Türkiye’nin 1926 Irak Antlaşması’nda Garantörlük Hakkı Bulunduğu ve Bu Haktan Ötürü Musul’a Müdahale Edebileceği İddiası Doğru Değil

Yanlış İddia

 

Abdurrahman Dilipak ve Türkiye’nin Irak Garantörlüğü

Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit Gazetesi’nde 19 Ekim 2016 günü yayınlanan “Irak yeniden savaş alanı” başlıklı yazısında 1926 yılında imzalanan Ankara Antlaşması kapsamında Irak üzerinde garantörlük hakkımızın olduğunu iddia etmiş:

"Akit TV’de bu hafta, yine güney sınırımızı, Ankara anlaşması çerçevesinde garantörü olduğumuz Irak’ı konuşuyoruz."

Irak bölünürse ülkemizin 1926 Ankara anlaşmasının verdiği haklarla Musul’da söz sahibi olduğunu iddia etmiş Abdurrahman Dilipak. Ancak, tabii ki anlaşmayı orjinalinden okumaya tenezzül etmediği için anlaşma metninde garantörlüğe dair bir ifade olmadığını görememiş.

Ankara Antlaşması’nın İngilizce orjinali, Ankara Antlaşması’nın Resmi Gazete’de yayınlanan versiyonu ve Ankara Antlaşması’nın günümüz Türkçesiyle metnini incelediğimizde Türkiye’nin Irak ya da Musul üzerinde bir garantörlük hakkının bulunduğuna yönelik bir atfın yer almadığı görülebilmektedir.

 

Kenan Akın ve Ankara Antlaşması’nın Verdiği Irak’a Müdahale Hakkı

Kenan Akın, Yeniçağ Gazetesi’nde 17 Ekim 2016 günü yayınlanan “”… İki gözüm kapalı, Bağdat’ı bulabilirim” başlıklı yazısında Irak bölünürse ülkemizin 1926 Ankara Anlaşmasına göre Musul’da söz sahibi olduğunu iddia etmiş:

"Aslında, Musul ve Kerkük'ün statüsünü belirleyen 1926 Ankara Antlaşması Türkiye'ye 'bir şartla' askeri müdahale hakkı veriyor. Misak-ı Millî içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti. 

Irak'ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan anlaşmaya göre, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye'nin haklarını gündeme getiriyor.Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye'nin Kerkük ve Musul'a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini hazırlıyor.Yani Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul'daki haklarını gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabiliyor."

Daha önce bu konuya, Abdurrahman Dilipak için kaleme aldığımız “Abdurrahman Dilipak ve Türkiye’nin Irak Garantörlüğü” başlıklı ihtisabımızda değinmiştik.

Ankara Antlaşması‘nda -Lozan’daki gibi gizli bir madde varlığı uydurulmadığı müddetçe- bize Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulması halinde müdahale hakkı verecek bir madde bulunmamaktadır.

İlgilenenler için:

 

Bülent Erandaç ve Musul’daki Türk Egemenliği

Bülent Erandaç, Takvim Gazetesi’nde 22 Aralık 2015 günü yayınlanan “İstiklal Savaşı stratejisi” başlıklı yazısında Musul’daki Türk egemenliğine değinmiş:

"Musul-Kerkük coğrafyası kadimliği ile yüzyıllardır insanlığa ev sahipliği yapmıştır. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılan bölge 1926 Ankara Antlaşması'na kadar Osmanlı-Türk egemenliğinde kalmıştır. Bir Osmanlı vilayeti olan Musul-Kerkük'ün İngiliz Mandası altındaki Irak yönetimine geçmesinin ardından bölge üzerinde farklı politik uygulamalar gerçekleştirilmiş ve bölgenin demografik yapısı önemli ölçüde değişmiştir."

İngilizler Musul’u Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine dayanarak 15 Kasım 1918 tarihinde işgal etmişti. O tarihten itibaren de Osmanlı/Türk egemenliğine tekrar giremedi.  Sevr’den sonra da İngiliz yüksek komiserliği denetimi altındaydı. Bülent Erandaç’ın iddia ettiği gibi 1926’dan önce Türk egemenliği sona ermişti fiilen.

