25. Kare Deneyi İle Subliminal Mesaj Verildiği İddiası Asılsız

Baştan “sonucu” işaret edelim: “25. kare deneyi diye bir şey yoktur”. 25. kare deneyi sanal alemde sıklıkla dile getirilen bir şehir efsanesidir. 25. kare deneyi diye bir şey yoktur; fakat, subliminal mesajları içerisinde barındıran görüntüler mevcuttur.

Yanlış İddia

 

25. Kare Nedir?

25. kare iddiası, görsel bilincimizin saniyede arka arkaya 24 resmi/kareyi algılayabildiği, saniyede 24 resimden sonrasını video olarak algıladığı, işte bu 24. karenin hemen ardından gelen 25. kareye, saniyenin 1/3000’ine denk gelecek şekilde çok kısa süreli eklenecek bir görselin ya da metnin insanlarca algılanamayıp bilinçaltında yer edindiği kurgusuna dayanır.

 

25. Kare Deneyi Gerçek Mi?

25. kare efsanesinin hikayesi ise şöyle: Eskiden, sinema filmlerinde 1 saniyede 24 kare yer alırken zihni sinir bazı pazarlamacılar ve insanların şuuruna onlar farkında olmadan bazı şeyleri yerleştirmeyi isteyen şahsiyetler, 24. kareye bir kare daha ekleyerek 25. kare ile insan bilinçaltına istenilen mesajın ya da görselin yerleştirildiği iddia edilir.

Bu deneyin yabancı filmlerin gösterildiği sinema salonlarında film aralarında kola ve mısır satın almaları için kullanıldığı, yani 25. kareye film içeriğinden bağımsız bir tüketim ürününün görsellerinin eklenmesiyle, izleyicilerin bilinçaltına bahse konu ürünün tüketiminin kendileri farkında olmadan yerleştirildiği öne sürülür.

Sanal alemde dolaşan ve kaynak göstermeksizin “miş&mış”la anlatılan bu şehir efsanesi deneyde, 1957 yılında New York’taki bir sinema salonunda “Picnic” adlı filmin her saniyede 24 kare gösteren makarasının 25. karelerine  “kola iç” ve “patlamış mısır ye” gibi ifadelerin yer aldığı metinlerin James Vicary adlı bir piyasa araştırmacısı tarafından eklendiği, filmin gösterimde olduğu sürede patlamış mısır ve kola satışlarının sırasıyla % 57 ve % 21 artış gösterdiği öne sürülüyor.

Advertising Age adlı dergide 16 Eylül 1957 tarihinde söz konusu deneye ilişkin geçilen haber metni şu şekilde:

 

 

Bilinçaltı reklamcılık olarak da adlandırılan bu yöntem dijital kayıtlara insanların ilk bakışta fark edemeyeceği şekilde ses ve görüntü eklenmesiyle gerçekleştirilebildiği biliniyor. Ancak, 25. kare ile bilinçaltımıza gizli bir şekilde mesajların yerleştirildiği iddiasının üzerine inşa edildiği bahse konu deney aslında hiç var olmadı. Çünkü 25. Kare Deneyini gerçekleştirdiği iddia edilen James McDonald Vicary, 1962 yılında Advertising Age Magazine adlı dergide, bahse konu deneyin “sahte” olduğunu beyan etmiştir.

25. kare deneyini gerçekleştirdiği iddia edilen kişinin bizzat deneyin aslında hiç var olmadığını kabul etmiş olmasına rağmen, bu şehir efsanesi hâlâ gerçek kabul edilerek popülerliğini koruyor.

25. kare deneyinin içine kareler eklenerek gerçekleştirildiği iddia edilen Picnic adlı filmden bir sahneyi aşağıda izleyebilirsiniz. 25. kare var mı yok mu, bir de siz bakın bakalım:

 

 

25. kare deneyinin geçmişi ile ilgilenenler Maria Florea tarafından kaleme alınan ve  Journal of Communication Research adlı dergide “History of the 25th Frame. The Subliminal Message” (25. Karenin Tarihi: Bilinçaltı Mesaj) başlıklı İngilizce makale ile William M. O’Barr tarafından “Advertising & Society Review” (Volume 13, Issue 4, 2013) adlı dergide kaleme alınan “Subliminal Advertising” (Subliminal Reklamcılık) başlıklı İngilizce makaleyi inceleyebilir.

 

25. Kare Tekniğini Kullanan Filmler Yok Mu?

Vurgulamak istediğimiz nokta, sosyal medyada ve sanal alemde varlığı iddia edilen, “patlamış mısır” ve “kola” satışlarını subliminal mesaj yoluyla artırdığı iddia edilen deneyin bir yalan ürünü olduğudur.

