya başladım. Evin içinde bir Divan şiiri atmosferi vardı. Eğer bir insan aruza hakim olamazsa Türkçe şiirle etkileyici bir mısra yapamaz. Çünkü, aruzla yapılmış olan mısraların inanılmaz bir sağlamlığı vardır. Hatta gençlerle sohbetlerimde onlara, yazdığınız şiirlerde mısralar mısra değil, devrik cümleyle söylüyorsunuz, mısra oluyor, diyorum. Oysa mısra apayrı bir şeydir. Mısranın ölçüsü çok kolay. Yatay olarak şiiri yazdığınız zaman, eğer metin gibi okuyabiliyorsanız mısra yoktur. Çünkü Yahya Kemal veya Ahmet Haşim’in şiirini yatay yazacak olursanız okuyamazsınız, mümkün değil. Ben aruzla şiir yazmaya başladım on yedi yaşımda, iki sene kadar aruzun nispeten kolay yönleriyle kendime göre ustalaştım. Bu benim için çok büyük bir destek olmuştur. Türk halk şiirini antolojilerden, kitaplardan okudum. O zamanlar televizyon yok, radyo çok nadir bulunuyor, ki bırakın radyonun bulunmasını elektrik yok. Bu yüzden evde şiiri ben okurdum, çok güzel antolojilerimiz vardı. Bir taraftan Halk şiirini bir taraftan Divan şiirini okuyorsun, bir taraftan koşma yazıyorsun, bir taraftan gazel yazmayı deniyorsun. Bütün bunların, serbest vezinle mısra yazmamda yararı olmuştur. O sesi kullanmana imkan veriyor. Benim 1949 yılında yazılmış şiirlerim vardır, onlarda da aruzu hissedersiniz, onlarda da hem Osmanlıcayı hem aruzu kullanırım. Niye diye soracak olursanız çünkü, ben onlarla çok haşır neşir oldum. Ama sonra aynı şeyi Nâzım’ın yaptığını gönce çok sevindim, o zaman kendi kendime doğru yolda olduğumu anladım. Halbuki o sıralarda bizim toplumumuzda şiir ne yazık ki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının resmi kötü politikasına dahil olmuştu, Halk şiirini geçerli sayıp, Divan şiirini reddediyordu. Halbuki Marksist olarak bakarsanız böyle bir şey mümkün değil, şundan dolayı mümkün değil, çünkü Divan şiiri de Halk şiiri de aynı altyapının şiirleridir. Kaldı ki bizim halk şairlerimizin bir kısmının Divanları, Divan şairlerinin bir kısmının ise hece ile şiirleri vardır, yani kesin bir ayrım yoktur. Hatta Tekke şiirinden bile yararlanılabilir ki ben yararlanmışımdır. Özellikle Kaygusuz Abdal beni çok etkilemiştir. Onun üzerinde çok durmuşumdur. Kaygusuz Abdal’ın kafiyesiz şiirleri vardır. Tüm bunların birleşiminden ortaya bir şeyler çıktı, ama Attilâ İlhan şiiri tek sesli bir şey değildir, bu benim şiirimin seslerinden sadece biridir. Gündelik konuşma şeklinde yazılmış, son derece düzgün, basit şiirlerim de vardır. Her çeşidi denerim, bu benim şiir yapımdır. Ben sese çok önem veririm, çok sesli olmaya çalışırım. Örnek olarak Behçet Necatigil’i verebiliriz, Behçet hoca iyi bir şairdir ama tek seslidir, ikinci bir ses yoktur şiirinde. Benim şiirlerimin bazıları kükreyerek bazıları ise mırıldanarak okunacak şiirlerdir. Kaset yapmamın sebebi de budur. Batı şiiriyle ilişkim Fransızca öğrendikten sonra başladı. Çünkü şiirin çevirisinin olacağına inanmıyorum. Türkçeye Fransızcadan çeviri şiirler yayınlanıyor, o şiirlerin gerçekleriyle hiç alakası yok. Çevirenin kapasitesi kadar oluyor çeviri şiir. Dilin de kendine göre sıkıntıları var, onu ancak dili iyice öğrendikten sonra yakalayabiliyorsunuz. Apollinaire beni etkilemiştir. Apollinaire tarzında şiirler yazdım, bu tarzın da bana katkısı oldu. Neticede herkesin imzasız da yazsam benim olduğunu anlayabileceği bir tarz oluştu. Türk halkı da bu modeli çok sevdi, benim tüm kabahatim işte bu. Bandırma körfezindeki bir teknenin arkasında ‘Pia’ yazılıysa veya bir kamyonetin arkasında ‘Ben Sana Mecburum’u görüyorsam işte burada çok güzel işaretler vardır. Bunları benim şahsi başarım sanıp kızıyorlar, halbuki bu benim şahsi başarım değil, Türkiye’de şiire bu sentez üzerinden gidip kendi şiirini oluşturacaksın. Bu sentezi ilk defa da ben yapmıyorum. Ahmed Arif, Nâzım Hikmet neler başarmıştır, hatta Nâzım birkaç kitapla ortalığı alt üst etmiştir, demek ki ortada çözümlenmiş bir olay var. Eğer çizgiyi tutturabilirsen başarılı olabilirsin. Genç şairlerin dramı bu, beğenilen her şeyi reddediyorlar. Yüz kitap, bin kitap basıyorlar, satamayıp harcanıp gidiyorlar. İçlerinde gerçekten çok başarılı olanlar da var ama bu yüzden yok oluyorlar.”

