Plasebo Dışında Bir Etki Sağlamayan Akupunktur İddia Edildiği Gibi İşlevsel Bir Yöntem Değil 

 

Bu yazımızda tamamlayıcı tıp yöntemlerinden biri olarak tanımlanan akupunktur uygulamasının iddia edildiği gibi işlevsel olmadığını ve öne sürülen faydalarının gerçek dışılığını anlatacağız.

Geleneksel Çin tıbbında yüzlerce yıl öncesinden bu yana kullanımı olan akupunktur, vücutta “akupunktur noktaları” olarak adlandırılan belirli bölgelere, ince uçlu özel iğnelerin batırılması şeklinde uygulanmaktadır. İğnelerin bu bölgelere batırılması ile uyarılmalar gerçekleştiği ve bunun da hastada bir şekilde iyileşme sağladığına inanılmaktadır. Akupunkturun obezite, zayıflık, kısırlık, aşırı stres, sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları, kas ve eklem ağrıları, kalp ve bağırsak hastalıkları gibi çok çeşitli rahatsızlıkları iyileştirdiği ya da bunlara karşı fayda sağladığı iddia edilmektedir. Akupunktur uygulamasının anestezik etkisi olduğu ve ameliyatlarda bu amaç ile kullanılabileceği de iddialar arasındadır.

Akupunktur çeşitleri, iğnelerin batırıldığı farklı noktalara göre el, yüz, ayak, kulak, burun akupunkturu gibi isimler almaktadır. Bedenin bütününe uygulanan çeşidine ise vücut akupunkturu adı verilmektedir. Her bir çeşidin, bulunduğu bölge ile bağlantılı rahatsızlıklara olumlu etki ettiği, vücut akupunkturunun ise genel olarak birtakım hastalıkları iyileştirdiği öne sürülmektedir.

Sağlık Bakanlığı’nın izni ve denetimi altında ülkemizde de pek çok hastanede uygulanmakta olan akupunktur, özellikle 20. yüzyılın son yarısından itibaren dünya genelinde bir popülarite kazanmıştır. İlaçsız ve sadece iğneler yardımı ile uygulandığından dolayı insanlar üzerinde “doğal bir tedavi” intibası bırakması bunda etkilidir; ancak akupunktur, iddia edildiği gibi işlevsel bir yöntem değildir ve plasebo dışında herhangi bir etki sağlamamaktadır.

Akupunktur, çıkış noktası olan Uzakdoğu’da “yin” ve “yang” olarak adlandırılan ve temelinde evrende iki karşıt enerjinin yer aldığını savunan bir düşünce sistemine dayandırılmaktadır. Bugün, sadece Uzakdoğu’da değil; farklı coğrafyalarda akupunkturistler arasında mistik bir anlam yüklemek adına akupunkturu hâlâ bu felsefe ile birlikte ananlar mevcuttur. Tamamen kültürel olan ve bilimsel hiçbir temeli bulunmayan düşünsel kavramlara dayandırılmış bir uygulamanın, hastalıklara herhangi bir şekilde olumlu fayda sağlaması mantıklı ya da mümkün değildir.

Akupunkturistler, iğnelerin batırıldığı akupunktur noktalarının hangi özelliklerine göre ya da ne sebepten ötürü seçildikleri ile ilgili de kesin bir bilgi sunamamaktadır. Kimileri bu noktaların “çakra” adı verilen enerji bölgeleri ile ilgili olduğunu söylemektedir; ancak tahmin edileceği üzere bu mantıklı bir açıklamaya ya da bilimsel bir kanıta dayanmamaktadır, tamamen gerçek dışıdır. Kimileri ise bu noktaların deneme yanılma yolu ile bulunduğunu ve altlarında yatan nedenin tam olarak bilinmediğini iddia etmektedir. Akupunktur noktalarına dair bir diğer inanış da bu noktaların vücut meridyenleri adı verilen ve vücuttaki enerjiyi taşıdığı öne sürülen çizgiler üzerinde bulunduklarıdır. Bu meridyenlerin de bilimsel bir temele dayanmadığını söylememize gerek yok sanıyoruz.

