Atatürk’ün Cenaze Namazının Kılınmadığı İddiası Doğru Değil

Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze namazı 19 Kasım günü sabah 08:10’da Ord. Prof. Şerefettin Yaltkaya imamlığında Dolmabahçe Sarayı’nda bir salonda kılınmıştır. Cenaze namazına ilişkin çekilen bir fotoğrafın varlığı kamuoyuna yansımamıştır. Cenaze namazının kılındığı namaza katılanların şahitlikleri ve basına yansıyan haberlerle doğrulanabilmektedir. 

Yanlış İddia

 

Atatürk’ün vefatının üzerinden onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen cenaze namazının kılınıp kılınmadığı hâlâ toplumumuzda tartışılan bir husustur. Atatürk’ün din düşmanı olması nedeniyle cenaze namazının kılınmadığını iddia edenlerle Atatürk’ün cenaze namazının kılındığını belirtenlerin sert atışmalarına gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında ya da sosyal medyada eminiz herkes mutlaka şahit olmuştur.

Atatürk’ün cenaze namazı ile ilgili bilinen gerçek, cenaze namazı vefatından 9 gün sonra 19 Kasım Cumartesi günü sabahı sınırlı sayıda kişinin katılımıyla kamuoyuna açık olmayan bir şekilde Dolmabahçe Sarayı’nda Türkçe kılındığı ve cenaze namazına dair herhangi bir fotoğrafın çekilmediği ya da çekildiyse de kamuoyuyla paylaşılmadığı yönünde.

Atatürk’ün vefatı, cenaze namazı ve töreni ile Dolmabahçe’den Ankara Etnografya Müzesine olan yolculuğu şu maddelerde özetlenebilir:

  • Hepimizin bildiği üzere Mustafa Kemal Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda 10 Kasım 1938 günü sabahı 09:05’te hayata gözlerini yummuştu.
  • Türkiye’nin önde gelen dokuz tıp profesörünün imzasının bulunduğu ölüm raporu ‘‘…8 Kasım 1938 Salı günü bir kere daha gelen ve bütün dikkat ve ihtimama rağmen ilerlemesine mani olunamayan ve büyük bir hızla gelişen ikinci büyük koma içinde 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı, saat dokuzu beş geçe, muazzez ve büyük hasta terk-i hayat eylemiştir’’ cümlesiyle sona ermekteydi.
  • Vefatının ardından Mehmet Kâmil Berk, Atatürk’ün çenesini ipek bir mendille bağlamış, ayak parmaklarını pansıman sargısıyla birleştirmiştir.
  • Cenaze Gülhane Tıp Akademisi’nden Prof. Lütfi Aksu tarafından 11 Kasım günü tahnit edilerek özel bir tabuta yerleştirilmiş ve Dolmabahçe Sarayı’nın muayede salonunda katafalka konulmuştur.
  • 12 Kasım 1938 tarihinde hükümet tarafından alınan 21 Kasım 1938 günü Ankara’ya yapılması yönündeki karar 13 Kasım günü ilgili birimlere iletilerek cenaze töreninin hazırlıklarına girişilmiştir.
  • 16 Kasım günü Dolmabahçe Sarayı Merasim Salonundaki katafalkta 3 gün boyunca halkın ziyaretine açılan Atatürk’ün naaşını görmek için binlerce kişi Dolmabahçe Sarayı’na akın etmiştir. 17 Kasım günü oluşan izdihamda 11 kişi ezilerek hayatını kaybetmiştir. 18 Kasım’da ise cenaze halkın ziyaretine kapatılmıştır.
  • Atatürk’ün cenaze namazı naaş Dolmabahçe’den çıkarılmadan hemen önce 19 Kasım Cumartesi günü sabah 08:10’da camide değil Dolmabahçe Saray’ında bir odada kılınmıştır.
  • Cenaze namazı, Ord. Prof. Şerefettin Yaltkaya tarafından cenaze namazı kıldırılmıştır. Atatürk’ün cenaze namazının müezzinliğini Müezzin Hafız Yaşar Okur üstlenmiştir. Cenaze namazına katılan cemaatin sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte 10-15 kişi arasında olduğu cenaze namazına katılanların şahitlikleri üzerinden anlaşılmaktadır.
  • Atatürk’ün cenaze namazı Türkçe kılınmıştır. Namazda “Allahu ekber” yerine “Tanrı uludur”, “es-selâmu aleyküm ve rahmetu’llah” yerine “esenlik üzerinize olsun” denilmiştir.
  • Atatürk’ün naaşını yer aldığı sanduka, cenaze namazından sonra  top arabasına konulmuştur. Sirkeci’ye getirilerek Yavuz zırhlısına aktarılan naaş, İzmit’te trene aktarılarak Ankara’ya doğru yola çıkmış ve aynı günün akşamı 20.30’da Ankara’ya ulaşmıştır.
  • Cenazenin Dolmabahçe’den Etnografya Müzesi’ne yolculuğuna da binlerce kişi iştirak etmiştir.
  • 20 Kasım günü Ankara’da devlet erkânı ve halk tarafından karşılanan cenaze on iki general tarafından top arabasına koyulmuş ve yüz bir pare top atışıyla selamlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi önündeki katafalka konulmuştur.
  • Atatürk’ün naaşı 21 Kasım 1938 günü büyük bir cenaze töreni ile Ankara Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabri olan katafalka yerleştirilmiş ve ziyarete açılmıştır.
  • Ankara Etnografya Müzesi’nde 4 ay katafalkta kaldıktan sonra naaş, 31 Mart 1939 tarihinde geçici kabrinden (katafalk) alınarak Anıtkabir’in inşasına kadar bekleyeceği yere defnedilmiştir.
  • Vefatının üzerinden 15 yıl geçtikten sonra 10 Kasım 1953 tarihinde Atatürk’ün cenazesi Etnografya Müzesi’nden Anıtkabir’deki yerine aktarılmıştır.

