Romanya’daki Adakale’nin ve 12 Adanın İsmet İnönü Döneminde Kaybedildiği İddiası Doğruyu Yansıtmıyor

Adakale ve 12 Ada, İsmet İnönü Dönemi olarak nitelenen ve İnönü’nün Cumhurbaşkanlık görevini üstlendiği 1938-1950 yılları arasında kaybedildiği iddiası doğru değildir. 12 Ada, Lozan Antlaşması’nın çok öncesinde kaybedilmişti. Adakale ise İsmet İnönü’nün heyet başkanı olarak katılım sağladığı Lozan Müzakereleri neticesinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile kaybedilmiştir. Ancak, Adakale’nin boşaltılması Tuna nehri üzerinde Romanya ve Yugoslavya’nın ortaklaşa gerçekleştirdiği Demir Kapı Barajı (Iron Gate Dam) inşaatı nedeniyle 1967 yılında sular altında kalmasıyla birlikte gerçekleşmiştir. 

Adakale’nin ve 12 Ada’nın İnönü döneminde kaybedildiğine dair iddialar son dönemde tekrar gündeme geldi.

Tarafsızhaber.com yazarı Mehmet Hakan Sağlam‘ın Halis Özdemir ve Yalçın Koçak’la birlikte katıldığı Akit TV’deki Vizyon adlı programın 2018 yılı Şubat ayındaki bir yayınında şu ifadeleri kullanmış ve büyük tepki çekmişti (19:45’te):

“Lozan Antlaşması’nda bizim Romanya’da bir adamız vardır. Lozan Antlaşması’nda bahse konu olmadığı geçmediği için bizim üzerimizde kalmış. Ama o dönemin yöneticileri, bu meşhur İsmet İnönü denen zat biz burayı nasıl koruyacağız diye Romanya’ya vermiş. Aynı şekilde 12 adaları ya biz burayı nasıl koruyacağız diye kalkmış Yunanlılara vermiş. Ya bu adam vatan hainidir.”

https://youtu.be/30sKniyDsEw?t=1173

Mehmet Hakan Sağlam aynı yayında “İsmet İnönü hakkında Kur’an’da ayet var”  ve “genelev yapılan cami var” iddialarında da bulunmuştu.

 

Adakale İsmet İnönü Döneminde Mi Kaybedildi?

500 mt. genişliğinde ve 1,7 km. uzunluğundaki Adakale (Ada Kale ya da Ada Kaleh şeklinde de anılır), Tuna (Danube) Nehri üzerinde ve Romanya ve Sırbistan sınırında yer alan bir adadır. Daha doğrusu bir adaydı. Adakale, 1965 yılında başlanan ve 1972 yılında tamamlanan Tuna Nehri üzerinde inşa edilen Demir Kapı Hidroelektrik Santralinin rezervuar suları altında kalmıştır.

 

Adakale’nin Haritadaki Yeri

 

Sular altında kalana kadar Türk nüfusu barındıran bu Tuna adası, Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1691 yılında fethedilmiştir. Osmanlı’nın Balkanlardan geri çekilmesine rağmen Ada’daki Türk varlığı devam etmiş. 1867’de Adakale çevresindeki toprakları Sırbistan’a bırakılmış olsa da, nüfusu neredeyse tamamen Türk olan Adakale fiilen Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalmıştır. Berlin Kongresi’nde Adakale’ye dair herhangi bir maddenin onaylanmaması ve 1878 yılında gerçekleşen bu Kongre sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması’nda hakkında amir bir hüküm bulunmamasıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğu adadaki egemenliğini devam ettirmiştir.

1920 yılında imzalanan Trianon Antlaşması’nda ise adanın Romanya’ya verilmesine karar verilir; fakat Adakale meselesi detaylı olarak incelenmez ve karar uygulamaya geçirilemez.

Lozan Görüşmeleri sürecinde ise, bir toprak bağımız kalmamış olsa da Adakale’nin hangi ülkeye ait olacağı ele alınır. Hatta Adakale üzerindeki tartışmalar öyle bir hâl alır ki, Lozan Müzakerelerini kilitler. Ancak, Türk heyetinin ısrarcı tutumunu müzakerelerin kilitlenmemesi için yumuşatması neticesinde Adakale’den vazgeçilir.

