AB Üyesi Ülke Sayısında Kendini Güncellemeyen Köşe Yazarları

Hırvatistan’ın 1 Temmuz 2013 tarihinde Avrupa Birliği (AB) üyesi olmasıyla birlikte AB’nin toplam üye sayısı 28’e yükselmişti. Brexit ile birlikte İngiltere’nin resmen Birlik’ten ayrılmasıyla birlikte üye sayısı 27’e geriledi. Ancak, köşe yazarlarının bazılarının ezberi biraz geride kalmış gibi. Hâlâ, AB’nin üye sayısını farklı aktaranlar mevcut.

Örnekleri aktaralım (üye sayısı ile ilgili yorumları yazı tarihi itibarıyla değerlendirmeli):

Deniz Gökçe’nin Akşam Gazetesi’nde 11 Aralık 2016 tarihli “AB Merkez Bankası’nın likidite politikası sürüyor” başlıklı yazısından:

“Böylece Draghi, 19 üyeli Avrupa Birliği’nde, 25 üyeli AB Merkez Bankası yönetiminin desteğiyle ABD Merkez Bankası’ndan farklı bir politika yaklaşımına geçiyordu”

Deniz Gökçe, New York Times’ta 7 Aralık 2016 günü yayınlanan “ECB Extends Bond-Buying Program to Protect Eurozone Economy” başlıklı haberden faydalanmış. Faydalanırken de yaptığı çevirinin yerinde olup olmadığını kontrol etmemiş. Muhtemelen NYT’deki “19-country eurozone” atfını 19 üyeli AB olarak çevirmiş. Buradaki kasıt 19 üyeli Avro Alanı, AB’nin 28 üyesi var malum.

İsmail Kapan’ın Türkiye Gazetesinde 24 Kasım 2016 tarihinde yayınlanan “Bu karar YOK hükmünde” başlıklı yazısından:

"Evet, bu karar hayli gürültülü patırtılı şekilde, 27 ülkeden seçilmiş 736 kişilik Avrupa Parlamentosundan çıkacak olsa da, peşinen yok hükmünde!" 

"Yani her şey yolunda olsa dahi, Türkiye’nin diğer 27 üye gibi; bünyeye dâhil edilmesi konusunda, AB’nin bariz ve samimi bir niyeti görünmemektedir."

Akın Özçer’in Serbestiyet’teki 18 Kasım 2016 tarihli “AK üyeliğimizin askıya alınması mümkün mü?” başlıklı yazısından:

"Bunlardan ilkinin baskıyı 27 üyeli AB’den 47 üyeli AK’ne yayarak cephe genişletmek, ikincisinin de öngörülen yaptırımı tarihi perspektife oturtmak olduğunu vurguluyor."

Arslan Tekin‘in Yeniçağ Gazetesinde 27 Kasım 2016’da yayınlanan “Yanlış giden ne?” başlıklı yazısından:

"Yıllar geçiyor, İngilizler, nerede çokluk orada karışıklık diyor -AB üye sayısı 27'ye çıkmıştı- ve bu yıl, halkının isteğiyle AB'den ayrılma kararı alıyor.Kaynak: Yanlış giden ne? - Arslan TEKİN"Yıllar geçiyor, İngilizler, nerede çokluk orada karışıklık diyor -AB üye sayısı 27'ye çıkmıştı- ve bu yıl, halkının isteğiyle AB'den ayrılma kararı alıyor."

 

 

Avrupa Parlamentosunun Türkiye İle Üyelik Müzakerelerini Dondurma Kararı Aldığı İddiası

Avrupa Parlamentosu (AP), 24 Kasım 2016 günü yaptığı oylamada Türkiye’nin Avrupa Birliği(AB) ile sürdürdüğü müzakerelerin geçici süreliğine dondurulmasını tavsiye eden ve hukuki bağlayıcılığı olmayan tasarıyı kabul etti. Yani halihazırda AP, tavsiye niteliğinde, eylem sonucu doğrudan doğurmayan bir karar almış oldu ve fiilen üyelik müzakereleri henüz donmuş değil.