25. Kare tekniğini kullanarak başarılı şekilde subliminal mesajlar veren örneğe literatürde rastlayamadık.

Öte yandan, 25. kare tekniğini içeren çekimler/hareketli görüntüler elbette mevcuttur.

Örneğin, 1978 yılında Weiner, James Vicary tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen deneyi uygulamaya karar verir. Bir film içerisine “biftek” kelimesini yerleştirir. Bu durumun biftek sandviçlerinin satışlarını artırmasını bekler. Ancak, beklediği durum gerçekleşmez. Vicary’nin deneyi Weiner gibi birçok kişi tarafından tekrarlansa da anlamlı sonuçlar üretilemez.

25. kare denilince akla gelen popüler diğer örnekler ise Fight Club (Dövüş Kulübü) ve Cruising adlı filmlerdir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, hareketli görüntüler yerine tek bir resim üzerine yapılan bilinçaltı mesaj işlemeleri, 25. kare olarak değerlendirilemez. İçerisinde bilinçaltını hedefleyen ve ilk bakışta fark edilemeyen subliminal mesajlar içeren görüntüler tabii ki var.

 

Subliminal Ne Demek?

25. kareden o kadar bahsettikten sonra subliminalin ne demek olduğunu aktarmadan geçmek olmazdı. Yalansavar’dan Serdar Başeğmez’in konu hakkındaki yazısını inceleyebilirsiniz. Yazıdan kısaca alıntılayacak olursak; subliminal için Türkçe karşılık olarak “alt algısal” kullanılabilir. Bilinçli algılama düzeyimizin altında, bilinçsiz algı düzeyimizin üstünde kalan uyaranlara subliminal uyaran denilebilir.

 

25. Kare Deneyi İle Subliminal Mesaj Verildiğini Sanan Köşe Yazarları

Peki gerçekte var olmayan “25. Kare Yöntemi”ni gerçek addeden ve bu metod aracılığı ile subliminal mesaj gönderildiğine inanan köşe yazarlarımız kimlermiş?

Hasan Karakaya’nın Yeni Akit Gazetesi’ndeki “Nefret söylemleri mi… “Yahudilerin nefret eylemleri” mi?” başlıklı 28 Ağustos 2013 tarihli yazısından:

"Efendim, “uzman” dostlarımdan aldığım bilgiye göre; “televizyon”da veya “sinema”da seyrettiğimiz “1 saniyelik görüntü”de, “25 kare fotoğraf” vardır!.. Yani, bizim “görüntü” olarak seyrettiğimiz “1 saniyelik sahne”, aslında “25 ayrı fotoğraf karesi”nin hızlı geçişinden ibarettir!.. İşte, o “25 karelik fotoğraf”ın, meselâ “beşinci kare”sine; bir “obje”, bir “renk” veya bir “ses” yerleştiriliyor!.. Diyelim ki, sadece “kırmızı”yı veya “kırmızı-beyaz” bir renk yerleştiriliyor!.. Hayır, onu “göz” görmüyor!.. Çünkü “o an” o kadar kısa ki, “elektriğin gidip-gelmesi” gibi bir şey!.. Ne var ki; “göz”ün görmediği bu “obje”yi, “insanın beyni” algılıyor!.. Obje, farkında olmadan “şuur altına” yerleşiyor!.. “Acıktığınızda” veya “susadığınızda”, saniyenin 25’te birindeki “o kare”ye yöneliyorsunuz!.. Zaten asıl hedef de, o kareyi “beynin algıdaki seçiciliğine yakalatmak”tır!.. “İşin erbabı”, elbette daha iyi bilir... Ama, benim bildiğim şu: Bir Amerikan filminde, “bilinçaltı reklâm” tekniği kullanılmış ve “25 kare”den bir veya ikisine “Coca Cola’nın renkleri” yerleştirilmiş!.. Ne olmuş biliyor musunuz? “Film arası”nda, hemen herkes “Coca Cola içme kuyruğu”na girmiş!.. “Bilinçaltı reklâm”, işte bunun için çok önemli!.. “Tercih” edilmesinin de, “tartışma”lara yol açmasının sebebi de; “hedef kitle”yi, yani seyirciyi “savunmasız” yakalaması imiş..."