Geleneksel bir Çin uygulaması olan akupunktur, her ne kadar son zamanlarda dünya çapında yaygınlık kazanmış olsa da özellikle geçtiğimiz yüzyılda bu uygulama üzerinde çalışıp sözde faydalarını duyurmaya gayret edenler ekseriyetle Çinli akupunkturistlerdi. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu Mao Zedong ve partisinin, ülkelerinin politik çıkarları için, geleneksel Çin tıbbının dünya çapında yayılmasına yönelik politikaları ve teşvikleri de bilinmektedir. Bu politikaların, akupunkturun Batı toplumunda yaygınlaşmasına öncülük ettiğini söylemek yanlış olmaz.

Akupunkturun yaygınlığını göz önünde bulundurunca kanıtlanmış bir uygulama olabileceği düşünülse de aslında iddia edilen faydaları sağladığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Akupunkturistlerin kaynak olarak gösterdiği çalışmaların hiçbirisi kesin bir veri ortaya koyabilmiş değildir; genellikle ucu açık bilgiler sunmaktadırlar. Bu çalışmaların hemen hepsinde “daha iyi araştırılmalı” ya da “ileride yeniden gözden geçirilmeli” gibi çalışmanın kesin bir sonuca ulaşmadığını bildiren ifadeleri görmek mümkündür. Ayrıyeten akupunkturun işlevsiz olduğunu ortaya koyan çok sayıda bilimsel çalışma yapılmıştır. Bunların bir kısmını aktaracak olursak:

  • Archives of Internal Medicine dergisinde yayımlanan bir çalışmada, akupunktur iğnelerinin işlevselliği araştırılmıştır. Çalışmaya katılan gruplardan birine iğneler ile akupunktur uygulanmış; diğer bir gruba ise iğne yerine kürdanlar ile sahte akupunktur uygulanmıştır. Çalışmanın sonucunda, kürdan kullanılan katılımcılardan ve iğne kullanılan katılımcılardan elde edilen veriler arasında belirgin bir fark olmadığı, kürdanların da iğneler ile aynı etkiyi yarattığı gözlenmiştir. Böylece iğnelerin işlevsel olmadığı ve tek etkilerinin plasebo olduğu ortaya konmuştur.
  • Anesteziyoloji alanında önde gelen akademik dergilerden olan Anesthesia & Analgesia’da yayımlanan bir makalede, akupunkturun hiçbir faydasının olmadığı ya da faydasının klinik bir önemi olmayacak kadar az olduğu ifade edilmiş ve tüm etkisinin plasebo olduğundan bahsedilmiştir. Makalede yazarlar, akupunktur konusunda yapılan üç binden fazla denemede uyumlu sonuçlar bulunamadığı için artık bu uygulamanın işlevselliğini kanıtlamaya çalışanların vazgeçmesi gerektiğini ve daha fazla uğraşmanın para israfı olacağını da eklemişlerdir.
  • Önceleri tamamlayıcı tıp olarak adlandırılan uygulamaları icra eden; ancak ilerleyen yıllarda yaptığı çalışmalar ile bu yöntemlerin işlevsiz olduğunu görerek çark eden Dr. Edzard Ernst’in de aralarında bulunduğu bir grup bilim insanı, inme geçirmiş hastalar ile yaptıkları bir araştırmada, akupunkturun bu hastaların tedavisindeki işlevselliğini incelemişlerdir. Çalışma sonucunda akupunktur uygulanan ve uygulanmayan hastalar arasında bir fark gözlemleyememiş ve akupunkturun inme sonrası tedavide hiçbir fayda sağlamadığı sonucuna varmışlardır.
  • • Akupunkturun psikoaktif madde bağımlılıklarının tedavisindeki işlevselliği de çeşitli çalışmalarda araştırılmıştır. Bunlardan biri de Yale Üniversitesi Tıp Fakültesinden Dr. Arthur Margolin ve arkadaşları tarafından 620 hasta ile gerçekleştirilen ve The Journal of the American Medical Association (JAMA) dergisinde yayımlanan çalışmadır. Hastaların bir kısmına akupunktur uygulanarak ortaya çıkacak farkların araştırıldığı çalışmada, akupunkturun işlevsel olduğuna dair bir kanıt bulunamamış ve bu yöntemin kokain bağımlılığı tedavisinde kullanılmaması gerektiği sonucuna varılmıştır.
  • Western Sydney Üniversitesinden Caroline Smith ve arkadaşlarınca 800 hasta ile yapılan bir çalışmada, akupunkturun iddia edildiği gibi kısırlık tedavisinde etkili olup olmadığı incelenmiş; ancak çalışmanın sonucunda, akupunktur uygulanan hastaların canlı doğum oranlarında bir fark gözlenmemiştir.
  • Harvard Üniversitesinde irritabl bağırsak sendromu (IBS) hastaları ile yapılan ve akupunkturun ağrıları azaltmaktaki etkilerinin incelendiği bir çalışmada, bir grup hastaya geleneksel akupunktur uygulanırken; diğer bir gruba sahte akupunktur uygulanmıştır. Sonuç olarak iki hasta grubu arasında ağrıların azalması yönünden herhangi bir farka rastlanmamıştır.
  • Texas Üniversitesinden Dr. Maria Suarez-Almazor ve arkadaşları tarafından dizlerinde osteoartrit olarak da bilinen kireçlenme bulunan hastalar ile yapılan bir çalışmada da yine geleneksel ve sahte akupunktur uygulanan iki farklı grup ile çalışılmıştır. Hastaların bir bölümüne “akupunkturun çok faydalı olacağı” tarzında telkinler yapılmıştır. Sonuç olarak, sahte ve geleneksel akupunktur uygulanan hastalar arasında bir farka rastlanmazken; her iki grupta da telkin yapılan hastalar ile yapılmayanlar arasında fark bulunmuştur. Bu da, akupunkturun işlevsiz olduğunu ve bir etki gözlendiği takdirde bunun plasebodan ibaret olduğunu gözler önüne sermektedir.