 

Avrupa Parlamentosunun Üyelik Müzakerelerini Dondurma Kararı Aldığı İddiası

 

 

Avrupa Birliği, Kurumları ve Süreçleri Hakkında Yanlış Bilgi Sunan Yazarlar

 

Muharrem Sarıkaya ve AB Üyelik Maceramız

Muharrem Sarıkaya, Habertürk Gazetesi’nde 11 Kasım 2016 günü yayınlanan “A’dan B’ye” başlıklı yazısında, AB üyelik sürecimize dair 2 yanlış bilgi sunmuş:

"Bugün ise merhum Özal’ın “Uzun ince bir yol” diyerek başvurusunun üzerinden 38, 1999’u temel sayarsak 17, müzakerelerin başlandığı 2005’i baz alırsak 11 yıl geçti."

Tam üyelik başvurusunu 14 Nisan 1987 tarihinde yaptık. Yani, bundan tam 29 yıl önce. 38 değil.

"Bırakın müzakereye başlamış olmayı, Maastricht kriterlerinin yanına dahi yaklaşamayacak kadar geride olan, içinde çatışma halinde bulunanları üye yaptı."

Maastricht kriterleri, AB üyeliğine aday ülkelerin Ekonomik ve Parasal Birliğe katılabilmeleri için gerekli iktisadi yakınlaşma (economic convergence) şartları içeren kriter setidir.

Bu kriterlere göre:

  1. Toplulukta en düşük enflasyona sahip (yani en iyi performansı gösteren) üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir.
  2. Üye ülkenin devlet borçlarının GSYH’sine oranı %60’ı geçmemelidir.
  3. Üye ülkenin bütçe açığının GSYH’sine oranı %3’ü geçmemelidir.
  4. Herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranları 12 aylık dönem itibariyle, fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmamalıdır.
  5. Son iki yıl itibariyle üye ülke parası diğer üye ülke parası karşısında devalüe edilmiş olmamalıdır.

Halihazırda ülkemiz, borç stoku ve bütçe açığına ilişkin Maastricht kriterlerini sağlamaktadır. Faiz oranlarına ve enflasyon oranına dair yakınlaşma kriterlerinde ise mesafe kat etmiş olsa da, koşulları tam yerine getirememiştir. Dolayısıyla, Maastricht kriterlerinin yanına dahi yaklaşamadığımız iddiası doğru değildir.

 

Melih Altınok ve Bosna Hersek’in AB Üyeliği

BH, 15 Şubat 2016 tarihinde yaptığı AB tam üyelik başvurusunun ardından üyelik başvurusu için gereken kriterleri yerine getirdiği AB kurumlarınca değerlendirilmiş olup, tam üyelik başvurusu kabul edilmiştir. Yani, Türkiye’nin 1999 yılında AB tam üyelik başvurusunun kabul edildiği gibi. Tıpkısının aynısı.

Bundan sonraki adım olarak Avrupa Komisyonu, Bosna Hersek’in ekonomisini, demokratik kurumlarını, ülkede hukukun egemenliğini ve insan haklarını değerlendirecek bir çalışma yapacak. Bir yıl sürmesi beklenen inceleme sonucunda komisyonun hazırlayacağı raporun ardından, Bosna Hersek’in AB ile üyelik müzakerelerine başlaması bekleniyor.

Bu durumda BH, AB muktesebatına yönelik tarama sürecini tamamlamalı ve tam üyelik müzakerelerinin başlangıcı için açılış tarihi almalıdır. Yani, BH şu anda AB tam üyesi olarak kabul edilmemiştir.

Hal böyleyken AB üyelik süreci cahili medyamız, BH’nin tam üyelik başvurusunun AB tarafından kabul edildiğini kavrayamadan “BH AB üyesi oldu” manşetleriyle bilgi kirliliğine yol açtı.