Adakale’nin adı Lozan Antlaşması‘nda açık bir hüküm geçmez. Bu nedenle Adakale üzerindeki tüm hak ve senetlerinden Romanya yararına açık bir atıfla vazgeçmemiş olduğu iddia edilir. Ancak, Lozan Antlaşması’nın 16. , 25. ve 26. maddeleri gereğince Türkiye Cumhuriyeti Adakale üzerindeki egemenlik hakkından vazgeçmiştir.

“Madde 16 – Türkiye işbu Andlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup gene bu Andlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda —ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar.”“Madde 25 — Türkiye kendisi ile yanyana savaşmış Devletler ile öteki bağıtlı Devletler arasında yapılan Barış Andlaşmaları ve ona ek Sözleşmelerin geçerliğini tanımağı ve eski Almanya İmparatorluğu, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan toprakları ile ilgili olarak alınmış ya da alınacak kararları kabul etmeği ve böylece belirlenecek sınırları içindeki yeni Devletleri tanımağı yükümlenir.”

“Madde 26 — Türkiye şimdiden Almanya’nın, Avusturya’nın, Bulgaristan’ın, Yunanistan’ın, Macaristan’ın, Polonya’nın, Romanya’nın, Sırp – Hırvat – Sloven Devleti ve Çek – Slovakya Devletinin sınırlarını, işbu sınırların 25. Maddede anılan Andlaşmalar ya da ek tüm Sözleşmelerle saptanmış ya da saptanacağı biçimde tanıdığını ve kabul ettiğini açıklar.”

16. maddede statüsü belirlenmemiş şekilde bırakılarak ve 26. maddede Trianon Antlaşması’nı tanınarak Rumeli’deki son toprak kaybımız, Ana Vatan’la hiçbir toprak bağı olmadığı hâlde Adakale olmuştur.

Yani, 1923’te en batıdaki toprak parçamız olan Adakale, İsmet İnönü Dönemi olarak nitelenen ve İnönü’nün Cumhurbaşkanlık görevini üstlendiği 1938-1950 yılları arasında değil, İsmet İnönü’nün Dışişleri Bakanı ve Türk heyeti başkanı olarak katılım sağladığı Lozan Barış Konferansı neticesinde 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’nı imzaladığı Lozan Barış Antlaşması ile birlikte kaybedilmiştir.

İsmet İnönü hatıratında Adakale’nin Türk toprağı olarak kalması için Lozan’daki müzakereler esnasında nasıl ısrarcı olduğunu hatıratında şu şekilde aktarır:

"Hatta bir mebusun ha­tırlatması üzerine, Tuna Nehri içinde bulunan Romanya elindeki Adakale’nin de kurtarılması lazım geldiğini karar altına aldılar. Adakale, Berlin Mu­ahedesinde unutulmuş ve bizde kalmıştı. Bu sefer de kurtarılması karara bağlandı."
"Hudutlar ve arazi meseleleri görüşülürken, Meis Adası ve Adakale üzerinde münakaşalar oldu. Biz Meis Adasını istiyorduk, Adakale’yi is­tiyorduk. Meis Adası, İtalyanlar için mühim bir mesele mahiyetini aldı. Adakale meselesi de Romanya için büyük bir mesele mahiyetini aldı. Bu iki ada için çok münakaşa ettik. Adakale meselesinde, Berlin Muahedesi hazırlanırken unutularak Türkiye’de kalmış bir meseledir diye karşımıza çıkmışlardı. Meis Adasının bizim bakımımızdan bir özelliği vardı. İtalyan­lar, hiç olmazsa karasularımız içinde bulunan Meis Adası için ısrar et­mesinler, diyorduk. Her hakkımız üzerinde olduğu gibi, Meis Adası ve Adakale üzerinde ısrar ettik ve kuvvetle müdafaa ettik. Nihayet bu mad­deler de talik olundu."
"Hudut meselelerinin, arazi meselelerinin müzakeresi esnasında, İstanbul Hükümeti tarafından Londra’ya tayin olunmuş eski vezirlerden bir zatla görüştüm. Galiba Mustafa Reşit Paşa adında bir kimse idi. İstanbul Hükümetinin memuru olduğu için, zaferden sonra memuriyeti hitam bul­muş ve özel işleri için beni ziyarete gelmişti. Kendi meselesi üzerinde görüştükten sonra bana, konferansa ait fikirlerini söyledi. Bazı tavsiye­lerde bulunmak arzusundaydı. Esasen gün görmüş, uzun zaman devlet hizmetlerinde bulunmuş, iç ve dış münasebetleri tanıyan, tecrübeli bir in­sandı. Konferans hakkında fikirlerini söylerken, sulh yapmak ihtiyacından bahsetti. Sözü memleketin halinden sulh yapmanın zaruretinden Ada­kale meselesi üzerine getirdi. Ve Adakale meselesini bana teferruatı ile anlattı. Adakale, Berlin Muahedesinde unutularak kalmış, fakat ondan sonra çok güçlüğe uğramışlar. İşin ince noktası unutulmasında değil, bir ilişki kesilirken mevkiin nazarı dikkate alınmasındadır. Adakale coğrafi vaziyeti itibariyle de bizim idaremizde kalmaya müsait vaziyette bulun­muyor. Bana bunları söyledikten sonra, benim müdafaa tarzımı çok nazik bir eda ile tenkit etti. Adakale meselesinden dolayı konferans inkıtaa uğ­rar ve sulh bozulursa, bunun doğru olmayacağını uzun boylu anlattı. Ken­disine, konferansın inkıtaını nereden çıkardınız, belki ikna edip alacağım, dedim. O da bunun imkânı yok, çok ısrar ediyorsunuz, diyordu. Böyle bir vaziyette sulh müzakerelerinin kesilmesi ihtimali onu endişeye sevk etmiş ve ikaz etmeyi vazife saymıştı. Aramızda böyle bir konuşma oldu, sonra ayrıldık. Demek istiyordu ki, konferansın birinci safhasında arazi taleple­ri meyanında bunun söylenmediğini, şimdi ilk defa ortaya atıldığını ileri sürerler ve cevap verirlerken, beni güç durumda bırakırlar. Adakale me­selesinden ikinci konferansta bahsedişim, onun da dikkatini celbetmiş ve benim bununla uğraşmamı doğru bulmamıştı. Bu misali vermekten maksa­dım, Adakale üzerinde hak iddia ederken, müdafaa tarzımın bu sebeple konferansı inkıtaa sevk edecek bir manzara ve kanaat uyandırdığını be­lirtmektir. Adakale münakaşalarının İstanbul Hükümetinin eski Londra mümessilinin üzerinde bile böyle ciddi bir tesir yapmış olduğunu gördüm."

Mehmet Hakan Sağlam’ın iddia ettiği üzere “burayı nasıl koruyacağız” diyerek verilmez Ada Kale…

 

Adakale’nin 1890-1900 arasındaki haline dair bir kartpostal (Kaynak: National Geographic)

 

Neyse devam edelim…

Lozan sonrasında Sırbistan ve Romanya arasında halk tarafından yapılan oylama neticesinde Adakale Romanya’ya bağlanır.

1965 yılına gelindiğinde ise Tuna Nehri üzerinde Romanya ve Yugoslavya’nın baraj inşaatı faaliyetine girişmesi ile birlikte Adakale ülke gündemine yeniden girer. Yapıldığı dönemde bir nehir üzerinde inşa edilen en büyük baraj olduğu iddia edilen Demir Kapı Barajı’nın su tutmaya başlamasıyla birlikte sular altında kalacak olan Adakale, Türkiye siyasetinin ve basının ilgisine mazhar olur. Son nüfus sayımına göre, 167 hanelik adada 680 kişinin yaşadığı adanın Türk sakinleri, 1967 yılında Romanya ordusunun adadaki evlerin bir bölümünü yıkması ile birlikte adayı terk eder. Bir kısmı Türkiye’ye göçer bir kısmı da yine Tuna üzerindeki Şimian Adası’na yerleştirilir (Bu adaya yerleşen. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel de 1967 yılında Romanya’ya gerçekleştirdiği ziyarette Adakale’yi görüşmelerde gündeme getirir ve adayı ziyaret eder.