 

Atatürk’ün Etnografya Müzesi’ndeki cenaze töreninden bir kare

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün “hafızamdır” dediği Hafız Yaşar Okur, Atatürk’ün cenaze törenini kendi el yazısıyla bir deftere kaydettiği hâtıratında şöyle aktarmıştır (Yaşanmış Olaylarla Atatürk ve Müzik, Riyâset-i Cumhûr İnce Saz Hey’eti Şefi Binbaşı Hâfız Yaşar Okur’un Anıları: [1924-1938], Haz. Halil Erdoğan Cengiz, Ankara, 1993, sf. 124):

‘‘… Dolmabahçe Sarayı’nda cümle kapısının önüne geldiğimde top arabasının durmakta olduğunu gördüm. İçeriye girerek yâver beylerin odasına gittim. Saat dokuza çeyrek kala sarayın büyük kapısı açıldı. Kumandan paşalar, vekiller, mebuslar kafile kafile gelmekte iken bu sırada Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya, otomobilin içinden, başında sarığı olduğu halde çıktı. Hemen karşıladım. Muhafız bölüğü kumandanı beyin odasına aldım.

Alt salonda bir faaliyet başladı. Ata’mın cenaze namazının nasıl kılınacağını bir kâğıdın üzerine yazmış, bana verdi.

Biraz sonra Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya ile harem salonunun kapısına gittiğimiz zaman, orta yerde, mermer masanın üzerinde ipekli şanlı sancağımıza sarılmış aziz Ata’mızın sandukasını gördüm. Baş ve ayak ucunda kumandan paşalar büyük resmi üniformalarıyla ihtiram mevkiinde kemâl-i tazimle görülmedeydi.

Biraz sonra namaza başlamak üzere kalabalık bir cemaatle Saray’ın salonunda Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya, Ata’nın sandukasının başına geçti ve ben de arkasında durmakta idim. Şerefeddin Yaltkaya’nın işareti üzerine, yükses sesle namaza başlamak üzere iken ‘‘Allah için namaza / Meyyit için duaya / Uyun imama ey hâzirun’’ diye seslendim.

Diyanet Reisi yüksek sesle ‘‘Tanrı uludur’’ diye namaza başladı ve ben de tekbirleri alarak yaşlı gözlerimle sevgili Ata’ma son vazifemi yerine getirdim.

