1963 Darbe Girişimini, Talat Aydemir’in Eşinin Gittiği Orduevi Kuaförünün Engellediği İddiası Doğrulanamıyor

Dönemin Harp Okulu komutanı Albay Talat Aydemir’in 20 Mayıs 1963’teki 2. başarısız darbe girişiminin eşinin gittiği kuaförde kullandığı “haftaya Çankaya’da görüşürüz” veya “kocam hepsinin kafasına sıkacak” şeklindeki ifadenin orduevi berberi tarafından üstlerine iletilmesiyle birlikte önceden haber alınarak bastırıldığı iddiası doğrulanamıyor. Şadan Aydemir’in kuaförde kullandığı ifadelerin ihbar olarak Genelkurmaya bildirilmesiyle birlikte eşinin darbe girişiminin önlendiğine yönelik iddianın asılsız bir haber olduğu belirtenler mevcut. Talat Aydemir’in Hatıratında ve idam cezası aldığı yargılama sürecine sunulan iddianamesinde eşinin bu yönde bir söz söylediğine dair ifade yer almamaktadır. Zaten, darbe girişiminden haberdar olduğu belgelenmiş olsa Şadan Aydemir’in de yargılanmış olması gerekirdi. Talat Aydemir, 2. ayaklanma girişiminin Milliyetçi Hareket Partisi eski lideri Alparslan Türkeş tarafından ihbar edildiğini belirtmektedir.  Bu iddianın kaynağı olarak gösterilen Akis Dergisi arşivinde bu yönde herhangi bir imaya dahi rastlanamamaktadır.

 

1962 ve 1963 yıllarında gerçekleştirdiği iki başarısız darbe girişiminin ardından idam edilen Albay Talat Aydemir’in 2. 1963’teki 2. darbe girişiminin eşinin gittiği kuaförde kullandığı ifadelere bağlayan bir iddia mevcut. Lafzen şöyle aktarılmaktadır:

“Talat Aydemir’in karısı, aydemir’in gerçekleştireceği 2. darbe girişiminden bir gün önce garnizon kuaföründe “kocam hepsinin canına okuyacak” demiştir. Kuaför, karısının söylediklerini genelkurmaya bildirmiş ve darbe girişiminin başarısız olmasının nedenlerinden biri olmuştur.”

 

Talat Aydemir'in 1963 yılındaki darbe girişiminin eşinin gittiği kuafördeki konuşmasından ötürü engellenebildiğini öne süren paylaşım
Talat Aydemir’in 1963 yılındaki darbe girişiminin eşinin gittiği kuafördeki konuşmasından ötürü engellenebildiğini öne süren paylaşım

 

Evet, iddiaya göre Şadan Aydemir, eşi Talat Aydemir’in liderliğini üstlendiği 20 Mayıs 1963 tarihli kalkışma öncesinde kuaföründe bir ayaklanma imasında bulunmuş, orduevi kuaförü bu sözleri hemen üstlerine bildirmiş, orduevi komutanlığı da bu anlık istihbaratı Genelkurmay Başkanlığı ile paylaşmış. Genelkurmay da bu ihbarı dikkate alarak birtakım hazırlıklar yapmış. Ertesi gün Talat Aydemir’in gerçekleştirdiği ikinci darbe girişimi de böylelikle başarısız olmuş.

Şadan Aydemir’in o gün kullandığı öne sürülen ifadelere ilişkin rivayetler ise muhtelif. Bayan Aydemir’in kuaförde “haftaya Çankaya’da görüşürüz“, “kocam hepsinin kafasına sıkacak” ya da “yarın kocam hepsinin canına okuyacak” diyerek kuaförden ayrıldığı yönünde iddialar mevcut.

Bu iddianın kaynağı olarak Akis dergisinde Metin Toker’in imzasıyla yayımlanan haber gösterilmektedir. Ancak, İnönü Vakfınca sunulan Akis Dergisi arşivini taradığımızda iddia edilen haber metnine ulaşamadık. Akis Dergisinde 20 Mayıs 1963’teki kalkışmaya ilişkin haber metinlerinde bu yönde herhangi bir imaya dahi rastlayamadık.

Mahkeme sürecinde basında Talat Aydemir’le ve eşiyle ilgili asılsız haberlerin yayımlandığı, Bayan Aydemir’in kuaförde kullandığı ifadelerin ihbar olarak Genelkurmaya bildirilmesiyle birlikte eşinin darbe girişiminin önlendiğine yönelik haberin de bu yöndeki asılsız haberlerden biri olduğu da öne sürülmektedir.

