Atatürk’e Ait Olduğu Sanılan Bazı Vecizeler

 

Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiş ya da söylenmemiş olsa da sahipliği kendisine izafe edilemeyecek bazı vecizelerin Atatürk’e atfedildiği görülmektedir.

 

Bazı veziceler mevcut, Mustafa Kemal tarafından bir vesileyle dile getirilmiş olsa da olmasa da, bazı gayretkeşler tarafından ısrarla ilk kez başkalarınca söylenmiş olmasına rağmen Atatürk’e mal edilmeye çalışılan. Bu vecizelerin ilk kez Atatürk tarafından değil başkalarınca söylendiğini belirttiğinizde de sizi etiketlemeye çalışır bu tip şahıslar…

 

Bazı absürt örnekler…

 

“Ulu önder izindeyiz.”

 

Ulu Onder Izındeyiz

 

“Şoför arkasında en gizli devlet sırlarının dahi konuşulabileceği insandır.”

 

şoför arkasında en gizli devlet sırlarının dahi konuşabileceği

 

“Bir iş yerinde karşılıklı sevgi saygı varsa; orada güven ve itaat vardır. Güven ve itaatın olduğu yerde disiplin; disiplinin olduğu yerde huzur; huzurun olduğu yerde başarı vardır. Başarının olduğu yerde mutluluk vardır.”

 

bir iş yerinde karşılıklı sevgi ve saygı varsa

 

“Kadında süslenme ışıkla, bilgiyle, kültürle ve faziletle olur.”

 

kadında süslenme ışıkla bilgiyle kültürle ve faziletle olur

 

“Dinsiz toplum düşünülemeyeceği gibi din eğitimi vermeyen okul da düşünülemez.”

 

dinsiz toplum düşünülemeyeceği gibi din eğitimi vermeyen okulda düşünülemez

 

“Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir”

 

eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir

 

“Hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir.”

 

hiç şüphesiz ki antalya dünyanın en güzel yeridir

 

Murat Belge, bu kişileri aşağıdaki gibi tanımlıyor:

Atatürk’ün böyle bir ‘intihal’ yapmak isteyeceğini aklım kesmiyor. Bu böyleyse, bunu onun adına yapanlar, Atatürkçüler. Bu ikisi arasında ciddi bir mesafe var zaten. Niçin uçağa binerken ‘İstikbal göklerdedir’ cümlesini, hastaneye girerken ‘Beni Türk hekimlerine...’ isteğini, kültürle ilgili bir kuruma ayak basmışsak ‘Sanatsız kalan bir milletin...’ yargısını görmek zorundayız? Bunlara kim karar veriyor? 60’larda, nereye gitsek komünizmin her görüldüğü yerde ezilmesi gerektiğini okurduk. Hayata katı bir ideolojinin gerekleri çerçevesinde değil de, bir gerçek saygısıyla bakmak isteyen, bunu tercih etmiş olanlarımız, bunun sahte olduğunu, bir imza taklidi olduğunu bilirlerdi. Ama yetkililer 
kendi bildiklerini okurlardı. ‘Memleket için bu lazım’dı ve neyin ‘lazım’ 
olduğunu da sadece onlar bilirdi. Aslında bundan pek de uzaklaşmış falan değiliz.
Şu anlattığım durum, bugün süregiden kavganın da dibinde yatan etkenlerin sonucu.
Kendi başına çok da önemli değil belki, ama bir sistem haline gelince 
önemli: Orta Avrupa’nın muhafazakâr hanedanlarının bir ‘düstur’ olarak bellediği sözün altına ‘Atatürk’ imzasını atıyor, ortalığı bununla donatıyorlar.

 

Emre Aköz’den de bir hikaye okuyalım konuyla ilgili:

1999 depreminden sonra, mühendislik mezunu bir ere, "Deprem" konulu bir kitapçık hazırlatmışlar: Deprem nasıl oluşur? Hangi tedbirleri almalıyız? Sarsıntı başladığında neler yapmalıyız?
Arkadaş bütün bu soruların cevabını gayet anlaşılır bir şekilde anlatan metni hazırlayıp komutana sunmuş.
Komutan kitapçığı incelemiş. "Tebrik ederim evladım, çok güzel bir iş çıkarmışsın" demiş.
Bizimki tam gururlanacakken, "Ama çok önemli bir eksiği var bunun" demez mi?
Nedir? "Metnin başına Atatürk'ten bir söz koymalısın" demiş komutan...
Hayda! Bizimkini almış bir düşünce. Atatürk'ün deprem temalı bir sözünü hiç duymamış.
Olsa dahi o şartlarda araması, bulması mümkün değil. Ne yapmalı?
Düşünmüş taşınmış bizim mühendis... "Deprem önce temelleri sarsar" diye "veciz" bir laf uydurmuş.
Altına da imzayı çakmış: "M.K.Atatürk".
Komutan kitapçığın yeni halini gördüğünde, "Hah, aferin, bak işte şimdi oldu" demiş.
Herkes mutlu olmuş!