Namazdan sonra kumandan paşalar büyük bir saygıyla Ata’nın sandukasını elleri ve başları üzerine alıp top arabasının üzerine koydular…’’

Atatürk’ün cenaze namazının halka açık şekilde bir camide kılınmaması ve cenaze namazına ilişkin herhangi bir fotoğrafın servis edilmemesi dikkatleri cezbeden bir konudur. İzdiham nedeniyle 11 kişinin hayatını kaybetmesi, nüfusu 700 bin civarında olan İstanbul’da Atatürk’ün cenaze namazının bir camide kılınmasının ciddi bir güvenlik sorunu yaratacağı (Cengiz Akseki (2016). “Atatürk’ün Ölümünün Türk Ulusal Basınına Yansıması (1938-1939)“, Belgi, Sayı 12, Yaz 2016/II) endişelerinin Atatürk’ün cenaze namazının Dolmabahçe’de halka kapalı şekilde kılınmasında etkili olduğu iddia edildiği görülmüştür. Ancak şüphesiz ki Atatürk’ün cenaze namazının bu haliyle icrasında hükümetin lâiklikle ilgili (cenaze namazının amacından saptırılabileceği, çeşitli hadiselerin meydana gelebileceği) çekinceleri önemli rol oynamıştır. Cenaze namazının kılınmasında ise Makbule Hanım’ın ısrarı etkili olmuştur. Anadolu Ajansı’nın cenaze namazına ilişkin haber metninde “ailesinin talebi üzerine” Atatürk’ün cenaze namazının kılındığı ibaresi yer almıştır (Ulus Gazetesi (1938). “Ata Bugün Ankarada”, 20 Kasım 1938).

Atatürk’ün cenaze namazının kılınmadan defnedileceği endişesiyle kız kardeşi Makbule Hanım’ın cenaze namazının kılınmasını talep ettiği bilinmektedir. Cemal Kutay’ın aktardığına göre Makbule Hanım’ın bu talebini ve tepkisini şöyle aktarmıştır (Yönetmen Tunç Boran’ın 906 Rakımlı Tepe Belgesel Filmi’nden (2003) aktaran Tunç Boran (2011). “Atatürk’ün Cenaze Töreni: Yas ve Metanet”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 47, Bahar 2011, s. 487-520):

“Makbule Hanımefendi, hole çıktı. Yüksek sesle ‘Bayar, cenaze namazı kılınmayacakmış’ diye ağladı. Bunun üzerine Celal Bayar merdivenlerden çıktı. Yüksek sesle duyurulurcasına ‘Atatürk’ün cenaze namazı kılınacaktır. Ananelerimiz, adetlerimiz neyse sonuna kadar yerine getirilecektir. Müsterih olun rahat edin, üzülmenize hiçbir sebep yoktur’ gibi birkaç cümle kullandı.”

Münir Hayri Egeli de Makbule Hanım ile Celal Bayar arasındaki bu görüşmenin yaşandığını ve Bayar’ın “Elbette Cenaze Namazı kılınacaktır” dediğini belirtmektedir (Münir Hayri Egeli (1959). Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, Yaşaroğlu Kitapçılık, İstanbul, sf.127).

Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi’nin “O’nun cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği bütün vatanda, bu farizanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir” fetvasını vermesinin ardından cenaze namazı Türkçe ezan ve tekbirlerle kılınmıştır.

Cenaze namazı tartışmasını, o dönemde İstanbul’da Ordu Komutanı olan ve cenaze töreninin güvenliğinden sorumlu olan Orgeneral Fahrettin Altay, şöyle anlatmaktadır (Fahrettin Altay (1970). On Yıl Savaş ve Sonrası, İnsel Yayınevi, İstanbul, sf. 501-502):