Birkaç köşe yazarı da bu bilgi kirliliğine katkıda bulundu. Melih Altınok bunlardan birisi.

Melih Altınok, Sabah Gazetesi’nde 21 Eylül 2016 günü yayınlanan “Sana ne sana mı kaldı?” başlıklı yazısında Bosna Hersek’in (BH) Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecini tam kavrayamadığını ortaya koymuş:

AB artık bir komedi
Ve Bosna Hersek artık Avrupa Birliği tam üye adayı!
Hayırlı olsun, Bosna canımız sevindik. Ama ben de haber ajansa düşünce "Ne ara" diye söylenmeden edemedim.
Zira AB, henüz geçen şubatta başvuran Bosna'yı 6-7 ayda "gereken kriterleri yerine getirdiği" için tam üye adayı kabul etmiş.
Evet, evet hani bizim ta 1963'ten beri yıllar yılı bir türlü "tam olarak yerine getiremediğimizi" söyledikleri kriterler var ya, işte ondan bahsediyor AB.
Birliğin, geçmişte de Rum kesiminin AB'ye alınması gibi çifte standartlarına şahit olmuştuk. Ne var ki bu son örneğin ardından AB kuruluş felsefesinin artık bir komedya olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bosna Hersek’in yerine getirdiği değerlendirilen kriterler ile Türkiye’nin AB üyelik müzakereleri kapsamında yerine getirmesi gereken kriterler farklı şeyler. Melih Altınok bunu kavrayamamış.

1963-1999 yılları arasında Türkiye, tam üyelik başvurusunun kabulü için bekledi. Aralık 1999’da düzenlenen Helsinki Zirvesi’nde, Türkiye’nin AB üyeliğine aday ilân edildi. Bosna Hersek işte şu an bizim 1999 yılında olduğumuz noktada. BH’nin bizim şu an AB müzakerelerinde geldiğimiz noktayı geçtiği falan yok.

Türkiye, AB üyesi olmak için AB muktesebatının 35 faslının tamamını iç hukukuna yansıtmakla mükellef. Halihazırda bazı fasıllar siyasi nedenlerle açılamamış durumda olduğu için ilerleme kat edilemiyor. Melih Altınok’un “tam olarak yerine getiremediğimiz kriterler” dediği kriterler aslında bu fasılların (bazılarının) açılış ve kapanış kriterleri. Bosna Hersek henüz bu kriterler kapsamında değerlendirmeye dahi alınmadı. Bu ilerleyen sürecin işi.

AB, BH’nin ekonomisine, demokratik kurumlarına, hukukun egemenliğini ve insan haklarına dair yapacağı değerlendirmenin ardından üyelik müzakerelerine başlama kararını ele alacak. Açıklanacak katılım öncesi stratejisi” strateji kapsamında “Katılım ortaklığı belgesi” oluşturulacak ve AB tam üyeliği için BH’den beklentiler açıkça ortaya konulacak.

Biz ise, 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi’nde siyasi kriterleri yeteri ölçüde karşıladığımız değerlendirmesinin ardından 3 Ekim 2005 tarihinde tam üyelik müzakerelerine başladık.

AB kapısında beklediğimiz kriterler aslında 3’e ayrılabilir süreç açısından: 1. 1963-1999 arası tam üyelik başvurusu kabulü, 2. 1999-2005 arası tam üyelik sürecine başlama, 3. 2005-günümüz: tam üyelik müzakereleri.

Ezcümle, BH’nin şu anda geldiği aşama bizim 1999’daki AB üyelik sürecimize eş. Biz BH’nin şu anda olduğu noktayı çoktan geçtik. 2005 yılında tam üyelik müzakerelerini başlattık. Bulunduğumuz nokta BH’nin ötesinde olsa da (ki bu aradaki farkın kısa sürede kapanmayacağı anlamına gelmese de), Melih Altınok’un anladığı gibi değil.