 

Bu zihniyetin motivasyonu ve çabalarını bir yana koyup, hangi sahte vecizelerin tedavülde olduğuna bakalım:

Örneğin; “Köylü milletin efendisidir”. Bu vecize aslında Kanuni Sultan Süleyman’a ait  olup, aslı “Reaya milletin efendisidir” şeklindedir (Reaya, köylüye ilaveten üreten ve vergi veren anlamını da içermektedir). Vecizenin hikayesi şu şekilde aktarılmaktadır:

Bir gün mahremleriyle görüşürken onlara “Velinimet-i âlem [dünyanın efendisi] kimdir?” diye sormuş. Onlar “Padişah efendimizdir” diye cevap verince Kanuni, “Hayır, dünyanın efendisi reâyadır ki, ziraat ve harâset [çiftçilik] emrinde huzur ve rahatı terk ile iktisab ettikleri nimetle bizleri it’âm ederler” demiştir. Gördüğünüz gibi tek fark, Kanuni’nin daha evrensel bir tanımlama yapmasındadır.

 

Benzer şekilde, “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” vecizesi yaklaşık 2000 yıl önce Romalı şair Juvenalis tarafından “Orandium est ut sit mons sana in corpore sano” yani “Sağlam bir bedende sağlıklı bir kafa vermesi için Tanrı’ya dua etmelisin” şeklinde söylenmiştir.  Zaten, Atatürk bu sözü referans vererek aktarmıştır:

"Türk sosyal yapısında spor hareketlerini düzenlemekle görevli olanlar, Türk çocuklarının spor yaşamını yükseltmeyi düşünürken, sadece gösteriş için, herhangi bir yarışmada kazanmak emeliyle bir spor çizmezler. Esas olan, bütün her yaştaki Türkler için beden eğitimini sağlamaktır. "Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur" sözünü atalarımız boşuna söylememişlerdir."
1937 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 86)

 

Her ne kadar adliye salonlarında yazılı “Adalet Mülkün Temelidir” sözünün altında Atatürk’ün imzasını görsek de, bu sözün Hz. Ömer’e ait olduğu (İbni Kesir’den) rivayet olunmaktadır (Mustafa Kemal Atatürk, anlamı itibarıyla yerinde olan bu sözü, adalet mekanizmasını anlamlandırırken kullanmıştır; ancak bu söz ilk kez kendisi tarafından söylenmemiştir). Arapçası “el-adlü esâsü’l-mülk” olan bu vecizenin Roma hukukundan Arapçaya geçmiş bir çeviri olduğu da bazı kaynaklarda iddia edilmektedir. “Adalet mülkün temelidir” sözünün kökeninin Hz. Ömer döneminden öncesine Roma dönemine dayandığı ve “Iustitia Regnorum Fundamentum” şeklindeki Latince sözle aktarıldığı da belirtilmektedir. Murat Belge de latince versiyonu olan ‘Justitia Regnorum Fundamentum’u Viyana’da Habsburg Ailesine ait Hofburg Sarayı’nda gördüğünü belirtmektedir.

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” Hz. Ali’ye aittir. Dr. Eren Akçiçek de “beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözünün de Atatürk’e atfedilemeyeceğini iddia etmektedir.  “Türk şoförü en asil duygunun insanıdır” ise ayrı bir hikaye…

 

Atatürk’e ait olmadığını aktardığımız vecize incelemelerine aşağıdaki bağlıklar vasıtasıyla erişebilirsiniz:

 

Bir vecizenin Atatürk’e ait olup olmadığına yönelik nasıl inceleme yapılabileceğine de “Bir Sözün Atatürk’e Ait Olduğu Nasıl Doğrulanabilir?” başlıklı yazımızda değindik.

 

Kendisine Ait Olmayan Vecizeleri Atatürk’e Atfeden Yazarlardan Örnekler

Şimdi bakalım, hangi köşe yazarları bu vecizeleri Mustafa Kemal’e atfetmiş:

Kemal Baytaş’ın Sözcü Gazetesi’nde yayınlanan “Din buyrukları, Atatürk ilkelerinden saptıkça batıyor, battıkça sapıtıyorlar” başlıklı 4 Ocak 2015 tarihli yazısından::

Atatürk: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”, Bunlar, “en hakiki mürşit tarikatlar, şeyhler, cinci hocalardır” diyor.