“Programa göre cenaze İstanbul’dan alınacak, Ankara’ya gönderilecekti. Ankara’ya sordum: ‘Cenaze namazı İstanbul’da mı yoksa Ankara ‘da mı kılınacak?’ Akşama kadar bir cevap alamadığım için akşam tekrar sordurdum. ‘Yarın sabah Başbakan Celal Bey, oraya gelecek. Görüşürsünüz’ cevabını aldığım vakit hayret ettim. Acaba bunda görüşecek ne vardı? Ertesi sabah Bayar, geldi. Dolmabahçe Sarayında görüştük. Cenaze namazı konusunda düşünceleri, İstanbul’da veya Ankara’da cenaze namazı esnasında bazı dini olaylar meydana gelmesinden laik hükümet çekiniyordu. Kendilerine ben: ‘Bir şey olacağını sanmam. Bu gelenek olmuş bir dini vecibedir, namaz kılınmazsa bu millet elli sene sonra, yüz sene sonra mezardan çıkarır, namazını kılar. Onun için namaz kılınmayacaksa, beni vazifemden affetmenizi rica ederim’ dedim” 

Namaz kılınmazsa, ben de istifa ederim” diyen Orgeneral Fahrettin Altay’a Celal Bayar’ın cenaze namazının dindeki yerini vurgulayarak şöyle yanıt verdiği aktarılmaktadır (Mehmet Barlas (2000). Türkiye’de Darbeler ve Kavgalar Dönemi, Birey Yayınları):

“Laikliği yobazca yorumlayanların teklifiydi bu.. Benim babadan kalma hocalığım var ya.. Cenaze namazının camide kılınmaması halinde istifa edeceğini söyleyen Altay’a bunun farz değil, farz-ı kifaye olduğunu anlattım. Cenaze kaldırılmadan önce namazın kılınmasının şeriata aykırı olmadığını, yani dini hükümlere aykırılık bulunmadığını izah ettim. Böylece Dolmabahçe Sarayı’nda, Vakıflar Müdürü tarafından, Atatürk’ün cenaze namazı kıldırıldı. Saraydakiler cemaati teşkil ettiler.”

 

Atatürk’ün İstanbul’dan Ankara’ya sevk edilirken cenaze töreninden bir kare

 

Ulus Gazetesi’nin 20 Kasım (Son Teşrin) 1938 tarihli baskısında millî yasın 11’inci gününde “Ata Bugün Ankarada” başlıklı “Bütün İstanbul büyük ölüyü çok içli bir törenle uğurladı” alt başlıklı birinci ve iç sayfalarında aktarılan haberde Atatürk’ün naaşının İstanbul’daki son anları ve Ankara’ya sevki süreci aktarılmıştır. 20 Kasım 1938 tarihli Ulus Gazetesi’nin 7. sayfasında yer alan Anadolu Ajansı muhabiri Cemal Kutay ve Neşet Atay’ın telefonla aktardığı haber metninde Atatürk’ün cenaze namazının “ailesinin talebi ile kılındığı” vurgulanarak şu bilgiler sunulmuştur:

“İçerde merasim başlamadan, ailesinin talebi ile büyük ölünün namazı kılınmak suretiyle hususî merasim yapılıyor tekbir Türkçe verilmiş, namazı, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Direktörü Ordinaryüs Profesör Şerafettin Yolkaya tarafından kıldırılmıştır.”

 

Ulus Gazetesi’nin 20 Kasım 1938 tarihli sayısı (Fotoğraflar için Ümit Doğan‘a teşekkürler)

 

Ulus Gazetesi'nin 20 Kasım 1938 tarihli sayısında Atatürk'ün cenaze törenine ilişkin yer alan haber

 

Ulus Gazetesi'nin 20 Kasım 1938 tarihli sayısında Atatürk'ün cenaze törenine ilişkin yer alan haber

 

Ulus Gazetesi’nin 20 Kasım 1938 tarihli sayısında Atatürk’ün cenaze törenine ilişkin yer alan haber

 

Orgeneral Fahrettin Altay Atatürk’ün cenaze namazının kılındığını şöyle teyit etmektedir (Fahrettin Altay (1970). On Yıl Savaş ve Sonrası, İnsel Yayınevi, İstanbul, sf. 502):

“Saray’da birkaç saf teşkil edilmiş, Vakıflar Müdürü Şerafettin Efendi imam olarak cenaze namazını kıldırmış, sonra tabut omuzlarda taşınarak top arabasına konulmuş, oradan Sirkeci’ye büyük merasimle ve uzun yol boyuna dökülen İstanbul halkının gözyaşları ile nakledilerek Yavuz zırhlısına emanet edilmiş ve İzmit’te trene bindirilmek suretiyle Ankara’ya getirilmişti.”