 

Fehmi Koru ve İlerleme Raporları

Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu gibi kavramların birbirlerine karıştırılması, yıllardır Avrupa ile yatıp kalkan bir ülkenin yazarlarına hiç yakışmıyor. Üstelik, bu yazarlar kendilerini dil bilen dışarıda eğitim görmüş, donanımlı olarak pazarlayan insanlar ise durum daha da vahim bir hal alıyor.

Bu yazarlardan biri, Fehmi Koru, iki eski Amerikalı diplomatın yazdığı bir raporu değerlendirdiği 26 ekim tarihli yazısında, benzeri bir yanlışlık yapmış:

"Ne yapalım bu raporu, bir yıl önce Avrupa Konseyi'nden beğenmediğimiz biçimde çıkan İlerleme Raporu gibi fırlatıp atalım mı?"

Fehmi bey ister atsın, ister atmasın ama şunu bir öğrensin lütfen. İlerleme Raporları, Avrupa Konseyi tarafından değil, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanır.

 

Ahmet Taşgetiren ve AB ile İmzalanan Geri Kabul Anlaşması

Ahmet Taşgetiren, 18 Ekim 2015 tarihinde yayımlanan “AB ile oldu da bitti maşallah yok!” başlıklı köşe yazısında mülteci akını karşısında AB ile ilişkilerimizde yaşanan son gelişmelere odaklanmış:

"Ama göründüğü kadarıyla hala samimi değil. Hala “Acaba Türkiye’yi ‘oldu da bitti maşallah’ diyerek ufak şeylerle avutup, neticeye varabiliriz miyiz?” hesabı içindeler. Türkiye’ye AB yolunda uyum’a katkı olsun diye ayrılan 1 milyar euroluk fonu -ki o fonda Türkiye’nin de katkıları var ve üyelik yolundaki her ülkeye o fon kullandırılıyor- verelim, iş bitsin. Vize için muğlak ifadeler kullanıp üstüne yatalım. Türkiye’nin önerdiği, üstünde ısrarla durduğu “Suriye’de güvenli bölge” yerine, mültecilerin Türkiye’de barındırılması gibi Amerika ve Rusya’nın hesaplarına denk düşen bir formüle razı edelim vs. Bu arada “Seçimler öncesinde Avrupa’daki birçok odağın muhalefetine rağmen sizinle ilişkileri geliştirme gibi bir lütufta (!) bulunuyoruz” havaları... Müzakere, müzakere, müzakere... Sonunda “Oldu da bitti maşallah, anlaştık” açıklamaları... Üstelik arada Türkiye’ye “Geri Kabul Anlaşması”nı imzalatmak."

Ahmet Taşgetiren’in bahsettiği Geri Kabul Anlaşması çoktan (16 Aralık 2013 tarihinde) imzalandı. Türkiye ile AB arasında Vize Muafiyeti Diyaloğu resmen başlatılmıştır. Bahse konu anlaşma TBMM’de de onaylandı. Sadece henüz yürürlüğe sokulmadı.

Kaynak:

 

Ahmet Ay ve AB’nin Ortak Dili İngilizce

Birleşik Krallık AB ile yollarını ayırmaya karar verir ve tüm köşe yazarlarımız bir anda AB uzmanı kesiliverirler.

Ahmet Ay’ın Milat Gazetesi’nde 25 Haziran 2016 tarihinde yayınlanan “AB’ye İngiliz darbesi” başlıklı yazısında da bu durumun bir örneği görülmekte:

"Bugün hala Pakistan, Hindistan gibi ülkelerde en çok bilinen hatta resmi olan dil AB'nin de ortak dili olan İngilizce."

24 resmî dilin konuşulduğu AB’nin ortak bir dili yoktur. İngilizce AB’nin ortak dili değildir.

