Ankara’nın 13 Ekim 1923’te Değil 15 Ocak 1945’te Başkent Olduğu İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

Bugün 13 Ekim, Ankara’nın başkent oluşunun yıl dönümü. 13 Ekim 1923 tarihinde yeni kurulan devletin idari yapısının merkezi olarak Ankara ilan edilmişti. Ancak, Ankara’nın başkent oluş tarihinin 13 Ekim 1923 değil 15 Ocak 1945 olduğunu öne sürenler mevcut.

Ömrüm Ankara kitabının yazarı ve Karar Gazetesi yazarı D. Mehmet Doğan, “Ankara kaç yıldır “başkent”?” başlıklı yazısında bu iddiasını şöyle aktarmıştı:

Şu anda Ankara’nın başkent olduğundan şüphe yok. Fakat 13 Ekim 1923 Ankara’nın “başkent” olduğu tarih değildir. Bugün hiç bir kemalizm iddiacısı, 1920’lerin metinlerini okuyup anlayamaz. Hele ki, kanun metinlerini!

 

 

Bu cehaleti de belki mazur görmek lâzım. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı’nın sitesinde de aynı yanlış tekrarlanıyor:  “İsmet Paşa (İnönü), bir kanun teklifi hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sundu. “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara’dır” şeklindeki bir maddelik kanun teklifi kabul edildi (13 Ekim 1923). Kanunun yürürlüğe girmesiyle Ankara yeni Türk devletinin başkenti oldu.”

 

 

Metinde payitaht, başkent veya başşehir ibareleri geçmiyor. Buna karşılık “makarr-ı idare” deniliyor. “Makarr”, “oturulan, durulan, karar kılınan yer, mesken, karargâh” demek. Kısaca “Ankara idare merkezidir” denilmek isteniyor. Neden? Çünkü İstanbul’da Halife var. Bu yüzden doğrudan başkent, başşehir denilemiyor.

 

1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)nda da aynı ibare var. Bu ibarenin “başkent” olarak değiştirilmesi, ancak 1945’te Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Anayasa olarak öztürkçeleştirilmesi sırasında mümkün oluyor. “Madde 2: Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi Layik ve Devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara’dır.”

 

Kısacası Ankara 15 Ocak 1945’ten itibaren başkenttir!

 

Bu yanlış anlaşılmanın sebebi ise “makarr-ı idaresi” kavramının yanlış yorumlanmasına ve 15 Ocak 1945 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 1924 Anayasası’nın Türkçeleştirilmiş halinde kullanılan ifadeye dayanıyor.

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilân ediliş sürecinde, Ankara’nın başkent kabul edilmesi önemli bir noktaydı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul yerine yeni devletin başkentinin konumunun belirlenmesi süreci, İsmet İnönü’nün 14 vekil ile birlikte Ankara’nın devlet merkezi yapılması için 9 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunduğu kanun teklifi ile nihayete erdi.

 

ankaranın başkent oluşu kanun teklifi
İsmet İnönü’nün 14 vekil ile birlikte Ankara’nın devlet merkezi yapılması için 9 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunduğu kanun teklifi
ankaranın başkent oluşu kanun teklifi
Ankara’nın başkent olmasına yönelik kanun teklifinin imzacıları (İsmet (Malatya), Ferid Recai (Çorum), Zülfi (Diyarbekir), Dr. Fikret (Ertuğrul), Seyfi (Kütahya), Hilmi (Malatya), Mahir (Kastamonu), Rüşdü (Erzurum), Sabit (Erzincan), Rasim (Sivas), Necati (Bursa), Mehmed Kamil (Karahisarı Sahib), Ali Rıza (İstanbul), Kazım Hüsnü (Konya), Refet (Bursa))

 

Ankara’nın Türkiye devletinin başkenti olması hakkındaki Malatya Milletvekili İsmet İnönü ve 14 vekilin sunduğu 2/188 sayılı önergeye dair Meclis Başkanlık Makamı’na sunulan gerekçe metni şu şekilde idi:

Riyaseti Celileye

Lozan Muahedesinin mütemmimlerinden olan Tahliye Protokolünün tatbikatı hitam bulmuş ve baştanbaşa ecnebi işgalinden, kurtulan Türkiye’­ nin fiilen tamamiyeti tahakkuk eylemiştir. Milletimizin en kıymettar mallarından İstanbul’umuz Hilafeti İslâmiyenin makam olan vaziyetini Âlemi İslâm içinde tahsisan ve hasran Türk Milletinin vesaiti müdafaasına mevdu olarak ilelebet muhafaza edecektir. Diğer taraftan Türkiye Devletinin makarrı idaresi için Büyük Millet Meclisinde karar vermek zamanı gelmiştir. Bir devletin merkezini tâyin için esas olacak mülâhazat yeni Türkiye’nin makam idaresi Anadolu’da ve Ankara şehrinde intihabedilmek lüzumunu âmirdir. Mülâhazatı mezkûre muahedenameyle boğazlar için kabul edilen ahkâm yeni Türkiye’nin esası mevcudiyetini, memleketin menabii kuvvet ve inkişafını Anadolu’nun merkezinde tesis etmek lüzumunu vaziyeti coğrafya ve sevkulceyşiyenin müsaadesi dahilî ve haricî emniyet ve istidadı hususunda mespuk olan teearip ile hulâsa olunabilir. Bu mülâhazatın her biri başlıbaşma br ehemmiyeti katiyeyi haizdir. Devletin makam idaresinin yeni bir şekilde tesis ve inkişafına, biran evvel başlamak ve dahilî ve haricî tereddütlere nihayet vermek için âtideki maddei kanuniyenin kabulünü arz ve teklif ederiz.

Ankara’nın başkent olmasına yönelik Anayasa Encümeni tarafından düzenlenen 10/10/1923 tarihli otuz beşinci toplantı ikinci oturumunda okunarak aynen kabul edildi. Meclis oturumunda ise Ankara şehrinin, Türkiye devletinin başkenti olması büyük çoğunlukla kabul edildi (Meclis oylaması neticesinde maddenin ittifakla kabul edildiği itirazına yönelik Başkan Ali Fuat Paşa (Cebesoy) tarafından “Efendim, kalkmıyan el vardır. Müttefikan diyemem, gördüm, ekseriyeti azîmeyle kabul edilmiştir.” ifadeleri kullanılmıştır).

İsmet İnönü ve arkadaşları Meclis’e Ankara’nın başkent ilânı için bir Kanun teklifi sunmuştu, Meclis’te bu teklif bir Meclis Kararına dönüşmüştü. Ancak Ankara’nın başkent ilânı yürürlükteki Anayasa’ya yansımamıştı. Ankara’nın başkent olduğuna yönelik Kanuni Esasiye’ye bir kanun maddesi ilave edilmediğini oturumu yöneten Ali Fuad Paşa (Cebesoy) şu sözlerle belirtmişti:

Kanunu Esasiye bir madde ilâve etmedik. Encümen mazbatasını reyi âlilerine vaz’ettim. Encümen mazbatasını dikatle okuyunuz efendim

Ankara’nın başkent olarak kabul edildiği Meclis Kararı şu şekilde idi:

Karar Numarası: 27
Karar Tarihi: 13 Ekim 1923

 

Ankara Şehrinin, Makarr-ı İdâre İttihazı Hakkında

Ankara şehrinin Türkiye devletinin makarr-ı idaresi olması hakkındaki Malatya Mebusu İsmet Paşa Hazretleri’nin 2/188 numaralı teklifi kanunisi üzerine, Kanuni Esasi Encümeni’nce tanzim olunan 10/X/1339 tarihli mazbata, 13/X/1339 tarihli otuz beşinci içtimaın ikinci celsesinde bilkırae aynen kabul edilmiş ve Ankara şehrinin Türkiye devletinin makarr-ı idaresi olması, ekseriyeti azime ile takarrür etmiştir.