Cenaze namazını tarihçi yazar Cemal Kutay şu şekilde anlatmaktadır (Cemal Kutay (1981). Atatürk’ün Son Günleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, sf. 190):

”Hemşiresi Makbule Atadan Hanımefendi cenaze namazının nerede kılınacağını genel sekreteri Hasan Rıza’dan sormuştu. Cenazenin bir camiye götürülmesinin dinen şart olup olmadığını, devrin büyük din alimlerinden, İlahiyat Fakültesi İslam Dini Felsefesi Ordinaryüs Profesörü Mehmet Şerafettin Yaltkaya’dan sorulmuş, böyle bir şer-i zorunluluk olmadığı fakat bir kerede Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçiden sorulmasını istemişti. Rıfat Hoca, Yaltkaya’nın kanaatini tasvip ederken: ”O’nun cenaze namazı tertemiz hale getirdiği bütün vatanda bu farızanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir.” demişti. Cenaze namazı resmi tören başlamadan saat 8’i 10 geçe, salonun ortasındaki büyük avizenin altına konmuş iki masa üzerine tabutun yerleştirilmesinden sonra kılındı. İmamlığı, Rıfat Börekçinin 1942’de ölümünden sonra Diyanet İşleri Başkanlığına getirilecek olan ve bu hizmeti ölümüne kadar ifa edecek olan Ord. Prof. Mehmet Şerafettin Yaltkaya Hoca yaptı…” 

Enver Behnan Şapolyo ise Atatürk’ün cenaze namazı hakkında şu bilgileri vermektedir (Enver Behnan Şapolyo (1955). Atatürk’ün Hayatı, Ankara, Güneş T. A. O. Matbaası, sf. 381):

”Saat 6.30’da hafif bir yağmur çiseliyordu. Tam saat 7 de cenazeyi taşıyacak top arabası kapının önüne getirildi. Üniversite talebeleri de kapının önünde sıralandılar. Orgeneral Fahrettin Altay ve arkasında Vali Mühittin Üstündağ ve diğer büyük zevat, 7.30’da komuta heyeti saraya geldiler. 8.15’te on iki general merdivenlerden aşağı indiler. Bunlar cenazeyi top arabasına koyacaklardı. General Ekrem Baydar, Sabr Turtuğ, Ziya Ekiner, Nuri Yamut, İshak Avni, Osman Tufan, Hakkı Özgener, Enis Erkucak, Zeki Erokay, Kurtcebe Noyar top arabasının etrafını çevirdiler. Cenazeye Fahrettin Paşa kumanda ediyordu, içeride merasim başlarken, kardeşinin arzusu üzerine, büyük ölünün içeride cenaze namazı kılındı . Hafızlar tarafından Türkçe tekbir getirildi. Muayeed salonu bu güzel sesli hafızların tekbirleriyle inliyor, sarayın bütün ıssız odalarını dolduruyordu. Cenaze namazını İslam Tetkikleri Enstitüsü Profesörü Şerafettin Yaltkaya kıldırdı. Bu zaman etraftan toplar atılmaya başlandı. Sokaklar insan almıyordu. Bütün apartman pencereleri başla doluydu. Aynı zamanda bir Türk hava filosu da sarayın üstünden uçuyordu. 8.18’de tabut merdivenlerden ağır ağır iniyordu. On iki general, abanozdan yapılmış olan tabutu 8.21’de top arabasına koydular. Bu top arabasına üç çift siyah kadana koşulmuştu. Fahrettin Altay, atlas bayrağı tabutun üstüne serdi. Top arabasının üzerinde bulunan bir sehpada pirinç üzerine nakşedilmiş şu sözler yazılmıştı: “Atatürk’ün top üstünde naklinde konulan sehpa – 19.11.1938.” yazılı idi.” 