Abdurrahman Dilipak’ın Yeni Akit Gazetesi‘ndeki “Media raporu” başlıklı 16 Temmuz 2016 tarihli yazısından:

"25. Kare, subliminal mesajlar, farklı frekanslarla beyni etkileme teknikleri, ipnoz yöntemleri ile insanların düşünce dünyasının kontrol altına alınması yeni medianın en önemli risklerini oluşturuyor.."

soL Haber‘den Ahmet Mümtaz İdil’in 3 Haziran 2015 tarihli “25. karede sırıtan kim?” başlıklı yazısından:

"Bir anlamda dünyada ve Türkiye'de 25. kare adıyla bilinen yöntemle bilinçaltına bazı imgeleri, bilgileri, alışkanlıkları, istekleri yerleştirme tekniği... .... Şöyle daha rahat anlatılabilir: Bir sinema veya televizyon filminde saniyede geçen 24 veya 25 karenin içine sempatik bir Tayyip Erdoğan resmi koymanız halinde, gözünüz görmeyecek ama beyniniz sempatik bir Erdoğan algılayacaktır. ... Sinemada 24, televizyonda 25 karede bir eklenen, örneğin AKP logosu, gözün 1 saniyede takip ettiği düşünülürse, 1/24 veya 1/25 saniye içinde geçip gidiyor."

Adnan Öksüz’ün Milli Gazete‘deki “Subliminal mesajlara dikkat!” başlıklı 28 Mart 2018 tarihli yazısından:

"Görsel subliminal mesajın en çok kullanıldığı yöntemlerden biri olan 25. kare tekniği, bu mantık geliştirilerek uygulamaya konulmuştur."

Onur Baştürk’ün Hürriyet Gazetesindeki “Walter Mitty’yi izlemek için 12 gizli neden” başlıklı 8 Ocak 2014 tarihli yazısından:

"Malum, sinemada gördüğümüz bir saniyelik görüntü 24 kareden oluşur. Bu aralıktaki görüntüler kesilip araya başka görüntü atılabilir. İşte o kareye 25. kare denir."

Bercuhi Berberyan’ın Agos Gazetesi‘ndeki “Yoksa bizi uyutuyorlar mı?” başlıklı 11 Şubat 2015 tarihli yazısından:

"Bilimsel hilelerle aralara yönlendirici kavramlar serpiyorlardı. Hani o ünlü 25. kare gibi... Eh, düşündüm valla, yoksa bizi de uyutuyorlar mı?"

Yeni Asya Gazetesi’nden Kürşad Berkkan’ın “Subliminal mesajlar ve imajinik büyüler” başlıklı 7 Ocak 2015 tarihli yazısından:

"Subliminal mesajlar ve 25. Kare teknikleriyle evlerimizdeki küçük çocukların, deli çağlarını yaşayan gençlerimizin beyinlerine nüfuz edilerek yoğun bir algı operasyonu uyguladılar ve şu anki duruma bakılırsa da büyük ölçüde başarılı da oldular."

Yeni Asır Gazetesi’nden Ahmet Veli Olgundeniz’in “Subliminal mesajlar işe yarıyor mu?” başlıklı 15 Ocak 2012 tarihli yazısından:

 "Şimdi gelelim bilinçaltına yönelik reklam çalışmalarına. Bu kavram ilk kez 60'lı yıllardaki Soğuk Savaş döneminde ortaya atıldı. 35 mm sinema filmleri saniyede 24 kare hızla geçer. Araştırmacılar her 24 karede bir, filme başka bir görüntü eklenip saniyede 25 kare hızla oynatılırsa izleyenin o farklı kareyi algılayacağını, bilinçli olarak fark etmese de o görüntüden etkileneceğini varsaymıştı."

Denge Gazetesi’nden Bayram Ocak’ın “25. Kare” başlıklı 17 Ekim 2018 tarihli yazısından:

"25. kare tekniği, bilinç altına mesaj verme. Her biri bir kare şeklinde sıralı ve hızlı halde gösterilen filmlerde 25. Kareye gizlenen flaş şeklinde bir anda ekrandan geçen, sizin o an içinde görmediğiniz ama beyninizin algıladığı bir sistem."

Yenihaber.com yazarlarından Esra Doğan’ın 4 Ağustos 2017 tarihli “Değiştik mi Değiştirildik mi?” başlıklı yazısından:

"İyi ki subliminal mesaj, 25. kare gibi şeyler gündeme geldi de, herkesin gözü biraz olsun açıldı."

 

5 Yorumlar

  1. Mustafa Küçükaşcı Reply

    Türkiye Gazetesi’ndeki “Anlat Derdini Feridun Ağabey’e” adlı köşede 12 Mayıs 2014 tarihinde yayınlanan “Seçilen 63 yaş, tesadüf olabilir mi?” başlıklı yazıdan:

    “Subliminal dünyası yani 25. kare dedikleri şey işte bu. Bu konuda herkesi dikkatli olmaya davet ediyorum.”