 

13 Teşrîn-i evvel 1339

 

ankara makarr-ı idare
Ankara’nın Başkent Yapılması Hakkında Meclis Kararı

 

Bu Meclis Kararı’nın kabulüyle birlikte “Türkiye devletinin makarr-ı idaresi Ankara şehri” olmuştu.

“Makarr-ı İdare” ifadesi, karargâh, karar alanın yeri, payitaht, hükümet merkezi, devletin başkenti anlamlarına gelmektedir.

13 Ekim 1923 tarihinde kabul edilen maddedeki “makarr-ı idare” terimi ile hükümetin merkezi kastedilmişti.

Örneğin, Gelibolu Vekili Celal Nuri İleri, Meclis’teki konuşmasında makarr-ı idare kavramının başkent anlamına geldiğini şu sözlerle vurgulamıştı (TBMM Tutanakları 2. Dönem 2. Cilt 35. Birleşim – Sayfa 667):

“Amerika’da 7,5 milyon nüfuslu ve dünyanın birinci veya ikinci derecede bir şehri olan New – York makarrı idaresi değildir. Washington makam idaresidir ve hattâ Amerika İttihadına dâhil olan Devletin makarrı idaresi de New – York değildir. Evyon isminde küçük bir kasabadır. Efendiler! Makarrı idarenin mutlaka topografya itibariyle Devletin kalemlerinin tam merkez noktasını da teşkil etmesi doğru değildir.”

“Efendiler! Zannolunmasm ki; Ankara şehri Türk Devletinin makam olmakla biz İstanbul’u siyaseten, idareten, iktisaden terk ediyoruz, ihmal ediyoruz; hayır efendiler!”

“Biz Ankara’yı merkez ittihaz etmekle başlıbaşma mânayı müfit bir program ittihaz ediyoruz. İstanbul beynelmilel, fevkalmilel Osmanlı Hükümetinin makamydı. Ankara Millî bir Devletin, bir Devleti hürrenin makarrı olmak üzere ayrıca bir mânayı müfittir. Binaenaleyh biz Ankara’da yeni Devletimizi, yeni Hükümetimizi, yeni teşkilâtımızı kuracağız. Şebeke! iktisadiyemizi kuracağız. Ankara bittabi Merkezi Hükümet olmakla değişecektir. Ankara’da gerek idarî, gerek beledî velhâsıl istirahat ıhususunda her türlü ihtiyacatımızm temini temennisini ref ile lâyihai kanuniyenin derhal kabul Duyurulmasını istirham ederim.”

Mustafa Kemal Atatürk ise Nutuk‘ta 15. bölümde “Türkiye Devleti’nin makarr-ı idâresi Ankara şehridir” ifadesine yer vermiş ve Ankara’nın “makarr-ı idâre” oluş sürecini şöyle aktarmıştı:

“Efendiler, Lozan Muâhedesi’nin mütemmimlerinden olan tahliye protokolü tatbik olunduktan sonra, kâmilen ecnebi işgalinden kurtulan Türkiye’nin, fiilen tamamiyeti tahakkuk eylemişti. Artık yeni Türkiye Devleti’nin makarr-ı idâresini, kanunen tespit eylemek icap ediyordu. Bütün mülâhazat, yeni Türkiye’nin makarr-ı idâresini Anadolu’da ve Ankara şehrinde intihap eylemek lüzumunu âmirdi.

 