Gazeteci Asım Us, cenaze namazı hakkında günlüğüne şu notları almıştır (Asım Us (1966). Asım Us’un Hatıra Notları, Vakit Matbaası, İstanbul’dan aktaran Tunç Boran (2011). “Atatürk’ün Cenaze Töreni: Yas ve Metanet”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 47, Bahar 2011, s. 487-520)

“Atatürk din hususunda (laik) idi, yani devlet işleri ile din ve vicdan işlerini tamamıyla birbirinden ayırmıştı. Atatürk (laik) olduğu için cenaze namazını da, resmi merasim dışında olarak kendi ailesi kıldıracaktır. Hükümet’in bu husus ile alakası bulunmayacaktır.” 

 

 

Murat Bardakçı Atatürk’ün cenaze namazına katılan ve 1980’lere kadar hayatta olan ismini paylaşmadığı bir kişiden dinlediğini belirttiği Atatürk’ün cenaze namazı ile ilgili detayları Habertürk Gazetesi‘nde 11 Kasım 2018 günü yayınlanan “Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda kılınan cenaze namazını tekrar anlatayım…” başlıklı yazısında şöyle aktarmıştı:

“Dolmabahçe Sarayı’nda katafalka konan cenazenin Ankara’ya nakil günü yaklaşırken, Ankara’dan ‘dinî merasim kat’iyyen yapılmayacak’ şeklinde bir talimat geldiğini işittik. Talimatı hiçbirimiz görmedik, resmen de tebliğ edilmedi ama emir Dolmabahçe’de hemen herkesin dilindeydi.

Cenaze, 19 Kasım sabahı erken saatlerde Ankara’ya nakledilmek üzere saraydan alınacaktı. Hazırlıklar devam ederken rahmetlinin hemşiresi Makbule Hanım katafalkın bulunduğu yere geldi, “Cenaze namazı kılınmadan Mustafa’mı hiçbir yere göndermem!” diye avaz avaz bağırdı ve gidip tabutun yanıbaşına oturdu.

Ortalık birbirine girdi. Bazı işgüzarlar ‘Ankara’dan emir geldi hanımefendi, yapmayın, etmeyin’ diye Makbule Hanım’ı sakinleştirmeye çalışacak oldular ama hanımefendi daha da hiddetlendi, ‘Namazı kılınmadan burayı terketmem! Beni kolumdan tutup dışarıya atmadan ağabeyimi götüremezsiniz’ dedi. Maiyet erkânı daha da telâşlandı ve ne yapacaklarını sormak için Ankara’ya telefon açtılar.

Aradan yarım saat geçtikten sonra Ankara’dan yeni talimat geldi. ‘Gözlerden uzak bir şekilde, mümkün olduğu kadar az bir cemaatle, dışarıya da hiçbir şekilde aksettirilmeden kılınsın; kat’iyyen fotoğraf çektirilmesin ve namazın kılındığı protokol kayıtlarına da aksettirilmesin’ deniyordu. Makbule Hanım’ın namazın camilerden birinde kılınması yolunda ısrar edebileceği düşünülerek zamanın Diyanet İşleri Reisi Rıfat Efendi’den (Börekçi) sarayda kılınabileceği konusunda fetva da alınmıştı.

Yanlış saymadı isem, cemaat ben dahil olmak üzere 11 kişiden ibaretti. İmamete, Şerefeddin Efendi geçti (dört sene sonra, 1942’de Diyanet İşleri Reisi olacak olan din âlimi Şerefeddin Yaltkaya) ama o senelerde Arapça ezan ile tekbir yasaktı ve ne yapacağımız hususunda kararsızdık… Arapça tekbir getirdiğimiz takdirde devletin, Türkçe okuduğumuz takdirde de Makbule Hanım’ın hışmına uğramamız ve hanımefendinin ‘Yeniden, doğru dürüst kılın’ demesi ihtimali vardı.

Tabutun önünde saf tuttuk, Şerefeddin Efendi imamete geçti, tekbiri ‘Tanrı uludur’ diye Türkçe getirdi, namaza başladık ve Efendi diğer üç tekbiri de Türkçe getirdi. Sıra ‘Esselâmü aleyküm ve rahmetulah’ diye selâma gelmişti, Şerefeddin Efendi her iki selâmı da ‘Esenlik üzerinize olsun’ diye yine Türkçe verdi.

