Zorunlu Karşılık ve Munzam Karşılık Birbirinden Farklı Kavramlardır

 

Merkez Bankasının zorunlu karşılık oranlarına ilişkin ayarlamalarının akabinde köşe yazarlarının geleneksel şekilde yaptığı bir hata var: munzam karşılıklar ile zorunlu karşılıkları birbiriyle karıştırmak.

Konuya ilişkin teknik açıklama konusunda Mahfi Eğilmez’in blogundaki içerikten faydalanarak basit şekilde aktarmaya çalışalım:

Bankalar topladıkları mevduatın ve diğer kaynaklarının merkez bankası tarafından belirlenen oranda belirli bir miktarını, ileride karşılaşabilecekleri zorluklarda talep edip kullanabilmek için merkez bankasına yatırmak zorundadırlar. Buna zorunlu karşılıklar, bunun miktarını belirlemeye yarayan orana da zorunlu karşılık oranı adı veriliyor. Merkez bankasının, karşılık oranını artırıp azaltarak bankaların açabileceği kredi miktarını ve maliyetini etkilemesi eylemine de karşılıklar politikası adı veriliyor.

 

Disponibilite: Merkez Bankası’nın bankaların kabul ettiği mevduata karşılık kasalarında tutulmasını zorunlu kıldığı parasal karşılıklardır.

 

Munzam Karşılık: Merkez bankasının disponibiliteye ek olarak bankaların kaynaklarından kendisine yatırmalarını zorunlu kıldığı miktardır (munzam kelimesinin Türkçe karşılığı: Ek, eklenmiş.)

 

Zorunlu Karşılıklar: Merkez bankasının, kabul ettikleri mevduat karşılığında bankaların kendisinde tutulmasını zorunlu kıldığı miktarlardır.

 

Türkiye’de Bugün Geçerli Olan Uygulama: Bugünkü uygulamada serbest karşılıklar anlamına gelen ankes uygulaması sürmektedir.

 

Eskiden Türkiye uygulamasında (Umumi) Disponibilite + Munzam Karşılıklar uygulaması söz konusuydu. Günümüzde disponibilite ve munzam karşılıklar kalkmış, yerini bankaların TCMB’ye yatırmak zorunda oldukları zorunlu karşılıklar (ya da kısaca karşılıklar) almıştır.

 

Bugün Türkiye’de geçerli olan uygulamaya baktığımızda “munzam karşılık oranları düşürüldü” şeklindeki anlatım yanlıştır.

 

Doğrusu “zorunlu karşılık oranları düşürüldü” şeklinde olmalıdır.

 

 

TCMB’nin 2008 yılından bu yana zorunlu karşılıklara ilişkin açıklamaları ile zorunlu karşılıklara ilişkin tebliğinden kullandığı metinlerin içeriği de bu hususu doğrulamaktadır.

 

tl simgesi

 

Zorunlu – Munzam Karşılık Farkının Farkında Olmayan Köşe Yazarlarımız

Munzam karşılıkları hâlâ faal sanıp, zorunlu karşılıklar yerine kullanan köşe yazarlarını listeleyelim:

Merkez Bankası eski başkanlarından Gazi Erçel’in Habertürk’te yayınlanan 25 Mart 2011 tarihli “Merkez Bankası’nın ısrarı sürüyor” başlıklı yazısından:

"Banka’nın Para Politikası Kurulu dün yaptığı toplantıda bu kez faizi indirimine gitmeyip, mevduat munzam karşılık oranlarını tekrar arttırdı. Bunun sonucu piyasadan 19,1 milyar TL daha para çekecek. Piyasalar faizde bir değişiklik beklemiyorlardı. Haklı da çıktılar. Ancak munzam karşılık artışı ile ilgili olarak farklı görüşler vardı. Artış yapacak diyenleri bile şaşırtan oranda bir karar alındı."