Coğrafî ve sevkü’l-ceyşî vaziyet en kat’î ehemmiyeti hâizdi. Devletin, makarr-ı idâresini bir an evvel tespit ederek, dahilî ve haricî tereddütlere nihayet vermek elzem idi. Fi’l-hakika, ma’lûm olduğu vechile, makarr-ı idârenin İstanbul kalacağı veya Ankara’ya nakledileceği meselesi üzerinde, evvel ve âhir dahil ve hariçte tereddütler izhâr olunuyor, matbûatta beyânât ve münakaşata tesâdüf ediliyordu. Ez-cümle, yeni İstanbul mebuslarından bazıları; Refet Paşa başta olmak üzere, İstanbul’un pâyitaht kalması lüzumunu, bazı misâllere istinâden isbât etmeye çalışıyorlardı. Ankara’nın, gerek iklim, vesâit-i münakale ve kabiliyet ve istidat ve gerek mevcut tesisat ve teşkilât nokta-i nazarından, hiç de münasip ve müsait olmadığını söylüyorlar ve İstanbul’un pâyitaht olması lâzım ve mukadderdir, diyorlardı. Bu ifadeye dikkat olunursa, bizim makarr-ı idâre tâbirinden kastettiğimiz mâna ile bu ifadelerde pâyitaht tâbirini kullananların nokta-i nazarları arasında bir fark görmemek mümkün değildir. Binâenaleyh, bu hususta zaten mukarrer olan nokta-i nazarımızı resmen ve kanunen teyid ettirerek, pâyitaht tâbirinin de yeni Türkiye Devleti’nde mâna ve mahall-i istimâli kalmadığını göstermek lâzım geldi. Hariciye Vekili İsmet Paşa, 9 Teşrinievvel 1923 tarihli bir madde-i kanuniyeyi Meclis’e teklif etti. Zîrinde daha on dört kadar zatın imzası olan bu teklif-i kanunî 13 Teşrinievvel 1923 tarihinde uzun müzakere ve münakaşalardan sonra ekseriyet-i azîme ile kabul edildi. Madde-i kanuniye şudur: “Türkiye Devleti’nin makarr-ı idâresi, Ankara şehridir.”

Misak-ı Millî’nin 4. maddesinde İstanbul’un önemine vurgu yapmak üzere “Makarr-ı Hilâfet-i İslâmiyye” (“İslam halifeliğinin karar merkezi”), “Pâyitaht-ı Saltanat-ı Seniyye” (“saltanatın payitahtı”) ve “Merkez-i Hükümet-i Osmaniye” (“Osmanlının hükümet merkezi”) ifadeleri kullanılmıştı.

13 Ekim 1923 tarihli Meclis oturumundaki görüşmelerde makarr-ı idare ve makarr-ı hilafet ayrımı dile getirilmişti. Örneğin, Tunalı Hilmi Bey yaptığı konuşmada hilafet ve devlet ayrımının oluştuğunu, İstanbul’un sadece hilafet merkezi olarak kaldığını şöyle aktarmıştı:

Evet arkadaşlar; onu Âlemi Islâmm makam yapmakla orasını büyütüyor. Binaenaleyh, Türk Âlemi İslama olan rabıtasını muhafaza ederek merkezi Anadolu’suna, Anadolu’nun göbeğine çekiyor. (Çekilmiyor sadaları, gürültüleri) Makam Hilâfet ve makam Saltanat… Makam Hilâfet ve makam Devlet itibariyle: O halde arkadaşlar! Zeki Bey biraderimizin endişesi katiyen gayrivârittir. Zira İstanbul’da bundan böyle büyük, daha şümullü bir İstanbul olmuştur. Zira tamamiyle makam Hilâfet kesilmiştir. Yalnız vaktiyle bin şu kadar sene evvel Türk’ün ruhu gayrişuurî olarak İstanbul’u fethetmeye azmetmiş ise yine Türk, ilâyevmilkıyame İstanbul’u muhafaza edeceğine ruhiyle yemin ediyor. (O o sesleri) Tecdid’ilman ediyor. Buna hiç şüphe yok. Yalnız Ankaralılardan bekliyeceğimiz rehberlik varsa o da daima istanbul diye kulaklar çmlıyacağı, ve istanbul’a gidip geldikçe daima gözler İstanbul’a bakacağı için bir cemiyet teşkili şartdyle istanbul’un âtisi ve istikbaliyle alâkadar olmalıdırlar.