Şerefeddin Efendi selâmları vermek için başını her iki yana çevirdiği sırada çehresinde acı bir tebessümün mevcudiyetini hisseder gibi oldum ama bilmiyorum, belki de yanılmışımdır…

Makbule Hanım, namazın kılınmasını salonun bir köşesinde ağlayarak ve dualar ederek takip etti ve çok şükür korktuğumuza uğramadık… Tekbirin ve selâmların Türkçe olmasına bir şey demedi; belki de ağabeyini kaybetmiş olmanın verdiği elemden fark etmemişti.

Namaz bittikten sonra kapılar açıldı, askerler geldiler ve tabut saraydan çıkartıp avludaki top arabasına yerleştirildi…”

 

Hürriyet Gazetesi’nin 10 Kasım 1998 tarihli sayısında yer alan “Atatürk’ün Cenaze Namazı Türkçe Dualarla Kılınmıştı” başlıklı haberi

 

Atatürk’ün Cenaze Namazına Dair Yanlış İddialar

Atatürk için düzenlenen bu cenaze törenini lâdini, yani dini gerekliliklere aykırı şekilde niteleyenler de “Atatürk ün Cenaze Namazı Kılınmamiş ve Toprak Kabul etmediği için Mumyalanıp Anıtkabir e Konulmuştur. Müslüman Diyenler var YAZIK!” şeklinde paylaşım yapanlar da mevcuttur.

Bu fotoğraf bir belgedir… Hani soruyor ya bazıları… “Atatürk’ün cenaze namazı hangi camide kılındı?” diye.. Saklayın bu fotoğrafı..” notuyla paylaşılan aşağıdaki fotoğrafın Atatürk’ün 19 Kasım 1938 tarihinde İstanbul Eminönü’ndeki Yeni Cami’deki cenaze namazından olduğu iddiası ise doğru değildir. Atatürk’ün cenaze namazı Eminönü Yeni Camii’de kılınmamıştır. Eminönü’nde resmi bir cenaze merasimi de yapılmamıştır. Dolmabahçe’den top arabasıyla Sirkeci’ye getirilmiş olan Atatürk’ün naaşı, İzmit’e götürülmek üzere Yavuz Zırhlısı’na yüklenmiştir. Naaşın Dolmabahçe’den Sarayburnu’na olan yolculuğu şöyle gerçekleşmiştir:

“Cenaze namazının kılınmasından sonra naaşın bulunduğu tabut, 19 Kasım 1938 günü 08.21’de, Dolmabahçe’den çıkarılarak top arabasına konuldu. Resmi nakil törenini oluşturan cenaze korteji saat 08.59’da hareket etti. Kortej, tramvay yolunu takiben Tophane, Karaköy, köprü yolu ile Eminönü Meydanı, Bahçekapı, Sirkeci ve Salkımsöğüt üzerinden Gülhane Parkı ve park içindeki yolu takiben Sarayburnu’na 12.26’da ulaştı.”

(Behçet Kemal Çağlar (1955). Dolmabahçe’den Anıtkabir’e, Sel Yayınları, İstanbul’dan aktaran Tunç Boran (2011). “Atatürk’ün Cenaze Töreni: Yas ve Metanet”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 47, Bahar 2011, s. 487-520)

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Kasım 1938 tarihinde Eminönü Yeni Cami’de Cenaze Töreninden Olduğu İddia Edilen Fotoğraf Doğruyu Yansıtmamaktadır

 

Atatürk’ün Cenaze Namazının Kılınmadığını İddia / İma Eden, Cenaze Namazı Hakkında Hatalı Bilgi Paylaşan Yazarlar

Atatürk’ün cenaze namazı kılınmadan defnedildiğini iddia ve ima eden yazarlar şu şekilde:

Hakan Albayrak, Milli Gazete’de 20 Haziran 2000 tarihinde yayınlanan “Bir Cenaze Namazı” başlıklı yazısında Atatürk’ün cenaze namazının kılınmadığını iddia etmişti:

"Mustafa Kemal Paşa cenaze namazı kılınmadan defnedildi. Ve bundan ne devlet rahatsız oldu, ne toplum"