Talat Aydemir, liderliğini üstlendiği 1963’teki ayaklanmanın bastırılmasının ardından yargılanma ve temyiz sürecinde hatıratını kaleme almıştı. Aydemir’in hatıratında eşinin kuaför macerası iddiasının izine rastlanamamaktadır.  Talat Aydemir’in Hatıratında aktardığı iddianamesinde eşinin bu yönde bir söz söylediğine dair ifade yer almamaktadır. Zaten, darbe girişiminden haberdar olduğu belgelenmiş olsa Şadan Aydemir’in de yargılanmış olması gerekirdi.

İddiannamesine değindiği ilgili bölümlerde de darbe girişiminin daha önceden ihbar edildiğini aktaran Talat Aydemir, bu ihbarın Milliyetçi Hareket Partisi eski lideri Alparslan Türkeş tarafından yapıldığını belirtmektedir. Hatıratındaki  “Alparslan Türkeş’in İhbarı” başlıklı bölümde bu husus şöyle aktarılmaktadır (Talat Aydemir. Talat Aydemir’in Hatıraları. May Matbaası, İstanbul 1968 & Talât Aydemir. Hatıratım. Yapı Kredi Yayınları, 2010):

“İddianamede en çok dikkati çeken bir husus vardı. O da o gece yapacağımız harekât saat 20’de Hükûmete ihbar edilmişti. Bu yazı Kurmay Albay Halim Menteş’in hanesinde yazılı idi. Hemen koğuşta bulunan herkes ona suçu yükledi. Yalnız Emin Arat Bey “Bu cümle 14’lere aittir” dedi. Biraz sonra Turgut Alpagut dışarı çıkmıştı. Muzaffer Özdağ demişti ki, bu ihbar bize, yani 14’lere ait değil. Mahkeme safhasında sıra Alparslan Türkeş ’in sorgulanmasına gelince işin iç yüzü anlaşıldı. Meğer ihbarı yapan Türkeş imiş. Saat 20 ’de CKMP partisinden Fuat Uluç’a telefon ederek “Gene o namussuz Aydemir bu gece ihtilâl yapıyor” demiş, durumu CKMP milletvekili Yılanlıoğlu ’na bildirmiş. O da hemen CKMP lideri ve Başbakan Yardımcısı Hasan Dinçer ’e bildirmiş. O da Başbakan İ. İnönü ’ye bildirmiş. Yani bu suretle hükûmet haberdar edilmiş. Ama onlar hiçbir tedbir almamışlar, harekât başlamış. İhtilâlin saatini tayin ederken çok münakaşa etmiştik. S: 23.30 olması için, onun sebebi de şundandı: Hükûmet her an için bizden bir hareket bekliyordu. Yalnız kıtalarda klasik ihtilâl saatlerinde sabaha karşı emniyet tedbirleri alınıyordu. Bunu tetkik etmiştik. İkincisi, radyo saat 24 ’te kapanıyordu. Tekrar faaliyete geçmesi için 45 dakika lâzım demişlerdi. Halbuki maksat bir an evvel deklarasyonu verip ihtilâle katılacak kıtaların moralini düzeltmek, çıkmakta tereddüt gösterenlerin hareketi de düşünülüp baskın sağlanmasaydı. 14 ’ler, Türkiye ’de bazı gruplar ve miliyetçi mukaddesatçılar tarafından büyük ümit beslenen Türkeş efendi zaten bizleri ihbar etmişti. Yani hükûmet erken tedbir alabilse idi bizler kıtalara girerken alınan tedbir ile hunharca öldürülebilirdik. O da Türkiye ’de tek lider olarak kalıp, gayesi ne ise (Hâlâ kapalı bir kutu, bilinmiyor) tahakkuk ettirirdi. Allah bizlere acımıştı. Herkes yaptığı ile kaldı. Türkeş ve arkadaşları bizimle birlikte yakın arkadaşlık ediyorlardı. Ama ihtiras gözlerini bürümüştü. Demek siyasî hayat ve rekabet böyle imiş. İnsanların gözü kararınca en yakın arkadaşlarını ihbar edip onların cesetleri ve kemikleri üzerine basıp yükselmeyi bile mübah görebiliyorlardı. Mahkeme safhasında bu durum dinlenen amme şahidi ile teyit edildiği gün tüylerim diken diken oldu. Şahitten sonra duruşma hâkimi Türkeş ’i mikrofona çağırdı. O da doğrudan doğruya tasdik etti. Artık iyice vaziyet anlaşılmıştı. Türkeş arkadaşımdı. Elazığ ’da tanımıştım. Orada çok iyiliğim dokunmuştu ona. Kendisi de bilir. Fakat bu hareketi bana karşı yapmaktan geri kalmamıştı. İhtiras insanları böyle küçültüyor işte. Milletin yüzüne, kendisine bel bağlayanların yüzüne bir muhbir olarak nasıl bakacak diye düşünüyorum. Ama o hiç oralı bile olmuyordu”

 

Eşi Şadan Aydemir’e 22 Ekim 1963’te yazdığı mektupta ise ikinci başarısız girişiminin müsebbibi olarak Alparslan Türkeş’i gördüğünü vurgulamıştır (Albay Talât Aydemir. Hatıratım. Yapı Kredi Yayınları, 2010).