 

İfadelerin Attilâ İlhan’la anılması oldukça eskiye dayanıyor.

“Ben Seni Neden mi Sevdim?” başlıklı şiirin sanal mecradaki ilk izine 2005 yılında, bir forum sitesinde rastlıyoruz.

On yılı aşkın süredir Attilâ İlhan’la anılan şiir, neredeyse tüm sosyal medya platformlarında şairin imzasıyla yer alıyor.

Birkaç örneğe göz atalım:

 

Ben Seni Neden mi Sevdim şiiri

 

Ben Seni Neden mi Sevdim şiiri

 

Ben Seni Neden mi Sevdim şiiri

 

“İlk Defa Seviyorum” ismiyle de bilinen şiir Youtube, Dailymotion, Soundcloud gibi platformlarda seslendirilerek de paylaşılıyor.

 

 

 

Tüm bu iddiaların aksine şiir, Attilâ İlhan’a ait değil.

Toplamda 12 şiir kitabı bulunan şairin -ilk basım yıllarıyla beraber- tüm kitapları şu şekilde:

  • Duvar (1948),
  • Sisler Bulvarı (1954),
  • Yağmur Kaçağı (1955),
  • Ben Sana Mecburum (1960),
  • Bela Çiçeği (1961),
  • Yasak Sevişmek (1968),
  • Tutuklunun Günlüğü (1973),
  • Böyle Bir Sevmek (1977),
  • Elde Var Hüzün (1982),
  • Korkunun Krallığı (1987),
  • Ayrılık Sevdaya Dahil (1993),
  • Kimi Sevsem Sensin (2001)

Şairin bütün şiir kitaplarını taradık ancak mevzubahis şiire dair bir ize rastlayamadık.

Kimi sosyal medya kullanıcıları kaynak olarak Elde Var Hüzün ve Ben Sana Mecburum isimli kitapları gösterse de bu iddialarda herhangi bir doğruluk payı bulunmuyor.

Adeta günlük konuşma havasında, hatta acemi sayılabilecek bir üslupta kaleme alındığı görülen “Ben Seni Neden mi Sevdim?” isimli metin ile Attilâ İlhan’ın şiir anlayışının hiçbir bakımdan örtüşmediğini görüyoruz.

Bilhassa imge kullanımına özel bir önem veren şairin, şiirlerinde bu denli düz ve şiiri şiir yapan esas unsurlardan yoksun bir anlatım biçimini tercih etmeyeceği biliniyor.

Şiirin kime ait olduğu henüz tespit edilebilmiş değil.

 

Attila İlhan
Attilâ İlhan

 

“Ben Seni Neden mi Sevdim” İsimli Şiirin Attilâ İlhan’a Ait Olduğunu Zanneden Yazarlar

 

* Tespiti için aruzheceserbest’e teşekkürler.

 

1 Yorum

  1. Mustafa Sâfi BEŞE Reply

    Başlıklar okunur okunmaz Attilâ İlhan’lla hiçbir ilgilerinin olmadığı anlaşılıyor!

Yorumunuzu yazınız...