 

Mehmet Tezkan ve AB ile Yapılan Hibe Anlaşması

Mehmet Tezkan, Milliyet Gazetesi’nde 30 Kasım 2016 günü yayınlanan “Dananın kuyruğu yılsonunda kopacak” başlıklı yazısında Avrupa Birliği (AB) ile varılan mutabakat çerçevesinde Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için taahhüt ettiği yardımın verilmediğini iddia etmiş; ancak, bu paranın bir kısmı gönderildi.

"Ama bir süre sonra Cumhurbaşkanı terör tanımını değiştirmeyeceklerini açıkladı.. O arada Ahmet Bey gitti, Binali Bey geldi.. Onlar 6 milyar euro’yu vermediler.. Biz terör tanımını değiştirmedik.. Vize uygulaması kalkmadı.. Ankara, Avrupa’ya yıl sonuna kadar süre verdi.. Aksi halde göçmen geri kabul anlaşmasından vazgeçeceğini ilan etti.."

Türkiye ile AB arasındaki Mülteci Anlaşması uyarınca 2016’da 3, 2017’de 3 milyar avro daha verilmesi kararlaştırılmıştı.

3 + 3, toplam 6 milyar avroluk taahhütten şu ana kadar 677 milyon avroluk tutarın serbest bırakıldığı bilgisi AB kurumlarınca paylaşılmıştı.

“6 milyar avronun tamamını henüz gönderilmediği”ni belirtmek daha doğru bir ifade olurdu.

 

Deniz Gökçe ve İskoçya’nın Uluslararası Kuruluş Üyelikleri

Deniz Gökçe, Akşam Gazetesi’nde 26 Aralık 2016 günü yayınlanan “İskoçya bağımsız Euro üyesi olacak mı?” başlıklı yazısında İskoçya’nın uluslararası kuruluş üyeliklerine dair bir yanlışa düşmüş:

"Aslında İskoçya Avrupa Birliği, G7, G8 ve G20, IMF, Dünya Bankası, World Trade Organization ve de Birleşmiş Milletler gibi birçok kuruma üye."

İskoçya’nın Deniz Gökçe’nin saydığı AB, G7, G20, IMF, Dünya Bankası, DTÖ ve BM gibi uluslararası kuruluşlara “doğrudan” bir üyeliği bulunmamaktadır. Parçası olduğu “Birleşik Krallık” aracılığıyla bu kuruluşlarla ilişkilerini yürütmektedir.

Birleşik Krallıktan ayrılması durumunda bu kuruluşlara üyelik için yeniden başvurması gerekecektir.

Ayrıca, Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra G8 ortadan kalkmış olup, G7 formatında faaliyetlerini sürdürmektedir.

"İskoçya Başkanı Nicola Sturgeon pazartesi günü medyaya İngiltere Krallığı'ndan 'boşanacaklarını' ve kendilerinin Euro üyesi olarak kalacaklarını açıkladı. Tabii İngilizler bundan hiç memnun olmayacak."

Euro üyeliği diye bir tabir kullanılmaz pek. AB kaynaklarında “Avro Bölgesi üyeliği” şeklinde geçer.

 

Haydar Baş ve Gümrük Birliği

Haydar Baş, Yeni Mesaj’da yayınlanan 31 Mayıs 2016 tarihli “AB’ye Neden İnanıyoruz?” başlıklı yazısında Gümrük Birliği’ni konu edinmiş ama hatalı bir ifade kullanmış:

"Tıpkı yıllar evvel AB’ye inanarak tek taraflı Gümrük Birliği’ne geçişimiz gibi, AB’ye inanmak yine zararımıza olacak…"

Gümrük Birliği tek taraflı bir süreç değildir. Birliğe girerek Türkiye, çoğu sanayi ürünü ve tarımsal ürünlerin endüstriyel bileşenleri için AB’nin ortak gümrük tarifesini (CET) kabul etmiştir ve hem AB hem de Türkiye ikili ticaretlerinde denk bir etkiye sahip olacak şekilde tüm gümrük vergilerini, miktar sınırlamalarını ve harçları kaldırmayı kararlaştırmıştır.