Eski bir merkez bankası başkanı da bu hatayı yapabiliyor demek ki…

Erdal Sağlam’ın Hürriyet Gazetesi’nde 27 Ağustos 2013 tarihinde yayınlanan “Başçı kendini ve ekonomiyi aslanlar gibi tehlikeye attı” başlıklı yazısından:

"Genel kanı pazartesi günü Merkez Bankası’nın döviz cinsinden tutulan munzam karşılık oranlarını düşürmesi ve rezerv opsiyon katsayısı (ROK) uygulamasında oran değişiklikleri yaparak piyasaya döviz likiditesi vermek olabileceğini tahmin ediyorlar."

Hayrettin Karaman’ın Yenişafak Gazetesi’nde yayınlanan 5 Eylül 2010 tarihli “Munzam karşılık faizi” başlıklı yazısından:

"Habertürk gazetesinde "bana izafeten katılım bankalarının Merkez Bankası''nda tutmak mecburiyetinde oldukları munzam karşılık parasına verilen faizin helal olduğu, bunun para yatıranlara dağıtılabileceği, böyle bir fetva verdiğim" haberi yer aldı."

Süleyman Yaşar’ın Sabah Gazetesi’nde 21 Haziran 2011 tarihinde yayınlanan “Faiz düşerse cari açık azalır” başlıklı yazısından:

"O halde şu anda yapılacak faiz artırımı iç talebi kısmayacak demektir. Hatta munzam karşılık artışı, taksit sayısını azaltma yoluyla kredileri kısıtlama önlemeleri bile bu koşullarda tüketimin kısılmasında istenen sonucu vermez."

Yine Süleyman Yaşar’ın Sabah Gazetesi’nde yayınlanan 29 Mart 2011 tarihli “Türk parası niye değerleniyor?” başlıklı yazısından:

"Merkez Bankası'nın mevcut munzam karşılıklarını yükseltmesine rağmen Amerikan Doları'nın fiyatı yükselmiyor. Türk parası, munzam karşılıklar yükselmesine karşın değer kazanma eğilimini sürdürüyor. Bunun nedeni Türkiye'ye olan döviz girişine bağlanabilir. Çünkü son üç ay içerisinde Merkez Bankası döviz rezervleri 80.1 milyar dolardan 85.7 milyar dolara yükseldi. Ayrıca döviz mevduat hesapları da son üç ay içerisinde 4 milyar dolar çoğaldı. Demek ki kredi hacminin munzam karşılık yoluyla kısılmasına rağmen, TL'nin değer kazanması, dövizlerin bozdurulduğu tezini açığa düşürüyor. Bu tezin de pek akılcı olmadığını bize gösteriyor. O halde tek alternatif izah, döviz girişinin çoğalması olarak karşımıza çıkıyor. Anlayacağınız, munzam karşılık yoluyla kredi hacminin sıkıştırılmasına rağmen Türkiye'ye döviz girişi sürüyor ve Türk parası değer kazanmaya devam ediyor. Gelelim Merkez'in döviz rezervlerinin çoğalmasına... Merkez Bankası döviz rezervlerinin artması da spekülatif ataklara karşı bir güvence oluşturuyor. Bu güvence de Türk parasının değerlenmesine neden oluyor."

Süleyman Yaşar’dan devam… Sabah Gazetesi’nden 11 Ocak 2011 tarihli “Sıcak paraya yeni önlem ne?” başlıklı yazısından:

"Zira mevduat munzam karşılıklarını arttırmak çare olmuyor, Türkiye'de bankaların kısa vadeli dış borçlarının hızını kesmiyor. Dolar ve euro faizleri çok düşük olduğu için, mevduat munzam karşılık artışının getirdiği ilave maliyet dış borçlanmayı cazip olmaktan çıkarmıyor."

Kadir Tuna’nın Takvim Gazetesi’nde 18 Aralık 2010 tarihinde yayınlanan “Sıcak paraya karşı soğuk muamele” başlıklı yazısından:

"Faiz kararının ikinci ayağı, munzam karşılık oranlarının düşürülmesidir. İç talep nedeniyle ısınan ekonomiyi yavaşlatmak şart. Hızlı kredi genişlemesi cari açığı artırıyor. Kredilerin yavaşlaması gerekiyor. Merkez, finansal istikrar açısından ilk adımı attı. İkinci adım muhtemel kredi genişlemesine izin vermemek için munzam karşılık oranlarının artırılması olacaktır. Burada bankalar açısından bir değerlendirmek yapmak gerekirse, bir yandan düşen faizlerle borçlanma maliyetleri azalırken, munzam karşılık oranlarının yükselmesi ile elinde tutacağı fon miktarı azalacağı için maliyetler artacaktır. Bu nedenle munzam karşılık oranlarındaki artış miktarı iyi ayarlanmalı. Amaç ekonomiyi yavaşlatmak değil. Hızlı kredi genişlemesini engellemek."