Yapılan tüm bu çalışmalara baktığımızda, akupunkturun plasebo dışında herhangi bir olumlu etkisi olmadığını; hatta kimi durumlarda çeşitli zararları olabildiğini görmekteyiz. Örneğin bel fıtığı gibi standart tedavisi genellikle cerrahi operasyon olan rahatsızlıklar için akupunktur yönteminin kullanılabileceği tavsiye edildiğinde, hastanın alması gereken tedaviye ulaşması engellenebilir ve bu da çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Zaten düşündüğümüz zaman, derinin maksimum 1-2 santimetre kadar altına batırılmış bir iğnenin, kasların alt kısmında yer alan kıkırdağa sıkışmış bir siniri mucizevi bir şekilde bulunduğu yerden çıkarmasını beklemek pek mantıklı olmaz.

Bunlarla birlikte akupunktur uygulaması esnasında ya da sonrasında gelişen pek çok komplikasyon ve hayatını kaybeden onlarca hasta bildirilmiştir. Modern tıbbi bir tedavinin de uygun koşullarda icra edildiği takdirde plasebo etkisi oluşturabildiği bilinirken, sırf plasebo oluşturmak için akupunktur gibi çeşitli riskler barındıran ayrı bir yöntem uygulamak ne kadar etik ve doğrudur, bunun iyice düşünülmesi lazım.

Kısaca, akupunkturun plasebo dışında herhangi bir faydası yokken; ölüme kadar giden olası zararlara yol açabileceği bilinmektedir.

 

3 Yorumlar

  1. verdiğiniz detaylı bilgilerden ötürü çok teşekkür ederim

  2. düzenli olarak ziyaret ettiğim sitelerden biri ve yine faydalı bir makale olmuş sap olun

Yorumunuzu yazınız...