(Her ne kadar bazı tasarım sorunları olsa da) Gümrük Birliği’nin ülkemizin zararına değil yararına olduğuna dair de birçok değerlendirme bulunmaktadır.

Gümrük Birliği’nin taraflara olan etkisinine ilişkin yapılan değerlendirmelerin bir örneği, Dünya Bankası’nca 2014 yılı Nisan ayında yayınlanan değerlendirme raporudur. Raporda yer alan tespitler şu şekildedir:

  • Türkiye, AB üyesi olmadan önce AB ile Gümrük Birliği ilişkisine giren üç ülkeden biridir.
  • Aynı zamanda AB’nin de kendi yasal mevzuatının bir bölümünü AB dışından başka bir ülke ile ilk paylaşma deneyimidir.
  • Ticaret konusunda AB ve Türkiye arasındaki entegrasyon hızlı bir şekilde artmıştır.
  • Türkiye’de gümrük idaresi makamlarının çağdaşlaştırılması çalışmaları sayesinde ticaretin kolaylaştırılması ve gümrük reformlarının gerçekleştirilmesi mümkün olmuştur.
  • Türkiye’nin sanayi ürünlerine uyguladığı tarifeleri AB ile ilişkilendirmesi sebebiyle, AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği, bir serbest ticaret anlaşmasının getireceği faydalardan daha fazla yarar sunmaktadır.
  • Küresel ekonomide meydana gelişen değişiklikler Gümrük Birliği yapısındaki bazı noksanlıkları gözler önüne sermiştir. Gümrük Birliği mevcut haliyle bu değişiklikleri karşılama konusunda yeterli donanıma sahip değildir; bu nedenle her iki taraf açısından hem işleyişi daha verimli hale getirecek, hem de değişen küresel ticaret ortamından elde edilecek faydayı artıracak düzenlemelere gidilmesi gereklidir.
  • Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB üyesi olması da AB ve Türkiye arasındaki ticaretin çerçevesinin yeniden belirlenmesi gereğini ortaya koymuştur. Bu durum Türkiye açısından daha geniş bir pazar anlamına gelmekle birlikte, aynı zamanda bir rekabet kaynağı da oluşturmaktadır. Araştırmalar AB’ye yüksek teknolojide ürünler ihraç etme konusunda Türkiye’nin özellikle Macaristan gibi yeni üye ülkelerin gerisinde kaldığını ortaya koymaktadır.

 

Bekir Hazar, AB Uyum Süreci ve IŞİD

Bekir Hazar, 28 Kasım 2015 tarihinde Takvim Gazetesi’nde yayınlanan “Süper Lig” yazısında henüz açılmayan AB faslını açmış ve tüm dünyayı IŞİD kısaltmasından DAEŞ’e bizim çevirdiğimizi iddia etmiş.

Bizim Profların göremedikleri buydu! Apar topar AB yolunda Türkiye adına 17. Fasıl açıldı. Çünkü Avrupa Birliği İPİ ÇEKİLDİĞİ için çatırdıyor.

Günümüze değin AB ile müzakereye 17 değil, 14 adet fasıl açıldı. Bu fasıllar:

25) Bilim ve Araştırma (müzakerelere geçici olarak kapanmıştır)
4) Sermayenin Serbest Dolaşımı
6) Şirketler Hukuku
7) Fikri Mülkiyet Hukuku
10) Bilgi Toplumu ve Medya
12) Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı
16) Vergilendirme
18) İstatistik
20) İşletme ve Sanayi Politikası
21) Trans-Avrupa Ağları
22) Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu
27) Çevre
28) Tüketicinin ve Sağlığın Korunması
32) Mali Kontrol

17. Ekonomik ve Parasal Politika Faslının Müzakere Pozisyon Belgesi ise revize edilerek 20 Mart 2015 tarihinde AB tarafına sunuldu. En kısa sürede müzakerelere açılması beklenen bu faslın, AB muktesebatında 17. sırada yer almasından hareketle herhalde 17 adet faslın açıldığını sanıyor bazıları.

