NOT: İslam ile ilişkili bazı gerçeküstü dini anlatıların ve kavramların işlendiği İslam mitolojisinde ölünün başını tabuta vurduğu an öldüğünü anladığı yönünde bir anlatı bulunduğu işbu yazı yazıldıktan sonra fark edilmiştir. Bu haliyle yazıdaki Ahmet Altan’ın hatalı bir bilgi sunduğu iddiası yanlıştır. 

Ahmet Altan Cezaevinde Yazdığı Kitapta İslamiyete Göre Mezara Konan Ölünün Durumu ve Ölüm Hakkında Bilinci Konusunda Yanlış Bilgi Sunmuş

Kurucusu ve genel yayın yönetmeni olduğu Taraf Gazetesi’nde “Kum Saati” adlı köşesinde yazılarını da yayınlayan Ahmet Altan’ın, 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından gözaltına alınışının 3. yılında 10 Eylül 2016 sabahı gözaltına alınış sürecini aktardığı “Bir Cümle” adlı öyküsü çeşitli basın organlarında yayınlandı.

Cezaevinde kaleme aldığı, henüz Türkçe versiyonu basılmayan ve 19 denemeden oluştuğu belirtilen “Dünyayı Bir Daha Hiç Görmeyeceğim” adlı kitabındaki bahsi geçen öyküde Ahmet Altan, gözaltına alındığında polis aracına bindirildiği anda gözaltı nedeniyle karşılaştığı kısıtlanma hissini İslamî mitolojiye göre ölünün tabuta konulduktan sonraki anla aktarmaya çalışmış. Ancak, bunu yaparken dinî kaynaklarda geçmeyen ilginç menkıbevî anlatıya başvurmuş.

Bahsi geçen öyküden ilgili bölüm şu şekilde:

“Evden çıktık.
Kapıda bekleyen sivil polis arabasına bindik.
Çantamı kucağıma alıp oturdum.
Kapılar kapandı.
Ölüler, öldüklerini bilmezlermiş. İslam mitolojisine göre cenaze mezara konup üstüne toprak atıldıktan sonra cemaat dağılırken ölü de kalkıp evine dönmek istermiş. Kalkmaya çalıştığında başı tabutun kapağına çarpınca öldüğünü anlarmış.
Kapılar kapanınca benim de başım tabutun kapağına vurdu.
O arabanın kapısını açıp inemezdim.
Eve dönemezdim.”

Ahmet Altan’ın İslam mitolojisi tanımıyla kastına odaklanmadan, İslamî kaynaklarda meftanın öldüğünü anladığı ana odaklanacağız.

Yaptığımız taramada, meftanın vefat ettiğini tabuta konduktan sonra evine dönmek isteyip kalkmaya çalışırken başını tabut kapağına çarptığı an olduğunu aktaran bir kaynağa rastlayamadık.

İslâm’a göre ölü, ruhun cesedinden ayrılmasından sonra öldüğünü anlamakta olup, ruhun cesetten ayrılması ile nimet ve azap başlamaktadır.  Kur’an-ı Kerim ve hadislerde, vefat eden kişinin öldükten sonra öldüğünün farkında olacağının, canı alınırken göreceği muamelenin imanı ve ameline göre farklı olacağının aktarıldığı görülmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de ölüm hali tasvir edilirken canın köprücük kemiklerine veya boğaza dayanmasından, ölenin ve etrafındakilerin telâşa düşmesinden ve ölüm baygınlığından söz edilmekte, ancak bu durum kâfir, zalim ve münafıkların ölüm halini ifade etmektedir

Muhammed Suresi 27. ayette “Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nice olur?” ve Kâf Suresi 19. ayette “Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” denir” buyrulmaktadır. Kur’an ayetleri incelendiğinde, ölünün öldüğünden canını alan meleklerin söylem ve tutumları aracılığıyla farkında olacağı anlaşılmaktadır.

Ölüm anı ise bir hadiste (Buhârî, “Riḳāḳ”, 41; Müslim, “Ẕikir”, 14-18) şöyle aktarılmaktadır:

“Senin zannettiğin gibi değildir. Bir mümine ölüm hali gelince ilâhî rıza ve lutufla müjdelenir. Artık onun için hiçbir şey âhiret yolculuğu kadar sevimli değildir. Kâfire ölüm hali gelince karşılaşacağı azap kendisine bildirilir. Artık onun için de hiçbir şey ölüm kadar sevimsiz olmaz. Kâfir, Allah’ın huzuruna çıkmaktan hoşlanmadığı gibi Allah da onunla mülâki olmayı murat etmez” 

Bir diğer hadis-i şerifte ise ölüm anında yaşanan acı, yünün içinden çekilen dikene benzetilerek, dikenin yünden bir şeyler kopardığı gibi, ölümün de mutlaka acılarının olacağını belirtilmiştir.

 

Özetle, İslâmi kaynaklara göre vefat eden kişi öldüğünün farkına canı alındığı an varacaktır. Mezara konulduktan sonra kalkmak isterken başını tabuta çarptığında değil.

 

“Darbeye ilişkin subliminal mesaj vermek” suçlamasıyla gözaltına alınan Ahmet Altan, 23 Eylül 2016 tarihinde tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilmişti. Yapılan yargılamada hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından bozulmuştu. Yargıtay, Ahmet Altan’ın eyleminin “Anayasa’yı ihlal suçunu” değil, “FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçunu oluşturduğuna karar vermişti. Verilen kararın ardından tahliye talebi reddedilen Ahmet Altan, işbu yazının yazıldığı tarih itibarıyla 1084 gündür Silivri Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunmaktadır.

 

NOT: İslam ile ilişkili bazı gerçeküstü dini anlatıların ve kavramların işlendiği İslam mitolojisinde ölünün başını tabuta vurduğu an öldüğünü anladığı yönünde bir anlatı bulunduğu işbu yazı yazıldıktan sonra fark edilmiştir. İslam mitolojisinde cenaze gömüldükten sonra ölünün başını vurduğu anın şöyle aktarıldığı görülmektedir:

“Cenaze gömüldükten sonra herkes gider; sadece hoca kalır. Hocanın kalmasının sebebi sorgu melekleri gelince cevabı doğru versin diyedir. Hoca ölenin annesinin adını söyleyerek talkında bulunur. Konuyla ilgili yöre halkının anlatısı şöyledir: “Ölü yıkanmayı, kefenlemeyi, kabre götürülmeyi herşeyi görür, kendi kendine – Ay bu kimdir, ölen kimdir, dermiş. Kabre konduktan sonra cemaat dönerken, o da onlarla birlikte dönmek ister. Üç defa başını kaldırır bakar, kafası üzerine uzatılan sala çarpar, o zaman anlar öldüğünü – Eyvah der. Demek ölen benim. Orada ödü patlar.””

Bu haliyle yazıdaki Ahmet Altan’ın hatalı bir bilgi sunduğu iddiası yanlıştır.

 

Yorumunuzu yazınız...