Ankara’nın “makarr-ı idare” ilânının ardından 3 Mart 1924’te Halifelik makamı kaldırılana kadar olan süreçte “makarr-ı hilâfet” görevini İstanbul yürütmüştü. Ancak, hilâfetin de kaldırılmasıyla birlikte İstanbul’un halifeliğin karar merkezi olduğunu belirten “Makarr-ı Hilâfet-i İslâmiyye” niteliği de ortadan kalkmış ve bu tarihten itibaren İstanbul Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir vilayetine dönüşmüştür (İhsan Seddar Kaynar (2017). “Ankara’nın İktisadi Değişimi ve Başkent Olma Süreci”. Current Debates in Economics & Econometrics Volume 2. Ijopec Publication Limited). Böylelikle devletin tek makarrı Ankara olmuştu. Daha sonra Ankara’nın tek “makarr” statüsü “makarr-ı idare” atfı olmadan 1924 Anayasası’na eklenmişti.

20 Nisan 1924 kabul edilen “Teşkilatı Esasiye Kanunu”, yani 1924 Anayasası’nın 2. maddesinde Ankara’nın devletin “makarrı” yani başkenti olduğu şöyle aktarılmıştı:

“Türkiye Devleti’nin resmî dili Türkçe’dir; makarrı Ankara şehridir.”

“Teşkilatı Esasiye Kanunu”nun 2. maddesindeki bu atıfla birlikte devletin tek merkezinin Ankara olduğu hususu Anayasa’ya eklenmiştir.

Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 2. maddesi 1928 ve 1937 yıllarında değiştirilse de “makarrı Ankara şehridir” ifadesi aynen korunmuştur.

Ankara’nın başkent olduğu tarih olarak 15 Ocak 1945’in öne sürülmesinin sebebi ise bahse konu günde Resmi Gazete’de yayımlanan bir kanun ile ilgili.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasaları olarak 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları sayılır. Ancak, 1945 yılında anlam olarak değişiklik getirmese de Türkçeleştirilen kavramları ile 1945 Anayasası da bahse değer bir olgu.

1924 Anayasası yani Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, TBMM’de kabul edilen 10 Ocak 1945 tarihli 4695 sayılı Kanun’un 15 Ocak 1945 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanması ile birlikte anlamında bir değişiklik yapılmaksızın Türkçeleştirilmişti.  Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Türkçeleştirildiği bu yasa ile “Türkiye Devletinin makam idaresi Ankara şehridir” maddesi “Başkent Ankara’dır” olarak değiştirilmişti.

 

1924 anayasası 15 ocak 1945
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu Türkçeleştirerek yenileyen 10 Ocak 1945 tarihli 4695 sayılı Kanun

 

15 Ocak 1945’te yürürlüğe giren Anayasa metni, Teşkilât-ı Esasi’nin kabul edildiği süreçte kullanılan hukukî terimler yerine ilgili dönemden güncel Türkçeden karşılıklar sunmuştu. “Teşri salahiyeti” yerine “yasama yetkisi”, “icra kudreti” yerine “yürütme erki”, “tecelli” yerine “belirme”, “temerküz” yerine “toplanma” ifadeleri getirilmişti. Yapılan değişikliklerden biri “makarr-ı idare” yerine “başkent” kelimesinin kullanılmasıydı. Ankara için kullanılan “makarr-ı idare” tabirinin başkente dönüşmesi ile anlam olarak herhangi bir yenilik getirilmemiş -4695 sayılı Kanun’un genelinde olduğu gibi- sadece Türkçeleştirme hedeflenmişti.

Ezcümle, Ankara’nın başkent ilân edildiği ya da olduğu tarih 13 Ekim 1923’tür, 15 Ocak 1945 değil. 

 

 

Ankara’nın Başkent Oluş Süreci İle İlgili Hatalı Bilgi Paylaşan Yazarlar

Fatin Dağıstanlı, Bugün Gazetesi’nde yayınlanan 7 Ocak 2016 tarihli “Başkent İstanbul olmalı…” başlıklı yazısında Ankara yerine İstanbul’un başkent olması gerektiğini iddia ederken bir hata yapmış:

"Cumhuriyet ile birlikte 13 Ekim 1923’te TBMM’ye verilen bir yasa önergesi ile başkent olan Ankara, ne derece bugün yeni Türkiye’nin vizyonunu karşılayabiliyor?"

Cumhuriyet ilân edilmeden önce başkent oldu Ankara. 13.10.1923 < 29.10.1923

 

Yorumunuzu yazınız...