Evet içerde kim ne yaparsa yapsın artık DEVLER LİGİ'nde büyük bir coğrafyadaki halkların umudu, temsilcisi, hamisi ve lideriyiz... Bu ivme her geçen gün hızla artacak. Bakın Hollande dün Putin'in yanında "IŞİD" demiyor "DAEŞ" diyerek Türkiye'ye yanındayım mesajı veriyor. G-20 zirvesinde Obama da "DAEŞ" diyerek bu ismi dünyaya haykırdı. IŞİD'in adını değiştirip "DAEŞ" yaptıran kim? Ankara... Erdoğan... Anlayan anlayacak... Anlamayan kaybedecek!

Bir başka cehalet örneği. (Sözde) Irak ve Şam İslam Devleti’nin kısaltması olan IŞİD, Türkçe olmasından hareketle zaten sadece ülkemizde kullanılıyordu. Örgütün Arapça adı ise الدولة الاسلامية في العراق والشام yani ed-Devlet’ül İslâmiyye fi’l Irak ve’ş Şam. Uluslararası medyada “self proclaimed Islamic State” olarak nitelenen bu örgütün ismi al-Dawla al-Islamiya al-Iraq al-Sham’ın kısaltması olarak, yani kısaca DAESH kullanılmakta. Türkçe ise DAESH yerine DAEŞ şeklinde ifade edilmektedir.

 

ışid

 

Haliyle, IŞİD’in ismini değiştirdiğimiz falan yok. Tam tersine, Türkçe belirlenen IŞİD kısaltması yerine, uluslararası camiada kullanılan kısaltmanın Türkçe okunuşunu kullanmaya başladık. Bizim onların kullanışını değiştirmediğimiz ortada; ancak, onların bizim kullanışımızı değiştirip değiştirmediği tartışılır.

Kaynaklar:

 

İsmet Berkan ve AB Muktesebatı

İsmet Berkan, alternatif çılgın projesini açıklamış:

"Benim ‘çılgın projem’ şu: AK Parti iktidarı birkaç yıl önce verdiği sözü tutsun, kendi açıkladığı takvime tamamen uysun, Türkiye’nin 90 bin küsur sayfalık Avrupa Birliği müktesebatını sanki tam üye olmuş gibi kendi kendine ve tamamen kendi arzusuyla yüzde yüz yerine getirmesini sağlasın."

Proje çılgın gibi gözükse de, gündemi biraz geriden takip ettiği kesin. AB üyeliği için AB hukukunun kabul edilmesi hususunda AB Muktesebatının uzunluğu bahsedilirken yıllardır her seferde Muktesebatın uzunluğu konusunda aynı rakamı kullanma alışkanlığına sahip yazarlardan sadece biri olan Sayın Berkan hafızasındaki rakamı uzun süredir güncellememiş.

Openeurope tarafından 2009 yılında gerçekleştirilen çalışmaya göre AB Muktesebatı yaklaşık olarak 170.000 sayfadır. 170.000 sayfanın yaklaşık 100.000 sayfası son 10 yıl içinde iç hukuka dahil edilmiştir. 2020 yılında toplam sayfa sayısının 350.000’i geçmesi tahmin edilmektedir (Çalışmanın gerçekleştirildiği 2009 yılı itibariyle sunulan rakamların 2011 yılında daha da fazla artmış olduğu gerçeği gözden kaçmamalıdır)

 

Yılmaz Özdil ve AB Bakanlığı

Yılmaz Özdil, AB Bakanlığının tam adını veriyor:

Derhal gerekli önlemler alındı, “u” şeklindeki masaya geçildi, bakanlarımız alfabetik sırayla oturtuldu. A’nın avantajını kullanan Adalet Bakanı, en baş köşeye kuruldu. “Ben AB bakanıyım kardeşim, d’den önce b gelir, adaletin önünde olmam lazım” diyen AB Bakanı’nın itirazı reddedildi. Çünkü, bakanlığın orijinal adı Avrupa Bakanlığı olduğu için, Adalet Bakanı’nın önüne geçeyim derken, anca Aile Bakanı’nın arkasında yer bulabildi. Hayvanlardan Sorumlu Bakan, Milli Eğitim Bakanı’nın önüne geçti. Orman Bakanı bi sandalye yana kayarak, dış kapının mandalı psikolojisinden kurtulurken... “U” şeklindeki masa düzeni “U”laştırma Bakanı’nı vurdu, mecburen başbakan yardımcılarının yanındaki en faça sandalyeden kalkıp,en sona gitti.

Özdil, “bakanlığın orjinal adı” diye iddialı bir cümle kurduğu için, doğrusunu yazmak şart oldu. Bakanlığın orjinal adı, Avrupa Bakanlığı değil, Avrupa Birliği Bakanlığı’dır.

 

Mehmet Tezkan ve AB Üyelik Müzakereleri

Mehmet Tezkan da Avrupa Birliği süreci hakkında kafa karışıklığı ve bilgi eksikliği yaşayan yazarlardan biri. 1 Nisan tarihli yazısında da bu açıkça belli oluyor:

 Yeni eğitim sistemi Meclis'te kabul edilince. Bakan teşekkür etti... Başbakan, vekillerin tarih yazdıklarını söyledi.. Tarih yazan milletvekilleri tarihe geçsin diye hatıra fotoğrafı çektirdiler ama! Gerçek şu; Türkiye, Avrupa'dan bir adım daha uzaklaştı.. (Not; AB ile müzakere süreci yeniden başlarsa, bu sistemi düzeltin diyeceklerdir)

Avrupa Birliği, bir şey diyecekse şu anda da demesi için bir engel yok. Çünkü, Mehmet Tezkan’ın zannettiğinin aksine, AB ile müzakere süreci kesilmedi, devam ediyor.

AB ile müzakereler 2005 Aralık ayından bu yana kesintisiz yürüyor. 2005-2006 tarama döneminin ardından gerçekleştirilen ilk AB Zirvesi’nin ardından bazı başlıkların açılması için açılış kriterleri konuldu. Yani bu başlıklar açılamadı. ama söz konusu başlıklar dışındaki AB muktesebatına dair diğer fasıllarda müzakereler sürmektedir. Yani ortada biten ve tekrar başlamasını beklediğimiz bir şey yok.

 

Kurtuluş Tayiz ve Avrupa Konseyi’nin Ahmet Hakan’a Yapılan Saldırıyı Kınama Açıklaması

Kurtuluş Tayiz, Akşam Gazetesi’nde yayımlanan 2 Ekim 2015 tarihli “Bir gazetecinin yediği yumruk, kaç şehide bedel?” başlıklı köşe yazısında Ahmet Hakan’a yapılan saldırıya verilen tepkileri konu edinmiş:

"Avrupa Konseyi, tarihinde belki de ilk kez atılan bir yumruk sebebiyle resmi bir bildiri kaleme alma gereği duydu!"

Öncelikle, bahse konu açıklama Avrupa Konseyi tarafından bir kurum olarak resmi bildiri halinde değil Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland tarafından yapıldı. Kurumlar ile kurum temsilcilerini ayırt etmek gerek.

İkinci olarak, Avrupa Konseyi tarihini araştırmaya çok gerek yok, benzer bir saldırı için mevcut Genel Sekreterin “Secretary General Thorbjørn Jagland condemns attack on Azerbaijani journalist Rasim Aliyev” başlığıyla 10 Ağustos 2015 tarihinde bir kınama metni yayımladığı görülüyor. Yani, tarihinde ilk değil bu tür bir açıklama. Ancak, Kurtuluş Tayiz’in “belki de” ifadesi kendisini net bir yanlıştan kurtarıyor.

Kaynaklar:

 

 

Yorumunuzu yazınız...