Esfender Korkmaz’ın Yeniçağ Gazetesi’nde 29 Mayıs 2015 günü yayınlanan “Kredi kartlarına tefeci faizi” başlıklı yazısından:

"Gecikme faizini bir tarafa bırakalım... Bankalar mevduata en fazla yüzde 9 faiz veriyor. Mevduat için yüzde 10 dolayında munzam karşılık yaratıyor. Masraflarını da katarsak yüzde 11 maliyete karşılık, bankalar kartla avans olarak kredi çekenlerden yüzde 24.24 oranında faiz alıyor. Yani yüzde 220 kazanıyor. n Yine bankalar, döviz mevduatına yüzde 2 faiz veriyor. Munzam karşılık ve masrafıyla yüzde 2.3’ye mal ettiği Dolar veya Euro gibi yabancı para için eğer kartınızla avans çekerseniz sizden yüzde 19.44 faiz alıyor. Yani yüzde 845 oranında kazanç sağlıyor."

Yine Esfender Korkmaz’ın Yeniçağ Gazetesi’ndeki “Dolar kamburu” başlıklı 17 Temmuz 2016 tarihli köşesinden:

"Aşağıdaki tabloda, munzam karşılık hariç en yüksek rezerv tutan Merkez bankalarının döviz rezervleri yer almaktadır. Türkiye'nin döviz rezervi 110 milyar dolayındadır. Bankalara ait munzam karşılıklar hariç MB rezervleri 70 milyar dolar kadardır."

Hakan Özyıldız’ın BloombergHT’de 30 Mart 2012 tarihinde yayınlanan “Dövizle munzam karşılık tutmak” başlıklı yazısından:

"Mevduat munzam karşılığı tutmak, merkez bankalarının klasik para politikası araçlarındandır. Mudi bankaya 100 lira yatırır. Para otoritesi, piyasanın ve ekonominin durumuna göre bir değerlendirme yapar. Mevduatın ne kadarının kredi olarak dağıtılacağına karar verir. Eğer enflasyonla mücadeleyi esas alan bir para politikası izliyorsa, enflasyondaki gelişmelere bakar. Tüketim baskısı varsa, kredileri pahalılaştırmaya yönelik bir politika izler. Munzam karşılıkları yükseltir. Örneğin, 100 liralık mevduatın 10 lirasını değil 15 lirasını kendi kasasında tutar. Böylelikle bankaların krediye ayırabilecekleri kaynak, 90 liradan 85 liraya düşer, azalır. Krediler pahalılaşır. Tüketici pahalılaşan kredi kullanmaktan kaçınacağı için, ekonomide talebi azaltıcı etkisi olur. Enflasyonun artış hızı yavaşlar. TCMB, bir süreden beri, farklı bir yöntem uyguluyor. Bankalarda, yerel para mevduatlarının munzam karşılıklarının bir bölümünün döviz olarak yatırılmasını kabul ediyor. Bu bağlamda son kararında ek bölüm için "1,4" lük farklı bir katsayı uygulaması bile getirdi."