“İşte Türkeş bile bile nasıl ihbar etti. O gece hükûmet atik davransa idi. Baskın yapmasa idik, “saatte” kıtaların önünde bizleri vururlardı. İş de kapanır giderdi. Türkeş ’in ihbar ettiğini de kimse duymazdı. Cenaze merasimimize de en büyük çelengi belki de Türkeş gönderirdi. Belli olmaz.”

 

Talat Aydemir’in Darbe Girişimleri

Talat Aydemir, 27 Mayıs 1960 darbesinin akabinde Kurmay Albay rütbesi ile Kara Harp Okulu komutanlığını üstlenirken 1962 ve 1963 yılında 2 başarısız darbe girişiminde bulunmuştur.

Aydemir, 22 Şubat 1962’de Harp Okulu öğrencilerinin desteğiyle, 27 Mayıs 1960 darbesine katılan askerlerin tasfiyesi ile yapılan atama ve tutuklamalar nedeniyle hükümete karşı ayaklanmayı örgütledi. Hükümetle varılan uzlaşının ardından ayaklanma sonlandırıldı ve Talat Aydemir emekliliğe sevk edildi. Kan dökülmemesi koşuluyla katılımcıların cezalandırılmayacağına dair verilen sözün etkisiyle ayaklanmaya karışanların ceza kovuşturmasına uğramamasına ilişkin 10 Mayıs 1962 tarihinde çıkarılan özel af yasasıyla Talat Aydemir cezalandırılmayarak serbest bırakıldı (Yeşim Demir (2006). “Albay Talat Aydemir’in Darbe Girişimleri“. ÇTTAD, V/12, (2006/Bahar), s.s. 155–171).

Aydemir, 20 Mayıs 1963 tarihinde ise şansını tekrar denedi; fakat, bu defa da başarısız olarak idamla cezalandırıldı. Anayasa’da öngörülen reformların gerçekleştirilmediği gerekçesiyle girişilen ikinci darbe girişimi kısa sürede hükümet tarafından kontrol altına alındı. Beraberindekilerle birlikte teslim olan Aydemir, idam cezasına çarptırıldı. Talat Aydemir’in idam cezası 5 Temmuz 1964 günü saat 02.50’de infaz edildi.

 

Talat Aydemir’in Şadan Aydemir’e Yazdığı Bir Mektup

Şadan Aydemir’le evli olan Talat Aydemir Tülin ve Metin adlı 2 çocuğa sahipti. 2. darbe girişiminin ardından temyiz sürecini beklerken tutuklu kaldığı süre içerisinde eşine yazdığı bir mektubunda Aydemir, kalkışmanın öncesinde Alparslan Türkeş’in ihbarda bulunduğunu aktarmıştır. Mektubun Hatıratında yayınlanan tam metni şöyledir:

22 Ekim 963, Saat: 13.30

Dün ziyaret günü idi. Şadan ve Tülin geldiler. Doya doya konuşamadık. Zaten zaman hiçbir zaman kâfi gelmiyor. Onun için gönderme imkânı bulabilirsem aşağıdaki mektubu yazdım:

Sevgili Şadancım,

Bugün seninle ziyaret esnasında konuşurken mektup yazmadığımdan şikâyet ediyordun. Ayrılık zamanlarında bilirim ki hiçbir erkek benim kadar eşine sık mektup yazmazdı. Bunun tecrübesini Paris ’te ve Kore ’de iken görmüşsündür. Fakat hapishanede bu vazifeyi yerine getiremiyor isem, bazı sebepler olduğunu takdir edersin. Posta ile göndermem kontrole tabiî. Herkesin yaptığı gibi ulaştırma çareleri arayamam. Benim durumum buradakilerin hiçbirine benzemez. Yakalandığı takdirde hem iç yüzümüze vakıf olanların, hem de vasıta olanın benim yüzümden müşkül vaziyette kalmalarını istemem. En mühimi sana bu parmaklı hücrelerden ancak ıstıraplarımı yazabilirim. Neş ’eli, hareketli bir durumum yok ki, neden bahsedebilirim. Sıkıntılarımı, üzüntülerimi sana duyurmaya, bunlara seni ortak etmeye hakkım yok. Sen zaten kâfi miktarda aylarca bu üzüntülerin içindesin.