Adakale’nin geçmişine dair TRT Avaz’ın “Balkanlar’da Son Kaybettiğimiz Toprak: Adakale” adlı ve Deutsche Welle’nin “Romanya’da batık Türk adası” adlı yayınları izlenebilir:

 

Adakale Hakkında Hatalı Bilgi Paylaşan Köşe Yazarları

Ekrem Buğra Ekinci, Türkiye Gazetesi’ndeki “Sular altında kalan son vatan toprağı” başlıklı 25 Şubat 2009 tarihli yazısında Adakale’deki Osmanlı hakimiyet süresini yaklaşık 3 asır yerine 500 yıl olarak zikretmişti:

"Osmanlı geleneklerini 500 sene canlı bir şekilde yaşatan Tuna Nehri üzerinde küçük bir adaydı Adakale..."

 

12 Ada İsmet İnönü Döneminde Mi Kaybedildi?

Ege Denizi’ndeki 12 Ada’nın tamamı İsmet İnönü’nün katıldığı Lozan’daki müzakereler esnasında değil, Lozan’dan çok önce kaybedilmişti.

12 Ada, 1911 yılında İtalya’ya bırakılmışken, Ege Denizi’ndeki diğer adalar ise 1912 Balkan Savaşı’nda Yunanistan tarafından işgal edilmişti. I. Balkan Savaşı sonunda gerçekleşen Londra Konferansı’nda 30 Mayıs 1913 tarihinde imzalanan Londra Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Ege Adaları’nın geleceğine dair kararı (büyük) devletlere bırakmış ve böylelikle adalar üzerindeki hakimiyetini fiilen kaybetmiştir. 14 Kasım 1913 tarihinde imzalanan Atina Antlaşması ile Meis hariç 12 adanın İtalya’ya, Gökçeada ve Bozcaada hariç diğer adaları Yunanistan’a bırakılması kararlaştırılmıştı. Bu adaların durumu, Lozan Antlaşması’nın imzalanması öncesindeki  görüşmelerde ele alınmamıştı. İtalya’ya bırakılan adaların Yunanistan’a geçişi de çok sonraları 1947 yılında gerçekleşmişti. 12 Ada 10 Şubat 1947 tarihli Paris İtalyan Barış Antlaşması ile gayri askerî statüde olmaları kaydıyla Yunanistan’a bırakılmıştı.

12 Ada’nın kaybedilmesine ilişkin süreç hakkında daha fazla detay için Fuat İnce’nin “Lozan Antlaşması ve Ege Adaları” başlıklı makalesi incelenebilir.

 

4 Yorumlar

  1. Adama sormazlar mı madem İsmet İnönü döneminde kaybedilmemiş ise neden adalar için İsmet İnönü çağrılmış? Kaldı ki “Adalar yüzünden İngiliz ve Yunanlar ile uyuşmazlığa giremeyiz” demek ve adaların elden çıkmasına sebep olmak yerine bu çağrıya cevap vermeyip oyalama taktiği ile ileri tarihe ertelenebilirdi. Adaları alma şansı olurdu en azından değil mi? Ama kime ne anlatıyoruz. ..

    • sagÇomarBukucu Reply

      İsmet İnönüye adaları verelim diyenler Almanlar daha bunu bilmiyorsun ki adaları alsak Yunanistan ve Müttefik devletler tamam sizde kalsın mı diyeceklerdi yoksa geri alınması için durduk yere savaşa mı girmiş olacaktık?Ama kime ne anlatıyoruz…

    • Comaregıtmeni Reply

      Sırbistan romanya tunus Mısır kıbrıs gibi 1.5 milyon kilometre kare toprak gidecek altında Osmanlının imzanı olan serv olacak öyle bir durumdan şimdiki duruma geleceksin bide 2 gram kuş beyninle inönü diyeceksin öylemi :)) inönü dediğin adam stalin roosvelt churchill gibi adamların arasından almış ülkeyi savaşa sokmamış sizi ilkokul mezunu feto babanız kandırdı comar ustası :))

Yorumunuzu yazınız...