Albayrak, Milli Gazete’de 28 Haziran 2000 tarihinde yayınlanan “Faka Bastım” başlıklı yazısında bu defa Atatürk’ün cenaze namazının kılınmadığı iddiasının yanlış olduğunu belirterek okurlarından özür dilemişti:

"Bir meseleyi doğru dürüst araştırmadan kulaktan dolma bilgilerle yazdım. Ve faka bastım. Okurlarımı yanılttığım ve kötülerin eline koz verdiğim için özür dilerim"

Özür yazısında bahsi geçen satırları nedeniyle Atatürk’ün cenaze namazına ilişkin hatayı düzeltmesine rağmen Hakan Albayrak ve gazetenin yazı işleri müdürü Mehmet Terzi hakkında 5816 Sayılı “Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanunu” hükümlerine muhalefette bulunarak “Atatürk’ün manevi şahsiyetine neşren hakaretten” dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı emriyle Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 18 ay hapis cezası istemiyle yargılanmıştı. Yargılama sonucunda hakkında verilen 15 ay mahkumiyet cezasının Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin onayının akabinde cezaevine giren Albayrak 4 ay tutuklu kalarak cezasının tamamlanmasının ardından tahliye olmuştu.

Yenisöz Gazetesi‘ndeki “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi 164” başlıklı 3 Mart 2019 tarihli yazısında Alparslan Yasa, Atatürk’ün cenaze namazını “uydurma” olarak nitelemiş:

"İslâmın amansız hasımlarından, Kemalist “Dîn İnkılâbı”nın yemînli propagandacısı, “Ebedî Şef”inin Resmî Cenâze Merâsimi Kumandanı, uydurma “cenâze namazı”nın mürettibi, Kemalist kültür jenosidinin başlıca fâillerinden Orgeneral Fahrettin Altay (...)"

Milliyet ve Cumhuriyet Gazetesi eski köşe yazarı Can Dündar ise Twitter hesabından yaptığı 9 Kasım 2018 tarihli paylaşımında Atatürk’ün cenaze namazının Türkçe kılındığını vurgularken, namazın tamamlandığı sağ ve sola verilen selâmı “es-selâmu aleyküm ve rahmetu’llah” yerine “selâmun aleykum” şeklinde aktarmış (Hanefi ve Şafii mezheplerine göre namazda selam verilirken “es-selâmu aleyküm ve rahmetu’llah” denilir. Maliki mezhebinde selam lafzına “ve berekâtühü” de ilave edilir):

“#Atatürk’ün cenaze namazında ‘Allahu ekber’’değil,‘‘Tanrı uludur’’denmişti; şimdi yasak. Namaz, ‘‘Selâmun aleykum’’diye değil,‘‘Esenlik üzerinize olsun’’diye bitmişti; şimdi hayal. Naaşı taşıyan bando Chopin çalmıştı; şimdi Segah Tekbiri kural. #Atamİzindeyiz diyorlar ya; yalan!”

Ersoy Dede, Star Gazetesi‘ndeki “FETÖ’cüler cezaevinde öldürülüyor!” başlıklı 11 Kasım 2016 tarihli yazısında Atatürk’ün cenaze namazından fotoğraf karesinin olmamasından dem (!) vurmuş:

"Yani insan istiyor ki, bu sene yeni bir resim çıksın ve hepimiz, ‘vay be’ diyelim... Mesela Gazi Mustafa Kemal'in daha evvel hiç görmediğimiz cenaze namazından bir kare olabilir.. Ne zaman çıkacak o resim?.."

Tıbbiyeli Hikmet adlı sitenin “Atatürk’ün cenaze kılınmadı yalanı” başlıklı incelemesinin bir tespitiyle kapatalım:

“Çünkü bir insanın cenaze namazının sorumluluğu vefat eden kişiye değil onun yakınlarına aittir. Yani cenaze namazı ile vefat eden kişi arasında bir yükümlülük yoktur.”

 

Atatürk'ün cenaze namazı

 

2 Yorumlar

  1. Mehmet Can Mutlu Reply

    Sevgili Malumatfuruş.org, Atatürk’ün ölüm saati yanlış verilmiş zannedersem dikkate alıp düzeltirseniz memnun olurum. saygılar.

Yorumunuzu yazınız...