Akif Beki’nin Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Pop Türkçecilere yeni yıl hediyesi ne vereyim?” başlıklı 30 Aralık 2014 tarihli yazısından:

Biri "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir". Öyleyse karanlıkla savaşacaksın. 
....
Fakat eylemin asıl dayanağı, Atatürk'ün tepelenecekler listesini içeren bir başka ünlü deyişi.

Süleyman Doğan’ın, Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan “İzdüşümü Süleyman Doğan” başlıklı 1 Temmuz 2015 tarihli köşesindeki söyleşiden:

Üniversitemiz Atatürk'ün, "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir." sözünün ışığında; evrensel bir bakışla bilim ve sanat alanlarında topluma yön verecek bireyler yetiştirmekte; yaptığı özgün ve nitelikli araştırmalarla bilim, teknoloji ve sanat üretimine katkı sağlamaktadır.

Emre Aköz’ün Sabah Gazetesi’nde yayınlanan “Hayatta En Hakiki Mürşit Nedir” başlıklı 15 Haziran 2003 tarihli köşesinden:

Atatürk'ün ünlü sözü her zaman zihnimi kurcalamıştır: "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir"

Ergün Babahan’ın Star Gazetesi’nde 2 Mayıs 2012 tarihinde yayınlanan “Fenerbahçe’nin ve Yıldırım’ın 28 Şubat’ı” başlıklı yazısından:

"Arka fonda, Atatürk’ün ‘‘Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim’’ yazıyor, (Atatürk’ün gerçekten böyle bir sözü var mı, yoksa İstikbal Göklerdedir sözü gibi mi bilmiyorum açıkçası) önde bir yorumcu cacık yapıyor."

Mehmet Barlas’ın Sabah Gazetesi’nde yayınlanan “Al lafı koy rafa veya lafa bak hizaya gel” başlıklı 29 Temmuz 2011 tarihli yazısından:

Örneğin bazılarının Atatürk'e izafe ettikleri "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" sözü vardır.

Hıncal Uluç, Sabah Gazetesi’nde yayınlanan 20 Ekim 2005 tarihli “Antep!” başlıklı yazısında sözün orjinalinin Deli Petro’ya ait olduğunu iddia etme hatasına düşmüş:

Hoşuma gitmeyen tek fotoğraf “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur, K. Atatürk” plaketi oldu. İki sebebten.. Birincisi.. Bu söz Atatürk’e değil, Çar Deli Petro’ya aittir.

Yasemin Boran’ın Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan 22 Temmuz 2005 tarihli “Ayrıntılar önem kazanıyor” başlıklı köşe yazısından:

"Bedenimizle zihnimizin doğrudan bir bağlantı halinde bulunduğunu sanırım biliyorsunuz. Ama bu bilgiyi pek kullandığımız söylenemez. Sadece Atatürk’ün söylediği ‘Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur’ sözünü hatırlıyoruz."

Yonca Tokbaş’ın Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan 3 Şubat 2010 tarihli “Cem Demir’in Listesi” başlıklı yazısından:

"Boşuna dememiş Atatürk: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” diye…"

Yonca Tokbaş, “Din üzerine riskli bir yazı” başlıklı 15 Nisan 2008 tarihli yazısında ise sözü Peygamber Efendimize de izafe etmiş:

Düşündükçe anladım ki; "“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözü mesela, peygamberimizden yadigar Atamıza; geçmişi bugüne uyarlamayı bilecek kadar zeki olan o yüce lider ruha…"

Engin Ardıç’ın Sabah Gazetesi’nde yayınlanan “Kellim kellim layenfa” başlıklı 10 Ekim 2015 tarihli yazısından:

Atatürk, "köylü milletin efendisidir" demiş ya... Onu hatırlatıyor. Köylü milletin efendisiydi ama bürokrasi de devletin efendisiydi.

Ayşem Kalyoncu’nun Habertürk Gazetesi’nde 10 Mayıs 2010 tarihinde yayınlanan “Tarım bitti hayvancılık bitti… sıradaki” başlıklı yazısından:

"Atatürk'ün 'Türkiye bir tarım ülkesidir' anlamına gelen "Köylü milletin efendisidir" sözü de böylece zamanla hükmünü yitirmiş olacak."

Yine not etmekte fayda var: Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tip aslı olmayan uydurma vecizelere ihtiyacı yok. Böylesi uydurma vecizelerin ya da olayların anlatılagelmesi O’nu ne daha da yüceltir ne de alçaltır. Hakikate tutunmaktan başka bir çaremiz yok.

1 Yorum

  1. Tüm malum kişiler burada, fikirler de. foseptik çukuru olmuş burası

Yorumunuzu yazınız...