Bir başka BloombergHT yazarı Ercan Kumcu’nun 30 Mart 2011 tarihli “Munzam karşılık politikasının da bir sınırı var” başlıklı yazısından:

"Düşük para politikası faizi ve yüksek munzam karşılıklar" olarak özetlenebilecek uygulamadaki para politikasının doğal bir sınırı var. Teorik olarak para politikası faizi, bazı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, sıfıra kadar inebilir. Uygulamada ise, galiba sınıra gelindi. Zaten artış eğilimindeki faizler karşısında Merkez Bankası'nın politika faizini daha fazla düşürmesi "ironi" olurdu. Teorik olarak munzam karşılıkları artırmanın da bir sınırı var. Munzam karşılıklar yüzde 100 denebilir. Bunun anlamı tüm bankacılık kesiminin aktiflerinin çok büyük bir bölümüne Merkez Bankası'nın el koyması olur. Uygulamada ise, para otoritesinin bankaların sağlığını ve kârlılığını düşünmesi gerekir. Sonuçta, para politikası uygulamalarının arzulanan sonuçları verebilmesi için Merkez Bankası'nın sağlam (öz kaynakları güçlü) ve sağlıklı (kârlı) bir bankacılık sistemine ihtiyacı var. SINIR GÖRÜNDÜ Munzam karşılıklarda en üst sınır yüzde 15'e kadar geldi. Bu düzeyde bir munzam karşılık bankaların topladığı mali kaynakların yüzde 85'ini kullanabileceğine işaret ediyor. Maliyeti sıfır dahi olsa, bankaların bu kaynakları kullanarak elde edecekleri getiri munzam karşılığın sıfır olmasına göre yüzde 15 düşmüş oluyor. Sonuçta, munzam karşılıklar bankacılık sektörü üzerinde bir çeşit vergi işlevi görüyor."

Türkiye Gazetesi yazarlarından Necmettin Batırel’in 14 Ocak 2011 tarihli “Döviz alan yandı” başlıklı yazısından:

"Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz enflasyon, finansal istikrar, munzam karşılıklar gibi konularda çarpıcı açıklamalar yaptı. Yılmaz üzerinde çok tartışılan bankaların munzam karşılıklarındaki artışın etkisinin ocak ayında görüleceğini ifade etti ve ekledi: (Önümüzdeki dönemde munzam karşılıklar ŞARTLARA GÖRE artabilir). Munzam karşılık biliyorsunuz bankaların mevduatlarının %5'lik kısmını merkez bankasında tutma mecburiyetine verilen isim."

Yine Necmettin Batırel’in Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan 24 Mayıs 2012 tarihli “Çakılmayın” başlıklı yazısından:

"Sizin ekstra tedbir almanıza gerek yok, cari açık kendiliğinden daralıyor. Bankacılık kesimini rahatlatın, Çin'in yaptığı gibi munzam karşılıkları indirin, haftalık repo ihalelerindeki miktarı arttırın. Petrol fiyatlarında yaşanan düşüşle cari açıkta yaşanan iyileşme Türkiye'yi daha güçlü bir yerde tutuyor. Sizin birinci hedefiniz büyüme olmalı, enflasyon değil. Büyüyen ülkede ekonominin çarkları hızlı döner. Merkez Bankalarının güven ortamını sağlamak ve büyümeyi desteklemek adına adım attığı bir dönemin başındayız."

Servet Yıldırım’ın Radikal’de 23 Mart 2011 tarihinde yayınlanan “Ne faiz artar ne de munzam karşılıklar” başlıklı yazısından:

"Yazının başlığı piyasanın ağırlıklı görüşünü yansıtıyor. Buna göre bugünkü Para Politikası Kurulu’ndan muhtemelen ne faiz artışı çıkacak ne de bu hafta içinde munzam karşılık oranlarında bir artış açıklanacak."

Haber7 yazarlarından Prof. B. Gültekin Çetiner’in 3 Mayıs 2012 tarihli “Yastık altı altınlar nereye?” başlıklı yazısından:

"Yani halktan yastık altı altınları bankalar aracılığıyla toplayıp Merkez Bankasına koyacaklar. Büyük miktarda munzam karşılık olan %20 sayesinde Merkez Bankasında önemli oranda altın toplanacak."

Özellikle ekonomi ve finansal hususlara odaklanan köşe yazarlarının da bu hataya düşüyor olması not edilmesi gereken bir konu… Genel olarak bu yazarların ortak noktası ise tevellütlerinin biraz eski olması ve zorunlu karşılıklara ilişkin teknik değişikliğin nüansını kaçırmaları….

 

Yorumunuzu yazınız...