Ben hayatta yaptıklarımdan nadim olan bir insan değilim. Çalıştığım, inandığım dava uğrunda muvaffakiyetsizlikle de karşılaşırsam pişmanlık duyacak bir insan değilim. O halde her şeye göğüs gererek, içimden geçenleri de sana intikal ettirmek istemiyorum. Bulunduğum durum en ağır şartları ihtiva ediyor. Ölüm cezasına çarpılmış bir insanım, hayata en çok sevdiklerime karşı bazı hususlarda ihmalkârlığım görülüyorsa onu hoş görmen lazım. Beni diğer arkadaşlarımla mukayese edemezsin.

Temyiz neticeleri belli oluncaya kadar, hakiki durumum belli oluncaya kadar, hiçbir şeye elimi sürmek istemiyorum.

Her şey bana çok sıkıcı geliyor. Ümitsiz değilim. Allah ’ın dediğinden başkası zaten olmaz. Fakat bu Türkiye ’de her şeyin olacağını hesaba katmak lazım. Ben devrini yaşayan insanların en büyük siyasî rakibiyim. Siyasîler, kumandanlar, muhteris arkadaşlarım dahil herkes benim ortadan kalkmamı ister. Çünkü sivrilen insanları rakipleri çekemez. Kendisi ifna edemez ise bile vasıta ile ifna edilmesi için çalışır. Kabahati de sonra başkaları üzerine atar. Kurtulurum zanneder. İşte Türkeş bile bile nasıl ihbar etti. O gece hükûmet atik davransa idi. Baskın yapmasa idik, “saatte” kıtaların önünde bizleri vururlardı. İş de kapanır giderdi. Türkeş ’in ihbar ettiğini de kimse duymazdı. Cenaze merasimimize de en büyük çelengi belki de Türkeş gönderirdi. Belli olmaz.

21 Mayıs günü evde polislere teslim olduğum zaman karakola giderken Orhan Çokdeğer bizi genelkurmaya sokabilseydi. Biz onu atlatıp kaçmasa idik, ben bugün hayatta değildim. O canavarlar beni koridorda linç ederler, öldürürler ve yahut da bir yere kapatıp elime bir tabanca verip intihara zorlarlardı. Yaptırırlardı. O gün her şey olur biterdi. Hesabımı kim arardı. Gene o gün İnönü sabahleyin radyoda yaptığı konuşmalarda hepimizin imha edildiğini ilan etmiştir. Kumandanlara direktifi vermişti. Vücutlarımızın kalkması için, ama onlar bunu anlayamadılar veya bizden korktukları için bizlere bir şey yapmaya cesaret edemediler.

İnönü ’nün radyo konuşmasındaki manayı anlayabilmiş olsa idiler, bugün dava mevzuu diye bir şey yoktu. Her şeyi bitmişti. Vefalı, vefasız arkadaş ve dostlarımız vah vah deyip seni teselli etmek ile meşgul idiler.

İşte bu gibi hadiselerden Allah ’ın inayeti ile kurtuldum. Fakat henüz dar bir köprüdeyim.Henüz kati tehlike geçmiş değildir. Ümit kapılarının kapanmaması için önde birkaç geçit daha var. […]

Alın yazım bu imiş deyip bence inandığım bir dava uğrunda şereflice bir ölüm. Geride kalanlara da her şeyde olduğu gibi Allah sabrını ihsan eder. Zaten benim için en çok üzülecek bir tek insan varsa o da sensin. Ben de her an senin için üzülüyorum. Senin senelerce fedakârca katlandığın zorlukları takdir ediyorum. Ama sen de bilirsin ki ben seni hayatta en çok seven insanım. Mezara gidinceye kadar da bu öyle devam edecektir. Birbirimizi o kadar seviyorduk ki hangimiz evvel uful edersek memnun olacaktık. Çünkü geride kalanın ıstırapları çok büyük olacak. Burada Allah ikimize de aynı anda şans tanımış olsa en münasibi idi. Ama tefrik ederse de katlanalım şekerim. İnşallah bu kötü düşüncelerin hiçbirine lüzum kalmayacaktır. […]

İşte Şadan ’ım düşünce ve dertlerim. Bunları bile yazarken içim eriyor. Eli kolu bağlı insanların ıstırabını hisseden olamaz. […]

Talât Aydemir

 

Talat Aydemir’in Eşinin Gittiği Kuaförün Darbe Girişimini Önlediğini İleri Süren Yazarlar

Fuat Uğur 21 Ağustos 2014’te attığı bir tweette bu iddiaya yer vermişti. Bu tweetiyle Fuat Uğur’un Talat Aydemir’in eşi üzerinden eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül’e mesaj verdiği öne sürülmüştü:

"Talat Aydemir, karısı yapacağı darbeden bir gün önce garnizon kuaföründe "Kocam hepsinin canına okuyacak" deyince tank başında enselenmişti."

 

Yorumunuzu yazınız...