 

Bekir Hazar ve İngilizlerin Musul’u İşgali

Bekir Hazar, Takvim Gazetesi’nde 6 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan “62 Karun” başlıklı köşe yazısında anakronizme düşmüş:

"1. Dünya Savaşı sonrası orada askerlerimiz olmasına rağmen Musul'u İngilizler'e verdik. Lozan'da Musul konusunun bir yıl sonraya bırakılmasına karar verildi. Türkiye referandum yapılmasını istedi. İngilizler bize pek uzak olmayan açıklamayla geldi, "Halk cahil, herkesin oyu bir mi olur" diyerek reddetti. Musul için görüşmeler başladığında, aniden garip olaylar başladı. Kabileler ayaklanmaya başladı. İngilizler bu ayaklanmayı bahane ederek Musul'u işgal etti. Türkiye "Ayaklanmayı başlatan, kabilelere silah dağıtan İngilizler" diye bağırıyordu ama dinleyen yoktu. Musul böyle gitti. Aradan yıllar geçti.."

İngilizler Musul’u Lozan’ın ardından değil, 1918’de Mondros Mütarekesinin 7. Maddesinin verdiği yetkiyle stratejik nokta değerlendirmesi yaparak işgal etmiştir. Lozan’ın ardından gözlemlenen kabile ayaklanmaları neticesinde değil.

Sezen Kılıç’ın “Musul Sorunu ve Lozan” başlıklı makalesinden:

Birinci Dünya Savaşı bitiminde 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, İngilizlerin Musul’u işgal edeceklerini düşünemeyen Osmanlı Devleti, burada bulunan birliklerini takviye etmeyince, İngiliz ordusu 1 Kasım 1918’de Osmanlı’nın ahaliye zulmetmesini bahane ederek Musul’a girmiştir. Mütarekenin 7. Maddesini işleterek lüzumlu gördüğü stratejik noktaları işgal ettiğini belirten İngiliz generali Marshall, Türk ordusu Musul’u terk etmediği takdirde 7. maddeyi işletmeye devam ederek geri kalan bölgeleri de almak için savaşacaklarını ve bundan Osmanlı birliklerinin komutanı Ali İhsan Paşanın sorumlu olacağını bildirmiştir. Ali İhsan Paşa, 9 Kasım sabahı, yaşanan fiili durumu hükümetle görüşmek üzere İstanbul’a hareket ettiği gün, İstanbul’dan, Osmanlı birliklerinin Musul’u tahliye emri gelmiştir. 15 Kasım 1918’de Musul’u terk eden Osmanlı birliklerinin ardından İngilizler, Şeyh Mahmut yönetiminde bir Kürt hakimiyeti kurmaya başlamışlardır.

Musul’un Arap idaresine girmesini istemeyen Kürt ve Türkmenler de Anadolu’da başlayan bu mücadeleden cesaretle İngilizlerle çarpışmaya başlamışlar, Mustafa Kemal de onların silahlı mücadelesini desteklemiştir. Mustafa Kemal’in etkisini gören İngilizler, Lord Curzon’un tüm karşı çıkmalarına rağmen, onunla irtibata geçmek istemişler, Mustafa Kemal ise, İngilizlerle yapılacak olan görüşmelerde Türkiye’nin elini güçlendirmek için 1921 Aralık ayında bölgeye Özdemir Bey komutasında asker sevk edip Revanduz’u ele geçirtmiştir. Bölgede görevli Türk birliği, 21 Ağustos 1922’de İngilizleri yenip Musul’a iyice yaklaşmıştır; bundan iyice cesaretlenen bölge aşiretleri de İngilizlere karşı mücadeleyi şiddetlendirmişlerdir. Bu mücadele sonucunda İngilizler, her ne kadar Süleymaniye’yi terk etmek zorunda kalsalar da, Şeyh Mahmud desteğini yanlarına alınca aşiretlerin mücadele kararlılığını zayıflatmayı başarmışlardır. İngilizler, Şeyh Mahmud’un bu işbirliğinden kısa bir süre sonra Mustafa Kemal’le irtibata geçtiğini öğrenince, bu kez Seyyit Taha’yı devreye sokmuşlar ve Kral Faysal’ın Irak’taki egemenliğini yasallaştırmak için düzenledikleri seçime karşı çıkan Musul ileri gelenlerini tutuklatmışlardır.

Musul’u elde etmenin tek yolunu silahlı mücadelede gören Fevzi Paşa, Özdemir Bey’e takviye birlikler göndermiş; ancak Anadolu’daki Yunan işgali nedeniyle daha önce bu bölgeye gönderilen birliklerin bir kısmını geri çekmek zorunda kalınca, buradaki Türk birliği zayıf düşmüş ve takviye edilen İngiliz birlikleri tarafından geri püskürtülmüştür. Böylece Musul, daha Lozan görüşmeleri bitmeden tamamen İngiliz egemenliğine geçmiştir.

 

 

Yorumunuzu yazınız...