    Bu bir okuyucu mektubu.

    Bir de şehir efsanesi de olsa, yukarıda anlattığınız üzere bir şekilde geçmişi bulunan bir fenomen olarak 25. kareye atıfta bulunmak, kabahat olmamalı. Bu okuyucu mektubunda da, bir atıf, bir tedâi / çağrışım unsuru olarak 25. kare yer alıyor.

    Târık bin Ziyad’ın İber Yarımadası’na çıktığında gemileri yakması efsane imiş. Fakat Türkçemizde gemileri yakmak diye bir deyim var. Bunu kullanmak hata değildir.

    • malumatfurus Reply

      Haklısınız Mustafa Bey. Yorumunuzu yazıya ekliyorum.

  2. Özlem Yılmaz Reply

    Merhaba,
    25. Kare tekniği adı altında tanımlanan tekniğin adına konseptiniz gereği çok takılarak ele almışsınız. Mevzu bahis kare veya karelerin 25., 5. veya 11. karelerde olması fark yaratmaz.
    Paylaştığınız makale veya haber metinlerinde de yazdığı üzere bunun etkisinin ispatlanamayacağı gibi etki etmediği de ispatlanamaz. Mevzu çok derindedir, derindir.
    Ancak 1957 yapımı bir deney için 5 yıl sonra yalanlama açıklaması da deney içinde Coca Cola reklamı geçtiği ve ayrıca büyük bütçelerin döndüğü sinema sektöründe uygulanması bazı ülkelerde devlet eliyle yasaklanması sizce manidar değil midir?
    Global dünyada süper bir alıcı kitlesine ulaşmış Coca Cola veya sadece bir sinema filmi için 184 milyon dolar harcanabilen bir sinema sektörü varken deneyleri yapanların resmen veya gayriresmi yollarla cezalandırılabilecekleri, el çektirilebilecekleri yahut açığa çıkmasın diye örtbas edilebilecekleri gerçeğini görmeye çalışmanız çok mu zor?
    Picnic filmi, tekniğin 1957’de basına açıklanan ilk örneği iken, 1957’deki deneye 2018 yılında atıfta bulunup ve hatta araştırma sonucunu yazdığınız yazının başında bodoslama olarak 25. kare deneyi diye bir şey yoktur sonucuna ulaşmanız; görmediğiniz bir şeyi çok basit bir şekilde yok sayacaksınız şeklinde anlaşılıyor.

    • malumatfurus Reply

      Özlem Hanım, yorumunuz için teşekkürler.

      Komplo teorileriyle uğraşmıyoruz. Neyin manidar olup olmadığı da odak noktamız değil. Asılsız iddialarla iştigal ediyoruz. 25. kare deneyi de bunlardan biri.

      Sizin de belirttiğiniz üzere, 25. kare deneyi olarak anılan organizasyonun “kolpa” olduğu da ortaya konmuştur. 25. kare deneyinin iddia edildiği gibi başarılı şekilde gerçekleştirildiği bir varsa paylaşırsanız seviniriz. Yazıya anında yansıtırız. Müddei iddiasını ispatla yükümlüdür. Varlık ispat edilir, yokluk ispat edilmez.

      “Dünyada ejderha yoktur” örneği üzerinden gidelim. Biz Dünyada ejderhanın olmadığını iddia ediyoruz siz de ejderhanın aslında var olduğunu iddia ediyorsunuz varsayalım. Gelip de bodoslama “ejderha yoktur sonucuna ulaşmanız görmediğiniz şeyi yok sayacaksınız” demek ispat mantığına aykırıdır. Günümüzde ejderha örneği görülmüyorsa ejderha yoktur. Ejderhanın var olduğunu iddia edenler bunun varlığını ortaya koymakla mükelleftir. Ejderha örneği çıkarsa bizim iddiamız asılsız hâle gelir. Eğer ejderhanın varlığı ortaya konulamıyorsa, ejderha diye bir şey yoktur sonucuna ulaşılabilir.

      Hülasa, bir şeyin yok olduğunu ispattan ziyade varlığını ispat etmek, bu iddianın geçerliliğini öne sürenlerin külfetidir.

      Saygılar selamlar…

      • Bu mantıkla düşündüğünüze göre Allah’a da inanmıyorsunuz sanırım bilmiyorum inanıyor musunuz?

Yorumunuzu yazınız...